BİRLEŞİK KRALLIK’IN İSRAİL’E DESTEĞİ: PROTESTAN-ANGLİKAN OLMANIN RAHATLIĞI

upa-admin 06 Kasım 2023 718 Okunma 0
BİRLEŞİK KRALLIK’IN İSRAİL’E DESTEĞİ: PROTESTAN-ANGLİKAN OLMANIN RAHATLIĞI

Hamas’ın  7 Ekim 2023 tarihinde başlattığı ve “Aksa Tufanı” olarak adlandırdığı saldırılarını müteakip İsrail’in de Gazze’yi hedef alan saldırıları karşısında Birleşik Krallık’tan gelen ilk tepki, ABD, Fransa, Almanya ve İtalya ile birlikte ortak bir bildiri yayınlamak suretiyle İsrail’e “kararlı ve birleşik” destek açıklamak ve Hamas’ı da “kesinlikle kınamak” olmuştur. Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak, talep edilmesi halinde İsrail’e diplomatik, istihbarat veya güvenlik desteği sağlama sözü verirken, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Cleverly de 11 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e desteğini açıklamak üzere Tel Aviv’e gitmiştir.

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’nın resmi sayfasında[1], Bakan’ın ziyaretine dair verilen haberde kullanılan kavramlara dikkat etmek gerekir: “Hamas’ın neden olduğu yıkıma tanık olmak”, “İsrail’in Hamas’a karşı kendini savunma hakkı”, “Hamas’ın barbarca terör saldırısı”,  “Hamas teröristtir, saldırıların tek sorumlusu Hamas’tır”, “Birleşik Krallık ve İsrail’in terör karşısında devam eden güvenlik, askeri ve diplomatik iş birliği”, “Birleşik Krallık’ın İsrail’e sarsılmaz desteği”. Bu kavramların yer aldığı bir metin üzerinde çok fazla düşünmeye bile gerek kalmadan, Londra’nın İsrail’in yanında yer aldığı, tarafsız olmadığı ve olamayacağı alenen anlaşılmaktadır.

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’nın bahsi geçen resmi sayfası incelendiğinde, Londra’nın yaşanan gerilimde başlıca iki önceliği olduğu anlaşılmaktadır:

  1. Çatışmaların bölgeye yayılmasının engellenmesi ve barışçıl çözüm aranması,
  2. Gazze’ye insani erişimin, Britanyalı rehinelerin ve yabancı uyrukluların serbest bırakılmasının ve Birleşik Krallık vatandaşlarının Gazze’den ayrılması için güvenli geçişin sağlanması.

Diğer taraftan, Filistin topraklarına yönelik yardım fonunda 10 milyon sterlinlik artış sağlanması ile de Birleşik Krallık adeta Filistinlileri göz ardı etmediğini göstermeye çabalamaktadır. Üstelik dikkat çeken bir diğer husus da Birleşik Krallık’ın bölgede artan çatışma ve şiddet ortamında “ateşkes” kavramını da kullanmaktan  kaçınmakta olmasıdır: “İsrail’in şok edici derecede acımasız bir saldırıya maruz kaldığını ve Hamas’ın bu çatışmanın sorumlusu olduğunu” belirten Rishi Sunak, insani yardımın güvenli bir şekilde ulaşabilmesi için Gazze’deki çatışmalara “ara verilmesi” çağrısında bulunmuş, ama “ateşkes” demekten özellikle çekinirken “ ilk ve en önemli prensip, İsrail’in kendisini uluslararası hukuk çerçevesinde savunma hakkına sahip olmasıdır” demiştir.

Birleşik Krallık’ın böylesine alenen İsrail yanlısı politika benimsemesi “Protestan-Anglikan olmanın rahatlığı” olsa gerektir[2]; zira burada nüfusunun çoğunluğu Katolik olan devletlerin[3] İsrail yanlısı politika benimsemediği/benimseyemeyeği sonucu çıkartılamaz ama “Katolik” devletlerin hükümetleri İsrail yanlısı politikalarını Katolik seçmenlerine rağmen, sonraki seçimlerde bu politikanın maliyeti olması riskine rağmen uygulamaktadır. Yani Birleşik Krallık’ın İsrail yanlısı politikasında hareket alanı “Katolik” devletlerin İsrail yanlısı politikasındaki hareket alanından çok daha geniştir. Bu, bizlere Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırlayan 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’nun açıkladığında kutsal addettikleri toprakların Yahudilerin kontrolüne girmesini istemeyen Katolik dünyanın gösterdiği tepkiyi hatırlatmaktadır. Fransız Katolikler, duydukları rahatsızlığı ifade ederken, tarihçiler Katolik halkın tepkisi çerçevesinde Fransız hükümetinin Balfour Deklarasyonu’nu önemsiz gibi göstermeye çalıştığını, “sadece bölgedeki Yahudileri korumaya yönelik bir vaat” olarak gördüğünü belirtmektedir. Katolik İtalyanların da Balfour Deklarasyonu’nu bölgeyi hegemonyası altına almak için “Birleşik Krallık’ın bir dış politika hamlesi” olarak nitelendirdiği ve kutsal addettikleri toprakların Yahudilerin ve Protestanların eline geçmesinden hoşlanmadıkları bilinen bir husustur. Üstelik İsrail’in kurucularından Weizmann’ın sözleriyle, Balfour Deklarayonu’na en ciddi itiraz Vatikan’dan gelmiştir. Vatikan, Filistin’de Yahudi (İsrail Devleti) ve Protestan (Birleşik Krallık) varlığını onaylamamaktadır. 1947 yılında Birleşmiş Milletler’de Filistin’i taksimi meselesi ele alınırken, Katolik dünya, Kudüs’ün Yahudilerin yönetimine değil, uluslararası vesayet altına bırakılmasını isteyecekti. Bu durum ise Yahudiler tarafından Vatikan’ın sadece siyasi değil, teolojik nitelikli Yahudi-karşıtlığına bağlanmıştır; zaten Vatikan’ın İsrail Devleti’ni tanıması ancak 1993’de gerçekleşmiştir.

Katoliklerin tarihsel anlamda Yahudilere mesafesi, tarafların birbirlerine her daim şüpheyle yaklaşmalarına sebep olurken, 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan çatışmalar UPA’da daha önce yayınlanan “Papa Konuştu ve İsrail Tepki Gösterdi: Vatikan ve İsrail Arasında Artan Gerginlik” başlıklı yazımda da belirttiğim üzere İsrail ve Vatikan arasında gerilime sebep olmuştur. İsrail, Papa’yı İsrail’i ve Hamas’ı aynı kefeye koymak suretiyle “simetri” ve “paralellik” kurmakla eleştirmiştir. İsrail’in Papa’ya yönelik eleştiri yapma ihtiyacı Papa’nın yaklaşık 1.4 milyar[4] Katolik nüfusun dini lideri olmasından ve sadece dini konularda değil, siyasi içerikli konularda da Katoliklerin fikirlerini etkileyecek güçte olmasından kaynaklanmaktadır. İşte bu nokta, yani Papa ve Papa’ya bağlı Katolik nüfus, dış politika karar alma sürecinde az veya çok dikkate alınması gereken bir faktör olarak “Katolik” devletlerin hareket alanlarını daraltmaktadır. Hükümetler, dış politikalarında Katolik nüfusun tercihini dikkate almamayı tercih ediyor olabilirler; ama bu durumda da iç siyasette sorunlarla ve gerginlikle yüzleşmek durumunda kalmaktadırlar. Bu çerçevede, 7 Ekim’de bölgede saldırılar başladığında Birleşik Krallık ile ortak bildiriye imza atan Fransa[5] ve İtalya[6] örneklerine bakalım. Fransa’da 7 Ekim’den bu yana Yahudi-karşıtlığının ve Yahudileri hedef alan girişimlerin hızla arttığı gözlemlenmektedir. Yahudi-karşıtı söylemleri ile tanınan Katolik Civitas grubunun aktiviteleri Fransa hükümetini adı geçen grubu dağıtmaya yönlendirmiştir. İsrail’e açık destek veren İtalya hükümeti zaten Ekim öncesinde de İtalyanların Yahudi-karşıtı tutumları ile mücadeleye etmeye çalışıyordu; öyle ki futbol sahalarına kadar yansıyan ve yaygınlaşan Yahudi-karşılığı, İtalya hükümetini, İtalya Futbol Federasyonu ile birlikte Yahudi-karşıtı sembollerin stadyumlara sokulmasını önleyen düzenlemelere yöneltti. İsrail tarafından “Hamas’ın safında yer almakla itham edilen” “Katolik” İspanya’dan[7] gelen haberler de, Ekim ayından bu yana ülkede Yahudi ve İsrail-karşıtlığının hızla arttığı yönünde idi.

Bu noktada Birleşik Krallık’ta Ekim ayından bu yana Yahudi ve İsrail- karşıtlığının artmadığı sonucu çıkarılamaz elbette; bilakis bölgede şiddet arttıkça Birleşik Krallık’ta da Yahudi-karşıtı eylemlerin hızla artmakta olduğu yönündeki bilgiler basında yer almaktadır. Ancak “Katolik” devletlerdeki Yahudi ve İsrail-karşıtlığının arkasında yer alan “Katolisizm” faktörü, Birleşik Krallık’ta söz konusu değildir. Birleşik Krallık hükümetleri, siyasi yelpazenin ister sağında ister solunda olsunlar,  dini faktörden de güç alan Yahudi-karşıtlığı ile mücadele etmek durumunda değil iken, “Katolik” devletlerin hükümetleri ülkelerinde Yahudi ve İsrail-karşıtlığının arkasında dini ve teolojik faktörlerin bulunduğunun, Papa’dan ve Vatikan’dan gelen açıklamaların Katolikler için önemli olduğunun farkında olmalıdırlar.

Doç. Dr. Dilek YİĞİT

DİPNOTLAR

[1] https://www.gov.uk/government/news/foreign-secretary-visits-israel-to-underline-uks-unwavering-solidarity-in-the-face-of-terror.

[2] Birleşik Krallık’ta kendisini Hıristiyan olarak tanımlayanların çoğunluğu Protestan’dır; Protestanlığın Birleşik Krallık için önemini anlamak  adına Kral III. Charles’ın geçtiğimiz Mayıs ayında taç giyme töreninde ettiği yeminin metnine bakmak dahi yeterli olacaktır. Başpiskopos’un “Protestanlığın ülkede devamı için elinden geleni yapacak mısın?” sorusuna Charles “evet” yanıtını vermiştir.

[3] Bu yazıda nüfusunun çoğunluğu Katolik olan devletler için “Katolik” devlet kavramı kullanılacaktır.

[4] https://www.vaticannews.va/en/church/news/2023-10/fides-catholic-church-statistics-world-mission-sunday.html#:~:text=The%20report%20compared%20the%20numbers,affects%20all%20continents%2C%20except%20Europe.

[5] Fransa’da Katoliklerin toplam nüfusa oranı % 63-66 arasındadır. Bakınız; https://catholicworldmission.org/countries-with-catholic-population/.

[6] İtalya’da nüfusun yaklaşık % 80’i Katoliktir. Bakınız; https://apnews.com/article/italy-religion-catholic-church-secular-032f2e49ba1a7149407ad25a62b481ab.

[7] İspanya’da nüfusun yaklaşık %60’ı Katoliktir. Bakınız; https://www.indexmundi.com/spain/religions.html.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.