AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BALKANLARA YÖNELİK POLİTİKALARI: GİRİŞ

upa-admin 18 Haziran 2016 4.846 Okunma 0
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BALKANLARA YÖNELİK POLİTİKALARI: GİRİŞ

Normatif bir güç olarak markalaşan ve bu ismini sağlamlaştırmak isteyen Avrupa Birliği, kendi değerlerini çevresine yayarak adeta bir su dalgası misali çevresinde kendi alanını oluşturmaktadır. Bu durumunu bir politika çerçevesine oturtmuş ve sistemli hale getirmiştir. Günümüz Uluslararası İlişkiler literatüründe bu kavramı “Avrupa Komşuluk Politikası” tanımı karşılamaktadır.

Hala yerine oturmayan taşların üzerinde kurulmuş olan Balkan ülkeleri her an bir krize gebe durumundadır. Daha önceki krizlerden de dünya o kadar etkilenmiştir ki sözlüklere ayrışma, çatışma anlamına gelen “Balkanizasyon” sözcüğünü kazandırmıştır. Balkan coğrafyasının büyük bölümünün uzun süre Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalması Avrupa’nın, Balkanların da Avrupalı olduğu gerçeğini görmemelerini sağlamıştır.  Avrupa’nın yanı başında, Avrupalılar arasında yaşanan bu çatışmalar ancak doğrudan Avrupa Birliği devletlerine zarar vermeye başladığında dikkat çekebilmiştir. Benzer hataları tekrarlamamak adına Avrupa Birliği, Avrupa Komşuluk Politikasının merkezinde Balkan ülkelerine de yer vermiştir.

Avrupa Birliği’nin Balkanlar’a yönelik politikalarını incelemek amacıyla hazırlanan bu çalışmada konu ile ilgili yerli ve yabancı kaynaklardan yararlanılmıştır. Giriş, sonuç ve kaynakça bölümleri hariç çalışma üç ana bölümden ve bu bölümler altındaki ilgili alt başlıklardan oluşmaktadır. “Avrupa Birliği Komşuluk Politikası” başlıklı ilk bölümde söz konusu politikanın genel unsurları üzerinde durulmuştur. Balkan ülkelerine yönelik konu ile ilgili spesifik çalışma “Avrupa Birliği’nin Batı Balkanlara Yönelik Politikaları” bölümünde yapılmıştır. Bu bölüm ortaklıktan bütünleşme giden her aşamanın kısa kısa açıklandığı alt başlıklardan oluşmaktadır. Son bölüm ise “Batı Balkan Ülkelerinin Avrupa Birliği’ne Üyelik Süreçleri” başlığı altında, her Batı Balkan ülkesinin geldiği aşamalar kronolojik olarak tek tek incelenmiş ve alt başlıklarla düzenlenmiştir.

AVRUPA BİRLİĞİ KOMŞULUK POLİTİKASI

Avrupa Birliği’nin özellikle Soğuk Savaş sonrası değişen politikasının bir ürünü olarak Avrupa Komşuluk Politikası (AKP) gelişmeye başlamıştır. Avrupa Birliği (AB), normatif bir güç olmasından hareketle “kendi gibi yapma” arayışı içerisinde ulusal yapıları “Avrupalılaştırarak” etki etmeye çalışmaktadır. İç içe geçmiş halkalar modelini kullanarak ekonomik, sosyal ve askeri anlamda kendine güvenlik halkası oluşturmak istemektedir.

Bu amaçla ilk adımlar 1972 yılında Küresel Akdeniz Politikası ile yaşama geçirilmiştir. Daha sonra Doğu Blok’u ile yumuşamayı temsilen Helsinki Nihai Senedi imzalanmış, buna takiben 1990’lı yılların başından itibaren Sovyetler Birliği’nden ayrılan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine yönelik yeni stratejiler geliştirilmeye başlanmıştır.[1] Temel amaç söz konusu ülkelerin demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi ilkelerine daha çabuk ve sorunsuz kavuşmalarıdır. Bu işbirliğin finansal yükü TACIS (Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Yardım) programı tarafından karşılanmıştır. Bu programa daha sonra üç Güney Kafkasya ülkesi de eklenmiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde mevcut programın yeterli olmadığı ve revizyona gidilmesi gerektiği fark edilmiştir. Tek para birimine (EURO) geçilmesiyle hızlanan gelişmeler dâhilinde 2002 yılında Bulgaristan ve Romanya dışındaki Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelik süreçleri nihai sonuca ulaşmış, 2003’de üyelik anlaşması imzalanmıştır.[2] Devam eden 2007 genişlemesi ile Avrupa Birliği yeni sınırlara ve buna bağlı olarak yeni sorunlara komşu olmuştur. AKP’nin ortaya çıkmasına sebep olan en büyük sorunlar AB üyesi ülkelere yapılan yoğun yasadışı göç ve uyuşturucu ticaretidir. Bu sebeplere enerjiyi ihtiyacı ve enerji kaynaklarının güvenliği sorununu da eklemek gerekmektedir.[3] Komşuluk Politikasının amacı, AKP şemsiyesi altında muhatap devletlere ödüllendirme (koşulluluk) ve sosyal öğrenme (sosyalizasyon) yöntemi ile AB’nin bu sorunlarını aşacak düzenlemeleri yapmalarını sağlamak, daha güvenli ve istikrarlı bir ortam için Avrupa değerlerini bu ülkelere taşımaktır.

Komşuluk Politikasının teknik olarak 2003-2004 yıllarında şekillendiğini söylesek de tohumları çok önceden atılmıştır. 1995 sonrası Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Avrupa Akdeniz Ortaklık Anlaşmaları ile başlayan süreç, 2007 Karadeniz Sinerjisi belgesi ile Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye’yi kapsayacak şekilde genişlemiştir. Karadeniz Sinerjisi belgesi geleneksel ortaklık belgelerinden farklı bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda AB 2009 yılına doğru Doğu Ortaklığı programını da yürürlüğe koymuştur. Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna’yı bu programın şemsiyesi altına almıştır.[4]

Politika üç temel araçtan oluşmaktadır. İlk araç Ülke Raporları’dır. Komisyon tarafından hazırlanan bu raporlar ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal durumu hakkında bir resim ortaya koyarken, söz konusu ülkelerle nasıl daha derin ilişkiler geliştirilebileceğine dair yol haritası da sunmaktadır. Ülke Raporları, Eylem Planları için bir başlangıç noktasıdır. Eylem Planları ise ikinci araçtır ve doğu komşularıyla imzaladığı “Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları” ve güney komşularıyla imzaladığı “Ortaklık Anlaşmaları” çerçevesinde hazırlanır. İki taraflı olarak hazırlanarak Komşuluk Politikasının temel belgeleri konumundadır. Son araç ise İlerleme Raporları’dır. Bu raporlar ile Eylem Planları’nda belirtilen hususların ne derece yerine getirilip getirilmediği belirtilir. Politikanın dönütü niteliğindedir. Bir sonraki politika veya plan hazırlığında yol haritası görevi görür.[5]

AB, sınırlarını ve komşularını iç içe geçmiş halkalı bir modele oturtmuştur. Ve bu halkalara ayrı politikalar uygulamış, ilişkilerini bu politikalara göre geliştirmiştir. İç ve dış halka olmak üzere temelde iki sınır vardır. İç halkayı AB devletleri oluştururken dış halkayı aşamalı olarak AB dışındaki devletler oluşturmaktadır. İç halkanın merkezinde Avrupa Kömür Çelik Topluluğu geçmişinden gelen Fransa ve Almanya vardır.  İkinci iç halka Schengen ve Euro alanı ülkeleridir. Bu halkanın bir dışında Euro alanı anlamında sorunlu ülkeler yer almaktadır. Bir sonraki halka Euro ve Schengen alanına dâhil olmayan üye ülkelerdir. Son halka ise Avrupa Birliği’nin giderek daha çok bütünleşme politikasına şüpheyle bakan ülkelerdir.[6]

Bu çalışmanın amacı itibariyle asıl üzerinde durulacak olan konu dış halkalar ve bu dış halkalardan biri olan Batı Balkan ülkeleridir. Batı balkan ülkelerine gelmeden yine en içten başlayarak halkalar açıklanacak olursa ilk sırayı Avrupa Ekonomik Alanı ülkeleri almaktadır. İkinci halka İsviçre, Norveç, İzlanda gibi kendi isteği ile AB üyesi olmayan fakat ayrıcalıklı konuma sahip ülkelerdir. Üçüncü halka,  Avrupa mikro devletleridir. Bu devletlere örnek olarak Monako, Vatikan gibi ülkeler gösterilebilir. Dördüncü halka aday ülkelerdir. Beşinci halka gelecekte aday olması beklenen Batı Balkan ülkeleridir. Bu ülkeler Bosna-Hersek ve Kosova’dır. Onun dışında bütün Balkan ülkeleri AB’ye ya üyedir ya da adaydır.  Altınca halka Doğu komşuları ve Doğu Ortaklığı ülkeleridir. Yedinci halka Barselona sürecine dâhil olan ülkeler ve Güney komşularıdır.  Bir sonraki halka yeni Ortaklık Anlaşmaları ile Komşuluk Politikası kapsamına alınan ülkelerdir. Dokuzuncu halkada teorik olan Komşuluk Politikasına dâhil olan fakat gerek siyasi gerek sosyal anlamda söz konusu işbirliğin henüz yapılamadığı ülkelerdir. Örnek olarak Beyaz Rusya ve Suriye verilebilir. Onuncu halka eşitler arası bir ilişki isteyen, Komşuluk Politikasını AB’nin kendi normlarının bir dayatması olarak gören ve bu nedenle politikaya dâhil olmak istemeyen Rusya’dır. Sonraki halka AB açısından güvenlik ve enerji kaygısının ön planda olduğu “komşuların komşuları” olarak da geçen Orta Asya ülkeleridir. Orta Asya ülkelerini Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri takip eder. Son ve on üçüncü halka ise Arktik Bölgesi’dir.[7]

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BATI BALKANLARA YÖNELİK POLİTİKALARI

“Balkan ülkeleri” tanımı altındaki ülkeler; Arnavutluk, Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Bosna-Hersek, Kosova, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Slovenya’dır. Bazı kaynaklar bu tanımlamaya Türkiye’yi de dâhil etmektedir. Avrupa Birliği’nin sıkça kullandığı Batı Balkan ülkeleri tanımı ise; Arnavutluk, Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova’yı kapsamaktadır.

Avrupa Birliği, Balkan politikasını “bütünleşme yoluyla istikrar sağlamak (stabilisation through integration)” olarak tanımlar. Balkan ülkeleri ise AB’yi Avrupa’ya bir dönüş aracı olarak kullanır ve genel kanıya göre AB, Balkanlar’da yeni Tito rolünü üstlenmiştir.[8] Bu yorumun yapılmasındaki en büyük sebep Balkan coğrafyasının yakın tarihte yaşadığı büyük ayrışma hareketlerine AB’nin son vermeye çalışması ve Tito’nun Yugoslavya’sına benzer şekilde Balkan ülkelerini AB çatısı altında toplama isteğidir.

Kosova olayına müdahil olarak AB ilk defa kendi bölgesi dışına çıkmıştır. Dönemin Avrupa Konseyi Başkanı Kosova hakkında “Arabulucu ve problem çözücü olarak Yugoslavya’daki krize müdahale etmek Avrupa’nın işidir, çünkü Yugoslavya Avrupa’nın bir parçasıdır ve hiç kimsenin kararına bırakılamaz” demiştir.[9] Kosova’da yaşanan olaylar ile AB, Balkan topraklarının da Avrupa’nın bir parçası olduğunu hatırlamıştır. Yugoslavya içerisinde olaylar ilk başladığı sırada AB, Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünü korumaktan yana tavır takınmış, bağımsızlığını ilan eden ülkeler tanınmamıştır. 1992 yılında Bosna’da savaş patlak verdiğinde AB, NATO ile ortak hareket etmiştir fakat AB içinde çatlak sesler vardır. İngiltere ve Fransa, ABD’nin 1993 yılında gerçekleştirmek istediği müdahaleye karşı çıkmıştır.[10]

Kosova krizinde Almanya’nın girişimi ve Fransa’nın desteğiyle Miloseviç’i savaşı sonlandırmaya ikna etmek için İletişim Grubu kurulmuştur. Bu görüşmelerde alınan kararlar AB’nin Balkan politikasını şekillendirmiştir. Kararlar;

  1. Miloseviç Arnavutlar ile diyaloğa başlamalı, üçüncü partilerin arabulucu olmasına izin vermelidir.
  2. Kosova’daki Arnavut nüfus dikkate alınmalıdır.

Eğer Miloseviç bu şartları kabul ederse;

  1. Belgrad-AB arasında diplomatik ilişkiler kurulacak,
  2. Sırbistan’ın AGİT üyeliği desteklenecek ve AB üyelik süreci başlatılacaktır.

Miloseviç’in şartları kabul etmemesi üzerine müdahale seçeneği masaya gelmiştir. 9 AB üye ülkesi NATO’nun Kosova operasyonuna destek vermiştir. En büyük destek ise Almanya’dan gelmiştir.[11]

Müdahaleden sonra nispeten durgun bir hal alan Balkan coğrafyasında hem eski hem de yeni bağımsızlığını kazanmış ülkeler, ekonomik ve siyasi anlamda büyük sorunlarla yüz yüze gelmiştir. Bu sorunların aşılması için çıkış kapısının AB üyeliği olduğu düşüncesi genel siyasi havaya hâkim olmuştur. AB açısından ise Balkan ülkelerine birliğin normlarını sahiplendirmek ve güvenli bir ortam oluşturmak öncelikle yasadışı göç ve uyuşturucu ticareti olmak üzere AB ülkelerinin Balkan kaynaklı bu tip sorunlardan arındırılması anlamına gelmektedir.

Bütün AB kriterlerine ek olarak Balkan ülkeleri için “Bölgesel Boyut” programı getirilerek yeni kriterler eklenmiştir. Bunun amacı AB’nin Tito rolüne büründüğü yorumlarını sağlamlaştırıcı şekilde, Balkan ülkelerini problemlerle başa çıkabilmeleri için bir araya gelmeye zorlamasıdır. AB’nin Balkanları önce kendi içerisinde daha sonra ise AB ile bütünleştirme çabaları beraberinde bir takım girişimleri de getirmiştir.  Bu girişimlerin ilki 1999 yılındaki Güney Doğu Avrupa için İstikrar Paktıdır. Paktı aynı yıl, İstikrar ve Ortaklık Süreci, 2003’te Selanik Avrupa Konseyi, 2006’da Salzburg Deklarasyonu, 2008’de ise Bölgesel İşbirliği Konseyi takip etmiştir.

Güney Doğu Avrupa için İstikrar Paktı (Stability Pact-SAA) (1999)

Almanya öncülüğünde 10 Haziran 1999’da Köln’de AB Dışişleri Bakanları toplantısında Balkanlar’daki anlaşmazlıkların çözümü için kurulmuştur. Balkan ülkeleri, ABD, AB, IMF, Türkiye, Kanada, NATO, OECD, AGİT ve Japonya’nın katılımıyla gerçekleşmiştir. Amaçları;

  • Serbest ticaret bölgelerinin kurulması,
  • Ekonomik canlanmanın sağlanması,
  • AB ile ikili anlaşmalar yapılması,
  • Balkan devletlerinin ulus devlet anlayışından küresel dünya anlayışına geçmesine yardım edilmesi,
  • Mevcut sorunların çözümüdür.

Bu pakt, Kosova’ya NATO operasyonunun sona erdirilmesi ile ilgili çıkan 1244 sayılı karar ile aynı anda çıkmıştır. ABD’nin Avrupa için uyguladığı Marshall Planı ve Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ne ise Balkan ülkeleri için de bu pakt aynı görevi görmüştür. Projelerin fonlanabilmesi için iki ya da daha fazla Balkan ülkesinin söz konusu projeye katılmasını şart koymuştur. Pakt sayesinde bölge ticareti canlanmıştır. 27 Şubat 2008’de pakt yerini daha iyi organize edilmiş olan Bölgesel İşbirliği Konseyi’ne bırakmıştır. İstikrar ve Ortaklık Anlaşması, Avrupa Komisyonu tarafından ‘’Ülkelerin reform yapması ve Avrupalı değer ve normlara adapte olması için bir ajanda’’ olarak tanımlanmıştır.[12]

30 Temmuz 1999 tarihinde bu ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Saraybosna’da bir araya gelerek Balkan Paktı ile ilgili yeni bir bildiri yayınlamışlardır.[13] Bu pakt AB’nin Balkan politikasının bel kemiğini oluşturmaktadır. Toplantıya katılım yelpazesinin de bu kadar geniş ve farklı olması ise uluslararası toplumun desteğini göstermektedir.

İstikrar ve Ortaklık Süreci (Stabilisation and Association Process-SAP) (1999)

Bu sürecin amacı Batı Balkan ülkelerinin kalkınmışlık seviyesini ve dış politika tercihlerini olabildiğince AB üyelerinin tercihlerine yakınlaştırmaktır. İstikrar ve Ortaklık Süreci’nin 3 temel unsuru vardır. İlk unsur olarak merkezine İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı alır. İkinci unsur AB tarafından Batı Balkan ülkelerine yönelik verilen tek taraflı dış ticaret ödünleridir. Bu ödünlerin en önemli kısmını gümrük vergilerinin kaldırılması oluşturur. Son olarak ise Batı Balkan ülkelerine maddi yardım taahhüt edilmiştir.  Bu maddi yardım 2002-2006 yılları arasında Yeniden Yapılanma Kalkınma ve İstikrara Yönelik Topluluk Yardımı, 2007-2013 yılları arasında Katılım Öncesi Strateji Aracı adıyla programa eklenmiştir. Bölge ülkelerine verilen yardım, 2002-2006 döneminde CARDS adı altında toplamıştır. Bu yardımın alınabilmesi için önkoşul, demokrasi ve hukukun üstünlüğü, temel insan hakları ve azınlık haklarına saygıdır.[14] Tam üyelik başvurusu öncesi bu anlaşmanın imzalanması gerekmektedir. Yine, anlaşma imzalanmadan katılım öncesi strateji araçlarından yararlanılamamaktadır. Bu araçlardan potansiyel aday ülkeler de yararlanabilir.[15]

Katılım öncesi strateji araçlarından kasıt temelde altı programdır. İlk olarak Avrupa Ortaklığı başlatılır. TAIEX (teknik destek ve bilgi değişim) ve Twinning (TAIEX programlarının yeterli kalmadığı yerlerde AB ve karşı kurum arası yapılan eşleştirme mekanizmasıdır[16]) programları uygulamaya geçirilir. Ortak Dış ve Güvenlik Politikasında işbirliği gerçekleştirilir ve bazı Avrupa programlarına katılım imkanı sağlanır. Bütün bu süreçte parlamentolar işbirliği halindedir.[17] Tam üyeliğe giden bütünleşmenin gerçekleştiği aşama İstikrar ve Ortaklık Süreci’dir.

Selanik Avrupa Konseyi (2003)

Selanik Zirvesi olarak da geçen bu toplantı AB üyeliği gündemde olan Balkan ülkelerinin liderleri arasında Yunanistan’ın Selanik kenti yakınlarında 20-21 Haziran 2003 tarihinde yapılmıştır.[18] AB’nin bölgeye yönelik politikaları “çatışma sonrası istikrar sağlama ve yeniden yapılandırma”dan, “demokrasiyi sağlamlaştırma ve Avrupa ile bütünleştirme”ye geçmiştir. Batı Balkan ülkeleri, Dış İlişkiler Komiseri’nin görev alanından alınıp Genişleme Komiseri’ne verilmiştir. Bu gelişme Batı Balkan ülkelerine ‘’onlar’’ değil, ‘’biz’’ olduğu mesajını vermiştir. Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Karadağ’a yapılacak yardımların arttırılması sözü verilmiştir. Bu zirvede;

  1. Selanik Deklarasyonu,
  2. Batı Balkanlar için Selanik Gündemi; Avrupa Bütünleşmesine Doğru İlerleyiş Belgesi kabul edilmiştir.

Bu kararlar açık bir şekilde Avrupa perspektifi üzerinde uzlaşıldığının kanıtı olarak yorumlanmıştır. Batı Balkan ülkelerine üyelik sözü verilmiştir. Her ülkenin performansına göre ayrı ayrı değerlendirileceği, böylece devletlerin birbirini beklemek zorunda kalmayacağı belirtilmiştir.[19] Selanik Avrupa Konseyi’nden bağımsız olarak 2005 yılında Kosova’nın Avrupa Geleceği Raporu kabul edilmiştir. Raporda yer alan hususlar, Kosova’nın ekonomik kalkınmasına yardım edileceği, AB üyeliğine destek verileceği ve, Kosova’nın Sırbistan ve Karadağ ile işbirliği içerisinde olması gerektiğidir.[20]

Salzburg Deklarasyonu (2006)

Balkan ülkelerinin AB üyeliklerinin değerlendirilmesinde Kopenhag Kriterlerine ek özellikle yeni yaşanan savaşın savaş suçlularının teslim edilmesi amacıyla Ulusal Ceza Mahkemesi ile işbirliği kuralı da getirilmiştir.[21]

Bölgesel İşbirliği Konseyi (2008)

Bu konseyden çıkan karar, bölge ülkelerinde adalet, içişleri, altyapı, güvenlik işbirliği ve parlamenterler arası işbirliği sağlanmalıdır şeklinde olmuştur.[22]

AB’nin Balkan politikasında güvenlik unsurunun yeri ve önemine çalışmanın ilk bölümlerinde atıf yapılmıştı. Bunu daha da açacak olursak; AB’nin resmi Güvenlik Stratejisi’nde beş temel tehdit vardır. Bunlar; terörizm, kitle imha silahları, bölgesel çatışmalar, saydam olmayan devletler ve organize suçlardır. Özellikle bölgesel çatışma ve organize suçlar konusunda Avrupa’nın Balkan coğrafyasında iyileştirmeye gitme ihtiyacı vardır. Katılım öncesi strateji araçlarından Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın kendini gösterdiği ilk yer Bosna-Hersek’teki Avrupa Birliği Polis Gücü’dür. İkinci görev ise Makedonya Concordia’dır. Concordia aynı zamanda AB’nin ilk askeri operasyonudur. Bugün ise AB Balkanlarda, Dayton Anlaşması’nın uygulanmasını sağlamak için Bosna’da EUFOR Althea, Kosova’da EULEX (Kosova Hukuk Devleti Görevi) ile bulunmaktadır.[23]

Hıristiyan Avrupa ile kısmen de olsa Müslüman Balkanlar arasındaki bütünleşme kimi noktalarda hala çekingen kalmaktadır. Bununla birlikte sadece dinler arasında değil, ilerde AB içerisindeki farklı kiliseler arasında da bir sorun çıkmasından endişe duyulmaktadır. Oysa AB, Huntington’un işaret ettiği Ortodoks fay hattını[24] birlik içerisine almak istemektedir. AB’nin Balkanlardan başlamak üzere Doğu’ya doğru genişleme stratejisi Roma İmparatorluğu’na özlem şeklinde yorumlanmaktadır. Balkanlar’da yaşayan halkların önemli bir kısmı Ortodoks’tur. Yunanistan dışında çok fazla Ortodoks halk barındırmayan AB, Fener Rum Patrikhanesi aracılığı ile buradaki Ortodoks kesim ile iletişim kurmak istemektedir.[25]

Görüldüğü üzere AB, Balkan coğrafyası ile bütünleşmek amacıyla, bütünleşmenin iki yolu olan koşulluluk ve sosyalizasyon ilkelerinden ikisini de kullanmaktadır. Koşulluluk ilkesi ile ülkelere maddi yardım ve imkânlar sağlayarak onların reform yapmasını isterken, sosyalizasyon ile sosyal öğrenme sürecini desteklemekte ve tabandan bir bütünleşme hedeflemektedir.

BATI BALKAN ÜLKELERİNİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYELİK SÜREÇLERİ

Sadece güvenlik ve ekonomik değil aynı zamanda sosyal kaygılarla da yürütülen Balkan ülkelerini tekrar “Avrupalı” yapma politikaları günümüzde de devam etmekte ve geçmiş çabaların meyvesini vermektedir. Balkan ülkeleri ise istikrarın ve gelişmenin anahtarını AB üyeliğinde bulmuşlardır. Çalışmanın bu bölümünde Batı Balkan ülkelerinin AB üyeliğinde ulaştıkları safha ülke ülke incelenecektir.

Arnavutluk

2003 yılında Selanik Zirvesi’nde “potansiyel aday ülke” ilan edilen Arnavutluk 2006’da İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı imzalamıştır.[26] Anlaşma 2009 yılında yürürlüğe girmiştir. Aynı yıl Arnavutluk NATO üyesi olmuş ve AB üyeliği için de resmi başvurusunu yapmıştır. 2010’da Schengen’den yararlanmak için hak kazanmış, 2014 yılında AB’den adaylık statüsü almıştır.[27]

Hırvatistan

AB üyelik sürecini en hızlı tamamlayan Balkan ülkesidir. 2001’de İstikrar ve Ortaklık Anlaşmasını imzalamış, 2003’te tam üyelik başvurusu yapmış, bundan bir yıl sonra ise aday ülke statüsü elde etmiştir. Batı Balkan ülkeleri içerisinde tam üyelik müzakeresine ilk başlayan (2005) ülkedir. 2011 yılında Katılım Anlaşması’nı imzalayarak 2013 yılında tam üye olmuştur. Süreci en hızlı tamamlayan ülke olmasının yanında daha önce üye olan Slovenya ile yaşadığı Piram Koyu Krizi nedeniyle Slovenya bu üyeliği engellemeye çalışmıştır. AB için savaş suçlusu, Hırvatistan için milli kahraman olan Ante Gotovino’nun da ilk aşamada yakalanamaması diğer bir sorundur. Fakat daha sonra AB ve Hırvatistan arasında anlaşma sağlanmıştır.

Sırbistan

Kosova ile birlikte entegrasyonu en sorunlu iki ülkeden biridir. İlişkilerin normalleşmesi için 2000 yılında Miloseviç’in devrilmesini beklemek gerekmiştir. İlişkilerin kurulmasında bu kadar geç kalınmasının nedeni Belgrad’ın çatışma sonrası Karadağ ve Kosova’nın ayrılmasının etkileriyle meşgul olmasıdır.[28] 2008’de, Kosova’nın bağımsızlığını kazanmasının ardından Sırbistan ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması imzalanmıştır. 2009 yılında AB’ye vizesiz seyahat hakkı kazanmış, 2012‘de adaylık statüsü elde etmiştir. İlişkilerin yumuşamasından hareketle 2013 yılında AB arabuluculuğunda Sırbistan ve Kosova arasında Brüksel Anlaşması gerçekleşmiştir. Sırbistan, Kosova’yı tanımamış olsa da bu durum ilişkilerdeki umut verici gelişme olarak tanımlanmıştır. Üyelik için de Sırbistan’a Kosova’yı tanıma şartı getirilmemiş, sadece ilişkilerin normalleşmesi istenmiştir. 2014 yılında Sırbistan üyelik müzakerelerine başlamıştır.[29]

Karadağ

2005 yılında İstikrar ve Ortaklık Müzakerelerine başlayan Karadağ, ülkelerin üyelik için birbirini beklemeyeceği, ayrı ayrı değerlendirileceği hususunda alınan karar doğrultusunda Sırbistan’ın üyelik yolunda kendini geciktirdiğini söyleyerek 2006’da bağımsızlığını ilan etmiştir. Ertesi yıl İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı imzalamış, 2009’da vize serbestisine kavuşmuş, 2010’da adaylık statüsü elde etmiş ve 2012’de üyelik müzakerelerine başlamıştır. Bu anlamda Hırvatistan’dan sonra en hızlı ikinci ülkedir.[30]

Makedonya

2001 yılında İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı imzalayan Makedonya 2004 yılında tam üyelik başvurusunda bulunarak mevcut beş aday ülkeden (İzlanda, Karadağ, Sırbistan, Türkiye) biri olmaya 2005 yılında hak kazanmıştır.[31] AB üyeliği yolundaki en büyük engel Yunanistan ile yaşadığı isim sorunudur. Yunanistan Makedonya’nın ismini “Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti (FYROM)” olarak kabul etmektedir.[32]

Bosna-Hersek

2008 yılında İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı imzalayan Bosna-Hersek 2010 yılında AB’ye vizesiz seyahat hakkı kazanmıştır. Fakat daha İstikrar ve Ortaklık Anlaşması yürürlüğe girmediği için üyelik başvurusunu yapamamıştır. AB, Bosna’da AB Özel Temsilcisi/AB Delegasyon Başkanı tarafından temsil edilmektedir. Bu varlık Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın bir parçasıdır. Mevcut olan Polis Gücü’nün görevi ise 2012’de sonlanmıştır.[33]

Kosova

2008’de tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Kosova’da 2012’de gözetimli bağımsızlık bitmiş, tam bağımsızlığa geçilmiştir. AB, Kosova’da varlığını EULEX, AB Özel Temsilcisi ve AB üye devlet temsilcilikleri ile sürdürmektedir. Lizbon Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi ile Avrupa Komisyonu İrtibat Ofisi ve AB Özel Temsilciliği birleştirilerek Kosova Avrupa Birliği Ofisi’ne dönüştürülmüştür. Ofis, Kosova’nın AB’ye yakınlaşması işlevini görürken Özel Temsilci de başta insan hakları konusunda olmak üzere hükümete destek vermektedir. Tanınma sorunundan dolayı vize muafiyetinden yararlanamayan tek Balkan ülkesidir. Brüksel Anlaşması’nın 14. Maddesi; “Sırbistan ve Kosova birbirlerinin AB sürecini engellemeye teşvik etmeyeceklerini taahhüt etmektedir.” şeklindedir. Kosova 2013’te İstikrar ve Ortaklık Anlaşmasını imzalamak üzere görüşmelere hazır olduğunu bildirmiştir. Fakat henüz herhangi bir geri dönüş alamamıştır.[34] Kosova’yı tanımayan beş AB üyesi ülke vardır. Bu ülkeler; Yunanistan, Romanya, Slovakya, İspanya ve Kıbrıs Cumhuriyeti’dir.[35] Kendi ülkelerindeki azınlık gruplarına emsal teşkil edeceği çekincesiyle Kosova’yı tanımamaktadırlar.

SONUÇ

Batı Balkan ülkelerinin tümüne üyelik vaadinin verildiği Selanik Zirvesi’nden bu yana Balkanlar’ın AB yolculuğu açısından azımsanamayacak bir yol kat edilmiştir. AB üyesi ilk Balkan ülkesi 1981 yılında Yunanistan olmuştur. Yunanistan’ı 2004 yılında Slovenya, 2007’de Bulgaristan ve Romanya, son olarak 2013’te Hırvatistan takip etmiştir. Bir sonraki ülke olarak bu kümeye ilk olarak Karadağ’ın katılması beklenmektedir. Karadağ ile birlikte Sırbistan da müzakerelere başlamıştır. Bu ülkeler dışında AB’ye üye olmak için Arnavutluk ve Makedonya da sırasını beklemektedir. Bosna-Hersek ve Kosova ise henüz potansiyel aday ülkelerdir.

Avrupa, Balkanları kendi içerisinde istediğini sadece teorik anlamda değil pratik anlamda da göstererek, geçmişteki göz ardı etmelerinin bir nevi günahını çıkarmaktadır. Çoğu Balkan ülkesini hızlı bir üyelik süreci beklemektedir. Bu ülkeler birçok sorunla muhatap olsa da AB’nin en temel kıstası duman tüten çatışmaların üstünü örtmek ve bir daha yaşanmamasını sağlamaktır.

 

Özge KOBAK

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi

 

KAYNAKÇA

  1. Ağca Fehmi, “Batı Balkanların Geleceğinde Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Rolü”.
  2. Aybat Berat Beyza, “The European Neighborhood Policy: Towards More Cooperation or Just a Mehter Step?”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sabancı Üniversitesi, 2011).
  3. Ayvaz Mukaddes, “Avrupa Komşuluk Politikası”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, 2009).
  4. Emerson Micheal, “Just Good Friends? The European Union’s Multiple Neighbourhood Policies”, The International Spectator, 46, No: 4, December 2011.
  5. Gökçen Salim, “Balkanlarda Bölgesel Yaklaşım: Avrupa Birliği’nin Balkanlar Politikası”.
  6. Günal Altuğ, “Avrupa Birliği’nin Balkanlar’a Yönelik Politikası”, içinde Ed. Uğur Burç Yıldız, Avrupa Birliği’nin Dış İlişkileri, (Ankara: Nobel Yayınları, 2015).
  7. Samur Hakan, “Avrupa Komşuluk Politikası ve Amaçları”.
  8. Sönmez Sait, “Avrupa Birliği’nin Komşu Bölgelere Yönelik Siyasal Açılımı: Avrupa Komşuluk Politikası”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2010, Cilt 7.
  9. Şahin Yeliz, “Batı Balkanlar AB Yolunda” (İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, Aralık 2013).
  10. Vatandaş Selim, “Makedonya’nın AB Üyelik Süreci”, 2 Mayıs 2013, http://www.bilgesam.org/incele/136/-makedonya%E2%80%99nin-ab-uyelik-sureci/#.VWozV8_tmko.
  11. Yılmaz Serdar, “Avrupa Birliği’nin Balkan Politikası Var mı?”.
  12. Twinning Mekanizması ve Türkiye, T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, 31 Mayıs 2015, http://www.ab.gov.tr/files/ardb/evt/3_ab_bakanligi_yayinlari/twinning_mekanizmasi.pdf.

[1] Sait Sönmez, “Avrupa Birliği’nin Komşu Bölgelere Yönelik Siyasal Açılımı: Avrupa Komşuluk Politikası”,  Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2010, Cilt 7, s. 14.

[2] Hakan Samur, “Avrupa Komşuluk Politikası ve Amaçları”, ss. 167-168.

[3] Samur, s. 174.

[4] Berat Beyza Aybat, “The European Neighborhood Policy: Towards More Cooperation or Just a Mehter Step?”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sabancı Üniversitesi, 2011), ss. 34-50.

[5] Mukaddes Ayvaz, “Avrupa Komşuluk Politikası”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, 2009), ss. 72-77.

[6] Micheal Emerson, “Just Good Friends? The European Union’s Multiple Neighbourhood Policies”, The International Spectator, Vol. 46, No: 4, December 2011, s. 54.

[7] Emerson, 2011, s. 54.

[8][8] Altuğ Günal, “Avrupa Birliği’nin Balkanlar’a Yönelik Politikası”, içinde Ed. Uğur Burç Yıldız, Avrupa Birliği’nin Dış İlişkileri, (Ankara: Nobel Yayınları, 2015), ss. 265-274.

[9] Serdar Yılmaz, “Avrupa Birliği’nin Balkan Politikası Var mı?”, s. 2.

[10] Yılmaz, s. 3.

[11] Yılmaz, s. 4.

[12] Yılmaz, s. 5.

[13] Salim Gökçen, “Balkanlarda Bölgesel Yaklaşım: Avrupa Birliği’nin Balkanlar Politikası”, s. 120.

[14] Fehmi Ağca, “Batı Balkanların Geleceğinde Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Rolü”, s. 49.

[15] Günal, 2015, s. 277.

[16] Twinnig Mekanizması ve Türkiye, T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, 31 Mayıs 2015, http://www.ab.gov.tr/files/ardb/evt/3_ab_bakanligi_yayinlari/twinning_mekanizmasi.pdf.

[17] Günal, 2015, s. 277.

[18] Gökçen, s. 120.

[19] Günal, 2015, ss. 280-281.

[20] Yılmaz, s. 5.

[21] Yılmaz, s. 6.

[22] Yılmaz, s. 6.

[23] Günal, 2015, ss. 284-285.

[24] Samul P.Huntington: “Batı Hıristiyanlığının Doğu sınırı en önemli bölümdür. Bu hattın kuzey ve batısında yaşayanlar Protestan ve Katolik’tir. Bu hattın doğu ve güneyindeki halk Müslüman ve Ortodoks’tur. Tarihsel olarak bu Ortodoks ve Müslüman ayrımı l300 yıldır süregelmektedir. Bu, medeniyet çatışması olabilecek bir ortam oluşturmaktadır”. (Gökçen, s. 124).

[25] Gökçen, ss. 124-128.

[26] Yeliz Şahin, “Batı Balkanlar AB Yolunda” (İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, Aralık 2013), s. 50.

[27] Günal, 2015, s. 286.

[28] Şahin, 2013, s. 32.

[29] Günal, 2015, ss. 288-289.

[30] Günal, 2015, s. 289.

[31] Selim Vatandaş, “Makedonya’nın AB Üyelik Süreci”, 2 Mayıs 2013, http://www.bilgesam.org/incele/136/-makedonya%E2%80%99nin-ab-uyelik-sureci/#.VWozV8_tmko.

[32] Günal, 2015, ss. 289-290.

[33] Günal, 2015, ss. 290-291.

[34] Günal, 2015, ss. 291-292.

[35] Yılmaz, s. 6.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.