ERBİL’DE BULUŞAN YOLLAR…

upa-admin 09 Haziran 2014 2.108 Okunma 0
ERBİL’DE BULUŞAN YOLLAR…

Ortadoğu’nun kalbi sayılan Irak-Suriye hattında yaşananlar, Basra Körfezi’nden Doğu Akdeniz’e uzanan bir çerçevede, ister istemez enerji politikalarını, her iki ülkedeki belirsizlikten kaynaklanan “yeni devletçikler”, “yeni antiteler”, “devletlerle yarışan militan örgütler” gerçeğini gündemimize getiriyor. 

Bundan 10 yıl önce, deneyimli gazeteci Seymour Hersh, ilginç  bir makale kaleme almıştı. (Seymour Hersh, “Plan B”, New Yorker, 6 Haziran, 2004) Hersh’ün, ilgili yazısında, İsrail ordusundan emekli olduğu ya da ayrıldığı gösterilen, tecrübeli subayların, Barzani’nin kontrolündeki Kürt bölgesinde, peşmergelere “komando eğitimi” verdikleri, özel operasyonların buradan gerçekleştirildiği, İran’ın tam da bu bölgeden izlendiği hakkında, çok dikkat çeken iddialar vardı. Hersh, peşmergelere özel askeri eğitim veren, İsrail’in seçkin eğitim subaylarının oluşturduğu birliğin adının da Mistaravim olduğunu söylemiş, askeri çıkarların yanısıra, ekonomik ölçekli önemli yatırımların da gerçekleştiğini, hacmin ileride daha da artacağını belirtmişti.

Türkiye-İsrail ilişkileri üzerine önemli akademik çalışmaları bulunan, Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Merkezi’nde kıdemli araştırmacı, Profesör Ofra Bengio ise, editörlüğünü yaptığı “Kürt Uyanışı: Bölünmüş Yurtta Ulus İnşası” (Kurdish Awakening: Nation-Building in a Fragmented Homelandadındaki kitabı yayınlanmadan önce, Jerusalem Post’a dikkat çeken  açıklamalar yaptı. (Ariel Ben Solomon, “Iraqi Kurds close to declaring independence, 06/09/2014, http://www.jpost.com/Middle-East/Iraqi-Kurds-close-to-declaring-independence-355717) Bengio, Irak Kürtleri’nin bağımsızlık ilanına her zamankinden daha fazla yakın olduklarını, petrolü Türkiye üzerinden ihraç etmenin merkezi Irak hükümetine bağımlılıktan Barzani bölgesini kurtaracağına dikkat çekti. Bengio, Güney Sudan örneğinde olduğu gibi, Irak anayasasına göre, Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak adlandırılan, Kürt özerk bölgesinin olası bağımsızlık kararını ilk tanıyacaklardan birinin İsrail olacağını söyledi. 

Peki İsrail’in Kürt bölgesi ve politikasına ilgisi, sadece 2004’ten beri süren bir zaman aralığında mı, yoksa daha yapısal bir politika mı, tam da bu çerçevede dikkat çekiyor? Bengio’nun Middle East Quarterly’de yayınlanan makalesi, İsrail-Kürt ilişkilerine 1950’li yıllardan beri ele alan kapsamlı bir analizi içeriyor. (Ofra Bengio, “Surprising ties between Israel and the Kurds”, Middle East Quarterly, Summer 2014, http://www.meforum.org/3838/israel-kurds) İsrail’in kuruluşundan beri Kürt politikasına ilgisi, Arap olmayan bir unsurun daha Ortadoğu’da rol alması gibi gözükmekle birlikte, 1958’de Irak’ta gerçekleştirilen General Kasım’ın darbesi, bu çerçevede bir dönüm noktası oluyor. Irak Kürtleri’ne verilecek “özerklik” vaadiyle, Irak topraklarına dönen Molla Mustafa Barzani, bu vaatler gerçekleşmeyince, 1960’ların başında, Irak’ta “büyük Kürt ayaklanması”nı başlatıyor. O dönemde, Irak Kürtleri’ne iki ABD müttefiki yardımcı oluyor. Biri İsrail, diğeri de “Şah’ın İran’ı”. Türkiye, bölgede NATO üyesi bir ABD müttefiki olarak, Irak Kürtleri’ne destek olmuyor. Aslında SSCB’ye yanaşan Irak yönetimine karşı, Türkiye’den de böyle bir tavır beklenebilirdi. Ancak Türkiye’nin kendi “Kürt sorunu”na olası etkileri, bu tavrı sözkonusu bile etmedi.

Irak Kürtleri, 1975 Cezayir Anlaşması’yla, İran-Irak uzlaşması olunca, ortada kaldılar. Irak merkezi kuvvetleri kendilerine saldırınca, İran sınırına kaçan Kürtler, kapılar kapanınca, bir büyük katliama maruz kaldılar. Tıpkı İran-Irak savaşının ardından, Saddam kuvvetlerinin, 1988’de gerçekleştirdiği Halepçe Katliamı gibi. Aldatılmışlık ve konjonktüre yenik düşme, burada da kendini gösterdi. Bengio’nun ilginç tesbitlerinde, İsrail üst düzey yetkililerinin, İran istihbaratının yardımıyla, 1950’lerden beri, Irak Kürtleri ile temas kurdukları, Barzani ailesi ile İsrail’in yakınlıkları, Molla Barzani’nin İsrail’e gizlice 1968 ve 1973’de gitmesi, oğulları Mesud ve İdris’in de İsrail’i ziyaret ettikleri yer alıyor. 

İsrail’in Barzani’ye ne kadar yakınsa, PKK’ya o kadar mesafeli olduğu, Öcalan’ın anti-semitik ve anti-siyonist söyleminin, özellikle Suriye ile olan ilişkisiyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği Bengio tarafından vurgulanyor. PKK’ya karşı Türkiye-İsrail işbirliğinin zirvesi ise, Öcalan’ın yakalanması süreciyle birlikte ortaya konuyor. Bu çerçevede, Soğuk Savaş sonrası yalnızlaşan ve İran’la 1980’lerin başından itibaren yakınlaşan Suriye’nin “iki ABD mütefiki” tarafından izole edilmesi de değerlendirilebilir.

8 Haziran 2014’te “Türk bayrağının PKK terör örgütü yandaşları tarafından indirilmesi”, bu olaydan önce haftalardır PKK tarafından kapatılan kara yolları, kimlik kontrolleri ile meşgul olan kamuoyunun gündemi, biraz önce ele aldığımız konuların dışında bir zeminde savruluyor. Zira, Barzani’nin Kürt politikası ile, PKK’nın ülkemizde, Suriye’de ve İran’da ortaya koyduğu politika birbirinden oldukça farklı. 2007’ye kadar, Barzani’ye mesafeli olan Türkiye, 2014’te Kürt petrolünü, Irak merkezi hükümetine sormadan, anlaşmalarla, dış piyasaya sürecek kadar, ilişkilerini ilerletti. İlginç olan, Kürt petrolünün, Dörtyol üzerinden İsrail’e satıldığı tesbitleri yapıldı.

Türkiye-İsrail-Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Erbil’de yolları buluşur ve ABD ekseninde bir diplomasi yürütürken, PKK, 2010 ve 2011’de yaptığı gibi, terörün dozunu arttırarak, bölgesel işbirliğinin nimetlerinden dışlanmak istemiyor. Türkiye’ye Barzani’yle işbirliği ya da konfederal bağlar, askeri işbirlikleri önerilirken, PKK “federasyon” adı altında sürece ortak olmak istiyor. Seçim zamanlarına rast gelen “çatışmasızlık” dönemlerinden sonra, statükonun değişmediğini gözlemliyor, Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, siyasal iktidardan kalıcı bir taviz koparmak istiyor.

Barzani ise, PKK’nın uzantısı PYD’nin Suriye’de oluşturduğu Rojava kantonlarına karşı hendekler kazıyor, ileride bir “büyük Kürdistan” olursa, bunun federal değil, “üniter” olmasını planlıyor. Üstelik olası bağımsızlıkta en çok Türkiye’ye ve İsrail’e gereksinimi var. Bununla birlikte, PKK’nın Kandil’deki terör karargahını “ne olur, ne olmaz” diye Türkiye’ye karşı koz olarak elinde tutuyor, Maliki’ye karşı, Türkiye kozunu kullanıyor. İsrail’in Azerbaycan’a kadar uzanan diplomatik manevra alanında, İran’ın çevrelenmesinde, petrol ticaretinde Barzani bölgesi, stratejik konum arzediyor.

Yazının başlığına bakarak komplo teorileri bekleyenler, Barzani konusunda Türkiye ve İsrail’in ortak konumlarını gördükçe, hayal kırıklığına uğrayabilirler. Oysa ki, benzer tutumlar, iki ülke için Suriye politikasında da var. Bengio’nun dediği gibi, ABD vize vermeden, Barzani bölgesinin “bağımsızlığı” şimdilik beklemede. İsrail gibi, Türkiye de, ABD’nin olumlu işaretiyle, ilk tanıyanlardan biri olur mu?   

Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.