AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TARİHSEL GELİŞİMİ

upa-admin 04 Ekim 2019 5.421 Okunma 1
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TARİHSEL GELİŞİMİ

KISALTMALAR

AKÇT: Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu

AAET/EURATOM: Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu

OGT: Ortak Gümrük Tarifesi

NATO: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü

AB: Avrupa Birliği

Özet: Avrupa Birliği 50 yılı aşkın süredir Avrupa’da barış, güven ve ekonomik istikrar için çalışan ulusüstü bir yapılanmadır. Avrupa’da birlik oluşturma fikri, birliğin kuruluşundan da öncesine dayanmaktadır. Nesiller boyu pek çok savaşa ev sahipliği yapan Avrupa, bölgedeki istikrarın korunması için birlik kurma düşüncesini ancak tarihin en kanlı savaşı olan İkinci Dünya Savaşı sonrası gerçekleştirebilmiştir. Fransa Dış İşleri Bakanı Robert Schuman’ın girişimleriyle kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), bugünkü Avrupa Birliği’nin temeli niteliğindedir. Avrupa Birliği, 28 üye devletten oluşan ve şu anda faaliyetlerine devam eden bir örgüttür. Bu çalışmada, Avrupa’da birlik oluşturma fikirlerinden birliğin öncülü olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’ndan, Roma Antlaşması ile kurulan diğer iki büyük örgüt Avrupa Ekonomi Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’ndan bahsedilecektir.

Giriş

Avrupa kıtası, tarihin gördüğü pek çok büyük savaşa ev sahipliği yapmış ve bu savaşların acısını hem maddi, hem de manevi olarak yaşamıştır. Savaşan devletler, bu savaşlardan büyük yaralar alarak çıkmıştır. Kıtada yaşanan iki büyük Dünya Savaşı ise, milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine neden olmuş ve kıtanın siyasi coğrafyasını da etkilemiştir. Avrupa’nın bu bahtsız kaderini kurtarma düşüncesi ise, sadece savaş zamanı değil, savaştan yüzyıllar öncesinde de barışçıl düşünürler tarafından da dile getirilmiştir. Avrupa’da birlik kurma fikri 14. yüzyıldan beri pek çok tarihçi, yazar ve düşünür tarafından dile getirilmiştir. Ancak birliğin kuruluşu İkinci Dünya Savaşı sonrasını bulmuştur. Avrupa’da bütünleşme hareketinin başlama girişimlerinde İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Fransa Dış İşleri Bakanı Robert Schuman ve Fransa Devlet Planlama Teşkilatı Başkanı Jean Monnet etkili olmuş devlet adamlarıdır. Churchill’in Avrupa Konseyi fikri ve Schuman’ın Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu fikri, Avrupa’da bütünleşme hareketinin ilkleri olarak kabul edilir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası oldukça yıpranan Avrupa ekonomisinin, savaş sonrasında ülkeler arasındaki siyasal ve ekonomik sorunların çözülmesiyle daha iyiye gideceği düşünülüyordu. Bu sorunların başında Alman endüstrisinin kalbi olan Ruhr bölgesindeki kömür ve çeliğin işletilmesi için Almanya ve Fransa’nın ortak karara varamaması vardı. Bu sorunun çözülmesinde ise en etkili isim Robert Schuman’dır. Ruhr bölgesi sorununun çözüm için hazırladığı bildirge ile bölgedeki kömür ve çelik üretiminin yüksek bir güç tarafından yönetilmesini amaçlıyordu. Üstelik bu yüksek güç, sadece Almanya ve Fransa arasında sınırlı kalmayacak; diğer Avrupa devletlerinin de katılımına açık olacaktı. Schuman, bu tür bir üretim ortaklığının Avrupa ekonomisini kalkındıracağını ve ekonomik bağlılık ile savaş riskini azaltacağını düşünüyordu. Schuman, 5 Mayıs 1949’da Londra’daki konferansta bu bildirgeyi sunmuştur. Daha sonra düzenlemeler yapıldıktan sonra Fransa Bakanlar Kurulu’na sunulmuştur. Schuman Bildirgesi, 9 Mayıs 1950’ de Fransa’da devlet politikası haline gelmiştir. 18 Nisan 1951’de ise, Paris’te, Almanya, Fransa, İtalya ve BENELÜX ülkeleri (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg ) arasında yapılan bir antlaşma ile Avrupa’da stratejik kaynakların paylaşılması ve savaşların önlenip ebedi barışın sağlanması amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurulmuştur.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT)

Soğuk Savaş merkezli artan gerilim ile Avrupa’da yeniden bir savaş çıkması endişesi Avrupa’daki entegrasyon hareketinin başlamasının ana nedenlerinden kabul edilebilir. Nitekim Paris Antlaşması sonrası kurulacak olan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, Avrupa’da olası bir savaşı önleyebilecektir. AKÇT’ye Paris Antlaşması’nda biçilen ömür 50 yıllıktır. 24 Temmuz 1952’de göreve başlayan AKÇT’ye katılım tüm Avrupa devletlerine açıktı. “Altılılar” diye anılan (Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg) grup birliğin kurucularıdır. İngiltere, tüm kömür ve çelik rezervini millileştirdiği için birliğe dâhil olmamıştır. İrlanda ise, İngiltere’nin safında olduğu için girmemiştir. İspanya ve Portekiz’de ise diktatörlük hâkim olduğu için bu oluşuma dâhil olunmamıştır. Danimarka ve Norveç Almanlara karşı öfkelerinden dolayı topluluğa girmemiş. Avusturya, Finlandiya ve İsveç ise tarafsız bir tutum sergileyerek birliğe dâhil olmamışlardır. Doğu Avrupa ise o dönemde Sovyet kontrolü altındaydı.

AKÇT’nin kurulmasıyla birlikte, o dönemde savaşın ham maddeleri olan kömür ve çelik sektöründe ortak bir pazar oluşturulması, üçüncü ülkelere ortak gümrük tarifesi uygulanması ve rekabet koşullarının düzenlenmesi gibi hedeflere ulaşılmıştır. Bu hedeflere ulaşılması ile AKÇT’nin imzacı ülkelerin savaşta bozulan ekonomilerinin canlanacağı öngörülüyordu. İmzalar atılırken, çok az kişi, kömür ve çelik üretimi işbirliğinden elde edilecek getirinin, daha sonra diğer alanlara taşınarak AB benzeri bir yapıya dönüşebileceğini öngörüyordu. AB benzeri bir işbirliğinin hayalini kuran ve 1952 yılında (10 Ağustos’ta Lüksemburg’da Yüksek Otorite’nin açılış konuşması ve 11 Eylül’de Strasburg’da AKÇT meclisinin açılış konuşması olmak üzere) bu konuda iki önemli konuşma yapan Jean Monnet ise, Avrupa’da ilk defa bir ulus üstü yapının hayata geçmiş olmasına en büyük katkıyı yapmanın haklı gururunu taşıyordu. AKÇT, (belirli sektörlerle sınırlı da olsa, en azından kendi egemenliklerinin bir bölümünü yine kendi oluşturdukları bir yapıya devretmek suretiyle Avrupalı devletlerin gerçekleştirdikleri) ilk ulusüstü yapı olması açısından önem taşıyan bir oluşum olarak artıları ve eksileri ile tarihteki yerini almıştır. Avrupa’da adına siyasi açıdan kırılma denecek kadar önemli ve kurumsal anlamda birçok yeni uygulamayı beraberinde getiren AKÇT, kömür ve çelik sektörünün doğasından kaynaklanan ulusal egemenliğe bağlı olma özelliği nedeni ile (daha sonra AB’nin oluşumunun bu dönemini teorik anlamda açıklamaya çalışan Ernst Haas’ın teorisinde ileri sürdüğü gibi) yayılma etkisi yaratmadı. Ancak AKÇT’nin kurulması, Avrupa’da trendin değiştiğini gösteriyor ve Avrupa’nın artık savaşlara değil yeni açılımlara ev sahipliği yapacağına yönelik çok güçlü işaretler veriyordu. Bu işaretlerden biri, (Schuman Bildirisi kadar önemli kabul edilen) Messina Konferansı idi.[1] AKÇT, gümrük vergilerini indirme, sübvansiyonları kaldırma, sabit fiyat uygulama ve kömür-çelik ürünlerine vergi ve benzeri harçlar koyarak para toplayabilme gibi önemli fonksiyonları öngörmüştür. Topluluk, 1 Temmuz 1967’de imzalanan Brüksel Antlaşması ile Avrupa Topluluğu’na katılmış, 23 Temmuz 2002’de ise görev süresini doldurmuş ve kapatılmıştır.

Messina Konferansı

Messina’da 1 Haziran 1955’te toplanan Dışişleri Bakanları, 6 ülkenin bütünleşme sürecini kısmi de olsa oluşturmaya başlamışlardı. 6 ülke, Avrupa bütünleşmesini, ekonominin tüm sektörlerine genişletmenin imkânlarını araştıracaklarını taahhüt etmişlerdi. Messina, (AKÇT’ ye daha fazla ulus üstü yetkiler verilmesinden yana olanlar veya olmayanlar arasındaki görüş ayrılıkları gibi) yatay ve dikey bütünleşme görüşlerinin çatışmasına da sahne olmuştu. İki gün süren konferansta 3 Haziran’da şafak sökerken antlaşma sağlanmıştı. Onaylanan karar metninde; birleşmiş bir Avrupa’nın oluşumuna yönelik daha fazla gayret gösterilmesi, bu kapsamda ulusal ekonomilerin aşamalı olarak bütünleşmesi, ortak bir pazar oluşturulması, sosyal politikaların harmonizazyonu, ortak kurumların oluşturulması gibi önemli konularda işbirliği içinde çalışmaya kararlı oldukları belirttiler. Messina’da ayrıca barışçıl amaçlı nükleer enerji konusunda işbirliği de gündeme geldi.[2]

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)

Avrupa Ekonomik Topluluğu, üyelerinin ekonomik bütünleşmesini amaçlayan bölgesel bir örgütlenmedir. 25 Mart 1957’de Roma Antlaşması’nın sonucunda Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu ile birlikte kurulmuştur. Bu topluluğun amaçları; malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest olarak dolaştığı ortak bir pazar yaratmak, üyelerinin ekonomik olarak bütünleşmesini sağlamak, devletler arasındaki ilişkilerin daha sıkı olması sağlamak ve refah düzeyini arttırmaktır. Topluluk, AKÇT kurucu ülkeleri Altılılar grubu tarafından kurulmuştur. AET ile beraber ekonomik refahı sağlayacak Avrupa Yatırım Fonu da kurulmuştur.

Roma Antlaşması’na göre;

Topluluğun Hedef ve Görevleri:

  1. Bir ortak Avrupa pazarını kurmak,
  2. Üyelerin ekonomi politikalarını yaklaştırmak,
  3. Ekonomik ve parasal birlik oluşturmak,
  4. Birlik vatandaşlığı kavramını oluşturmak,
  5. İnsan haklarını topluluk hukukunu genel ilkesi olarak kabul etmek.

Topluluğun Faaliyetleri:

  1. Üye ülkeler arasındaki vergilerden arınmak,
  2. Miktar kısıtlamalarını kaldırmak,
  3. Bir ortak gümrük tarifesi (OGT) tesis etmek,
  4. Ortak pazarda rekabet ortamı yaratmak,
  5. Bir Avrupa Yatırım Bankası kurmak.[3]

AET, 8 Nisan 1965’de imzalanan Brüksel Antlaşması ile Avrupa Toplulukları bünyesine katılmıştır.

Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Antlaşması

Batı Avrupa ülkeleri genellikle enerjiye bağımlı ülkelerdir. Bu nedenle, enerji kaynaklarının ulaşım ve gereksinim duyulan araç ve gereçleri sağlamak bu ilkeler için son derece önemli bir konudur. Kaldı ki, nükleer enerji giderek savaş ekonomisi için hayati bir önem taşımaktadır. O nedenle, AAET bünyesinde oluşturulan gerekli araçları sağlama ajansının kurulması, üye devletler tarafından büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Kaldı ki, AAET sadece nükleer enerji konusunda gerekli araç-gereçleri üye devletlere sağlamakla kalmamış; aynı zamanda halk sağlığı ve günümüzde giderek daha çok önem kazanan ‘‘çevre’’ konusunda da önemli kazanımları beraberinde getirmiştir. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, ‘‘sektörel bütünleşme’’ modelini ön plana çıkarmaktadır. Burada temel alınan hedef, örgüte üye olan ülkeler arasında nükleer ürünlerde rekabet ortamı sağlamak değil, tam tersine üye devletler arasında belli bir iş birliğini yaşama geçirmektir. AAET Antlaşması’nı diğer antlaşmalarla kıyaslayacak olursak; bu antlaşmanın AKÇT Antlaşması’nın aksine, ‘süreyle sınırlı olmayan’ bir antlaşma olduğunu vurgulamak gerekir. Bu açıdan, AAET Antlaşması, AET Antlaşması gibidir. Buna karşılık, sektörel olması nedeniyle AET Antlaşması’ndan ayrılarak, AKÇT Antlaşması’na yaklaşmaktadır. Nihayet getirmiş olduğu kurumsal yapı AKÇT değil, AET antlaşmasının kurumsal yapısı ile bütünlük göstermektedir’’[4]

Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM)

Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu (EURATOM) kuran Roma Antlaşması, 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran Roma Antlaşması ile aynı tarihte imzalanmıştır. Roma antlaşmaları ile kurulan söz konusu topluluklarla ve Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Avrupa Topluluklarını (AT) meydana getirmektedir. EURATOM’un temel amacı, Avrupa’da nükleer enerji endüstrisinin kurulması ve geliştirilmesidir. Bu çerçevede, atom enerjisinin barışçıl yollardan kullanılması ve enerji üretiminin arttırılması konularında çalışmalar yapılması amaçlanmıştır. 1965 yalında imzalanan ’Füzyon Antlaşması’ sonucunda, EURATOM Avrupa Topluğu bünyesine alınmıştır. EURATOM’un kurucu ülkeleri: Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg’dan oluşmaktadır. Teşkilatın örgüt merkezi Belçika’nın başkenti Brüksel’dedir.[5]

Batı Avrupa Birliği

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından entegrasyon amaçlı oluşumlar yaşanmasına karşın, kıtanın savunma boyutunu kapsayan sorunlar bulunmaktadır. NATO Antlaşması ile birlikte Avrupa kıtası güvenliğini ideolojik müttefiki Birleşik Devletler (ABD) aracılığıyla sağlamıştır. Birleşik Devletler’in nükleer silah kapasitesi, başlangıçta kıta için önemli bir güven kaynağı niteliğindedir. Ancak ideolojik karşıt Sovyetler Birliği’nin de kısa sürede nükleer silah buluşlarını gerçekleştirmesi üzerine, savunma sorunları yeniden artarak gündeme gelmiştir. Batı Avrupa, bu dönemde ideolojik bütünlüğünü koruyabilmeliydi. Bunun için ise, Federal Alman desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Federal Alman askeri gücüne gereksinim duyulmasına karşılık, kanlı savaş deneyimi sonucu Almanya’nın silahlanarak savunma sistematiğine katılması düşüncesi hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bununla birlikte, Almanya’dan destek alınması gereğini ortaya atılması, Alman hükümetinin harekete geçmesine sebep olmaktadır. Başbakan Konrad Adenauer, ordu sorununun ancak Batı birliği içerisinde çözülebileceği ve Federal Almanya’nın Avrupa Ordusu’na katkıda bulunmaya hazır olduğunu belirtmiştir. Federal Alman Ordusu kurulması düşüncesine olumlu yaklaşım, Fransız hükümetini ise alternatif arayışlara yöneltmektedir.

Sonuç olarak, 24 Ekim 1950 tarihinde Fransız meclisine ‘Pleven Planı’ sunulmuştur. Söz konusu plan, ‘Avrupa Savunma Topluluğu’ önerisini içermektedir. Her devletin ordusu bulunacak, ayrıca büyük de bir Avrupa Ordusu oluşturulacaktır. Öneri Fransız meclisinde görüşülürken, De Gaulle’cü kanadın konfederal Avrupa anlayışı kaynaklı yoğun muafetiyle karşılaşmış; ancak sonuçta kabul edilmiştir. Avrupa Savunma Topluluğu Antlaşması’nın ulusal meclislerde geçirilmesi sürecinde beklenmeyen bir gelişme yaşanacaktır. Fransız Meclisi antlaşmayı onaylamamıştır. Aynı dönemde ortak meclise sunulan dış politika ve pazar alanlarındaki bütünleştirilme amaçlı Avrupa politik topluluğu girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Avrupa Savunma Topluluğu’nun uygulamaya geçirilememesi üzerine, İngiliz etkisi sonucunda Batı Avrupa Birliği’nin kurulması sağlanacaktır.

Batı Avrupa Birliği, üye devletler arasında savunma ve dış politika konularında işbirliğini amaçlamaktadır. 50 yıllık bir süre için kurulmuştur. Kendine özgü bir askeri gücü bulunmamakla birlikte, NATO kuvvetlerinden yararlanması öngörülmektedir. Batı Avrupa Birliği’nin idari yapısı; Konsey, Genel Sekreterlik, Parlamenterler Meclisi ve Ajanslardan oluşturulmuştur. Ajanslar; atomik, biyolojik ve kimyasal silahların kontrolü, silah ve silahsızlanma sorunları, güvenlik ve savunma gibi konularla ilgilenmektedir. Maastricht Antlaşması, Batı Avrupa Birliği’nin savunma karar ve uygulamalarında görevli olduğunu kesin bir biçimde belirtmektedir. Avrupa Birliği üyeliği, Batı Avrupa Birliği üyeliğinin zorunlu koşulu olarak sayılmıştır. Ancak son dönemde Batı Avrupa Birliği’nin niteliği sorgulanmaktadır; zira “Batı Avrupa Birliği kıtanın savunmasını mı üstlenmelidir, yoksa NATO’ya mı entegre edilmelidir” sorunsalı vardır.[6]

AB’nin Genişlemesi

Birinci genişleme; 1951 ve 1957 Roma Antlaşmaları ile kurulan Avrupa Toplulukları’nın kurucu ülkelerinin aynısıdır: Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg. Topluluklar, İngiltere, İrlanda ve Danimarka’nın tam üye olarak katıldığı 1973 yılına kadar ‘‘Altılar’’ olarak da anılmıştır. Söz konusu ikinci genişlemenin ardından 1981 yılında Yunanistan tam üye olarak Avrupa Toplulukları’na katılmıştır. Üçüncü genişleme 1986 yılında gerçekleşmiş, Portekiz ve İspanya’nın katılımı ile Avrupa Toplulukları’nın üye sayısı 12’ye yükselmiştir. 1990 Ekim ayında Doğu Almanya’nın Federal Almanya ile birleşmesiyle birlikte AT’nin toprakları genişlemiştir. 1995 yılında Finlandiya, İsveç ve Avusturya’nın katılımı ile üye sayısı 15’e çıkmıştır.

1997 Aralık ayında yapılan Lüksemburg Zirvesi’nde, büyük çoğunluğunu eski Varşova Paktı ülkelerinin oluşturduğu Baltık ülkeleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri aday ülke ilan edilmişlerdir. Anılan zirvede aday ülkeler iki kategoriye ayrılmıştır. Bunlardan birinci grubu oluşturan Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovenya, Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum Kesimi) ve Estonya ile tam üyelik müzakereleri 31 Mart 1998’de başlamıştır. İkinci grupta yer alan Bulgaristan, Romanya, Letonya, Litvanya ve Slovakya ile görüşmeler ise 15 Şubat 2000’de başlamıştır.[7] 2004 yılında Beşinci Genişleme ile Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya, Litvanya, Estonya, Malta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti) AB üyesi olmuşlar ve AB 25 üyeli dev bir birlik haline gelmiştir. Yine Beşinci Genişleme kapsamında, 2007’de Bulgaristan ve Romanya birliğe katılmışlar ve böylelikle üye sayısı 27 olmuştur. 2013 yılında ise Altıncı Genişleme ile Hırvatistan birliğe üye olmuştur. AB, günümüzde 28 üyeli büyük bir ulusüstü yapıdır. Ancak Brexit süreci ile, en önemli üyelerinden Birleşik Krallık yani İngiltere’yi kaybederek kan kaybedecekler ve 27 üyeye düşeceklerdir.

Sonuç

Avrupa’nın kalkınma umudu olan Avrupa Birliği tarihine bakarsak; birlik fikirleri 14. yüzyıla kadar dayandırılabilir. Ancak birliğin temeli olarak kabul edilen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, İkinci Dünya Savaşı ardından Paris Antlaşması ile kurulmuştur. Bu kuruluşu Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu takip etmiş, Brüksel Antlaşması ile de bu üç oluşum Avrupa Topluluğu adını almıştır. Sonrasında ise 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile şimdiki Avrupa Birliği kurulmuştur. Temeli AKÇT’ye dayanan Avrupa Birliği günümüzde 28 üyeli uluslar üstü bir yapılanmadır. Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’de bulunmaktadır.

 

Faruk SETEN & Eren ÇÖLÜKOĞLU & Tuncay Vedat YILDIRIM

İstanbul Gedik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencileri

 

KAYNAKÇA

  • ÜLGER, İrfan Kaya (2003), Avrupa Birliği El Kitabı, Ankara: Seçkin Yayıncılık.
  • GÜNUĞUR, Haluk (2014), Avrupa Birliği, Ankara: Avrupa Ekonomik Danışma Merkezi.
  • KESKİN, M. Hakan (2006), Avrupa Birliği El Kitabı, Ankara: Seçkin Yayıncılık.
  • KARAKAŞ, Yusuf (2002), Avrupa Birliği’nde Siyasal Entegrasyon, Ankara: Siyasal Kitapevi.
  • TATOĞLU, Emin (2006), ‘‘Avrupa Birliğinin Tarihsel Gelişimi’’, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

 

[1] M. Hakan KESKİN (2006), Avrupa Birliği El Kitabı, ss. 63-66.

[2] A.g.e., ss. 66-67.

[3] Emin TATOĞLU (2006),  ‘‘Avrupa Birliğinin Tarihsel Gelişimi’’, ss. 17-18.

[4] Haluk GÜNUĞUR (2014), Avrupa Birliği, ss. 48-49.

[5] İrfan Kaya ÜLGER (2003), Avrupa Birliği El Kitabı, ss. 48-49.

[6] Yusuf KARAKAŞ (2002), Avrupa Birliği’nde Siyasal Entegrasyon, ss. 51-53.

[7] A.g.e., ss. 8-9.

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.