67 milyonu aşan nüfusu ile dünyanın en kalabalık 20. ülkesi olarak bilinen Tayland, aynı zamanda dünyanın geleceğine yön vermesi beklenen Güneydoğu Asya’da konumlanmıştır. Çin’in güneyinde yer alan Hindiçini Yarımadası’nın merkezinde yer alan bu ülke, batıda Myanmar (Burma), doğuda Kamboçya, kuzeyde Laos ve güneyde de Malezya ile komşudur. Bu ülkeye dair söylenmesi gereken en önemli hususlardan biri, ülkenin güneyinde yer alan Tayland Körfezi ve batısındaki Andaman Denizi’nin Çin’in enerji stratejisinde çok önemli bir rolü olan Malakka Boğazı’nın kontrolünün sağlanması anlamında kritik bir role sahip olduğudur. Tayland, her ikisi de küresel birer güç olan Hindistan ile Çin arasında konumlanmış, aynı zamanda kaydettikleri ekonomik büyüme ve sahip oldukları demografik altyapı bağlamında “Asya kaplanları” olarak adlandırılan Malezya, Endonezya ve hatta Filipinler gibi ülkeleri yakından takip etme imkânı sunan stratejik öneme haiz bir ülkedir. Bu ülkenin yeniden dünya gündemine oturmasını sağlayan husus ise 22 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe olmuştur.
Tayland, meşruti monarşi ile yönetilen bir ülkedir. Ne var ki, kralın yetkileri yalnızca semboliktir. 1932 yılında meşruti monarşiye geçmiş olan bu ülkede, o tarihten bu yana tam 12 kez askeri darbe olmuş ve demokratik yönetim kesintiye uğramıştır. Bu yönüyle, Tayland, dünyada en fazla askeri darbe görmüş ülkelerden biri, belki de birincisidir. Bu ülkede bu denli fazla sayıda askeri darbe olmasının en önemli nedenlerinden biri, Tayland Ordusu’nun, ülkenin modernleşmesi bağlamında çok ciddi bir rol oynamış olması ve Çin’in yakın çevresinde yer alan bir ülke olduğu için, orduya çok fazla değer veriliyor olmasıdır. Üstelik Tayland’da, ordu mensubu olmak toplumsal/siyasal anlamda ciddi bir meşruiyete sahip olmak anlamına da gelmektedir. Zira özellikle şehirli orta sınıf ve burjuvazi, ülkenin geleceği bağlamında ordu ile hemfikir bir görünüm içerisindedir. Ordu ve şehirli orta sınıfın karşısında konumlanan aktör ise kırsal kesim kökenli Taylandlılar olmaktadır.
Tayland’da siyasal istikrarsızlığın bu denli ayyuka çıkmış olmasının en önemli nedenlerinden biri de ülkenin sahip olduğu etnik/dinsel çeşitliliktir. Nitekim ülke nüfusunun %75’ini Tay kökenliler oluştursa da Çinli, Lao, Khmer, Malay gibi farklı etnik gruplar da Tayland’ın çeşitli bölgelerinde ve başkent Bangkok’ta yaşamlarını sürdürmektedir. Bu grupların genel itibarıyla kırsal kesim kökenli olduklarını ve bu bağlamda şehirli orta sınıf ile ordunun oluşturduğu toplumsal/siyasal bloğun dışında yer aldıklarını, yani genel itibarıyla bu bloğa muhalif bir duruş sergilediklerini söyleyebiliriz. Hatta nüfusu Müslüman Malaylardan oluşmakta olan güneydeki Patani Bölgesi’nin Tayland’dan ayrılmak istediğini, bu ayrılığın bağımsızlık ekseninde ya da Malezya’ya bağlanmak şeklinde gerçekleştirilmeye çalışıldığını da söylemeliyiz. Dinsel anlamda ise ülke nüfusunun çok büyük bir bölümü (%90’dan fazlası) Budist inancına sahiptir. Nüfusun %5’lik bölümü Müslüman iken, geri kalan kısmı da animizm, Hıristiyanlık, Hinduizm, Konfüçyüsçülük gibi inanışlara eklemlenmiştir.
Tayland’da 22 Mayıs’ta gerçekleştirilen askeri darbenin kodlarını ise 2006’da yaşanan bir başka askeri darbe üzerinden çözmeye başlamak gerekir. Nitekim 2001 yılında iktidara gelen eski polis memuru Taksin Şinavatra, kırsal kesimin desteğini sağlamış, farklı etnik gruplara seslenmeyi başarmış ancak şehirli orta sınıf ve ordu ile iyi anlaşamayan bir yönetim tarzını içselleştirmişti. Ülkedeki temel toplumsal ayrım çizgisinin kırsal ve şehirli kesim arasındaki karşıtlık/anlaşmazlık üzerinden biçimlendiğini düşünürsek, Şinavatra’nın, başta Bangkok olmak üzere büyük şehirlerde desteğinin çok zayıf olduğunu anlayabiliriz. Tayland Ordusu’nun da şehirli kesimin tezlerine yakın duruyor olması, Taksin Şinavatra’nın 2006 yılında yurtdışındayken bir darbe ile devrilmesini sağlayan en önemli hususlardan biri olmuştur. Bir diğer unsur ise Şinavatra ile ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddialarıdır. Eski bir polis memurunun milyarlarca dolarlık bir servete sahip olması ve servetinin kaynağı hususunda ortaya atılan iddialar, Şinavatra’nın iktidarının sonunu getiren faktörlerden biri olmuştur.
Taksin Şinavatra’nın devrilmesi ve Tayland’a girişinin yasaklanması, ülkedeki gerginliği ve siyasal anlaşmazlığı ortadan kaldırmamıştır. Nitekim kentli ve kırsal kesim arasındaki anlaşmazlık sürekli olarak konsolide olmuş, kendilerini farklı “renkler” üzerinden ifade eden Taylandlılar meydanları doldurmuş ve en sonunda ordunun “dolaylı” desteğine paralel olarak düzenlenen seçimler ile iktidara gelmiş olan Abhisit Vejjajiva önderliğindeki hükümet de 2011 yılında yapılan seçimleri kaybetmiştir. Vejjajiva’nın seçmen tabanını şehirli orta sınıf ve işadamları oluşturmaktaydı. Vejjajiva’nın yerine ise “kırmızı gömlekliler” denilen, esasen Taksin Şinavatra yanlılarından oluşan ve ağırlıklı olarak kırsal kesimden oy alan Pheu Thai partisinin lideri ve Taksin Şinavatra’nın kardeşi Yingluck Şinavatra başbakanlık koltuğuna oturmuştur. Esasen bu durum, Taksin Şinavatra’nın, kardeşi Yingluck üzerinden ülkeyi yöneteceği ve hakkındaki yolsuzluk iddialarının üzerini örterek yeniden ülkeye dönmenin yollarını arayacağı şeklinde yorumlanmıştır. Ülkenin ilk kadın başbakanı olan Yingluck Şinavatra, koltuğa oturur oturmaz ülke içerisindeki siyasal gerginliğin olumsuz etkileriyle yüz yüze gelmiş ve aldığı her karar sorgulanmaya başlanmıştır.
İşte bu koşullar içerisinde, Yingluck Şinavatra’nın 2013 sonlarına doğru parlamentodan geçirmeye çalıştığı bir kanun tasarısı, abisi Taksin’e “af” getirmeye çalıştığı şeklinde yorumlanmış ve zaten kutuplaşmış olan Tayland toplumu bir kez daha sokaklara çıkmıştır. Yaklaşık 6 ay süren meydan gösterileri çok sayıda yaralanma ve ölüm olayına sahne olmuş ve Şinavatra yanlıları ile karşıtları arasında bir anlaşmanın yapılması ve siyasetin normal akışına dönmesinin çok zor olduğu anlaşıldığı anda Tayland Ordusu, ülke tarihinde 12. kez iktidara el koymuştur. An itibarıyla Tayland’da kontrol Genelkurmay Başkanı Prayut Chan-Ochaa’nın liderliğindeki Tayland Ordusu’ndadır. General Chan-Ochaa, Tayland’ın normal siyasal işleyişe dönmesinin en az 1 sene süreceğini de deklare etmiş durumdadır.
Tayland, şehirli-kırsal kesim çatışmasının ayyuka çıktığı, ordu vesayetinin çok güçlü olduğu, farklı etnik/dinsel gruplara ev sahipliği yapan bir ülkedir. Çin’in yakın çevresinde yer aldığı ve ABD’nin Çin’i “çevreleme” stratejisi bağlamında işbirliği yaptığı ülkelerden biri olduğu için Güneydoğu Asya’nın en önemli ülkelerinden biri olarak görülen Tayland, aynı zamanda Ortadoğu-Güneydoğu Asya yönündeki enerji ve ticaret güzergâhını da Andaman Denizi ve Tayland Körfezi aracılığıyla takip etme imkânına sahiptir. Bu çerçevede, Tayland’ın siyasal geleceği, tıpkı komşuları Myanmar ve Malezya gibi yakından takip edilmek zorundadır.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU