Henry Kissinger, 27 Mayıs 1927’de Almanya’nın Fürth şehrinde doğdu. Louis ve Paula (Stern) çiftinin oğullarıdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İngiltere üzerinden ailesiyle ABD’ye göçtü, 1943’te vatandaşlığa kabul edildi. İlk evliliği 1949’da Ann Fleischer adındaki hanımefendiydi; Elizabeth ve David adlarında iki çocuğu oldu. 1964’te eşinden boşanarak, ikinci evliliğini 1974’te Nancy Maginnes adlı hanımefendi ile yaptı. Bu hanımefendi, ünlü işadamı David Rockefeller’ın eski Başkan Yardımcısı idi.
Kissinger, Harvard Üniversitesi’nin giriş sınavını kazandı. 1952’de M.A. (master) ve 1954’te Ph.D. (doktora) derecelerini aldı. Kissinger, tez danışmanı hocası Elliott ile birlikte üç yüz sayfalık bir çalışma hazırladı: Bu, “Tarihin Anlamı: Spengler, Toynbee ve Kant Üzerine Denemeler” (The Meaning of History: Reflections on Spengler, Toynbee and Kant) başlıklı tez idi. Öğrenim gördüğü yıllarda Londra’da Tavistock Enstitüsü’nün bir programına gönderildi. Bu programın direktörü olan H.V. Dicks, İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz faaliyetleri için “delilik doktrini”ni geliştirmişti. Ayrıca, Psikolojik Harp Araştırmaları ve Müttefik Araştırma Kuvvetleri’nde Başkan olarak çalışıyordu. Bu minvalde, Tavistock’un beyin yıkama oturumlarından Kissinger de etkilenmiş olacak ki, “güvenli irrasyonellik” doktrinini benimsedi. Ve bu doktrin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) karşı taktik nükleer savaşın başlangıcı olarak kullanılacaktı.
Kissinger, Elliott’un yönetimindeki Harvard Uluslararası Semineri’nin (1951-1969) direktörü oldu. Kissinger, Seminer’in yayın organı “Confluence, An International Forum”un editörlüğünü de yaptı. Bu dergi 1952’de kuruldu ve 1958’de kapandı. Harvard Uluslararası Semineri, Wilton Park modelini örnek alıyor ve geleceğin sayısız lider adayları endoktrine edilerek, Anglo-Amerikan ‘etki ajanları’ olarak yetiştiriliyordu. “Confluence”, Elliott tarafından “yeni bir düzen doğdu” sloganıyla kuruldu; bu H.G. Wells’in 1928’deki Açık Komplo’suna açık bir göndermeydi. Ne var ki, yayın, aynı zamanda Smith Richardson ve Ford vakıflarınca da desteklendi. Danışman heyetinde Elliott’un başka bir çömezi olan McGeorge Bundy de bulunuyordu. Derginin 1956’daki iki nüshası, Ku Klux Klancı ve Wellsci Demokrat Başkan Woodrow Wilson’a ayrıldı. Diğer yazarlar arasında İngiliz faşisti Enoch Powell’dan Karl Jaspers’a (faşizmin ideologlarından Friedrich Nietzsche’yi çok propaganda etmiştir) vb. gibi herkes vardı. Kissinger, New York Dış İlişkiler Konseyi Başkanı John McCloy’un ve Dış İlişkiler Konseyi üyesi McGeorge Bundy destekleriyle Nükleer Silahlar ve Dış Politika Görev Gücü’nde görev aldı. Kissinger, Hükümet Dairesi/Uluslararası İlişkiler Merkezi/Harvard Üniversitesi’ne üye idi. Ayrıca, Harvard Üniversitesi/Siyaset Bilimi Yardımcı Doçentiydi (1959); 1962’de profesör oldu ve 1969’a kadar görev yaptı. Kissinger’ın Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde görev almasından dolayı – kimi üst düzey yönetimin itirazlarına rağmen- Harvard’daki işini garantiye aldı. Elliott ve Bundy o tarihlerde Harvard Üniversitesi’nde Dekandı(lar); tüm itirazlara ve muhalefete rağmen Kissinger’a sahip çıktılar.
Kissinger, 1943-1946 yıllarında ABD Ordusu’nda hizmetlerde bulundu. Ve ilk rehberi Fritz Kraemer ile karşılaştı. Kraemer, AUS Karşı İstihbarat Birliği’nde görevliydi. Kissinger’den “benim küçük Yahudim” diye bahsederdi. Kissinger, Ordu Özel Eğitim Programı’na katılmıştı; bu program işgal sonrası Almanya’sını yönetecek kişilerden oluşuyordu. Kraemer, Kissinger için ‘Haberalma Servisi’ merkezinde bir danışmanlık görevi ayarladı. Kramer, Kissinger’ı Almanya’daki bir köydeki görevinden sonra, Oberammergau’daki Avrupa Karargâh Haberalma Okulu’na gönderdi. Burası, İngiliz Wilton Park “yeniden eğitim” projesinin bir devamı idi; buradan İngiliz ajanlar çıkar ve Almanya’da önemli görevlere getirildi. O dönem Wilton Park’ın başında Heinz Koeppler vardı; o, aynı zamanda İngiltere Dışişleri/Siyasi İstihbarat Dairesi’nin Psikolojik Savaş Bürosu’nun da başkanıydı. Kissinger, Ulusal Güvenlik İşleri Başkan Yardımcısı McGeorge Bundy’nin danışmanı olarak göreve başladı (1961). Ancak daha sonra (eski ABD Başkanı) John F. Kennedy’nin emriyle işten atıldı. Çünkü o zamanlar Berlin Krizi’nde taktik nükleer silahların kullanılması için ısrarcı olmuştu. Nixon ve Ford (1969-1975) hükümetlerinde Başkan Ulusal Güvenlik Yardımcılığını görevini gerçekleştirdi. Ve 1973-1977 döneminde Dışişleri Bakanı oldu.
Kissinger, Richard Nixon’ın (eski ABD Başkanı) döneminde Foreign Office ve Downing Street No: 10 (İngiltere Başbakanlık Konutu) ile sık olmasa da yine de temas halindeydi. Bu temaslarıyla Dışişleri Bakanları William P. Rogers ve Malvin Laird’in işlerini baltalamak istiyordu. Bunların ikisi ve Nixon da döneminin ilk zamanları Vietnam Savaşı’ndan çekilmek istiyorlardı. Bakan Rogers, Nixon’un desteğiyle, Ortadoğu sorununa bir çözüm aramış; Ortadoğu’nun Batı Avrupa ülkelerinin ortaklığıyla kalkındırılmasını, hatta Rus yardımının da dâhil edilmesini önermişti. Nixon’un Başkanlık yemin töreninden iki hafta sonra, “Rogers Planı”, Ulusal Güvenlik Kurulu’na Bakan Yardımcısı Joseph Sisco tarafından sunuldu; Sisco, ABD’nin İsrail ile Arap ülkeleri arasında sadece ‘dürüst’ bir tutum takınmasının değil, İsrail’e baskı yaparak 1967’de işgal ettiği topraklardan çıkmasını da sağlaması gerektiğini vurgulamıştı. İngilizler ise Kissinger’ı bu planı yok etmek üzere devreye soktular. Kissinger, bu planı başarıyla yok etti; dünyayı termo-nükleer bir savaşın ve iktisadi bir çöküşün eşiğine getirdi. Başkan Nixon’ı ikna ederek, hem Vietnam, hem de Ortadoğu’da SSCB’nin ABD’nin ‘irade’sini test ettiğini ve asla bir barış ortağı olamayacağını ifade etti. Rogers Planı’nın çöküşünün sonucu ise, 1973’de Ortadoğu savaşı ve petrol ambargosu oldu. Böylece Arap ülkeleri tarihlerinde ilk ve son kez birlikte hareket ettiler. Ve OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) bünyesini kullanarak savaşta İsrail’i destekleyen Batılı güçlere karşı petrol ambargosu başlattılar; Batı ekonomileri durma noktasına geldi. Kissinger, bu defa da Suriye ve İsrail’e Lübnan’ı bölmeyi teklif etti; bu süreçteki amaç ise FKÖ’nün (Filistin Kurtuluş Örgütü) parçalanmasıydı. Kissinger, bunlarla yetinmeyecek olacak ki, Lübnan İç Savaşı’nı sahneye koydu; bu da İran’ın ve Ortadoğu’nun da uzun süre ‘destabilize’ edilme modeliydi.
Vietnam Savaşı uzun yıllar sürdü ve vefat eden Amerikan asker sayısı günden güne artmaktaydı. Kissinger, 1973’de hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şekilde ateşkesi görüşmeye razı oldu ve ABD 1975’de Vietnam’dan çekildi. Aslında Kissinger’ın gizli ajandasında savaşı Kamboçya ve Laos’a yaymak vardı. Kissinger’ın gizli ve yasadışı Kamboçya bombardımanı 1970’de başladı. Yüz binin üzerinde Kamboçya köylüsü acımasızca öldürüldü; kalanlar ise soykırımcı Kızıl Kmerler’in kucağına sürüldü. Kızıl Kmerler de kalan nüfusun birkaç milyonunu (1975-1979) terörist faaliyetlerle yok ettiler. Velev ki adil bir uluslararası soruşturması yapılsaydı/yapılırsa, Kissinger, Kamboçyalıların soykırıma uğratılmasından suçlu bulunur. Uluslararası bir soruşturma her ne kadar yapılmasa da, insanlık vicdanında Kissinger ve dönemin ABD yöneticileri suçlu olarak kabul edilmiştir zaten. Hakeza, geçen aylarda Kissinger’e Amerikan vatandaşları tarafından hem Vietnam, hem de Kamboçya savaşlarının/ölümlerinin müsebbibi olmasından dolayı çeşitli protestolar düzenlenmiştir.
Kissinger’ın Kamboçya soykırımı “buzdağının görünen kısmı”dır. Hakeza Kissinger’ın küresel soykırım politikaları iyice irdelenmelidir; çünkü bunlar Hitler’i aşabilecek potansiyeldedir! Kissinger ve Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosu 1974’de bir taslak hazırladılar: “Ulusal Güvenlik Etütleri Muhtırası 200: Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Denizaşırı Çıkarları Açısından Etkileri”. Bu taslakta soykırımın ABD hükümeti’nin (resmi) milli güvenlik politikası olması öneriliyordu! Belirli bir zaman sonra taslağın çok gizli mührü kaldırıldı. Taslakta; ‘’Dünya nüfusunun en çok sekiz milyarda tutulmasını ve 2075’te dünyada beklenen yirmi iki milyarlık nüfustan kaçınılmalıdır’’ önerisi vardı. Bu kadar nüfus artışının ‘savaşlar ve devrimlere’ yol açacağını söyleyen taslak, ‘gıda kontrolü’nün hızlı nüfus artışını durdurmak için kullanımını öneriyordu. Ve modern ve yoğun tarım tekniklerinin başka bölgelerde fazla olan nüfusu beslemesine rağmen ‘çok fazla sermaye yatırımı’ gerektirdiğini iddia ediyordu. Taslağın diğer bir iddiası, azgelişmiş ülkelerdeki nüfus artışının, sanayileşmiş dünyanın ihtiyaç duyduğu enerji ve hammadde kaynaklarını tüketeceği idi. Taslak 13 ülkeyi özel hedef seçti; bunların (Çin hariç) dünya nüfus artışının yüzde 47’sinden sorumlu olduğu varsayıldı. Bu ülkeler; Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Nijerya, Meksika, Endonezya, Brezilya, Filipinler, Tayland, Mısır, Etiyopya, Kolombiya ve Türkiye’dir.
Kissinger, ‘yoluna çıkan’ sayısız yabancı lideri öldürtmekle de suçlanmıştır. İtalyan yetkililer 1982’de İtalya Başsavcısı’na bir dosya sundular; bu dosyada İtalya Başbakanı Aldo Moro’nun 1978’de kaçırılması ve öldürülmesiyle ilgili deliller vardı. Dosyada Moro’nun eşinin, kızı Agnese’nin ve oğlu Giovanni’nin ifadeleri vardı. Bunlara göre; Kissinger, 1975’de Moro’yu Hıristiyan Demokratların lideri olarak İtalyan Komünist Partisi ile bir milli birlik hükümeti kurmak ve terörü önlemek yönlü çabalarından dolayı tehdit ediyordu. Moro’nun kaçırılmasına dek geçen o dönemde (görünüşte Kızıl Tugaylar tarafından) ve öldürülüşünde (cesedi 1978’de bulundu), NATO, İngilizlerin ve Kissinger’ın tüm desteğiyle İtalya’ya (Moro’ya) karşı bir ‘gerilim stratejisi’ yürüttü; burada gerek kızıl (sol), gerekse de kara (sağ) terör gruplarıyla darbe girişimleri kullanıldı. Bu terörist faaliyetlerin yoğun kısmı faşistlerce “Propaganda-Due” (P2 Mason Locası) desteklendi. Velev ki Kissinger ve yardımcısı General Alexander Haig bu locaya gizli fonlardan para akıtmıştı. Bu olaydan hariç bir de Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto da Kissinger’ın hedeflerinden biriydi. Butto, 1977’de bir askeri darbe ile devrildi/hapsedildi ve ne yazık ki 1979’da asıldı. Butto ölmeden önce, devrilişini meşru gören bir hükümet bildirgesine karşı yazdığı cevapta (1979’da ‘Pakistan Yazıları’ adı altında EIR dergisinde yayınlandı), devrilişinin asıl sebebinin Kissinger ile düştüğü anlaşmazlık olduğunu ve onun tarafından ‘idam fermanının’ imzaladığını yazar. Kissinger onu tehdit etmişti, Butto’ya göre, bu tehdidin nedeni “Pakistan’a enerji bağımsızlığı kazandıracak uranyum işleme tesislerinin” geliştirilmesini durdurma ısrarını dinlememesidir.
Sonuç olarak; Kissinger’ın küresel düzlemde 20. yüzyılda gerçekleştirdiği ve uyguladığı politikalar sadece bu yüzyıla damga vurmakla kalmadı; aynı zamanda günümüz 21. yüzyıla kadar sirayet etti. Her ne kadar Kissinger için bir İngiliz ajanı (daha doğrusu İngiltere için çalıştı) denilse bile, genel itibariyle ABD hegemonyasını dünyaya uygulayan bir sömürücüdür. Zbigniew Brzezinski, Bernard Lewis, Samuel P. Huntington vb. gibi birçok tanınan/tanınmış figür ve akademisyen, ABD Dış Politikası’nı dünyamıza empoze ettiler ve hala devam ediyorlar. Ne var ki, Kissinger, (muhakemem/analizim/okumalarım doğrultusunda) bunların toplamından daha acımasız, gaddar ve sinsidir. Kissinger’ın politikalarına bakıldığında, dünyamızdaki tüm kıtalarda operasyonlar/darbeler/suikastlar/olaylar gerçekleştirmiş biri olduğu aşikârdır. Velev ki bunların çoğunluğu sıradan olmak bir yana, hem jeopolitik, hem de jeostratejik hamleler olmuştur. Hakeza Amerikan Dış Politikası kişiler üzerine kurulu değildir; lakin şu bir realitedir ki, ABD Dış Politikası, özellikle günümüz dünyasında (21. yüzyılda) Kissinger’ın yokluğunu arıyordur. Kissinger, ‘Realpolitik’e (güç hesapları ve ulusal çıkar üzerine dayanan dış politika) birçok vurgu yaptı/yapmıştır. Bunun içindir ki, cümlelerimi Kissinger’ın bu vurgulamalarından biriyle tamamlamak isterim: “Güç dengesi, önceleri uluslararası politikanın amacı değil, hayatın hemen hemen rastlantı sonucu ortaya çıkan gerçeğidir. Petrolü kontrol ettiğinde uluslara, gıdayı kontrol ettiğinde insanlığa hâkim olursun.”
Güney Ferhat BATI