Donald Trump, 20 Ocak 2025 tarihinde yemin ederek Amerika Birleşik Devletleri’nin (kısaca ABD) 47. Başkanı olarak göreve başlamıştır. Bu yemin töreni, Trump’ın dört yıllık bir aranın ardından Beyaz Saray’a dönüşünü simgelemektedir. Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Amerikan siyasi tarihinde nadir görülen bir geri dönüşü temsil etmektedir. Daha önce sadece Grover Cleveland, iki dönem arasında ara vererek başkanlık yapmıştı. Trump’ın bu dönüşü, siyasi yelpazenin çeşitli kesimlerinde farklı tepkilere yol açmıştır.
Yemin töreninde yaptığı konuşmada, Donald Trump, Amerika’nın “altın çağı“nın başladığını ilan etmiş ve ülkenin refahını arttırma, sınır güvenliğini sağlama ve enerji bağımsızlığını pekiştirme vaatlerinde bulunmuştur. Özellikle de ABD-Meksika sınırında ulusal acil durum ilan ederek yasadışı göçle mücadele edeceğini ve ülkeye kaçak yolla giren kişileri sınır dışı edeceğini belirtmiştir.
Trump’ın ikinci dönemine, ilkine kıyasla daha yapılandırılmış bir planla başladığı gözlemlenmektedir. Politik analist Pablo Simón’a göre, Trump bu kez daha organize bir strateji izlemekte ve enerji bağımsızlığı, kitlesel sınır dışı etme ve ticaret korumacılığı gibi konulara odaklanmaktadır. Ayrıca, Yüksek Mahkeme, Temsilciler Meclisi ve Senato’da Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olması, Trump’ın politikalarını hayata geçirmesinde ona geniş bir hareket alanı sağlamaktadır.
Uluslararası arenada ise Trump’ın yeniden başkanlığa seçilmesi, müttefikler ve rakipler arasında çeşitli tepkilere neden olmuştur. Örneğin, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Transatlantik ilişkilerin önemini vurgulamış, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Avrupa’nın savunma kapasitesinin güçlendirilmesi çağrısında bulunmuştur. Bu tepkiler, Trump’ın önceki dönemde izlediği “Önce Amerika” politikalarının müttefikler üzerinde yarattığı endişelerin devam ettiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Donald Trump’ın 2025’teki yemin töreni ve ikinci başkanlık dönemi, Amerikan iç ve dış politikasında önemli değişimlerin habercisi olarak değerlendirilebilir. Trump’ın daha deneyimli ve kararlı bir liderlik sergilemesi, politikalarını uygulamada daha etkili olabileceğini göstermektedir. Ancak, bu durumun Amerikan demokrasisi ve küresel siyaset üzerindeki uzun vadeli etkileri, zamanla daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Oğuzhan MANİOĞLU