MODERNLEŞEN DÜNYA VE BİZ

upa-admin 25 Temmuz 2013 12.773 Okunma 0
MODERNLEŞEN DÜNYA VE BİZ

Öncelikle modernleşme nedir? Bunun kişisel ve toplumsal etkileri nelerdir bunları bilmemiz gerekiyor. Modernleşme bireysel bakımdan geleneksel kabul ve yaşama üslubunun terk edilip, bunların yerine daha yeni ve daha geniş kitleler tarafından benimsenmiş bir yaşama biçimini kabul etmek olarak anlaşılabilir. Bireysel olan modernleşme daha çok; kişinin süregelen ya davranışsal, ya da geçmişten bugününe getirdiği alışkanlıklar veya gelenek-görenek ve kişisel yaşam tarzını topluma adapte edebilme isteği ve zorunluluğudur. Toplumsal olarak ise belirli bir derece statikleşmiş yerleşik müesseselerin yerine yeni ve daha kuvvetli kabul edilen müesseselerin oluşturulması olarak kabul edilir. Modernleşme özgül bir değişmeyi değil, fakat birbiriyle içiçe geçmiş dönüşüm süreçlerinin bir yumağını ifade etmektedir. Toplumsal modernleşmede itici veya tetikleyici unsur veya davranış, bir şeylere karşı koyma, değişim isteğidir ve bulunan durumdan yaşanan memnuniyetsizliğin sonucudur. Bu da yeni bir hayat, yeni bir sosyal statü veya daha iyi yaşama hakkını kazanma ile sonuçlanır. Kişi ve toplumu kademe ve basamak olarak yukarıya çeker. Her zaman adı ne olursa olsun ister modernleşme diyelim, ister değişim, bu süreç sancılı, zor ve bir o kadar da korku ve tereddütler ile gelir. Aydınlanma daha insanca yaşam duygusu ile ortaya çıkmış ve milyonların değil, yüzyılların olayı olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Modernleşme günümüzde anlaşıldığı gibi Batı’yı körü körüne taklit değildir. Modernleşmeyi; kültürel değerlerin korunarak, teknolojik ve ilmi seviyenin yükseltilmesi, bilim adına yapılan yeniliklerin alınması, insanların yaşam düzeylerini artıracak, bilgi düzeylerini yükseltecek ve daha birçok alanda topluma ve ülkeye yararlı olan yenilikler olarak belirtebiliriz.

Tüm dünya ve halklarının üstünde değişimi sağlayan ve milletleri toplu halde modernleştiren iki büyük olay vardır. Bunlardan biri tarım devrimi, diğeri ise sanayi devrimidir. Tarım devriminin en büyük gelişimi hayvanların tarımda taşıyıcı, yardımcı unsur haline gelmesi ve ulaşımda kullanılmasıdır. Bu durum insanların hayatlarını daha kolay bir hale getirirken, kişilere mal değişimi, ticaret, yeni ürünlerle ve yeni insanlara tanışma fırsatı doğurmuştur. Bu karşılıklı iletişim sayesinde insanların ufuklarında da genişlemeye ve gelişmeye sebep olmuştur. Tarım devriminin en büyük etkisi sanayi ve hammadde üzerine olurken, üretilenin işlenmesi ve yeni ürünler elde etme isteği sanayi devrimin doğuşunu zorunlu hale getirmiş ve tetiklemiştir. Sanayi devrimi ve gelişen sanayi sayesinde daha geniş toplumlar değişime başlamış ve modernleşmeye geçiş yapmıştır.

Osmanlı’nın Penceresinden

Modernleşme denildiği zaman bizde anlaşılan Batı ve Batılaşmadır. O nedenle Osmanlı’nın modernleşmesi denildiğinde, sadece Osmanlı içinde olan askeri, sosyolojik, yaşam tarzı, bilim ve siyasi değişimler söz konusu değildir. Tüm dünya ve bu dünya içinde diğer coğrafyalarda meydana gelen ve Osmanlı’yı ya direkt etkileyen, ya da zaman içinde doğrudan olmayan bir şekilde etkileyen değişimler söz konusudur. Bu da Osmanlı’nın birçok kültürü, inancı, etnik yapıyı barındırmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı coğrafyası tarihi boyunca Avrupa coğrafyası ile siyasi, iktisadi yönden bir beraberlik içindedir. Diller ve dinler mozaiği içinde bu toplumda tüm toplumu kapsayan eş zamanlı bir tarihsel ve toplumsal olgu söz konusu olmamıştır. Bir olay diğer birçok olayı tetiklemiş veya etkisi altına alıp zaman içinde değişimi zorunlu bir hale getirmiştir. Bir değişim olması demek, dini açıdan büyük reformların olması, sadece Müslüman halkın değil, Hıristiyan halkın ve diğer dinlerdeki halkın da büyük bir değişime uğramasıdır. Her toplum zaman içinde sürekli bir değişime uğrar ki Osmanlı’nın da bu kural dışında kalması söz konusu değildi ve olamazdı. Bu yüzden Osmanlı toplumunun dilinde, kültüründe, dininde, mali ve askeri yapısında devirden devire göze çarpan değişimler olmuştur. Bu değişimi tetikleyen çeşitli unsurlar da olmuştur.

Bu unsurlardan biri değişen ve gelişen yeniçağa ve bu yeni dünyaya ayak uydurabilmek ve adapte olabilmektir. Çok çeşitli milletler ve sınıflardan oluşan Osmanlı toplumu, bu farklı sınıfların kendi içindeki değişimini de görmüş, ona göre bir tutum sergilemek zorunda kalmıştır .Diğer bir unsur ise Rönesans hareketi ile başlayan bilim ve teknikteki ilerleme ve bunun yanısıra insan ve tabiat sevgisinin doğmasıdır. Rönesans’ın öncüleri, sanat faaliyetlerinin yanısıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim ve tasvir anlayışı gelişti. Mimaride gotik tarzı terk edilerek, barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Bu barok ve rokoko mimari yapıları çok kaba ve ihtişamlıydı. Bu yüzden Rönesans mimarlığının başlıca özellikleri ölçü, sadelik ve tabiilik olmuştur. Yani kaba ve ihtişamlılıktan daha çok sadelik ve ölçülülüğe, doğallığa yönelik sanat eserleri ortaya çıkmıştır. 15. ve 16. yüzyıllarda Batı Avrupa’da edebiyat, sanat ve bilim alanındaki gelişme adı altında yaşanan “yeniden doğuş”, İtalya’da ortaya çıkan Rönesans’la başlamış ve Rönesans öncesinde kendi iç yapısındaki değişimi fark eden yeniliğe açık Batı toplumu sayesinde derinleşmiştir. Avrupa halkları Rönesans’ın nasıl bir değişimi getirdiğini fark etmiş ve ona kısa sürede uyum sağlamışlardır. Bu da yeniçağla birlikte Avrupalı’ya farklı bir tarz ve yapı kazandırmış, Avrupalı da bunun bilincinde yaşamıştır. Doğulu ve diğer toplumlar da bir şekilde tanıştıkları Avrupalıları izlemeye ve onlardan etkilenmeye başlamışlardır. Osmanlı toplumu da bulunduğu zaman ve mekan çizgisinin bilincine vararak, dünya tarihini ve e yeni gelişmeler ışığında yeniden değerlendirmiş, yavaş yavaş yeni dünyayı tanımaya başlamıştır.

İlk Türk matbaası İbrahim Müteferrika tarafından 1139 Zilkade ortalarında (1727 Temmuz başları) İstanbul’da Yavuz Sultan Selim semtindeki evinde kurulmuştur. Matbaaya devlet tarafından bir yıl izin verilmemiştir. Daha sonra Padişah’ın emriyle basıma başlamıştır. Matbaanın gelişi ile birlikte dil bilgisi, Avrupa ve eskiçağ tarih bilgisinin ve en önemlisi de coğrafi bilginin getirdiği öğrenme ve keşif duygusu Osmanlı aydınları ve toplumuna da yayılmıştır. Farklı, renkli ve bilmediği şeyleri merak ve öğrenme duygusu Osmanlı toplumunda kendi kendini sorgulayan, karşılaştıran ve yargılayan bir ruhun doğuşuna sebep olmuştur. Öğrenme, merak ve araştırma duygusu sayesinde artık Osmanlı’da   da okuryazar ve farklı dilleri öğrenen bireyler, aydınlar oluşuyordu. Bunlar Osmanlı’nın ilk aydınları idiler. Artık toplumu etkileyen, değiştiren ve benimsedikleri değerlerini sonuna kadar savunan, istemedikleri  şeylere karşı koyan kesimler oluşuyor ve dalga  dalga topluma yayılıyordu. Fertlerin hayat ve kazanç güvenliği sorunu, Tanzimat’ı ve birçok sosyal değişimi beraberinde getirdi. Artık kadınlar da sosyal hayat ve çalışma hayatı içinde söz sahibi ve meslek sahibi oluyorlardı. Öğretmenlikle başlayan kadının Osmanlı’da çalışma hayatı, zaman ve gelişen toplum içinde başka meslek dallarına da geçiş yapmalarını sağladı.

Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş olan Hariciye Hazırı Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı İmparatorluğunda Tanzimat Dönemi olarak tarihe geçecek olayı başlatmıştır. 3 Kasım 1839’da Gülhane Hatt-ı Hümayunu adı verilen bir belgeyi devlet ileri gelenlerinin, yabancı elçilerin, halkın önünde okumuştur. Daha önce başladığını gördüğümüz yenilik hareketlerinin bu fermanla genişletilerek sürdürüleceğini açıklamıştır. “Tanzimat”, düzenlemeler demektir. Her alanda düzenlemeler yapılacağının duyurulduğu bu fermana Tanzimat Fermanı, bu fermanın ilânıyla başlayan döneme de Tanzimat Dönemi denir. Bu fermanın ardından arka arkaya Islahat Devri, Birinci ve İkinci Meşrutiyet gibi köklü değişimler ve önemli yenilikler olmuştur. Bu durum da şehitlerde yeni oluşan kitlesel hareketlerle destekleniyordu. Artık reform ve değişim hayatın her alanına yansıyordu. Bu adını Batılılaşma veya modernleşme koyduğumuz olay, aslında birdenbire olmamıştı. Bu sürece bir isim de verilmemişti. Tüm Osmanlı devri içinde zaman, mekana ve tarihe yayılarak yaşanmıştı. Tüm bu olaylar kapsamında Osmanlı aydınları daha demokrat, daha özgür bir rejim istemekteydiler. Aile ve toplum hayatında, eğitim ve yönetimde daha özgür ve daha katılımcı olmayı hedefliyorlardı. Öyle de oldu, bu durum doğal olarak toplumun zevklerini de değiştirdi. Artık resim, müzik, mimarlığın yanında, mühendislik, tıp, ataşelik, subaylık, polislik gibi yeni birçok meslek de toplumun hayatına girmiştir. En iyi tarafı ise artık devlet kadrolarında tımar sistemi kaldırılıp, yerine maaş sistemi getirildi. Kişilerin devlete, bağımlılığı, saygısı ve güveni artmıştı. Bu da toplumun gelenekleri başta olmak üzere, kurumları ve devlet adamlarını da isteseler de, istemeseler de değişim yapmaya zorlamalarına sebep olmuştur. Bu zorumluluk Osmanlı’nın bir anlamda sonunu hazırlarken Türkiye Devleti’nin de evre evre oluşumunu sağlamıştır. Yani Türkiye Devleti’nin oluşum evrelerinde yine son dönem Osmanlı aydınları ve bu aydınlar kadrosu vardı. Bu aydınlar eğitim, mali, üniversite, yönetim gibi sistemlerin kurucusu oldular. O günden sonra daha radikal ve daha modern bir yapı ve hizmetle bugünün Türkiye’sini oluşturdular. Şu an bile o dönemdeki kadar radikal ve bir o kadar cesur atılımların atılamadığı bir günümüz Türkiye’sinin olduğunu unutmamalıyız.

Aslında günümüzün Türk aydınları da birçok şeyi yapmak veya yapmamak konusunda tereddütler yaşamakta ve bu konuda kararsız bir görünüm çizmektedirler. Çünkü teknoloji aydınların hareket alanını genişletmek yerine daraltmış ve onlara her şeyin hesabını yapma zorunluluğunu getirmiştir. Onların özgürlükleri kısıtlanmış ve kesinlikle aydın kimliklerine zarar verilmiştir. Çünkü aydınları kabullenmeyen toplumlar veya kesimler bu teknoloji ortamında düşüncelerini fütursuzca ifade etmedirler. Eskiden aydınlar toplumu değiştirir ve toplumu etkiler, onların gözlerini açar ve insana insan olmanın gereklerini öğreterek örnek olurlardı. Şimdi ise aydınlar değiştiriliyor, önleri kesiliyor veya gözleri kapatılıyor, kalemleri susturuluyor, etkisizleştiriliyorlar. Modernleşme aydınları teker teker yutuyor. En kötüsü ise yeni aydınlar yetişmiyor artık.

Sevgi ÖZTÜRK

KAYNAKÇA

– http://www.akintarih.com/turktarihi/osmanli/enuzunyuzyil.html.

– http://ronesans.nedir.com/#ixzz2ZMDlK437.

– http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/444746.asp?cp1=1.

– http://www.edebiyol.com/tanzimat_donemi_batililasma_hareketleri.html.

– http://www.sosyalbilgiler.gen.tr/osmanli-devletinde-yenilik-islahat-hareketleri/.

– Ortaylı, İlber (2011), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: Alkım Yayınevi.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.