Muhafazakarlık: Tanım ve Köken
Terim olarak “muhafazakarlık” kavramı, siyasi literatüre 1789 Fransız Devrimi sonrası girmiştir. Muhafazakarlığın kurucusu olarak da kabul edilen İngiliz düşünür Edmund Burke (1729-1797), Fransız Devrimi devam ederken Fransız Devrimi Üstüne Düşünceler isimli çalışmasını kaleme almıştır. Bu çalışmada, muhafazakar düşüncenin ana hatlarını bulmak mümkündür. Dublin doğumlu olan Burke, aslen bir liberaldir. Ancak görüşleri itibariyle sistematik bir siyaset felsefesine sahip olmayan Burke’e göre, toplumda asıl gerekli olan istiktardır ve değişim de buna bağlı olarak yavaş olmalıdır.
Edmund Burke
Muhafazakarlığın model ülkesi ise İngiltere’dir. Çünkü bu ülkede, toplumsal değişim, tarihin doğal seyrinde yani hiyerarşileri alt-üst etmeden vuku bulmaktadır. Siyasi bir duruş ve felsefi bir düşünce olarak muhafazakarlık, mevcut siyasi, ekonomik ve sosyal düzenin kıymetine ve korunması gerektiğine inanır. Bu anlayışa göre, eski korunmalıdır; değişim de elzem ise, tedrici olmalıdır. Muhafazakarlığın siyasi hayattaki yansımaları ise, kendini sağ-kanat ideolojilerde göstermektedir. Muhafazakarlık, katı doktriner içeriğe sahip bir ideoloji olmaktan ziyade, her siyasal rejimde görülebilir bir duruş olarak da tanımlanmaktadır. Muhafazakar düşüncenin savunduğu, modernleşme, kapitalizm ve devrim sonucu bozulan Avrupa’daki geleneksel düzenin görüşüdür.
Muhafazakarlığın kökleri Aydınlanma düşüncesi ve Fransız Devrimi’ne dayanır. Muhafazakarlık, Aydınlanma’nın öne çıkardığı akıl tasavvuruna karşıdır. Bu karşı çıkış, muhafazakarlığın felsefi altyapısını oluşturan en önemli kaynaklardandır. Aydınlanma değerleri ile dinin tahribata uğradığı fikri, muhafazakar düşüncede önemli bir yer tutmaktadır. Muhafazakar düşünürler, bireycilik fikrine de karşı çıkarlar. Çıkış noktası olarak bireyi değil, toplumu ele alırlar. Muhafazakarlara göre, toplumun en temel birimi birey değil, ailedir. Toprak, aile ve din örgütlenmesiyle devrim öncesi dönemi (ancien régime) savunurlar. Muhafazakarlara göre, eski düzen toplumun en geniş kesimine en çok yararı sağlayan bir düzendir. Muhafazakar düşüncenin bir diğer tepkisi de Sanayi Devrimi’ne karşıdır. Makinalaşmaya ve kırsal yapının bozulmasına karşı çıkılır.
Muhafazakar düşünce kıta Avrupa’sında reform düşüncesine karşı aristokratik ve gerici biçimlerde ortaya çıkmıştır. İlk siyasal tecrübesini Britanya’da 1830’larda kurulan Muhafazakar Parti’de yaşayan muhafazakarlık, ‘doğal’ görülen değişimi savunmuştur. Muhafazakarlığın siyasal boyutu 19. ve 20. yüzyıl siyasetini derinden etkilemiştir. Muhafazakarlık, başta liberalizm olmak üzere 19. yüzyılın önemli ideolojileri ile tartışmalar neticesinde şekillenmiştir.
Muhafazakarlıkta Önemli Değerler
Aile
Modern dönemde birçok kurum gibi aile de değişim yaşamıştır. Toplumun molekülünü birey değil, aile olarak gören muhafazakar düşünce, ailedeki değişimden rahatsız olmuştur. Muhafazakarlara göre, aile ve mülkiyet birbirine bağlıdır ve mülkiyet toplumsal düzenin korunmasında önemli bir role sahiptir.
Din
Muhafazakarlar, dinin bireysel ve toplumsal hayat açısından çok önemli bir görevi olduğunu düşünürler. Din, dünyayı anlamlandırma işlevi taşımaktadır. Bu düşünceye göre, Aydınlanma’nın özü Hıristiyanlığa ve bir anlamda diğer dinlere saldırı niteliği taşımaktadır ve buna karşı çıkılmalıdır.
Devlet
Muhafazakar düşünürlere göre, devlet, istikrarlı bir toplum için elzemdir. Devlet olmadan ahlaki çöküntünün kaçınılmaz olduğunu savunan muhafazakarlara göre, Hobbescu (Thomas Hobbes) anlamda çok güçlü bir devlete de mesafeli durmak gerekir. Zira muhafazakarlar, devlete gerekli olduğu ölçüde yetkinin verilmesinin gerekli olduğunu savunurlar.
Demokrasi
Muhafazakarlık ile demokrasi arasındaki ilişki zamana göre değişim göstermiştir. Demokrasiyi siyasal iktidarın barışçıl el değiştirmesi olarak gören anlayışa yakın duran muhafazakarlık, demokrasilerdeki eşitçilik ilkesine ise mesafelidir; zira hiyerarşik olarak yapılanmış bir toplum kavramı ile bu ilke çelişmektedir.
Muhafazarlık Tipleri
Klasik Muhafazakarlık
Muhafazakar düşüncenin belirli bir teorik çerçeveye, muhafazakarlığın en önemli isimlerinden olan Edmund Burke’ün 1790’da yayımlanan Fransız Devrimi Üzerine Düşünceler adlı çalışmasını yayımlamasıyla kavuştuğu söylenebilir. Avrupa’da 18. yüzyıl sonlarında yoğunluğunu arttıran değişime bir tepki olarak çıkan muhafazakarlık, modernitenin devrimsel değişim isteği ve seküler eğilimlerine karşıdır.
Klasik muhafazakarlar ılımlı ve yavaş bir değişime olumlu bakmaktadırlar. Kimi kurumlar Alexis de Tocqueville’in de ifade ettiği gibi[1] zaten değişmektedir; önemli olan, ani değişimlerden ve devrimlerden kaçınmaktır. Burke’e göre, devrim bireyleri sosyal bağlarından koparmış ve totalitarizme yol açmıştır. Dolayısıyla, değişim olacaksa, Fransız Devrimi gibi kanlı bir devrim olacağına, İngiltere’deki gibi yüzyıllara yayılmış bir değişim olmalıdır.
Muhafazakar düşünce, tüm toplumsal öğelerin birbiriyle ilintili olduğu organizmacı bir düşüncedir. Muhafazakar tarih felsefesi, modern tarihin ilerleme değil, gerileme sürecinde olduğunu iddia eder. Bu gerileme ise oldukça eskilere dayanmaktadır. Reform ve Rönesans, gerilemenin önemli adımlarındandır. Muhafazakarlık, kapitalizme de karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkışın merkezinde modern üretimin geleneksel aile yapısını parçalayacağı düşüncesi yatmaktadır. Buna paralel olarak, muhafazakarlığın modernleşmeye yönelttiği eleştiriler ile geliştiği söylenebilir. Aydınlanma’nın ortaya koyduğu dünya görüşünün aksine, muhafazakar düşünceye göre, din, toplumdan ayrı olarak düşünülemez; dinin bir aidiyet yaratma işlevi vardır ve her toplumda değişmez bir sabite ve ihtiyaç niteliği taşımaktadır.
Muhafazakar düşüncede bireysel, toplumsal ve siyasal eşitlik düşüncesi savunulmaz. Toplumun sınıflara veya zümrelere bölünmüş olması ise istikrarlı bir toplum için zorunluluk arz eder. Muhafazakarlığın ‘esas’ aldığı düzen, sadece siyasal kurumlardan oluşmaz. Aileye, yerel bağlara, komşulara yani geleneksel yapılara da bu düzen içinde yer vardır. Muhafazakar düşüncenin bir başka önemli özelliği, birey ile toplum arasındaki ilişkiyi tesis eden cemaatlere atfettiği önemli roldür. Cemaatler olmadan, bireyler atomize olur ve toplum yapısı bozulur. Sağlıklı ve istikrarlı bir toplum için aile ve yerel bağlar güçlendirilmelidir. Muhafazakarlar, toplum sözleşmesi fikrine liberallerden farklı yaklaşırlar. Toplumu oluşturan ortaklık tek bir kuşağın değil birçok kuşağın elde ettiği bir şeydir.
David Hume
Klasik muhafazakarlık kıta Avrupa’sında gelişmiş olmakla birlikte, tüm kıtanın özelliklerini monolitik olarak taşımaz. Örneğin Fransız (Frankofon) muhafazakarlığı, monarşiyi liberal bir muhafazakarlık çizgisi içinde savunurken, Alman (Germenofon) muhafazakarlığı daha katı bir felsefi temele sahiptir. Alman muhafazakarlığı Aydınlanma ve Napolyon karşıtı görüşlerle şekillenmiştir. Napolyon’a ve devrimin aşırılıklarına karşı duruş, Alman Romantizmi’nin önemli özelliklerinden biri olmuştur. Öte yandan, İngiliz muhafazakarlığına bakıldığında, İskoç Aydınlanması’nın mimarlarından olan David Hume göze çarpar. Hume, kartezyen felsefeye yönelttiği eleştiriler ile muhafazakar düşünceye önemli katkılarda bulunmuştur. Pragmatik ve gelenekçi özellikler barındıran İngiliz muhafazakarlığı, otoriteye ve vatan sevgisine vurgu yapar. İngiliz muhafazakarlığı geleneğin muhafazasını ve gerekli olduğunda değişimin yapılmasını öngörürken, Fransız tipi muhafazakarlık feodal, mutlakiyetçi ve tepkici bir karakteristiğe sahiptir. Alman muhafazakarlığı ise, Aydınlanma aklını tarih ve gelenek ile yorumlamaktadır.
Çağdaş Muhafazakarlık – Yeni Muhafazakarlık
Yeni muhafazakarlık, geleneksel/klasik muhafazakarlığın birçok değerini taşır; otoriteye saygı, ahlak, din ve manevi değerlere verilen önem gibi. Geleneksel muhafazakar düşüncenin 20. yüzyılda liberalizmle ve diğer ideolojilerle girdiği ilişki neticesinde değişime uğraması ile çağdaş muhafazakarlık doğmuştur, denilebilir. Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru Yeni Sağ’ın ekonomik alanda savunduğu neo-liberalizm ile sosyal sahadaki muhafazakarlığı iki farklı ideolojik duruşun bir arada gelişmesine sebep oldu. Yeni muhafazakarlıkta da tıpkı klasik muhafazakarlıktaki gibi aile ve din önemli bir yere sahiptir. Yeni muhafazakar düşüncede, eğitim, kadın, ailenin statüsü, dinin uygulanışı ve cinsellik gibi konular önemli yer tutmaktadır.
Yeni Sağ kavramı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Friedrich August von Hayek gibi düşünürlerin katkılarıyla şekillenmiştir. Yeni Sağ, kapitalizmin 1970’lerde yaşadığı çözüme bir reçete olarak doğmuştur. “Yeni Sağ”ı ekonomik olarak neo-liberalizm ve siyaset felsefesi bağlamında yeni muhafazakar yaklaşımın bütünü olarak tanımlamak mümkündür. Yeni Sağ, liberalizmin serbest piyasa ekonomisi ile muhafazakarlığın otoriter devlet anlayışı arasında bir çelişki de içerir.
Michael Oakeshott
Çağdaş muhafazakar düşüncenin özelliklerini de anlatan İngiliz muhafazakar Michael Oakeshott (1901-1990) adlı düşünürün On Being Conservative adlı çalışmasında, ‘değişim’ konusu önemli bir tartışma konusudur. Kitapta, küçük ve ağır değişimlerin gerekliliğine vurgu vardır. Oakeshot’da ‘gelenek’ kavramının önemi de büyüktür. Gelenek, geçmiş ile geleceği bağlayan bir süreklilik ilkesidir Oakeshott’a göre.
Russell Kirk
Diğer yandan, İkinci Dünya Savaşı sonrası muhafazakar siyaset sosyal devlet düşüncesine karşı çıkmış ve komünizm karşıtı bir söylem benimsemiştir. Muhafazakar düşüncenin önemli isimlerinden olan Russell Kirk (1918-1994), 1953 yılında yayımlanan The Conservative Mind adlı kitabında, muhafazakarlığın tarihi gelişimini detaylarıyla kaleme almıştır. Amerikan yeni muhafazakarları, 1950’lerde komünizm karşıtlığını ve anti-popülizmi benimsemiştir. Aslında muhafazakarlığın bu versiyonu, sadece Sovyet komünizmine değil, yeni sola ve refah devleti pratiklerine de karşı durmuştur. Yeni muhafazakarlık, liberal ekonomi anlayışı ile muhafazakarlığı birleştirmiştir. Bu anlayışa göre, devlet sosyal işlevlerinden arındırılmalıdır.
1970li yılların sonunda ve özellikle 1980’lerde ABD Başkanı Ronald Reagan ve dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ‘ın temsil ettiği bir başka tür yeni muhafazakar anlayış gelişmiştir. Bu anlayış, “Yeni Sağ” (New Right) olarak da tanımlanmaktadır. Amerikan yeni muhafazakarlığının önemli ilkeleri arasında; minimal devlet, aile, komşuluk, yerelcilik ve adem-i merkeziyetçilik yer almaktadır. İngiliz örneğinde ise, ‘Demir Lady’ olarak bilinen Thatcher, devletin ekonomiye müdahalesine son vermiş, ancak işsizliğin artmasını önleyememiştir. Yeni Sağ anlayışın Türkiye’deki temsilcisi ise Turgut Özal olmuştur.
Dr. Begüm BURAK
[1] Alexis de Tocqueville (1805-1859), muhafazakar bir tarihçi ve siyaset adamıdır.