ÇİN GELECEĞİN SÜPER GÜCÜ OLABİLECEK Mİ?

upa-admin 08 Ağustos 2012 3.642 Okunma 1
ÇİN GELECEĞİN SÜPER GÜCÜ OLABİLECEK Mİ?

Son 25 yılda gösterdiği başarılı ekonomik politikası ile uluslararası sistemin parlayan yıldızı olan Çin, gerek dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olmasıyla, gerekse insan gücü açısından dünyanın en büyük ordusuna hükmetmesi ve nükleer kapasitesi ile kuşkusuz gelecekte de uluslararası politikaya yön vermeye devam edecektir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde “tek süper güç” konumundaki ABD’ye karşı Çin’in öne sürdüğü en önemli tezlerden biri, “çok kutuplu” bir uluslararası sistemin çok daha istikrarlı ve ABD’nin küresel hegemonyasına karşı önlem olarak, her istediğini yapmasına engel teşkil etmesi şeklindeydi. Bu amaca yönelik Çin tarafından atılan adımların başında Amerikan etkisini mümkün olduğunca Asya kıtasının dışında tutabilmek için bölgesel organizasyonların gelişimine önem vermektir.

Şanghay İşbirliği Örgütü “anti-Amerikan” ittifakıdır.

Şanghay İşbirliği Örgütü bölgesel işbirliği örgütleri arasında ayrı bir öneme sahiptir. Kurulduğu ilk yıllarda Sovyetler Birliği ile arasındaki sınır sorunları nedeniyle çözüm platformu görevi gören örgüt, daha sonraki yıllarda Pekin ve Moskova’nın Orta Asya politikalarında bir araç ve bu iki güçlü ülkenin tek kutuplu dünya düzenine karşı oluşturduğu “anti-Amerikan” ittifakı haline gelmişti.

Çin’in elindeki Amerikan hazine bonoları rahatsızlık veriyor.

Çin medyasında yer alan bir bilgiye göre; ülkenin dolar rezervi son on yılda ilk defa düşüş göstererek 3,1 trilyon dolarak gerilemiştir. Ayrıca Çin’in elinde yaklaşık 1 trilyon dolarlık Amerikan hazine bonosu bulunmaktadır. Yani Çin, “süper güç” ABD’nin en büyük alacaklısı konumundadır. Elbette bu durum Çin’i rahatsız ediyor çünkü hazine bonolarının düşme tehlikesi karşısında bu ülke ekonomisine oldukça pahalıya patlayacaktır. Ülkenin ekonomik verilerine baktığımızda 2012’nin ilk çeyreğinde Çin % 8,1’lik büyüme oranını yakalarken, dış ticaret hacminin 859 milyar dolar seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Elbette küresel güç olabilmek için ekonomik güç olmak esastır ve Çin bunun farkındadır.

Çin’in askeri kapasitesi güçlenmeye devam ediyor.

Çin, geleceğin süper gücü olabilme hedefine yönelik yükselen ekonomisi ile birlikte askeri gücünü de maksimize etmek istemektedir. Çin’in askeri kapasitesini Amerika ile karşılaştırdığımızda; Çin’in 13,5 milyon asker sayısına karşılık ABD’nin 1,6 milyon civarında askeri bulunmaktadır. İki ülkenin savaş uçakları sayısı olarak Çin’in 2.643 uçağına karşılık Amerika 2.442 savaş uçağına sahiptir. İki ülkenin deniz gücüne baktığımızda  Çin’in 42 fırkateyn, 69 denizaltısı bulunurken, ABD’nin 30 fırkateyni, 80’nin üzerinde denizaltısı bulunmaktadır. Dolayısıyla Pekin ordusunu modernleştirilmesi ve askeri sanayisinin iyileştirilmesi için son yıllarda büyük yatırımlar yapmaktadır.

Enerji sorunu Çin’in sırtındaki en büyük kambur.

Bilindiği üzere Çin’in en büyük sorunlarından biri giderek artan enerji ihtiyacı ve bunun tedarikinde yaşadığı sıkıntılardır. Çin petrol ithalatının % 80’ni deniz yoluyla sağlamaktadır. Deniz yolunun getirdiği riskler de doğal olarak Pekin’i tedirgin etmektedir. Enerjiyi sorunsuz elde etmedeki en büyük engel, Basra Körfezi’nden Tayvan Boğazı’na kadar bölgeyi kontrolü altında tutmaya çalışan ABD’dir. Dolayısıyla Çin, kara taşımacılığı, özellikle enerji nakil boru hatları ile enerji güvenliğini sağlamak istemektedir. Çin’in en büyük petrol tedarikçisi olan Suudi Arabistan’dan petrol ithalatı 1990 yılından bu yana % 500 dolayında artış göstererek günde 350 bin varile ulaşmıştır.

Güney Çin Denizi’nde 213 milyar varillik petrol rezervi bulundu.

Her geçen yıl artan enerji ihtiyacını alternatif yollardan karşılama hesapları içinde olan Çin, geçtiğimiz yıl Güney Çin Deniz’inde yaklaşık 213 milyar varillik petrol rezervinin bulunmasıyla bir anda tüm dikkatini bölgeye yoğunlaştırdı. Eğer Çin tam kapasite ile petrol çıkarma işlemine başlayabilirse, Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol üreticisi ülke haline gelebilecek. Fakat bu süreç için en büyük engel petrolün bulunduğu bölgede Vietnam’ın da hak iddia etmesi. Bölgede Batılı petrol şirketlerinin gemilerinin bulunması ve Vietnam’ın kendi kıta sahanlığında değerlendirmesi şimdilik Çin’in elini kolunu  bağlıyor. Batı’nın Çin’e yönelik uyguladığı ambargoya karşılık silah alımını Rusya’dan gerçekleştirirken, kendi ürettiği silahları tam anlamıyla kontrol altında tutamaması nedeniyle silahların bir kısmı terör örgütlerinin eline geçmektedir. Bu durum başta komşu ülkeler olmak üzere Türkiye’yi de tedirgin etmektedir.

Çin ve Rusya ittifakı ABD’nin hareketliliğini kısıtlamaya yönelik.

Çin kısa veya uzun vadede olsun Rusya’yı ABD’nin Asya’daki manevra alanını kısıtlamak için kendisine yakın tutmak istemektedir. Bu bağlamda iki ülkenin ortak amacı “stratejik işbirliği” ruhunu canlı tutarak, ABD’nin “hiper güç” savlarını “çok kutuplu güç dengesine” çevirebilmektir. Çin’de eskisi gibi emek gücünün ucuz olduğunu söylemek zor. Kırsal nüfustan kente göç oranının hızla artması ülkenin ucuz işgücü olma cazibesine zarar vermektedir. Her ne koşulda olursa olsun geleceğin “süper gücü” olmasa bile, bunu Çin’in belirleme ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Haftanın Sözü: “Siyasetçi, efendi olabilmek için uşak gibi görünür.” – Charles De Gaulle

 

 

Furkan KAYA

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.