Giriş
CHP’nin geri çekilme kararı bir protesto kültürünün süreksizliğini mi teyit ediyor; yoksa daha geniş bir stratejinin ilk adımı mıydı? Toplumsal potansiyelin görünürlüğü neden kalıcılığa dönüşemedi? Ve bu tercihle muhalefet ne kazandı, ne kaybetti?
29 Mart tarihli analiz yazımda, Saraçhane protestolarında beliren yönsüz katılımcı kitlenin iki olasılıkla karşı karşıya olduğunu belirtmiştim: Bu kitle, doğru bir siyasal anlatı ve etkili bir iletişim diliyle büyüyebilir, ya da yönsüzlüğü içinde dağılmaya mahkûm kalabilirdi. Bugün ikinci senaryonun ağır bastığını söylemek mümkün. Protestolar altıncı gününde sonlandırıldı; yerini Maltepe Mitingi aldı. Ancak bu geçiş, bir süreklilikten çok bir strateji değişimi ya da siyasal kırılma olarak okunmaya daha açık.
Bu yazı, işte o kırılmanın izini sürüyor. Yönsüz katılımcılara neden yön verilmedi? Bu karar, muhalefetin bilinçli bir stratejik tercihi miydi, yoksa siyasal bir atalete mi işaret ediyor? Özgür Özel’in son konuşmalarında sıkça vurguladığı “ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi” üçlemesi, bu tercihi anlamlandırmak için bize önemli bir anahtar sunabilir. Aynı zamanda muhalefetin, hükümetin medya, güvenlik ve yargı alanlarındaki araçsal üstünlüğünün farkında olarak, seçmenini doğrudan riske atmaktan kaçındığı ve sürecin kriminalize edilmesi ihtimalinden çekinmiş olabileceği de göz ardı edilemez. Protestoların devam ettirilmemesi bir zayıflığın göstergesi mi, yoksa mevcut güç dengesine karşı geliştirilmiş akılcı bir savunma stratejisi mi? Belki de her ikisi birden mi?
Stratejik Tercih Olarak Geri Çekilme: Kontrollü Mücadele mi?
CHP’nin protestoları altıncı günde sonlandırma kararı, bazı çevrelerde hayal kırıklığıyla karşılandı. Ancak bu karar, yalnızca bir geri çekilme değil; aynı zamanda bir güç farkındalığının sonucu olarak da okunabilir. Muhalefet, hükümetin medya araçlarını, güvenlik aygıtlarını ve yargı mekanizmalarını neredeyse tek elde topladığı bir düzende, protestoların devam etmesinin doğurabileceği risklerin de farkındaydı.
Bu bağlamda, protestoların devam ettirilmemesi bir zayıflık değil, akılcı bir savunma stratejisi olarak değerlendirilebilir. Özgür Özel’in hem Saraçhane, hem Maltepe Mitingi, hem de basın açıklamalarında öne çıkardığı “ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi” üçlemesi, muhalefetin sahaya fiilen değil, simgesel ve söylemsel düzlemde çıkmayı tercih ettiğini gösteriyor.
Ahlaki üstünlük: İktidarın yargısal araçlarla yürüttüğü sürece karşı, muhalefetin meşruiyetini koruma çabası. Bu söylem, muhalefetin yalnızca haklı olmakla kalmayıp, aynı zamanda “doğru olanı yapan” taraf olduğu algısını pekiştirmeyi amaçlıyor. Yargının ve devlet aygıtlarının araçsallaştırıldığı bir ortamda, CHP kendini adaletin ve hukukun gerçek temsilcisi olarak konumlandırıyor. Böylece, kitle desteği yalnızca siyasal değil, etik bir meşruiyete de dayandırılıyor.
Psikolojik üstünlük: Halkın hâlâ cesaretini kaybetmediği mesajı. Bu kavram, uzun süredir muhalif seçmende biriken umutsuzluk duygusuna karşı doğrudan bir yanıt olarak kullanılıyor. “Kaybettik ama yılmadık” fikrini taşıyan bu söylem, seçim yenilgileri ya da baskıcı müdahalelere rağmen kolektif direncin hâlâ ayakta olduğunu vurguluyor. Psikolojik üstünlük, meydanlarda değilse bile zihinsel düzlemde bir direniş hâlinin sürdüğünü gösteriyor.
Çoğunluk enerjisi: Fiziksel kalabalıklar üzerinden verilen kolektif irade beyanı. Bu, yalnızca bir sayı meselesi değil; bir varlık ve kararlılık göstergesi. CHP, Saraçhane’den Maltepe’ye uzanan süreci yalnızca bir protesto değil, çoğunluğun hâlâ muhalefetin arkasında durduğunu kanıtlayan bir kitle seferberliği olarak okuyor. İmza kampanyaları, mitingler, mahalle örgütlenmeleri ve sosyal medyadaki destek dalgası bu enerjinin farklı tezahürleri olarak değerlendiriliyor.
Bu söylem seti, doğrudan eylem çağrısı yapmadan mobilizasyonu diri tutmaya çalışıyor. Amaç, protestoyu kriminalize etmeden, destekçi kitleyi doğrudan hedef hâline getirmeden, süreci daha geniş bir seçmen koalisyonuna hitap edecek şekilde yeniden kurgulamak olabilir. Nitekim Özel’in konuşmasında vurguladığı gibi, “gençleri Silivri’ye göndermekle övünen bir iktidara karşı”, “meşru muhalefet çizgisinden sapmamak” hem bir etik pozisyon, hem de stratejik bir risk yönetimi modeli olarak kurgulanıyor.
Bu stratejinin kısa vadeli etkilerine bakıldığında, muhalefetin en az üç temel kazanım elde ettiği söylenebilir. İlki, protestoların kriminalize edilmesi riskinin önüne geçilmiş olmasıdır. Saraçhane’de yükselen toplumsal enerjinin kontrollü bir biçimde Maltepe’ye yönlendirilmesi, iktidarın olası sert müdahalelerine meşru zemin hazırlamasını zorlaştırmıştır. İkincisi, muhalefet liderliğinin pozisyonu zarar görmeden korunmuş; geri çekilme, “yenilgi” yerine “soğukkanlılık” çerçevesinde sunulabilmiştir. Bu sayede hem Özgür Özel, hem de Ekrem İmamoğlu kamuoyunda stratejik akla sahip aktörler olarak yeniden konumlanmıştır. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, taban enerjisi dağıtılmadan seçim gündemine yönlendirilebilmiştir. Maltepe mitinginde vurgulanan imza kampanyası, “adayımı istiyorum, sandığımı istiyorum” çağrısıyla bütünleşerek protesto hâlindeki kitleyi siyasal sürece entegre etme işlevi görmüştür.
Ancak bu stratejinin kısa ve uzun vadede sınırlılıkları da yok değil. En büyük risk, protesto ruhunun gündemden hızla düşmüş olmasıdır. Medya ilgisinin dağılması, meydanların boşalması ve söylemin tek yönlü (seçim odaklı) biçimde sürdürülmesi, hareketin sönümlendiği algısını güçlendirmiştir. Dolayısıyla, bu strateji, çatışmadan kaçınmayı başarmış olsa da, toplumsal hafızada kalıcı bir iz bırakma kapasitesi konusunda zayıf kalabilir.
Siyasal Atalet mi? Yönsüz Kitle Neden Yönlendiril(e)medi?
Stratejik bir tercih olarak okunabilecek bu geri çekilmenin, başka bir açıdan siyasal ataletin görünümü olarak da değerlendirilmesi mümkün. Özellikle Saraçhane protestolarında kendiliğinden ortaya çıkan geniş katılım ve yüksek duygusal yoğunluk, yönlendirme bekleyen bir kitlenin varlığına işaret ediyordu. Ancak bu enerjinin herhangi bir hedefe yönlendirilmemesi, kısa süre içinde dağılmasına neden oldu.
Buradaki temel soru şudur: Muhalefet, bu kadar yoğun bir katılımı neden bir siyasal programa dönüştüremedi? Bu yönsüzlük yalnızca stratejik bir gerilimi azaltma kararı mıydı, yoksa derinleşmiş bir örgütlenme eksikliğinin göstergesi mi?
Saraçhane protestolarında dikkat çeken en önemli unsurlardan biri, katılımcı kitlenin yönsüz ama enerjik oluşuydu. Protesto alanında sık sık tekrar eden sloganlar arasında “İmamoğlu’na ne olacak?”, ya da “Ne yapacağız şimdi?” gibi doğrudan liderliğe ve eylem planına dair sorular öne çıkıyordu. Bu da gösteriyor ki, kalabalık yalnızca tepki vermeye değil, aynı zamanda yönlendirilmek ve harekete geçirici bir çerçeve içinde yer almak istiyordu. Ancak bu enerjinin herhangi bir hedefe yönlendirilmemesi, kısa süre içinde dağılmasına neden oldu.
Bu durum, mobilizasyonun kendiliğinden doğduğu ancak kurumsal ve siyasal aktörlerce yönlendirilemediği bir tıkanma hâlini gösteriyor. Duygu vardı, ama yön yoktu. Kalabalık vardı, ama siyasal amaç net değildi. Tepki yüksekti, ama temsil mekanizmaları eksikti. Bu da, protestonun bir süre sonra duygusal bir boşalma anına sıkışmasına ve kolayca dağılmasına zemin hazırladı.
Yönsüz kitle, toplumsal hareketler literatüründe genellikle örgütlü yapıların dışında, kendiliğinden gelişen ama kırılgan protesto biçimlerinin karakteristiği olarak tanımlanır. Bu tür hareketler, başlangıçta yüksek bir duygusal mobilizasyon yaratabilse de, yönlendirilmediğinde kısa sürede etkisini yitirme eğilimi taşır. Sidney Tarrow ve Manuel Castells gibi toplumsal hareketler kuramcıları, bu tür kendiliğinden mobilizasyonların sürdürülebilir bir siyasal etkiye dönüşebilmesi için kurumsal çerçeve, hedef netliği ve stratejik yönlendirme gerekliliğine işaret eder (Tarrow, 1998; Castells, 2012).
Protesto Kültüründe Süreksizlik: Hafıza Üretilemeyen Anlar
Saraçhane’de yaşanan yönsüzlük, yalnızca o ana özgü bir durum değil; Türkiye’de muhalif protestoların genel eğilimini yansıtan yapısal bir soruna işaret ediyor: hafıza üretilemiyor, süreklilik sağlanamıyor. Protestolar yüksek duygusal tonla başlıyor, görünürlüğü hızlıca artıyor; ancak kısa süre içinde etkisini yitiriyor. Bu, yalnızca devletin baskıcı kapasitesiyle açıklanamaz. Aynı zamanda muhalefetin kendi içindeki örgütlenme boşlukları, net hedefler koyamama ve siyasal anlatı kurmakta zorlanma gibi etkenlerle de ilgilidir.
Saraçhane protestolarında “lider nerede?” sorusu kadar dikkat çeken bir başka unsur da, protestoya dair özgün bir slogan, sembol ya da hafıza öğesi üretilememiş olmasıydı. Ne 2013’teki Gezi Direnişi’ndeki gibi kolektif yaratıcı üretimler, ne de uzun süreli bir kamusal mekâna yerleşme stratejisi vardı. Bu da, protestonun, anlık bir tepki olarak kalmasına ve siyasal bellekte derin izler bırakamamasına neden oldu.
Türkiye’deki muhalif hareketlerin ortak sorunu, yalnızca bastırılmak değil; aynı zamanda kendi hafızasını kuramamak, geçmiş mücadelelerle bağ kuramamak. Saraçhane’de ortaya çıkan kitlenin büyük kısmı gençlerden oluşuyordu. Ancak bu gençlik, kendini yalnızca “o anda öfkeli” bir kitlenin parçası olarak konumlandırdı. Geçmişin hafızasını taşıyamayan, geleceğe dair yönlendirme alamayan bu kitle için sokakta kalmak değil, evine dönmek daha gerçek bir seçenek haline geldi.
Maltepe Mitingi: Enerjiyi Kurtaran Hamle mi, Kitleyi Kapatan Kare mi?
Saraçhane protestolarının altıncı gününde sonlandırılmasıyla birlikte, muhalefet tüm dikkatini Maltepe’de düzenlenecek büyük mitinge yöneltti. Bu hamle, protesto zemininden çıkılarak daha kontrollü, güvenli ve örgütlenmiş bir alana geçiş anlamına geliyordu. CHP açısından bakıldığında, bu karar stratejik bir yeniden konumlanma olarak okunabilir. Maltepe, hem Saraçhane’de biriken enerjiyi seçim gündemine kanalize etmenin, hem de iktidarın müdahalesine açık bir protesto hattından uzaklaşmanın güvenli yolu olarak kurgulandı.
Ancak Maltepe, protestonun bir devamı mıydı; yoksa bir kapanışı mı temsil ediyordu? İlk başta mitinge “eylem” değil “buluşma” denmesi, protesto ruhunun sürekliliği açısından soru işaretleri doğurdu. Katılımın yüksekliği ve mitingin teknik başarısı kadar, siyasi anlamı da tartışmalıydı: Eylemin ritmini mi taşıyordu, yoksa sokaktan salona geçişin sembolik onayı mıydı?
Nitekim Özgür Özel, miting sonrasında Saraçhane’de yaptığı açıklamada, Maltepe’yi doğrudan bir “eylem” olarak nitelendirdi. Ona göre bu buluşma, Saraçhane’de açığa çıkan direnişin kitlesel teyidiydi ve miting, iktidarın sindirme çabalarına verilen en güçlü yanıtı temsil ediyordu (YouTube, 31 Mart 2025). Ancak bu tanım, mitingin taşıdığı politik yük açısından hâlâ tartışmalı. Gerçekten bir eylemin sürekliliği mi yaşandı, yoksa bu yalnızca protestoyu şiddetsizce sonlandırmanın yolu muydu? “Miting değil bu, eylem eylem!” sloganı meydanda yankılanırken bile, sahnedeki kurgu, alanın kontrol biçimi ve mesajların içeriği açısından Maltepe, bir “seçim kampanyası” atmosferine daha yakındı. Bu yönüyle miting, bir yandan kitlenin duygusal bağını korudu; öte yandan protestonun devrimci sürekliliğini değil, seçim odaklı bir geçiş stratejisini temsil etti.
Bu ikili anlam (hem eylem, hem yönlendirme) Maltepe’yi muhalefetin mobilizasyon stratejisinde dikkatle tasarlanmış ama sınırlı etkisi olan bir geçiş alanına yerleştiriyor. Meydanın doldurulması, kısa vadede “dağıldılar” algısını boşa çıkarırken; uzun vadede kitleyi ne ölçüde dönüştürebildiği belirsizliğini koruyor. Saraçhane’de kendiliğinden yükselen tepki, Maltepe’de daha organize ama daha kontrollü bir forma sokuldu. Ancak bu dönüşüm, protestonun siyasal bir hafızaya mı yoksa bir mitinge sığdırılmış temsile mi evrildiği sorusunu açıkta bırakıyor.
Mitingin bir “eylem” olarak sunulması, siyasal çerçeve açısından anlamlı olabilir; fakat katılımcıların bir kısmı için bu, Saraçhane’deki yüksek duygunun kurumsal bir ritüele dönüştüğü, hatta nötralize edildiği bir ana dönüşmüş olabilir. Bu çelişki, muhalefetin sokakla kurduğu ilişkinin hâlâ netleşmediğini gösteriyor: Sürekli mi, stratejik mi; geçici mi, dönüştürücü mü? Maltepe bu sorulara yanıt vermedi, sadece cevapları bir süreliğine daha erteledi.
Kırılgan Stratejiler: Kalıcı Muhalefet Mümkün mü?
Saraçhane’den Maltepe’ye uzanan süreç, muhalefetin kitlesel enerjiyi nasıl yönlendireceği, hangi araçlarla sahada kalacağı ve ne tür bir siyaset dili inşa edeceği konusunda önemli ipuçları sundu. Protesto, doğrudan bastırılmadı; ama kendi içinde dönüşemedi. Miting, iktidarın senaryosuna dâhil olunmadan meydan okuma imkânı sundu; ama kalıcı bir siyasal hafızaya evrilmedi. Bu tablo, stratejik tercihle siyasal atalet arasındaki farkın ne kadar ince, kimi zaman da birbirine karışmaya meyilli olduğunu gösteriyor.
Muhalefetin tercihi, sokakta kalmak yerine siyaseti sokağın dilini taşıyan başka araçlarla sürdürmek oldu. Bu tercih, mevcut güç asimetrisinin ve iktidarın araçsal üstünlüğünün farkında olmayı yansıtıyor. Ancak bu strateji sürdürülebilir mi? Daha da önemlisi: Kırılganlığı bu kadar yüksek bir zemin üzerinde, kalıcı ve dirençli bir muhalefet hattı inşa edilebilir mi?
Bu sorulara verilecek yanıt, yalnızca muhalefetin ne yaptığıyla değil; ne yap(a)madığıyla da ilgili. Saraçhane’de kendiliğinden açığa çıkan toplumsal enerji, yönsüzlüğü içinde dağılırken; Maltepe’de yeniden toparlandı ama siyasal bir rotaya dönüşemedi. Ne örgütsel kapasite ne de kapsayıcı bir siyasal anlatı, bu kitleyi kalıcı bir siyasal özneye dönüştürecek ölçüde devreye girebildi. Bu eksiklik, stratejik sessizliğin bir noktadan sonra siyasal atalete dönüşme riskini artırıyor. Öte yandan, bu süreksizlik hâli, muhalefetin kendi içindeki dönüşüm çabasını da tetikliyor: Sahada değilse bile söylem düzeyinde daha kurucu, daha hesaplı bir pozisyon inşa edilmeye çalışılıyor.
Tüm bu gerilimler içinde sorulması gereken asıl soru belki de şu: Sokağın taşıdığı enerji, yalnızca bir tepki olarak mı kalacak; yoksa bu enerjiden bir gelecek dili çıkarılabilecek mi? Muhalefet, kısa vadeli geri çekilme stratejilerini uzun vadeli örgütlenme modellerine dönüştürebildiği ölçüde, bu kırılgan zemin üzerinde kalıcı bir muhalefet inşa edebilir. Aksi hâlde, protesto yalnızca bir hafıza kırıntısı olarak kalır ve kalabalıklar, yeniden unutulmaya mahkûm olur. Nitekim, bugün henüz hiçbir somut kazanım elde edilmemişken, muhalefetin bundan sonra nasıl bir strateji izleyeceği, bu sürecin bir eşikten mi yoksa bir sondan mı ibaret olduğunu belirleyecek.
Nilfem BAYKAN
KAYNAKÇA
- Uluslararası Politika Akademisi (2025, 29 Mart), “Saraçhane Protestolarında Görünmeyen Kalabalık: Yönsüz Katılımcılar ve Protesto Kültürü Üzerine Bir Not”,
Erişim Adresi: https://politikaakademisi.org/2025/03/29/sarachane-protestolarinda-gorunmeyen-kalabalik-yonsuz-katilimcilar-ve-protesto-kulturu-uzerine-bir-not/. - Özel, Özgür (2025, 31 Mart), “Saraçhane Konuşması – Maltepe Mitingi Sonrası [Video]”, YouTube,
Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=f4ZD4NyECWM. - Tarrow, Sidney (1998), Power in Movement: Social Movements and Contentious Politics (2nd ed.), Cambridge University Press.
Erişim Adresi: https://www.cambridge.org/core/books/power-in-movement/E9FC85E59075F0705549710D6A8BD858. - Castells, Manuel (2012), Networks of Outrage and Hope: Social Movements in the Internet Age, Polity Press,
Erişim Adresi: https://archive.org/details/networksofoutrag0000cast_e9p8.