Coğrafya bir ülkenin ve milletin kaderi midir? Velev ki, Afganistan ve milleti için aynen öyledir. Haritaya bakınca Afganistan’ın ‘jeopolitik’ konumundan dolayı egemen güçlerin rekabet sahasına dönüştüğü aşikârdır. Bu rekabet, egemen güçlerin terörizm ve istihbarat alanlarında ‘vekâlet savaşları’ neticesinde Afganistan özelinde vuku bulmuş/buluyor. Afgan toprakları, 20. yüzyılın son çeyreğinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) işgaline ve ‘milenyum’ dediğimiz 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) işgaline uğradı. Peki Afganistan’ı hem terörizmin, hem de istihbarat savaşlarının sarmalına döndüren nedir? Washington, Moskova, Paris, Berlin, Roma gibi hükümetler için dünyanın en büyük afyon üretim sahası ve keşfedil(me)miş büyük yeraltı ve yerüstü kaynaklarının olması tabii ki… Bunun içindir ki, Afganistan meselesini sadece ABD’de ki Washington ve New York’u vuran 11 Eylül terör saldırılarından ibaret saymak suyun yüzeyini görmekten öteye geçmez!
ABD’nin Soğuk Savaş sonrası stratejisi içinde ayrıntılı bir biçimde değinilen “yaşamsal” çıkarları göz önüne alındığında, tüm unsurların kesişim noktasında bulunan ve ortaya çıkan güç boşluğunun merkezini oluşturan ülke Afganistan olmuştur. ABD, 1979 yılında Sovyetlerin işgaline kadar Afganistan’ı gündemine almamıştı. Bu işgalden sonra, ABD, Sovyetlerin Basra Körfezi’ne ve dolayısıyla Hint Okyanusu’na inme tehlikesiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Afganistan’ın jeopolitik öneminin farkına varan ABD, Afganistan’da “komünizme karsı mücahit hareketi” başlatan Afgan direniş gruplarına yaptığı askeri, finansal ve CIA destekli yardımları Suudi Arabistan’ı da yanına alarak, Pakistan üzerinden gerçekleştirdi. Aslında, Sovyet Ordusu 1979 yılı sonuna doğru askeri müdahale olmadan aylar öncesinde Afganistan’a saldırmıştı. Aynı zamanda ‘Afgan tuzağı’ tek başına Sovyetlerin dağılmasına yol açmamış olsa da, bununla bağlantılıdır. Bununla birlikte, Afganistan’ın yıkımı, Sovyetlere vurulan son darbe oldu ve Sovyetlerin 1991 yılında dağılması, ABD tarafından ‘’kapitalizmin komünizm karşısındaki zaferi’’ olarak kutlandı. Bunun içindir ki Afganistan’da ki terörizm ve istihbarat sarmalını iyi anlamak lazım; Sovyetleri çevrelemek üzere kurgulanan ve kullanılabilen stratejik bir çıkar noktası.
Kabil’in (başkent) 1992 yılında düşmesinin ardından, Taliban’ın göreve gelmesinden bir süre önce, tepkisel aşiret reisleri Afgan kırsalını ele geçirdiler ve çiftçilere haşhaş ekimine başlama emri verdiler. Oysa ki haşhaş ekimi Taliban öncesi hükümet tarafından yasaklanmıştı. Bundan önce ise Pakistan’ın istihbarat ajansı ISI, CIA’in ısrarları üzerine Afganistan’a yüzlerce eroin laboratuarı kurdu. Böylelikle, 1982 yılı itibariyle Pakistan-Afganistan sınırı, dünyanın en büyük uyuşturucu üretim yerine döndü. ABD’nin bir numaralı hedefi olan El-Kaide terör örgütü, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali döneminde desteklenen örgütlerden biri olmuştu; yukarıda belirtilen amaçlara ulaşmak için. CIA tarafından eğitilen, birçok olayda piyon olarak kullanılan Usame Bin Ladin’in 1990’ların sonunda ABD karşıtlığıyla kontrolden çıkması, dünya gündeminde dönüm noktası olan 11 Eylül saldırılarına neden oldu. 11 Eylül sıradan bir terörizm hareketi, sıradan bir dehşet olayı değildir. Bu tarihin bir dönüm noktası ve ‘’bir çağın sonu’’nun sembolüdür. 11 Eylül vakası, Amerikan hegemonyasının 21. yüzyılda dünya için tasavvur ettiği emellerin (devlet politikası) başlangıcıydı; bu su götürmez bir gerçeklik Afganistan’ın işgaliyle neticelenecekti.
Afganistan karşısında ABD öncülüğündeki mücahitlerin temel hedeflerinden biri, her zaman için afyon ticaretini tesis ederek güvence altına almak oldu. Herhalükarda, 1970’li yıllarda uyuşturucu ticareti CIA’nin anti-emperyalist hükümetlere karşı koymak adına paramiliter güçler için finansman kaynağıydı. Keza, CIA’nin uluslararası uyuşturucu ticareti bağlantıları 1949 yılına uzanmaktadır. Afganistan’da dönemin hükümeti tarafından afyon hasadını ortadan kaldırma ve uyuşturucu kartellerinin yaptığı sömürüye son verme yönündeki adımı, ABD’li emperyalistler için ‘aşırıya kaçmak’ olarak nitelendirildi. Haşhaş üretiminde önemli bir kayıp yaşanması, Wall Street ve devasa bütçeli uluslararası bankaların karlarında erimeye yol açacaktı. Zira IMF, dünya ekonomisinin GSYİH’sında kara para aklamanın yüzde 2-5 arasında bir paya sahip olduğunu ve yıllık kara para aklama oranının 600 ila 1,5 trilyon dolar arasında olduğunu, bunun ise uyuşturucu ticaretiyle doğrudan bağlantılı olduğunu ifade etmişti. Ne yazık ki, bunun da tezahürü Afganistan’ın terörizm ile istihbarat sarmalına girdap edilmesi olarak sonuçlanacaktı.
ABD ile Taliban’ın arasındaki ilişkilerin bozulma süreci her ne kadar 2000’li yıllardan önce olsa bile, ABD’nin arka planda ki gayesi başkaydı. Bu gayenin arka planı ise Taliban’ın afyon üretimini düzeltmeye karar vermesi ile başladı. Ve ABD tarafından arka plan işledi; Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a gerçekleştirilen saldırıları bahane etti. Aslında, CIA tarafından yetiştirilen Usame Bin Ladin ve Taliban’ın mücahitleri ile ilgili herhangi bir kanıt olmasa da, ABD için işgali meşru kılacak yegâne dayanaktı. ABD’nin 2001 yılındaki müdahalenin bir sonucu olarak, karlı haşhaş üretiminde bir kez daha büyük patlama yaşandı. Ve böylelikle 2014 yılında Afganistan’daki haşhaş üretimi, dünyadaki eroin arzının yüzde 90’ına tekabül etti! Ne var ki, NATO (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) misyonu çerçevesinde devasa bir karargâhın Afganistan özelinde sırf terörizm ile mücadele çerçevesinde yer aldığını söylemek hiçte inandırıcı değil. Çünkü Afganistan’daki NATO üssünden kalkan dev kargo uçaklarının içerisinde ne taşındığı hala cevap bekleyen meçhul bir sorudur?(!)
Sonuç olarak, Afganistan geride bıraktığımız yüzyıl ve içinde bulunduğumuz yüzyıl olmak üzere her iki yüzyılda da ‘jeopolitik’ konumuyla terörizm ve istihbarat birimlerinin sahası olmuş/oluyor. ABD gibi süper güç tabir edilen devletlerin 40-50 yıl hatta uçuk olabilir belki ama 80-90 yıllık plan/projeleri vardır; işte burada Afganistan egemen güçler için eşsiz bir laboratuar oldu. Muhakkak ki geçmişte Sovyetlerin dağılarak-parçalanması sürecinde CIA destekli mücahitlerin desteği yadsınamaz. Velev ki bu projenin devamı günümüzün ve geleceğin yükselen gücü olan Çin’i dizginlemek içinde kullanılacaktır! “Bir Kuşak-Bir Yol” projesini baltalamak için Afganistan’ın coğrafi olarak önemi fazlasıyla ortada; sadece Çin değil tabii ki; İran, Pakistan, Hindistan gibi ülkeleri de (nükleer güce sahip) dizginlemek adına. Bu cümlelerimi yazarken Somali’deki patlamayı El-Kaide bağlantılı Eş-Şebab üstleniyor; bu terör örgütlerinin çoğunluğu egemen güçlerin istihbarat birimlerinin yetiştirdiği Afganistan’dan çıkma. Çünkü hem ABD, hem de etrafındaki egemen müttefikleri işgal bahanesi için ülkeleri terörizm sarmalı ile istikrarsızlaştırmak istiyor; Afganistan, Irak, Suriye Somali ve Libya vb. örnekler.
Afganistan’da aslında pekte gözle görülür bir değişme yok. Sovyetlerin dağılmasında rol alan mücahitler halen CIA ve NATO ile ilişkilerini (terörizm, uyuşturucu vs.) sürdürüyor; keza onlarla 1990’lı yılların ortasından sonuna kadar birlikte çalıştılar. Özellikle ayrılıkçı Bosnalı paramiliterlerle ve Kosova Özgürlük Ordusu’na Yugoslavya’nın dağılması/parçalanması sürecinde destek vermiştiler. Afganistan’da istihbarat birimleri tarafından yetiştirilen mücahitler yukarıda değindiğim gibi sadece El-Kaide’yi kurmadılar, aynı zamanda sonraki yıllarda ve günümüzde de Libya ve Suriye’de emperyalizm-karşıtı hükümetlere karşı ABD’nin rejim değişikliği operasyonları için ne yazık ki öncül oldular. Zbigniew Brzezinski’nin 20. yüzyıl sonunda yapmış olduğu tespitte Afganistan “Küresel Güç Büyük Çin”in nüfuz alanında yer almaktadır. Z. Brzezinski ve onun gibileri için Afganistan’ın terörizm ve istihbarat sarmalıyla kuşatılması lazım Amerikan hegemonyasının sürdürülmesi ve yaşatılması için. Ezcümle; Afganistan’ın artık Çin ve NATO rekabetinin kilit coğrafyası olacağı aşikâr; zuhur bulacak terör örgütleri ve onları eğitecek istihbarat kaynaklarının yanında ateşkes isteyen Taliban cabası olacak. Cümlelerimi ise 2020 takvim yılının dünyamıza barış ve huzur getirmesi temennisiyle noktalıyorum…
Güney Ferhat BATI