SURİYE İÇ SAVAŞI: FACİALARIN ARKA PLANINDA ÇİFTE STANDARTLARIN YENİ SAYFALARI

upa-admin 10 Mart 2016 1.829 Okunma 0
SURİYE İÇ SAVAŞI: FACİALARIN ARKA PLANINDA ÇİFTE STANDARTLARIN YENİ SAYFALARI

Ortadoğu’da ihtilafların daha da derinleşmesi dünya birliğini rahatsız ediyor. Münih Güvenlik Konferansı’nda Suriye’de ateşkese ulaşma kararının alınması umutları artırmıştı. Ancak gerçekte süreçler başka yönde gelişiyor. Şimdilerde, uzmanları Türkiye-Suriye sınırında oluşmuş ağır durum daha çok düşündürüyor. Suriye’de faaliyet gösteren silahlı gruplar arasında süren savaş daha da şiddetleniyor. Ankara’da yaşanan terör olayı tehlikelerin azalmadığını gösterdi. Büyük devletler tarafından ise oluşmuş zor durumdan çıkmak için ortak işin yürütülmesi görülmüyor. Onlar eskisi gibi kendi jeopolitik çıkarlarının sağlanmasına çalışıyorlar. Çifte standartlar politikası devam etmektedir. Bunların arka fonunda Müslüman ülkelerin güvenliği meselesi daha da güncelleşiyor.

Çelişkili Açıklamalar: Gerçeklik Hissinin Kaybedilmesi

Görüşmeler sonucunda Suriye’de gerginliğin azalabileceği bekleniyordu. Münih Güvenlik Konferansı’nda bu ülkede ateşkese nail olmakla ilgili varılan anlaşma da belli umut yaratmıştı. Silahların susdurulmasına 19 Şubat’tan itibaren başlanılmalıydı. Fakat, aslında, hayli farklı bir durum oluşmuştur.

Askeri operasyonlar Suriye’de sadece devam etmekle bitmiyor, hatta oradaki bazı silahlı gruplar yeni topraklar işgal etmektedirler. Kürtlerin PYD (Demokratik Birlik Partisi) adlı örgütünün silahlı kanadı YPG (Halk Kendini Savunma Birlikleri) Rusya’nın havadan desteği sayesinde Azaz ve Tal-Rifat kasabalarını ele geçirdi. Bu, Türkiye’yi çok rahatsız etti. Batı devletleri de Kürt silahlı gruplarının “yeni topraklar istila etmesinin endişeverici olduğunu” belirttiler (örneğin, ABD Başkanı bu fikri söyledi, bkz.: Obama’dan Erdoğan’a taziye telefonu / “Habertürk”, 19 Şubat 2016).

17 Şubat`ta Ankara’da yaşanan terör olayı durumu daha da keskinleştirdi. Birçok ülkeler onu kınadı. Güvenlik birimleri terörü PKK-PYD ikilisinin işlediğini kanıtlayan deliller elde ettiklerini bildirdiler. Fakat bu, ABD’nin ve diğer Batılı devletlerin Suriye meselesine olan yaklaşımında değişikliğe neden olmadı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, 20 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında söyledi ki, Washington’un PYD ile ilgili konumunda değişiklik yoktur. Bu örgütü Amerika IŞİD’e karşı savaşan grubun önemli bir parçası olarak görüyor (bkz.: ABD Sözcüsü Toner’dan YPG açıklaması / “Habertürk”, 20 Şubat 2016).

İlginçtir ki, Türkiye basınının bundan toplam bir gün önce yaydığı bilgiye göre, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile telefon konuşmasında PYD’ye inanmadığını söylemiş (bkz.: Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Kerry’nin YPG’nin güvenilmez olduğunu söylemesinden memnun olduk / “Anadolu Ajansı”, 19 Şubat 2016).

Bunlar Suriye etrafında oluşmuş karmaşık ve çelişkili durumun devam ettiğini teyit etmektedir. Rusya da BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye-Suriye sınırında oluşmuş gerginlikte Ankara’yı suçlayıcı bir belge sundu. Güvenlik Konseyi’nin 6 üyesi, aynı zamanda veto hakkına sahip ABD, Fransa ve İngiltere belgeyi desteklemekten imtina etmiş. Moskova, bu olayın bölgede daha keskin sorunların oluşmasına yol açacağını bildirdi.

Kremlin düşünüyor ki, Türkiye ordusunun Azaz ve Tal-Rifat’ı ateşe tutması uluslararası yasalara uygun değildir ve teröre karşı mücadelede sorunlar yaratıyor, hatta sorunun hayli uzaması tehlikesini oluşturuyor. Rusya Federasyon Konseyi Uluslararası Meseleler Komitesi Başkanı Konstantin Kosaçev’in fikrine göre ise, “Suriye-Türkiye sınırında bugün büyük ölçekli (küresel ölçüde) münakaşaya sebep olabilecek olaylar gerçekleşiyor (bkz.: Косачев о решении СБ ООН по проекту РФ: у Запада избирательный подход / “РИА Новости”, 20 Şubat 2016).

Rus analistler Türkiye için zor durumun meydana geldiğinden bahsediyorlar. “Россия в глобальной политике” dergisinin baş editörü Fyodor Lukyanov belirtiyor ki, “Türkiye çok ağır duruma düştü ve … köşeye sıkıştırılmış” (bkz.: Аналитики: решение СБ ООН по САР ухудшит ситуацию на границе с Турцией / “РИА Новости”, 20 Şubat 2016).

İslamofobi Yeni Çapta: İkinci Cephe İhtimali

Bütün bunların fonunda uzmanlar Cenevre’de Suriye’de ateşkesin sağlanması ile ilgili görüşmelerin başlamasına umutla bakmıyorlar. Onlar şimdilik buna ulaşma mekanizmasının anlaşılır olmadığını söylüyorlar. Aslında, mevcut karmaşık durumu dikkate alırsak, yakında silahların susdurulmasi ihtimalinin minimum düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Rusya Beşar Esad’ın “galibiyete kadar savaşacağım” demesine itirazını bildirdi. Moskova’nın BM temsilcisi Vitali Çurkin bu görüşün Kremlin`in bu meseledeki diplomatik girişimlerine uymadığını bildirdi.

ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin sözde değil, amelde tuttukları konum da çok ilginçtir. Böyle bir izlenim oluşuyor ki, onlar Suriye’de de çifte standartlara uygun davranıyor, kah bu, kah diğer tarafı savunan karışık demeçler veriyor, ama gerçek olarak terörü durduran adımlar atmıyorlar. Bir tür IŞİD`le mücadele adı altında çelişkili çalışmalar yapılmaktadır. Sonuçta, genel olarak Müslüman alemi için tehlikeli bir jeopolitik manzara oluşmaktadır.

Her şeyden önce, böyle görünüyor ki, dünyanın büyük devletleri Ortadoğu’da ihtilafların derinleşmesi ve genişlemesine yeşil ışık yakmışlar. Şimdiki gerçeklik bu sürecin yoğun şekilde devam ettiğini gösteriyor. Bölgenin öyle bir devleti yoktur ki, şu veya bu derecede çatışmaya katılmasın. Mevcut aşamada bu daha çok Türkiye’yi sallıyor. Ancak yarın İran, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer bölge ülkelerinin aynı duruma düşmeyeceğine kim garanti verebilir?

Aksine, şimdi gözlenen gelişmelerin iç gelişme mantığına bakıldığında, olayların tam olarak aynı doğrultuda geniş yayılma ihtimalinin az olmadığı kanaatine varabiliriz. Bu zaman Batı ülkeleri sadece jet uçaklarla bombalayarak, belli bir insani yardımlar yaparak ve yüklü miktarda silah satarak süreçlere katılıyorlar.

Sadece Rusya ve İran nedense daha büyük ölçekli süreçlere müdahale etmektedirler ki, stratejik açıdan da bunun zararını görmeye çok yakındırlar. Çünkü onların ekonomik durumu iç açıcı değil ve aynı zamanda, sorunun doğrudan katılımcısi olarak belli terör gruplarının hedefine dönüşebilirler. Bu konuda uzmanlar artık görüş bildiriyorlar.

Tabii ki, bu istenen bir durum değildir. Çünkü Ortadoğu ile birlikte, Kafkasya’da durum gerginleşebilir. Makul seçenek Suriye sorununun müzakere yoluyla çözülmesi olurdu. Aynı zamanda, Batı devletlerinin bu derecede çifte standartlar politikasına öncelik vermesi çok düşündürücüdür. Buradan doğrudan islamofobi kokusu geliyor. Gelişen İslam ülkelerinin her hangi mazeretle ihtilaflar içine düşürülüp, zayıflatılması stratejisi kendini gösteriyor. Aynı şekilde şu anda yaptırımlardan kurtulmuş İran, hızla gelişen Türkiye ve büyük potansiyele sahip Suudi Arabistan çevresinde yapılan oyunlar rahatsızlık doğuruyor. Görünür, Müslüman devletleri bir daha dış politikalarına göz gəzdirməli ve ortak faaliyet modelini bulmalıdırlar.

Suriye genelinde de normal durumun yakında ortaya çıkmasına inanmak çok zordur. Orada müslümanın müslümanı katletmesi, maalesef devam edecek. Dışarıdan kimin tarafından idare olunmasına bakmaksızın bu, ne Suriye’nin ne herhangi bir Müslüman ülkesinin, ne de genel olarak insanlığın yararına değildir. Karmakarışık demeçler veren Washington’la Brüksel, hava saldırıları yapan Moskova barışı yaxınlaştırmıyorlar.

Aksine, bu çevreler “Suriye’de ulusal çıkarlarımızı sağlıyoruz” gibi ifadeler kullanarak durumu daha da gerginleştiriyorlar. İlginçtir ki, “sınırlarımızdan 10 bin kilometrelerce uzakta olan bir ülkede hangi milli çıkarlarınız olabilir”, – diye onlardan açıklama isteyen yoktur. Müslüman devletlerinin birlikte bu soruyu sormasının zamanı henüz gelmedi mi? Yoksa şimdi Suriye’de yaşanan dramın tüm İslam alemine yayılmasını mı bekliyorlar?

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.