ORTA ASYA’DA YENİ “BÜYÜK OYUN”

upa-admin 04 Mayıs 2013 3.856 Okunma 0
ORTA ASYA’DA YENİ “BÜYÜK OYUN”

Dünya politikasında hızla değişiklikler gerçekleşiyor. Çeşitli bölgelerde jeopolitik gelişmelerin hangi yönde ilerleyeceği öngörülmeye çalışılıyor. Dolayısıyla, Orta Asya’ya ilişkin farklı görüşler dile getiriliyor. Bunların analizi ise, burada karşıt hususların olduğunu gösteriyor.

Bölgeye Dış Müdahaleler

Günümüzde Orta Asya, dünya politikasının önemli konularından biri sayılıyor. Burada iki unsurun etkisi kendini gösteriyor. İlk olarak, bölge devletleri içinde ve onlar arasındaki ilişkilerde var olan karşıtlıklar. İkinci olarak, büyük devletlerin Orta Asya’daki çıkarlarını sağlamak için etkin olarak yürüttüğü çalışmalar. Bunun sonucu olarak, uzmanlar bölge devletlerinin sınırlarının değişmesinden bahsediyor. Genel olarak Orta Asya’da “yeni büyük oyun”un yaşandığını iddia ediyorlar. Fakat meselenin düşündürücü taraflarından biri, henüz “Orta Asya” teriminin hangi coğrafyayı ifade ettiğine ilişkin bir görüş birliğinin olmamasıdır. Orta Asya genelde Hindistan ve Çin’den Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada iki nehir arası alanı ifade ediyor. Sovyet döneminde bu terim, Moğolistan’ın etrafındaki alanı ifade ediyordu ve “Orta Asya”, ondan ayrılıyordu. Kazakistan ise, ayrı bir bölge olarak gösteriliyordu. Şimdi Amerika’da “Büyük Orta Asya” ifadesini, Afganistan’ı da buraya katarak kullanıyorlar. Orta Asya hali hazırda; Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ı kapsayan bir coğrafya olarak kabul ediliyor.

Bölgeye ilişkin farklı anlayışların olmasının kendisi bir belirsizlik yaratıyor. Dolayısıyla, dış güçler kendi anlayışları kapsamında, çıkarlarına uygun şekilde bölgeye müdahale etmeye bahane elde ediyor. Anlaşılan; Rusya, Çin, ABD, Avrupa Birliği, Hindistan ve Pakistan’ın giderek daha gergin nitelik alan Orta Asya’ya yönelik mücadelesinin sebeplerinden biri budur. Doğal olarak, böyle bir ortamda uzmanlar bölgeye ilişkin çeşitli gelecek senaryolarından bahsediyor. Bu açıdan, Rus Dışişleri Bakanlığı Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün analiz merkezinin müdürü, siyasi bilimler doktoru Andrey Kazantsev’in Orta Asya’da süreçlerin 5 farklı senaryoya göre gelişebileceğine ilişkin öngörüleri ilginçtir (Bkz.: Андрей Казанцев. Пять сценариев будущих границ Центральной Азии // Российский совет по международным делам. www.russiancouncil.ru, 17 Nisan 2013). Yazar bölgede yeni bir “büyük oyun”un yaşandığı savını ileri sürüyor. Bunun içeriği, hem bölge devletlerinin kendi aralarında hem de büyük devletlerin Orta Asya’ya yönelik yeni bir mücadele içinde olmasıyla ifade ediliyor. Bu coğrafyada bulunan ülkelerin içinde birçok karşıt husus bir araya gelmiştir. Bunlar etnik, siyasi, sosyo-kültürel ve askeri niteliktedir. Bu sıralar, kopuntu meselesi daha günceldir. Özbekistan’da Tacikler, Kırgızistan’da Özbeklerle ilgili sorunlar, Tacikistan’da “dağlık” arazi ile “ova”larda yaşayanlar, Kazakistan’da ise “kuzey” ve “güney”de yaşayanlar arasında karşıtlıklar vardır.

Karşıtlıklar ve Senaryolar

Büyük devletlerin bölgeye müdahalesi ise, tüm bunları hem belli açılardan alevlendirmekte hem de yeni zorluklar meydana getirmektedir. Dolayısıyla A. Kazantsev ilk senaryo olarak, Çin’in Orta Asya’da egemen güce dönüşmesini ileri sürüyor. Pekin’in bunu yavaş yavaş ve aşamalı şekilde yapabileceğini öngörüyor. Bu senaryo, ABD’nin Afganistan’dan tamamen çıkması, Avrupa’da ekonomik krizin uzun sürmesi ve Rusya’da ekonomik ve demografik unsurlar bakımından “durgunluğun” devam etmesi durumunda olasıdır. Çin, öncelikle ekonomik olarak etki edebilir, sonra dil ve kültürünü toplumun seçkin tabakasında yayar. Bunun sonucunda, bölge ülkelerinde Batı’ya karşı direniş oluşabilir. 60-70 yıl içinde Pekin bu yöntemle, bölgenin egemen gücü haline gelebilir.

Bu senaryo Rusya’nın Avrasya bütünleşme modelini hayata geçirememesi durumunda gerçekleşebilir. Fakat A. Kazantsev, “eski Sovyet coğrafyasında yeniden bütünleşme” senaryosunun (ikinci senaryo) gerçekleşmesini de göz ardı etmiyor. Bu durumda, bölge devletleri arasında sınırlar silinecek. Uzman, nedense, yeniden bütünleşme senaryosu üzerinde ayrıntılı olarak durmuyor. Bunu daha ziyade ekonomik ilişkilerin gelişmesiyle ilişkilendiriyor.

Üçüncü senaryo; “Orta Asya Birliği” olarak adlandırılıyor. Bu durumda, bölge devletleri arasında iş birliğinin yükselerek gelişmesi sonucunda, Avrupa Birliği’ne benzer bir örgütün kurulması olasıdır. Bu süreç 100 yıla tamamlanabilir. A. Kazantsev’in bu senaryoyu pek gerçekçi görmemesi ilginçtir. O, bölge devletleri arasında bir hayli karşıtlığın olduğunu ve bu sebeple ortak yol bulma olasılığının çok düşük olduğunu düşünüyor. Bununla birlikte, olaylar öyle bir yönde gelişebilir ki, Orta Asya’da ortak bir kurum oluşur.

Yazarın dördüncü senaryo olarak adlandırdığı süreç, “Halifeliğin” oluşmasıdır. Bu, İslam unsurunun bölgede güçlü şekilde siyasallaşması ve bazı radikal grupların etkisinin artması durumunda olabilir. A. Kazantsev bunu temel olarak, Afganistan meselesiyle ilişkilendiriyor. Kuşkusuz, dördüncü senaryo Rusya, Batı ve Çin için istenmeyendir. Dolayısıyla, süreçlerin bu yönde gelişmesine büyük devletlerin ciddi şekilde engel olacağını öngörmek olasıdır.

Son olarak, beşinci senaryo Orta Asya’nın çöküşü olarak adlandırılıyor. Rus uzmanın bunun gerçekleşmesini daha gerçekçi bulması tuhaftır. Onun temel savı, bölge ülkeleri içinde derin karşıtlıkların var olduğudur. 1920-1930 yıllarında Orta Asya’da devletler arası sınırlar yapay olarak çizildiğinden çok sayıda sorun ortaya çıkmıştır. Bu, ulusal kimlik meselesinde de kendini göstermiştir. Fakat şu anda bölgede Kazaklar, Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Kırgızlar kendi ulusal kimliklerini ortaya koymuştur ve bundan vazgeçmeleri zordur. O zaman, bölgede etnik anlaşmazlıkların giderek azalmasının bekleneceği söylenebilir. Dikkati çeken husus, bu sürecin ulus devlet bilincinin gelişmesi zemininde oluşmasıdır. Tüm bunlara rağmen, Orta Asya’da boy (klan) ile aşiret ve bölgesellik ile boy düzeylerinde karşıtlıkların sürmesi olasıdır. Bu, bölgede ulusal kimliğin egemen olması ile birlikte, alt etnik ve alt bölgesel yapılardaki karşıtlıkların da sürmesi anlamını taşıyor.

Bölge Ülkelerine Seçim Şansı Tanınıyor Mu?

Orta Asya’ya ilişkin öngörülen 5 senaryonun yarattığı genel görünüm, itiraf edelim ki, hiç iç açıcı değildir. Bu aşamada büyük devletlerin bölgenin bağımsız ve serbest gelişmesine öyle pek de hevesli olmadığı açıkça hissediliyor. Onların dünya önderliği iddiası, bu bölgeye yönelik mücadelede daha keskin biçimde kendini gösterebilir. Bu açıdan, asıl savaşın Rusya, Çin ve ABD arasında olacağı öngörülebilir. Onlar bölge ülkelerinde yapay olarak yaratılan karşıtlıklardan yararlanmaktan sakınmayacaktır. Kuşkusuz, bu süreçlerin Güney Kafkasya’ya da etkisi olabilir. Diğer yandan, öngörülen 5 senaryo içinde Türk birliğine yer verilmemiştir. Mesele şu ki, Orta Asya’nın 5 devletinden 4’ü Türkçe konuşmaktadır. O zaman neden Çince’nin bölgede yayılması öngörülüyor da, yerli halkların ana dili olan Türkçe’ye ilişkin böyle bir öngörüde bulunulmuyor? Ayrıca, yukarıda sayılan görüşlerden, Orta Asya’nın genel olarak, şu ya da bu büyük devletin bütünleşme modeli çerçevesinde ele alındığı görülüyor. Belki de bölge ülkelerinin kendilerinin birleştiği bir senaryo vardır? Sorunun bu tarafına neden yer verilmiyor?

Bölge ülkelerinin jeopolitik seçiminin büyük devletleri o kadar ilgilendirmediği görülüyor. Bunun doğru bir yaklaşım olduğunu söylemek çok zor; çünkü deneyimler, önceden öngörülmeyen gelişmelerin oluşabileceğini göstermiştir. Dolayısıyla, Kazakistan ve yahut Özbekistan bir sıçrayışla gelişebilir. O durumda, bölgede jeopolitik görünümün ciddi şekilde değişmesi olasıdır. Bu gibi karşılaştırmalar, küresel çapta jeopolitik gelişmeye ilişkin farklı senaryoların, şimdilik büyük devletlerin çıkarları ekseninde sunulmaya çalışıldığını göstermektedir. Ancak, gerçekler tamamen başka şekilde gelişebilir. Nasıl derler, Majesteleri Zaman’ın kendi “senaryosu var”!

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.