DÜNYA TARİHİ VE 21. YÜZYIL JEOSİYASETİNDE KAFKASYA VE HAZAR

upa-admin 04 Mayıs 2015 1.937 Okunma 0
DÜNYA TARİHİ VE 21. YÜZYIL JEOSİYASETİNDE KAFKASYA VE HAZAR

Orta Avrasya’da, jeopolitik bölge olarak dev bir jeolojik kütlenin asırlarca aralıksız genişleyip sıkışma süreci yaşanmıştır. Ayrıca, Doğulu ve Batılı jeopolitik güçlerin çarpışmasında değişken kazanımlar oluyordu. Dünya tarihinde, bu büyük bölgeye Batı’nın “askeri ve kültürel” saldırısı görüldü.

Başarısızlıkla sonuçlansa de, antik dönemde, özellikle de M.Ö. I binyılın son yüzyıllarında Talassokratik Batı, Doğu’yu “ehlileştirerek” onun etnik ve dini kapalılığını gidermeye gayret ediyordu.

Ortaçağ’da, özellikle ХIII-XVI. yüzyıllarda Moğol, sonra da Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü olduğu dönemlerde Doğu, Avrupa’nın sınırlarına yaklaşabildi, böylece Batı Avrupa uygarlığını tehdit altına aldı. Sonraları Kırım (1853-1856 yılları), Birinci (1914-1918 yılları) ve İkinci (1939-1945 yılları) Dünya Savaşları, “Soğuk Savaş” (1946-1991 yılları) sırasında Batı’nın jeopolitik ilerleyişi, Merkezi Avrasya’nın “kapıları”nın önünde -Kafkasya’da- durduruldu. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Sovyet jeopolitik alanında yeni bağımsız devletler kurulması Batı’ya Kafkaslar ve Hazar’ın kapılarını açtı.

Hazar ve Karadeniz arasında bulunan ve Orta Asya’nın “jeopolitik anahtarı” olan Kafkasya, halen jeopolitik olarak aktif bölgedir ve önemli jeostratejik rol oynar, çünkü bu bölgede kontrolün ele geçirilmesi, kuzeyden Büyük Orta Doğu’ya, Basra Körfezi ve Akdeniz’in doğusuna; güneyden ise Güney Rusya’nın düzlüklerine çıkıyor.

Hazar Denizi havzasına gelince, bu bölge yüzyıllardır Orta Avrasya jeopolitikasında yaşanan askeri-siyasi ve sosyo-ekonomik süreçlerde önemli rol oynamıştır. XVIII. yüzyıldan itibaren Hazar bölgesi, merkezi Avrasya’nın ekonomik ve askeri-siyasi açıdan önemli bu bölgesi üzerinde kontrolü ele geçirmeye can atan büyük ve bölgesel devletlerin şiddetli jeopolitik rekabet konularından biriydi.

Öncelikle binyıllardır her iki yönde (“Kuzey-Güney”, “Doğu-Batı”) Avrupa ile Asya arasında kuşak işlevini yerine getirdiği ve Hıristiyanlık ile İslam gibi iki büyük uygarlığın kavşağında yerleştiğinden, yaşadığımız yüzyılda Hazar bölgesi çağdaş jeopolitik ve jeo-iktisadi süreçlerin ayrılmaz parçası olmayı sürdürmektedir.

Genelde Kafkasya ve Hazar, kuzeyden Orta Asya aracılığıyla Hint Okyanusu’na çıkış için rahat jeopolitik askeri alan olmuş ve olmaktadır. Akdeniz (Türkiye unsuru), Karadeniz (Azerbaycan-Gürcistan unsuru), Hint Okyanusu (İran unsuru) ve Avrupa (Rusya unsuru) ile jeopolitik açıdan bağlı olan Kafkasya ve Hazar, günümüzün hala tam kapasitesine ulaşmamış jeopolitik merkezlerinden biridir.

Güçlü jeopolitik havzaya sahip olan Hazar geçmişte olduğu gibi, şimdi de tükenmez doğal kaynaklara ve insan potansiyeline sahip olan Ön ve Orta Asya’nın geniş karayollarını mıknatıs gibi kendine çekiyor. Hazar’ın jeo-iktisadi rolü ise, dev petrol ve gaz rezervleriyle daha çok jeopolitik eksene kaymaktadır.

XIX. yüzyılın sonlarına kadar Kafkasya ve Hazar; Doğu Avrupa, Balkan, Yakın ve Orta Doğu gibi başlıca jeopolitik sarsıntı alanlarına ait edilmemekle birlikte, yirminci yüzyılda, özellikle de geçen yüzyıl ile XXI. yüzyılın eşiğinde, kelimenin tam anlamıyla küresel önemde faktörlere dönüşmüştür.

Bununla birlikte, yakın gelecekte Kafkasya ve Hazar’ın jeo-ekonomik önemi ve Kafkasya ülkeleri ile Hazar ülkelerin karşılıklı ilişkileri, Büyük Orta Doğu’da yaşanan askeri-siyasi olayların ve gerek dünyanın gerekse bölgenin büyük devletlerinin bölgedeki rollerinin değişmesi sonucu esaslı bir dönüşüm yaşayabilir.

Kuzey-Güney ve Batı-Doğu jeopolitik yollarının kavşağında bulunan Kafkasya ve Hazar, XXI. yüzyılın başlarında hem dünya hem de bölgenin büyük devletlerinin karmaşık jeopolitik çıkarlarının savaş meydanına dönüşen Büyük Avrasya’nın bir çeşit sınır bölgesi, Hazar devletlerin değişken jeopolitik doğrultusudur.

Spesifik jeo-tarihi gelişim süreçlerinden geçerek Kafkasya’da meydana gelmiş çeşitli medeniyetlere mensup etnik ve dini topluluklar birbiriyle çatışmaktadır ki, bu şimdiye kadar bölgede jeopolitik istikrarsızlığın temel nedenlerinden biridir. Bölge, nesnel olarak günümüzün şiddetli çatışma bölgelerindendir. Burada çıkarı olan büyük ve bölgesel devletler için ise, “petrol jeosiyaseti”nin bazı dönemlerinde Kafkasya’daki çatışmalara kayıtsız kalmak çıkarlıdır, çünkü bu, onların istedikleri boru hattı projelerini hayata geçirmesine yardım eder. Dolayısıyla, “çatışma haritası” ile Hazar’ın karbon rezervlerinin ithal “güzergâhları haritası” arasında net ilişki mevcuttur.

Jeo-ekonomik açıdan Hazar’ın petrol-gaz rezervlerinin işlenmesinde, hem Batı hem de Doğu yönünde dünya pazarlarına nakil güzergâhlarının belirlenmesinde, Hazar’ın statü sorunu dikkat çekiyor ve sadece kıyı ülkeleri değil, diğer büyük devletler arasında da bu enerji rezervleri üzerinde kontrolü ele geçirmek için hem gizli hem de açık rekabet mücadelesinin ortamını şekillendiriyor. Savaş döneminde “savaşın kanı”, barış döneminde ise ekonominin gelişmesinin şartı olan petrol, henüz Birinci ve İkinci Dünya Savaşları döneminde dünya siyasetinin en önemli jeostratejik unsuruna dönüşmüştür. “Soğuk Savaş” sonrası ise “petrol jeo-stratejisi” dönemi başladı. Küreselleşme ve yeni dünya düzeninin oluşma koşullarında bu, daha uzun süre çağdaş uluslararası ilişkilerde güçlü etki unsuru olmayı sürdürecektir.

Böylece, Orta Avrasya eski Sovyet alanının jeopolitik dönüş merkezinde bulunan Kafkasya ve Hazar, 1990’lı yıllardan başlayarak dünya siyasetinde klasik kurallarla yürütülen “büyük jeostratejik oyun”un ayrılmaz parçası haline gelmiştir. Batılı petrol siyaseti uzmanı D. Yergin yazıyor ki, “petrolün çıkışını etkileyecek her şey – şiddet, savaş, teknogen tehlikeler, siyasi karışıklık, ekonomik gereksinimler, etnik, dini, ideolojik ve sosyal çatışmalar – aniden oluşabilir”. Bu sözler Hazar bölgesi için de geçerlidir.

Genel olarak XXI. yüzyılın başlarında dünya güçleri ve önde gelen bölgesel devletlerin Kafkasya ve Hazar bölgesi siyasetine, onların jeopolitik ve jeo-ekonomik çıkarları hâkimdir.

Bu, böyle bir önemli faktöre bağlıdır ki, günümüzde Büyük Ortadoğu’da cereyan eden karmaşık, bazen de çatışmalı süreçler, İran etrafında askeri-siyasi ortamın gerilmesine ilişkin olaylar dâhil, XX. yüzyılın klasik jeo-siyasetinin – “devletin coğrafi zekası”nın (K. Haushofer) – esas meşruluğunun sarsılmazlığını doğrular. Bunlar XXI yüzyılda da günceldir.

Küreselleşme süreçlerinin yoğunlaşması, günümüzün yeni gerçek tehlikeleri sonucu yeni içerikle zenginleşmiş jeosiyaset, Büyük Orta Doğu’da uluslararası ilişkiler sisteminde baskın olmaya devam ediyor. Yaşadığımız XXI yüzyılda Kafkasya ve Hazar’daki gelişmeler bunun açık kanıtıdır.

Prof. Dr. Parvin DARABADİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.