HAZAR’DA REKABET KIZIŞIYOR

upa-admin 04 Ağustos 2013 3.375 Okunma 0
HAZAR’DA REKABET KIZIŞIYOR

Kendi sistemsel hegemonyasının devamlılığı noktasında başta Rusya ve Çin olmak üzere çok kutupluluk yanlısı küresel aktörler ile onulmaz bir mücadele içerisinde olduğunu söyleyebileceğimiz Avro-Atlantik Dünyası, özellikle Avrasya merkezli rekabette üstün gelen taraf olabilmek amacındadır. Büyük çaplı bir güç boşluğunun hâkim olduğu, enerji kaynakları açısından zengin ve coğrafi anlamda Rusya ile Çin’in büyük bir avantaja sahip olduğu Hazar Havzası da sistemsel bir kırılma noktası olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz Avrasya anakarasının önemli bir bileşeni olarak küresel ve bölgesel güçlerin mücadelelerine tanık olmaktadır. Orta Asya-Kafkasya bağlantısını sağlayan ve çok önemli bir enerji üssü olarak bilinen Hazar Denizi bağlamındaki anlaşmazlık ve bu denizin kontrolü noktasında perde gerisinde süregelen çatışma son dönemde yeniden ayyuka çıkmış durumdadır.

Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve İran tarafından çevrelenen Hazar sahillerinin toplam uzunluğu 7000 km’yi aşmaktadır. Kazakistan, Hazar’a en uzun kıyısı olan devlet olarak bilinirken, onu Rusya, Türkmenistan, Azerbaycan ve İran izlemektedir. Hazar’ın kapalı bir havza olması, onun statüsünün deniz mi, yoksa göl olarak mı ele alınacağı konusunda bir belirsizlik oluşturmaktadır. Deniz tabanının petrol ve doğalgaz rezervleri açısından çok zengin olması ve keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda petrol/doğalgaz yatağının olması, Hazar’ın statüsünü ön plana çıkarmaktadır. Zira bu havza bağlamındaki paylaşım mücadelesi, kıyıdaş devletlerin üzerinde anlaşacağı hukuki statüye uygun olarak şekillenecektir.

Hazar Denizi’nin hukuki statüsünü belirleyebilme noktasında 3 ana yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, uluslararası kara sınırlarının ortay hat boyunca denize kadar uzatılması sonucu deniz içerisinde ulusal sektörlerin oluşturulması ve kıyıdaş devletlerin kendilerine ait ulusal sektörler içerisinde her türlü egemenliğe ve hakka sahip olması hususudur. Bu yaklaşım, kıyıdaş devletlerin karasularını 12 mil olarak öngörmekte ve onlara ortay hattı ihlal etmeyecek 200 millik bir münhasır ekonomik bölge tanımaktadır. Ne var ki, bu çözüme Rusya ve Kazakistan’ın karşı çıktığını görüyoruz. İkinci yaklaşım ise, 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne uygun olarak her bir kıyıdaş ülkeye 12 millik karasuları ve 35 millik münhasır ekonomik bölge tanıyan ve denizin geri kalan kısmını ise tüm kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımına veren çözüm yoludur. Türkmenistan ile İran bu fikre çok daha sıcak yaklaşmaktadır. Hazar’ın hukuki statüsü konusunda ortaya konan üçüncü yaklaşım ise denizi kıyı devletleri arasında tamamıyla eşit alanlara ayırma prensibidir. Deniz yatağı ve su yüzeyi de dâhil olmak üzere Hazar’ı 5 kıyıdaş ülkeye % 20’lik egemenlik alanları çerçevesinde paylaştırmaya odaklanmış bu çözüm yolu “ortak sahiplik” çerçevesinde anlamlandırılmaktadır. İran’ın ortaya koyduğu bu çözüm yoluna, Hazar’a en uzun kıyısı olan devletler Kazakistan ve Rusya karşı çıkmaktadır. Nitekim bu yolla onların deniz üzerindeki egemenlik alanı daralabilecek ve Azerbaycan ile İran gibi, Hazar’da egemenlik payının düşük olması gereken devletlerin bu deniz bağlamındaki etkinlikleri daha da artacaktır. Mevcut konjonktürde Hazar’da yalnızca Kazakistan’ın payı % 20’nin üzerindedir. İran ile sınırı kıyıdaş olan Azerbaycan ve Türkmenistan gibi ülkeler, kendi paylarından İran’a devrettikleri takdirde, kendilerine komşu olan Kazakistan’dan pay alamayacaklarını bildikleri için bu çözüme karşı çıkmaktadırlar.

Bugün itibarıyla kıyıdaş ülkelerin Hazar’ın paylaşımı noktasındaki yaklaşımlarına göz attığımızda, Rusya’nın 12 ya da 24 millik bir karasuları sınırının belirlenmesinden yana olduğunu ve geri kalan kısmın ise ortak paylaşıma verilmesini desteklediğini görüyoruz. Bu ayrıma Hazar’ın deniz tabanı da dâhildir. Rusya, Hazar ekseninde komşusu olan Kazakistan ve Azerbaycan ile anlaşarak sorunu çözmek istemektedir. Zira Rusya, sorunun devam etmesinin bölgedeki rezervlerin kullanımının gecikmesine ve büyük bir ekonomik gücün kullanılamamasına neden olduğunu düşünmekte, çözümün gecikmesine paralel olarak, Azerbaycan’ın ABD ve AB’ye yakınlaşmasından endişe etmektedir. Azerbaycan ise Hazar’ı bir “göl” olarak kabul etmektedir ve bu gölün kıyıdaş ülkeler arasında “ulusal sektörlere” uygun olarak bölünmesinden yanadır. Türkmenistan ise daha önce de belirttiğimiz üzere, kıyıdaş ülkelere 12 millik karasuları (deniz tabanı dâhil) ve 35 millik de münhasır ekonomik bölge tanınmasından yanadır. Azerbaycan ve Türkmenistan’ın tezlerine birbirine oldukça yakın olmasına karşın, iki ülke arasında Hazar bağlamında ciddi bir anlaşmazlık bulunmaktadır. Esasında iki ülke arasındaki anlaşmazlığın çıkış noktası, “ortay hattın çizilmesi” aşamasında belirmektedir. Türkmenistan, Azerbaycan’ın Apşeron Yarımadası aracılığıyla Hazar’ın derinliklerine doğru indiğini ve bu nedenle Azerbaycan ile kendisi arasında Hazar’daki ortay hattı çizilirken, Apşeron Yarımadası’nın dikkate alınmaması gerektiğini kaydetmektedir. Yani Türkmenistan, Hazar’daki paylaşım bağlamında bu denizi matematiksel bir bütün olarak görmekte ve ülkelerin kıyı şeritleri ve adalarının uç noktalarını dikkate almamaktadır. İki ülke arasındaki anlaşmazlık nedeniyle, Kepez/Serdar ve Azeri/Çırag yatakları tartışmalı bir hale gelmektedir. Nitekim Azerbaycan’ın kontrolünde olan bu yataklar, Türkmenistan’ın anlayışı benimsendiğinde Türkmenistan’a ait ulusal sektör içerisinde yer alacaktır. Kazakistan ise, Hazar’a en uzun kıyısı olan devlet olarak bu denizde 12 millik ulusal karasuları sınırı bulunması gerektiğini ve denizin ulusal sektörlere bölünerek münhasır ekonomik bölgelerin buna uygun olarak belirlenmesi gerektiğini kaydetmektedir. Kazakistan, Hazar’ın kuzeyinde Rusya ile yaşayabileceği anlaşmazlığı giderebilmek için bu ülke ile bir anlaşma yapmış ve iki ülke kendi sınırlarının belirlenmesinde “ortay hat” prensibine dayalı ve sınır bölgesinde bulunan enerji yatakları için de yarı yarıya bir paylaşımı kararlaştırmışlardır. Kazakistan, bu anlaşmanın bir benzerini Azerbaycan ile de yapmış durumdadır. Yani Hazar’ın kuzeyindeki paylaşım noktasında genel bir konsensüsün bulunduğu söylenebilir. Ne var ki, Rus enerji devi Lukoil’in, Rusya-Kazakistan sınırındaki sondaj çalışmaları esnasında belirtilen sınırı aşması nedeniyle Kazakistan’ın zaman zaman Rusya’ya “nota verdiğini” de biliyoruz. İran ise, daha önce de belirttiğimiz üzere Hazar’ın 5 kıyıdaş ülke arasında % 20 prensibine uygun olarak bölünmesini arzulamakta ve bu denizin hukuki statüsüne ilişkin kıyıdaş ülkeler arasında bir anlaşmaya varılmadan yapılmakta olan petrol/doğalgaz aramalarının “hukuki” olmadığını kaydetmektedir. Hazar’ın en küçük paydaşı olan İran’ın bu denizdeki egemenliği 5 eşit parçaya bölme çabası tepkiyle karşılanmaktadır. İran’ın Hazar’daki paylaşım mücadelesi çerçevesindeki hedefinin Azerbaycan’a zarar vermek ve bu ülkenin ekonomik gelişiminin arkasındaki en önemli unsur olan enerji kaynakları kozunu zayıflatmak olduğu da ortadadır. Bu nedenle, İran’ın, Hazar ekseninde Azerbaycan ile sorun yaşayan Türkmenistan’a destek verdiğini de görüyoruz. İran, Azerbaycan’ın Hazar’daki enerji rezervleri çerçevesinde başta Türkiye, AB ve ABD ile işbirliği yaptığını gördüğü ve bu durumun Rusya’yı da rahatsız ettiğini bildiği için Rusya ile de Hazar ekseninde uyumlaşmaya çalışmaktadır. İran, Azerbaycan ile Hazar’daki sınırın belirsizliğinden de yararlanarak belli zamanlarda, Azerbaycan ile yaptıkları anlaşma gereğince Hazar Denizi’nde çalışmalar yürüten Exxon ve BP gibi Batılı şirketlerin gözünü korkutacak askeri manevralar da gerçekleştirmektedir.

Son günlerde Hazar Havzası’nın ve bu havzadaki paylaşım mücadelesini yeniden ön plana çıkaran gelişmelerin başında gelen husus, Rusya ile İran’ın bu denizdeki varlıklarını güçlendirme çalışmaları çerçevesinde ortak bir askeri tatbikat kararı almaları olmuştur. Rusya ve İran, özellikle ABD’nin Hazar çevresinde artan etkinliğinden tedirgin olmuş durumdadırlar. ABD’nin Azerbaycan ile geliştirdiği müttefiklik ilişkileri ve Afganistan’dan çekiliş aşamasında Özbekistan-Kazakistan-Hazar-Azerbaycan-Gürcistan rotasını kullanıyor olması, arka bahçesindeki nüfuzunun azalmasından çekinen Rusya ile çevrelendiğini hisseden İran’ı tedirgin etmektedir. ABD’nin Hazar’da deniz üssü kurma yolunda çalışmalar yürüttüğü ve bu noktada Kazakistan ve Azerbaycan’a yakınlaşabileceği düşüncesi, Rusya ve İran’ı çok rahatsız etmektedir. Azerbaycan’ın Hazar’da ürettiği doğalgazı öncelikle TANAP (Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı), daha sonra da ona bağlanacak TAP (Trans Adriyatik) projeleri eliyle Avrupa’ya aktaracak olması nedeniyle Rusya’nın duyacağı rahatsızlığı azaltabilmek için, bu ülkeye, Trans Adriyatik Projesi’nden hisse verme yaklaşımı ise (Rosneft Başkanı Igor Syocin Bakü’de bu konuda temaslarda bulundu) genel itibarıyla bu ülkeyi yatıştırmayı amaçlayan bir anlayışın ürünüdür. Avro-Atlantik İttifakı, Hazar Havzası’na Türkiye, Azerbaycan ve hatta Kazakistan ile geliştirdiği/geliştirmek istediği ikili ilişkileri eliyle giriş yapmaya çalışmaktadır. Ne var ki, Rusya ve İran’ın Hazar’da gerçekleştirecekleri tatbikat da ortaya koymaktadır ki, bu girişim oldukça sancılı ve uzun vadeli bir sürecin sonunda gerçekleşebilecektir. Sistemsel bir kırılma noktası üzerinde konumlanmış olan Hazar Havzası’nda hakça ve adil bir paylaşımın gerçekleştirilebilmesi ise mevcut konjonktürde pek de mümkün görünmemektedir.

Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.