Bilindiği üzere, Rusya’nın 24 Şubat tarihinde Ukrayna’ya başlattığı askeri harekât ile birlikte, gerek Batı’dan, gerekse Doğu’dan birçok ülke bu durumdan dolaylı ya da dolaysız bir şekilde etkilenmiştir. Harekâtın başladığı tarihten günümüze kadar olan ki süreçte, hem Rusya tarafı, hem de Batı Bloku (NATO, AB Birliği dâhil) kendi delil ve tezlerini masaya sürerek, kendi bakış açılarından bu konuya bir açıklama getirmiştir. Bu yazımda, elimden geldiğince bu konuya dair farklı bir bakış açısından analizde bulunmaya çalışacağım.
Aslında herşey Sovyetler Birliği’nin dağılması ve iki kutuplu dünyanın çözülmesi ile başlamaktadır… Sovyetler Birliği’nin 1991’deki dağılması ile akabinde günümüze kadar 14 ülke NATO-OTAN askeri birliğine dâhil olmuştur. Boston Üniversitesi’nden Amerikalı Siyaset Bilimci Joshua Shifrinson, bu konuda[1] ilginç bir yazı kaleme almıştır. 1990 yılına döndüğümüzde, Batı Almanya ile Doğu Almanya’nın birleşmesi arifesinde Rus devlet elitinin, “NATO’nun Avrupa’nın doğusuna ve Rusya sınırlarına doğru genişlemeyeceğine dair bize garanti verildi” açıklaması özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından defalarca dile getirilmiş; akabinde verilen sözlerin tutulmadığı için de NATO kınanmış ve ikiyüzlülük ile suçlanmıştır. NATO tarafına bakıldığında ise kendilerinin Rusya’ya böyle bir taaddüde bulunmadığı ve NATO’nun genişleme politikasından asla vazgeçmediği şeklinde cevap verilmiştir.[2] Bu konu hala tartışmalı olup, bazı Batılı siyasiler ve analistler arasında bile “Rusya’ya söz verildi mi ya da verilmedi mi?” konusunda görüş ayrılığına sebep olmaktadır. Fakat Rus yönetiminin ısrarla bunu dile getirmesi ve bu argümanı sürekli sunması düşündürücü bir durumdur. Aslında bir bakıma Doğu Avrupa ve Baltık bölgesine bakıldığında, Rusya’nın bu konuda pek de haksız olduğunu söylenemez. Zira Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, özellikle Gürcistan ve Ukrayna’da yaşanan siyasi olaylar Rusya’yı kendi açısından bir nevi kendisini haklı görmesine ve bu duruma karşı olumsuz bakmasına sebebiyet vermiştir. Ben bu konuda “Rusya kesinlikle haklıdır” demiyorum; fakat Gürcistan ve Ukrayna konusunun bu hale gelmesindeki en büyük hatalı tarafın Avrupa Birliği, bazı Batı ülkeleri ve NATO’nun olduğunu düşünüyorum. Rusya, resmen Ukrayna ve Gürcistan konusunda Batı tarafından kışkırtılmıştır. Ukrayna ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğü tabii ki desteklenmelidir. Fakat iki ülke için gelinen nokta tamamen Batı Bloku’nun ve NATO’nun hatasıdır.
Türkiye’nin tutumu nedir?
Türkiye, başından beri Gürcistan ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü uluslararası her platformda dile getirmiştir. Rusya’yı bu konuda eleştirmiştir; fakat ben adilce ve kararında eleştirdiğini düşünüyorum. Bugün Karadeniz güvenliğinden tutun da Kafkasya bölgesindeki güvenliğe, Türkiye bu konuda ciddi anlamda etkilenmiştir. Batılı sözde bazı müttefiklerimiz, ki bunların çoğu NATO üyesidir ve bu çok düşündürücüdür, Ukrayna-Gürcistan emellerinde, Rusya için belirli denklemler kurarken Türkiye’nin ve Türk devlet aklının düşünce ve isteklerini önemsememiş, hatta Türkiye’ye baskı unsuru oluşturmuşlardır. Asıl endişe verici diğer durum ise budur. Bu ikiyüzlülüğü bakınız daha iki yıl önce, 2020 yılında Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan Dağlık Karabağ Savaşı’nda en net şekilde ortaya çıkmıştır. Azerbaycan, uluslararası tüm merciler tarafından kabul görülen, resmen yasal olarak kendi toprağı olan Karabağ bölgesini kurtarırken, Bazı batılı Ülkeler ve çoğu NATO üyesi devlet tarafından korkunç derecede eleştirilmiştir. Bu gün Ukrayna’da Kullanılan BAYRAKTAR-TB2 İHA/SİHA sistemlerini öven Batı, aynı pozitif ivmesini Azerbaycan ile Ermenistan arasında gerçekleşen olaylarda göstermemiş, hatta daha da ileriye giderek Türkiye Azerbaycan’a “Katil ihalar” sağlıyor cüretini göstermişlerdir.[3]
NATO’nun Ukrayna üzerindeki amacı ne?
Öncelikle şunu kesinlikle belirtmeliyim; NATO ve bazı Batılı ülkelerin Ukrayna’da yaşanan insani dram konusunda timsah gözyaşları döktüğüne inanıyorum. Türkiye’nin arabuluculuğu ile geçtiğimiz haftalarda gelinen olumlu ivmenin bir duraklamaya girdiği aşikârdır. Bu konuda NATO ve Batı’nın sanki savaşın sürmesini istiyormuş pozisyonda bulunma çabasına girmesi endişe verici ve diğer düşündürücü konudur. Bir yandan Batı’nın Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekât başlatması karşısında şaşırmış gibi davranması, bir yandan da savaştan önce sürekli olarak da Rusya’yı Ukrayna için kışkırtmış olması büyük bir ironi oluşturmaktadır. Özellikle bazı Batılı aktörlerin, savaşın resmen uzamasını istemesi ve Rusya’yı Ukrayna üzerinden de boğma çabasına girmesi bölgesel ve küresel anlamda dünya barışı için ciddi riskler oluşturmaktadır. Rusya’ya karşı kurulmaya çalışan bu Ukrayna kapanı ile aslında NATO ve Transatlantik bloğu aktörleri Ukrayna ve Gürcistan’da kaybettikleri jeopolitik itibarı dengelemek istemektedir. Burada acı çekenler ise maalesef suçsuz Ukrayna halkı olmaktadır. Hala devam eden savaş süresince birçok insan hala hayatını kaybetmektedir. Batı ve NATO ülkeleri Rusya’yı sürekli bu konuda suçlamaktadır. Fakat ABD’nin özellikle Irak ve Afganistan işgali süresi boyunca yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmiş olması konusunda en ufak şekilde özeleştiri yapmıyor olması ise diğer bir çifte standart meselesidir. Hatta geçenlerde eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı George W Bush’un ağzında kaçırdığı gaf, bazı analist ve siyasi yorumcular tarafından ilahi adalet olarak yorumlanmıştır.
Irak’ı 2003 yılında işgal eden Bush yönetimi, Ukrayna savaşına ilişkin bir konuşma sırasında çok ilginç bir gaf yapmıştır. Bush, “Rusya’nın işgali, gayrı meşru ve acımasız” demek isterken, Rusya yerine Irak kelimesini kullanmıştır. Bazı yorumcular ve analistler bu durumu Bush’un bilinçaltı olduğunu ve ağzından aslında gerçekleri kaçırdığını iddia etmişlerdir.[4] Aslında Ukrayna meselesinde ABD’nin Rusya politikasına bakarsak, diğer bir yön ise Suriye meselesidir. Bilindiği üzere, Rusya ve Türkiye, Suriye konusunda bazı derin fikir ayrılıklarına sahiptir. Bu, zaten bir sır değil. Her iki ülke Devlet Başkanı da çoğu zaman resmi ifadelerinde bunu dile getirdi. Fakat bu görüş ayrılığına rağmen, Rusya ve Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda birbirlerinin çıkarlarına bir şekilde de olsa işbirliği geliştirebilmişlerdir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve Putin bu konuda özellikle liderler bazında ivme kazanmışlardır.
ABD yönetimi, aslında Rusya’yı Ukrayna’da boğarak, Suriye’deki etkisini de kırmak istemektedir. Türkiye açısından bakıldığında ise, bu durum Türk çıkarlarına uygun düşmemektedir. Çünkü ABD yönetimi Suriye olaylarının başından beri PKK/YPK/SDG gibi terörist oluşumlara silah ve para kaynağı sağlamakta ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bölmeye çalışmaktadır. Düşünün ki, Türkiye ve ABD iki NATO müttefiki ülke ve ABD PKK’nın terör örgütü olduğunu kabul ediyor fakat PKK’nın Suriye kolu olan YPG/SDG’ye silah, mühimmat ve para akışı sağlıyor. Bu, ABD-Türkiye ilişkilerine ciddi zarar vermekte ve NATO ruhundan uzak durmaktadır. ABD, dünyada saygın demokrasilerden birisi olduğunu iddia ediyor ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istiyorsa, bunu göz ardı etmemeli ve müttefik vurgusunda ilişkileri toparlamalıdır. Bu, hem Amerikan, hem de Türk menfaatlerine hizmet edecektir.
Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine bakış açısı
Ukrayna-Rusya savaşı bir yandan tartışmalar ile devam ederken, geçtiğimiz günlerde Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dâhil olmak istemeleri ile Ukrayna Savaşı daha çoklu bir boyut kazanmış oldu. Bu konuda çok yazıldı, çok çizildi… Fakat özellikle Batı medyası ve çoğu NATO müttefiki aktörlerinin sanki yollara güller serpilmişçesine İsveç ve Finlandiya için NATO katılımı sürecinde tutumları, Türkiye’nin ittifak içerisinde verdiği tepki ile şu an bozulmuş görünüyor. İşin tuhaf yanı İsveç ve Fin medyasının ve siyasal elitinin şaşırmış ve şok olmuş gibi tepki vermeleridir. Çoğu analist ve yorumcu da bu konuda şaşırdığını kendi makale ve yazılarında beyan etmişler. Ben duruma hiç şaşırmadım. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu iki ülke için söylediği terör çıkışı ve eleştiriler gayet yerinde, açık ve doğrudur. Türkiye Cumhuriyeti, Devlet Başkanlığı düzeyinde olsun, Bakanlık düzeyinde olsun bu iki ülkeye yıllarca PKK/FETÖ gibi oluşumlar konusunda verdiği uyarılar maalesef dikkate alınmamıştır. Finlandiya ve İsveç hala PKK’lı terör militanlarını barındırmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da ifade ettiği gibi NATO bir güvenlik örgütüdür. Ayrıca son yıllarda, özellikle NATO müttefiki çoğu Batı ülkesinde yoğun bir Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı, Antisemitizm ve ırkçılık hatırı sayılır ölçüde artmıştır.
Yunanistan ve Fransa ile geçmişte yapılan ittifak içerisinde hatalar Finlandiya ve İsveç ile tekrarlanmamalıdır. Bu konuda, İsveç ve Finlandiya, Türkiye’ye ciddi ve somut adımlar sunmalıdır. PKK/FETÖ’cü teröristleri Türkiye’ye iade etmelidirler. Bunu Türk Devleti istediğinde “Türkiye’de demokrasi yoktur, adil yargılama yoktur” gibi bir yaklaşım içerisinde girenlerin, kendi ülkelerinde PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmelerine rağmen, teröristleri özgürlük savaşçısı olarak göstermeye çalışmaları endişe ve kaygı vericidir. Bugün siz El-Kaide gibi terör unsurlarını ülkenizde barındırıp bunlar özgürlük savaşçısıdır diye adlandırmaya çalıştığınızı düşünün ve ABD’nin tepkisini düşünün. Burada Türkiye’ye yapılan tamamen düşmanlıktır. Türkiye, bu iki ülkeye de kapıları tamamen kapatmış elbette değildir. Fakat NATO eğer bir güvenlik teşkilatı olduğunu iddia ediyorsa, öncelikle Türkiye uygulanan tüm ambargolar kaldırılmalı, PKK/YPG/SDG/FETÖ’cü teröristler Türk adaletine teslim edilmelidir. ABD üzerinden bu iki devlet Türkiye’ye baskı kurmaya çalışmaktadır.
Rusya ile olan boyutunu değerlendirecek olursak, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girme çabası, tamamen ABD’nin bastırmasının etkisidir. ABD yönetimi şu an Rusya için bir “cadı avı” başlatmış olup, bu durum İskandinavya bölgesinde gerilim ve korku yaratmaktadır. ABD’nin Ukrayna meselesinde bir taşla iki kuş vurma istemesi de asıldan bu sebeptendir. ABD yönetiminin kaba tabirle Finlandiya ve İsveç’e, “bakın Rusya yarın bir gün sizi de işgal edecek” tarzında baskı yapması, aslında NATO’nun Arktik bölgesine olan ilgisini göstermektedir. Özet olarak şu an süreç devam etmekte. Ukrayna savaşı, NATO’nun gelişme planları ve Türkiye’ye etkisinin ilerleyen günlerde daha net göreceğimize eminim.
Saltuk Buğra BOZKURT
DİPNOTLAR
[1] “Is Vladimir Putin Right?”, Erişim Tarihi: 15.02.2022, Erişim Adresi: https://www.spiegel.de/international/world/nato-s-eastward-expansion-is-vladimir-putin-right-a-bf318d2c-7aeb-4b59-8d5f-1d8c94e1964d.
[2] “Shifrinson Offers Clarity on Post-Cold War NATO-Russia Agreement”, Erişim Tarihi: 15.05.2022, Erişim Adresi: https://www.bu.edu/pardeeschool/2022/03/01/shifrinson-offers-clarity-on-post-cold-war-nato-russia-agreement/.
[3] “West’s double standarts: Bayraktar- ‘Killer drone’ or ‘weapon of hope’?”, Erişim Tarihi: 15.03.2022, Erişim Adresi: https://www.azernews.az/nation/190720.html.
[4] “George W Bush accidentally admits Iraq war was ‘unjustified and brutal’ in gaffe”, Erişim Tarihi: 19.05.2022, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/us-news/2022/may/19/george-bush-iraq-ukraine-speech.