TANAP MI, TÜRK AKIMI MI?

upa-admin 13 Nisan 2015 1.871 Okunma 0
TANAP MI, TÜRK AKIMI MI?

“Enerji terminali olabilme” hedefini dış politikasının en önemli açılım noktalarından biri olarak gören Türkiye için, bu anlamda en fazla üzerinde durulan hususlardan biri de; Azerbaycan ile olan stratejik ortaklığı bir üst basamağa taşıması beklenen TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi) ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 2014 sonunda gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti esnasında dillendirilen ve daha sonra da üzerinde çalışmalara başlanan “Türk Akımı” projelerinden hangisine daha fazla önem atfedileceğidir. Her ne kadar, iki projenin büyüklük ve maliyet bakımından birbirine eşit olmadığı ve bir koridor ülke olarak Türkiye’nin her iki projede de varlık gösterebileceğine dair haberler/analizler yayınlanıyor olsa da, bu iki projenin de AB pazarını hedeflediği ve hemen hemen aynı rotayı kullanacağı hesaba katıldığında, projede yer alacak diğer ülkelerin yaklaşımları ve özellikle ekonomik anlamda karlılık ve sürdürülebilirlik/verimlilik gibi unsurlar ön plana çıkmaktadır.

Azerbaycan’ın Şahdeniz-2 sahasındaki doğalgazı, Gürcistan üzerinden Türkiye’ye, oradan da Yunanistan’a aktaracak olan TANAP, esasen Güney Kafkasya Boru Hattı ve Trans-Adriyatik Boru Hattı’ndan oluşacaktır. Geçtiğimiz günlerde Güney Kafkasya Boru Hattı’nın temeli atılmış olmasına karşın, Trans Adriyatik Boru Hattı konusunda henüz bir gelişme yaşanmamıştır. Toplam maliyetinin 9-10 milyar dolar olması beklenen projede BOTAŞ’ın % 30, SOCAR’ın (Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi) % 58 ve BP’nin de % 12’lik bir payı bulunmaktadır. 2018 yılı itibarıyla yıllık 16 milyar metreküplük gazın Türkiye’ye pompalanması ile çalışmaya başlayacak olan bu hattın 2020 yılı içerisinde tamamlanması planlanan Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile birleşmesi, 2023 itibarıyla 23, 2026 yılı sonunda da 31 milyar metreküplük bir kapasiteye ulaşması beklenmektedir. 2018 yılında Türkiye’ye pompalanacak 16 milyar metreküplük doğalgazın 6 milyar metreküpü Türkiye pazarına sunulacak ve bu oran gittikçe artacaktır. Bu bağlamda, TANAP, Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının karşılanması anlamında Rusya’ya olan bağımlılığı (ihtiyacın % 60’ı Rusya’dan yapılan ithalat ile karşılanıyor) azaltacak ve kaynak çeşitlenmesi sağlayacak bir girişim olarak görülmektedir. Azerbaycan ile birlikte gerçekleştirildiği için “ulusal bir proje” olarak da addedilen TANAP’a, Rusya’ya olan bağımlığını azaltmak ve enerjide kaynak çeşitliliğine gitmek isteyen AB’nin de ciddi anlamda destek verdiği bilinmektedir. Ne var ki, AB’nin yıllık doğalgaz ihtiyacının 250 milyar metreküp olduğu ve bu miktarın giderek arttığı dikkate alındığında, TANAP’ın taşıyacağı gazın, AB için ancak Rusya’ya mesaj ve Güney Kafkasya ile işbirliğini geliştirme bağlamında önemli olduğu görülebilecektir. Ne var ki, Rus yetkililer, projenin uzunluğu ve İstanbul Boğazı’nın altına döşenecek boru hattının maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle bunun mümkün olamayacağını belirtmektedir. Ayrıca, Trans-Adriyatik Boru Hattı’nda yer alması beklenen başta Yunanistan olmak üzere birçok ülkenin, TANAP’ın maliyeti ve karlılığı noktasında şüphe duyuyor olmaları ve Rusya’nın özellikle Yunanistan ve Bulgaristan üzerinde baskı uygulaması, projenin Avrupa ayağı noktasında ciddi sıkıntı ve belirsizliklerin olduğunu göstermektedir. Ayrıca TANAP’ın ilerleyen dönemde Türkmenistan ve hatta İran gazını da kapsamına alması konusunda analizler/görüşmeler yapılmaktadır. Ne var ki, gerek Azerbaycan ile Türkmenistan arasında Hazar’ın paylaşımına yönelik anlaşmazlığın devam ediyor olması, gerek enerji ihracatı noktasında Moskova’ya yakın duran Aşkabat’ın Rusya’yı karşısına almak istememesi, gerekse de İran’a uygulanan ekonomik/enerji eksenli ambargoların, bu ülkenin P5+1 ülkeleri ile yapacağı nükleer anlaşmasına bağlı olarak kaldırılması noktasında tam bir belirsizliğin bulunması, TANAP’a dair bu hedefleri temenni bağlamında ele almamıza neden olmaktadır. Üstelik İran’a uygulanan ambargo anlaşmaya paralel olarak kaldırılsa dahi, bu ülkenin geri kalmış durumdaki gaz sahalarına yatırım yapılması gerekecektir. Bu durumda, İran’ın TANAP’a ya da alternatif bir projeye gaz vetebilmesi ancak 2021-2022 sonrası dönemde mümkün olabilecektir. Benzer bir şekilde, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin kontrolündeki topraklardan çıkarılacak doğalgazın bir bölümü de yapılacak bir anlaşmaya paralel olarak TANAP’a katılabilir. Ancak bu konu da henüz yeterince tartışılmış değildir. Yine de, bu proje, gerek Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan işbirliğini derinleştirmesi, gerek Türkiye’nin enerji terminali olma hedefine hizmet etmesi, gerekse de Batı’nın (AB ve ABD) desteğini almış olması nedeniyle oldukça önemli bir noktada durmaktadır. Dünya doğalgaz rezervlerinin % 17’sine sahip ve 2013 yılında AB’ye 160 milyar metreküpten fazla gaz ihraç eden Rusya, bu projeden çok fazla etkilenmeyecek olsa da, kendisinin enerji arzı konusunda tekel olma pozisyonunu az da olsa zayıflatacak bu projeden rahatsız olduğu bilinmektedir.

Türk Akımı ise, Putin tarafından, iptal edilen Güney Akım Projesi’nin yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır. Rusya’nın esas hedefi, gerek Güney Akım’ın AB tarafından iptalinden doğan boşluğu doldurmak, gerek sorun yaşanan Ukrayna’yı by-pass etmek, gerekse de TANAP’ı daha başlamadan “anlamsız” ve “etkisiz” bir hale getirmektir. Yani Rusya, Güney Akım’ı ortaya atarak nasıl NABUCCO’yu rafa kaldırtmayı başardıysa, bu projeyle de TANAP’ı ve muhtemel yeni projeleri (İran’a uygulanan ambargoların kaldırılması halinde sayıca ve kapasite bakımından artması beklenen enerji projeleri) etkisiz kılmaya çalışmaktadır. Proje kapsamında yıllık 63 milyar metreküp doğalgaz aktarılacak ve bunun 14-15 milyar metreküpü Türkiye pazarında kullanılacaktır. 20 milyar doları aşan bir maliyeti olması beklenen proje kapsamında, Trakya’ya 50 milyar metreküp kapasiteli bir doğalgaz deposu da inşa edilecektir. Bu depoda; gerek Rusya’dan gelen, gerektiği takdirde de, Türkiye ve Azerbaycan’ın talebiyle, TANAP eliyle gelecek gazı depolamak mümkün olacaktır. Türk Akımı’na bu ismi Ruslar koymuştur. Burada amaç, Türkiye’nin projenin önemli bir parçası olduğu hissini vererek Türklerin “duygusal zekasına” hitap edebilmektir. Halbuki Türkiye, bu projede yalnızca bir koridor ülke olacaktır. Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Moskova ziyaretinden anlaşıldığı kadarıyla, projenin merkez üssü Yunanistan olacak ve Yunanistan’da rahatsızlık yaratan “Türk Akımı” adı, bu ülkede resmen kullanılmayacaktır. Projeye sıcak bakan Yunanistan’ın ardından, Sırbistan projeye destek verdiğini açıkça ortaya koymuştur. Bulgaristan ise henüz kararını vermiş değildir. Rusya, bu projeyle, Azerbaycan’a mesaj vermeye çalışmakta ve kendisini by-pass edecek projelerin etkin bir gerçekliğe kavuşamayacağını göstermek istemektedir.

Putin, Türkiye’yi projeye dahil ederek, “iki ülke arasındaki işbirliğini derinleştirmek” istediğini göstermeye çalışmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, ilişkilerin derinleşmesinden çok, zaten % 60 oranında bağımlı olunan bir ülkeye daha da fazla bağlanma ihtimalidir. Nitekim bu derinlik tek taraflı olma emareleri göstermektedir ve bu ciddi bir tehlikedir. Üstelik Türk Akımı projesi eliyle, adında “Türk” geçen ancak esasen Rusya’ya ciddi bir kazanç sağlayacak bir inisiyatif geliştirilerek, Türkler eliyle kotarılmaya çalışılan bir proje (TANAP) anlamsızlaştırılmaya çalışılacak gibi görünmektedir. Bu çerçevede, Türk Akımı’na ilişkin gelişmeler dikkatle takip edilerek projede yer alınmalı, ancak TANAP’ı anlamsızlaştıracak hamlelerden uzak durarak, bu projeye yeni ortaklar (Türkmenistan, İran, Bölgesel Kürt Yönetimi, hatta Doğu Akdeniz’de Leviathan ve Tamar yataklarına sahip doğalgaz zengini bir ülke haline gelen İsrail) katılmalı ve Trans-Adriyatik Boru Hattı’nın inşası noktasında ciddi bir diplomasi uygulamasına gidilmelidir.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.