LATİN AMERİKA’DA SOLUN KAYBETME NEDENLERİ

upa-admin 21 Aralık 2015 2.084 Okunma 0
LATİN AMERİKA’DA SOLUN KAYBETME NEDENLERİ

Arjantin ve Venezuela’da yapılan seçimler sonucunda sol partilerin seçimleri kaybetmesi, bu grupların neden kaybetme evresine girdiğine dair kafalarda soru işaretleri uyandırmıştır. 1999’dan beridir sol grupların iktidara taşındığı bölgede, artık sol gruplar yerine eski seçeneklere (sağ muhafazakar partiler) dönüş yapılmaktadır. Bu analizde, sol partilerden veya gruplardan kasıt; sosyalist, merkez sol, sosyal demokrat ve halkçı politikalar izleyen ve bulundukları ülkelerde iktidarda olan partilerdir.

Latin Amerika’da yaşanmaya başlanan bu değişimin en önemli nedenlerinden ilki, ülkelerde yaşanan ekonomik krizlerdir. Örnek olarak, Venezuela’da sol liderler düşüncelerindeki sosyalist anlayışı gerçekleştirebilmek için petrol gelirlerini kullanmaktaydılar. Ancak dünya piyasalarında her geçen gün ucuzlayan petrol fiyatları, Venezuela ekonomisini olumsuz etkileyerek sosyalist adımları kaynaksız bırakmıştır. Bunun neticesinde, diğer dönemlerde sol partilere oy veren insanların sol partilere olan inancı kırılmıştır. Özellikle eski dönemlerde neoliberal politikalar altında ezilen orta sınıflar, sol partilerin iktidara geliş süreçlerinde etkin bir rol oynamasının yanı sıra, sol iktidarların ekonomiyi sağlıklı bir şekilde yönetememeleri nedeniyle sağa yönelmeye başlayarak bu yakımı başlatmıştır. Kısaca Latin Amerika’da, fakir ve neoliberal politikalardan zarar gören orta kesimden oy alan sol partiler, halka verdikleri sözü tam olarak tutamamışlardır. Örnek olarak, Venezuela’da halkın % 40’a yakını yoksulluk sınırının altında yaşamaya devam etmektedir. Hayat standartlarında eskiye oranla önemli bir gelişme sağlansa da, bunun kalıcı bir hal almaması ve ekonominin bozulmasıyla hayat standartlarında yaşanan düşüşler, halk için büyük bir sorun olmuştur.

İkinci olarak, karşımıza bölge ülkelerinde sol liderlerin popülist söylemlerinin etkisini kaybetmesi çıkmaktadır. Özellikle Chavez’in 2012’deki seçimlerde kafasındaki sosyalizmi gerçekleştirmek için 6 yıla daha ihtiyaç duyduğuna dair yaptığı propaganda sonrası 2016 yılında halkın hala ekonomik krizlerle boğuşması, verilen sözlerin inandırıcılığına zarar vermiştir. Bu durum, aynı şekilde Arjantin’de de kendisini göstermektedir. Arjantin’in de borçlardan kurtulamaması insanların sol liderlerin “sosyalizm, eşitlik, adalet, yerlilerin hakları” konularındaki popülist söylemlerinin insanlar üzerindeki etkisini kaybettiğini göstermektedir.

Üçüncü neden olarak, karşımıza karizmatik liderleri etkisi çıkmaktadır. Özellikle Chavez’in bu kapsamda akılla gelen ilk isim olması, bunun en önemli kanıtıdır. Venezuela’daki birçok kesime hitap eden Chavez, arkasından kitleleri sürüklemeyi başarmış ve inandığı yolda yürürken izlediği politikalar halktan destek görmüştür. Özellikle yerliler ile kırsal ve varoş bölgelerde yaşayan insanların desteğini alan Chavez, ülkenin elitlerine karşı dile getirdiği söylemlerle beraber orta sınıfı cezp etmeyi başarmıştı. Ancak Maduro’nun Chavez’in gölgesinde kalması ve halkı etkileyememesi, sağ grupların güçlenmesine imkan tanımıştır. Örnek olarak, Chavez, Başkanlık seçimlerinde Henrique Capriles’i % 11 farkla yenerken, Maduro bu isme karşı seçimi kılpayı farkla kazanmıştı.

Dördüncü olarak ise, bölgedeki muhalefetin durumu ve söylemleri dengelerin değişmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Öncelikle Chavez’in ölümü üzerine Venezuela’da yapılan seçimler sırasında, sağ grupların adayı olan Capriles, yaptığı propaganda da geriye dönük yaptıkları özeleştiri neticesinde hatalarını fark ettiklerini dile getirerek, artık toplumun orta kesimiyle fakir ve kırsal bölgede yaşayan insanlara daha çok önem vereceklerinin altını çizmiştir. Bu gelişme neticesinde, ekonomik kriz yaşayan insanların krizden çıkabilmek için yeni alternatiflere yönlendirmiş ve insanlar artık sol partilerin yanı sıra sağ partilerin söylemlerini de dikkate almaya başlamışlardır.

Latin Amerika’daki sol düşüncenin beslendiği en önemli kaynaklardan biri Küba Devrimi’ni gerçekleştiren Che ve Castro’nun düşünceleriydi. Ancak son dönemde ABD ile Küba arasında yaşanan yakınlaşma, Latin Amerika ülkelerinin ABD karşıtlığı ve ideolojik yakınlık çerçevesinde örgütlenmeye yönelik adımlarına olan güveni de sarsmıştır. Çünkü Chavez döneminde Venezuela-Küba ilişkileri en yakın dönemindeyken, Chavez’in ölümü sonrası Küba’nın ABD ile görüşmesi Latin Amerika’da sol yönetimlerin bir araya geleceğine dair düşüncelere zarar vermiştir. Ayrıca ABD-Küba yakınlaşmasının bölgeye ideolojik açıdan vereceği zarar, ileriki süreçte daha belirgin bir hal alacaktır. İnsanların sola olan güvenine zarar veren bu gelişmeler, beşinci madde olarak ortaya çıkmaktadır.

Altıncı olarak, ABD’nin bölgede kırılan hegemonyasını tekrardan sağlama isteği, dengelerin değişmesinde bir diğer etken olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’nin Latin Amerika’daki sol yönetimlere karşı olan gruplara destek verildiği bilinmektedir. Bunun nedeni; sol yönetimler tarafından hem ülke içinde, hem bölgesel gelişmelerde, hem de küresel politikalarda gösterdikleri ABD karşıtı duruşun ABD’nin çıkarlarına ve prestijine zarar vermesidir. Ayrıca ABD’nin hegemonyasına karşı Çin ve Rusya ile kurulan yakın ilişkiler, başta ekonomi ve güvenlik konuları olmak üzere birçok konuda ABD’yi rahatsız etmektedir. Bunun neticesinde, ABD karşıtı yönetimler karşısında muhalefetin desteklenmesi, Amerika açısından önemli bir politika unsuru olarak karşımıza çıkarmaktadır. Bu sayede iktidardan uzaklaştırılan sol partilerin yerine geçen ABD’ye yakın partiler, bölgede ABD hegemonyasının kurulması için gerekli olan ilk ve en önemli aşamalardan biri olacaktır.

Yedinci olarak, ABD, 2000 sonrası Ortadoğu’daki yaşanan krizlere yoğunlaşmışken, diğer bölgeleri ihmal etmiştir. Bunun neticesinde, örneğin Latin Amerika’daki hegemonyası zayıflamış ve bu bölgelerde Rusya ile Çin etkili ülkeler olmaya başlamıştı. Ancak bundan ders çıkaran ABD, dünyanın birçok bölgesindeki etki alanını koruma tecrübesi kazanmıştır. Ancak bu, Rusya için geçerli değildir. Özellikle Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi sonrası Rusya’nın Ortadoğu’ya yoğunlaşması, ABD için büyük bir avantaj oluşturmaktadır. Bu kapsamda Rusya’nın Latin Amerika’yı ikinci plana atması, ABD’nin hareket alanını genişletmiştir.

Yukarıda sayılan maddeleri bütün Latin Amerika’ya genellemek sağlıklı bir sonuç vermeyebilir. Ancak bölgede sol partilerin yönetimde kalmasındaki en önemli etkenler; karizmatik liderlerin etkisi, ülkedeki gruplara verilen sözlerin tutulması, bölgede açık açık bir ABD karşıtlığı yerine denge politikasının izlenmesi ve salt sosyalist politikalar yerine halkçı politikaların izlenmesi gibi nedenler sayılabilir. Bu ülkelerdeki sol yönetimler, bölgede tekrar kurulması planlanan ABD hegemonyasına zarar verdikleri noktaya kadar iktidarlarını koruyabilirler. ABD ile düşecekleri bir zıtlık durumundaysa, iktidardan uzaklaşma ihtimalleri hayli yüksektir.

Emrah KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.