DOÇ. DR. ARMAĞAN GÖZKAMAN’LA E-MÜLAKAT

upa-admin 26 Ekim 2016 3.616 Okunma 0
DOÇ. DR. ARMAĞAN GÖZKAMAN’LA E-MÜLAKAT

Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Armağan Gözkaman, lisans ve yüksek lisans derecelerini Galatasaray Üniversitesi’nden almış, doktorasını ise Strasbourg Üniversitesi ile Marmara Üniversitesi’nde eş danışmanlı olarak yapmış[1] uluslararası bağlantıları olan önemli bir Türk akademisyendir. Kendisinin Türkçe, Fransızca ve İngilizce dillerinden yayınlanmış birçok bilimsel eseri bulunmaktadır.[2] Bu hafta, Uluslararası Politika Akademisi (UPA) adına Doç. Dr. Armağan Gözkaman’la Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri konulu bir e-mülakat gerçekleştirdik. Aşağıda bu mülakatı bulabileceksiniz.

Gözkaman foto

Doç. Dr. Armağan Gözkaman

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hocam bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Vakit kaybetmeden uzmanlık bilgilerinize başvurmak isteriz. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerçekleşen geri kabul düzenlemeleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

Doç. Dr. Armağan Gözkaman: Görüşlerime web platformunuzda yer ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Sorunuzu yanıtlamadan önce, bir hatırlatma yapmanın yerinde olduğunu düşünüyorum: Avrupa Birliği, bugüne kadar 18 ülkeyle geri kabul anlaşması yaptı. Her sene yüzbinlerce insana ülkelerine geri dönme yönünde talepte bulunan Birlik, bu talebe olumlu yanıt vermeyen kalabalık bir nüfusa ev sahipliği yapmak durumunda. Bu nedenle, Avrupalı hükümetler için göç ve sığınmacı politikalarının önemi büyük. Ulusal korkular ve bütçe üzerindeki yük hatırlanmalı. Özellikle 2008 sonrasında ekonomik kriz ile yıpranmış, son dönemde ağır bir göç krizine maruz kalmış ve radikal sağın giderek güç kazandığı AB’nin bu anlaşmaları yapmış olmasını özel olarak değerlendirmek gerekiyor.

Türkiye, 1 Ekim 2014’te Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşması imzaladı ve bu anlaşma uyarınca, AB tarafından sınır dışı edilen Türk vatandaşlarını, vatansızları ve Türkiye’nin daha önce geri kabul anlaşması imzalamış olduğu devletlerin vatandaşlarını kabul ediyor. 1 Ekim 2017’den itibaren, Türkiye, AB’nin sınır dışı ettiği tüm üçüncü ülke vatandaşlarını kabul ediyor olacak. Ayrıca, geçtiğimiz Mart ayında varılan uzlaşı ile kendi topraklarından geçerek Yunanistan’a giriş yapan ve sığınma talepleri kabul edilmeyen tüm üçüncü ülke vatandaşlarını geri alma taahhüdünde bulundu.

29 Eylül 2016’da Avrupa Komisyonu tarafından paylaşılan istatistiki verilere bakıldığında, bu uzlaşının AB tarafı için son derece pozitif olduğu ileri sürülebilir. Nitekim Eylül ayının sonuna gelindiğinde, Türkiye’ye iade edilen göçmen sayısı 578 idi. 18 Mart Bildirisi öncesinde günlük ortalama geçiş sayısı 1740 iken, 21 Mart’tan bugüne bakıldığında ortalamanın 94’e inmiş olduğu görülüyor. Bu gelişmeler Ankara için de önemli kazanımlar yarattı. Türk toprakları artık yasa dışı göç için geçiş alanı görüntüsünden büyük oranda arınmış oldu. Türkiye, artık göç krizinde AB için anahtar öneme sahip bir ortak konumunda bulunuyor. Son olarak, mali desteğe de değinebiliriz: 2016 ve 2017 için ayrılan üç milyar avro tutarındaki yardım paketinin 467 milyon avroluk bölümü Türk topraklarında uluslararası korumadan faydalanan kişiler için kullanıldı.                                                              

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye tarafından kabul edilecek her bir Suriyeli için Türkiye’de geçici koruma altında bulunan bir Suriyelinin AB ülkelerinden birine yerleştirilmesinin mantığını nasıl açıklıyorsunuz?

Doç. Dr. Armağan Gözkaman: Evet, 4 Nisan 2016’dan beri “1’e 1 formülü” olarak da bilinen bir uygulamanın yürürlükte olduğunu görüyoruz. İlk bakışta akıllara “neden böyle bir zahmete giriliyor?” gibi bir soru gelse de, bu formülün aslında ne kadar doğru bir tercih olduğunu görmek için uzun süre beklemek gerekmedi. Nitekim son derece zor koşullarda -hatta çoğu zaman hayatını tehlikeye atarak- Yunan adalarına varmaya çalışan Suriyeli sayısında çok ciddi bir düşüş yaşandı. Bu arada, Türkiye’nin bu formülü kabul etmesinin de kendi çıkarlarıyla doğrudan ilintili olduğunu hatırlatalım. Dışişleri Bakanlığı tarafından da ifade edildiği üzere, temel amaç Türkiye’nin “mülteci deposu” haline gelmesini engellemek.

 arap baharı üzerine değerlendirmeler

Doç. Dr. Armağan Gözkaman’ın editörlerinden biri olduğu “Arap Baharı Üzerine Değerlendirmeler” kitabı

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Avrupa Komisyonu’nun 28 Eylül 2016 tarihli raporunda Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin kaldırılması için yedi ölçütün yerine getirilmesi gerektiği yer alıyor. Eksikliklerin hangi alanlarda olduğu ve vizelerin kaldırılmasını ne ölçüde tehlikeye attığı hakkında bilgi verebilir misiniz?                                                                                                          

Doç. Dr. Armağan Gözkaman: Bu soruya yanıt verebilmek için, hem Türkiye için sorun oluşturan yedi ölçütün neler olduklarına bakmak, hem de bu ölçütlerle ilgili yetersizliklerin nasıl değerlendirildiğini incelemek gerektiği düşüncesindeyim. Komisyon yetkililerinin bunları üç farklı kategoride sınıflandırmış oldukları görülüyor. İlk olarak, “AB standartlarıyla tam uyumlu biyometrik pasaportların çıkartılması” hususunun “tamamlanmak üzere” olan bir sürece denk geldiğini belirtelim. “Kısmen tamamlanan” kategorisinde ise üç başlık yer alıyor: “suça ilişkin konularda AB’nin tüm ülkeleriyle etkili işbirliği yapılması”, “kişisel verilerin AB standartlarında korunması” ve “geri kabule ilişkin anlaşmanın uygulanması”. Son olarak, “yolsuzlukla mücadele”, “Europol ile operasyonel işbirliği anlaşması” ve “organize suç ve terörle mücadele yasa ve uygulamalarının Avrupa standartlarına uyacak şekilde düzenlenmesi” olarak ifade edilen ölçütlerin “tamamlanmamış” olarak tanımlandığı görülmekte.

Ortaya çıkan tabloya göre, ilk iki kategoride yer alan konularda vize uygulamasının kaldırılmasına engel oluşturmayacak bir çözüme ulaşmanın mümkün olduğu ileri sürülebilir. Üçüncü kategoride yer alan bir sorunun da aynı şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira, Türk makamlarının Europol ile operasyonel anlaşma yapma konusunda istekli olduklarını net olarak bildirmiş olmalarına rağmen bu tür bir anlaşmanın gerçekleştirilememiş olması, henüz Türkiye’nin kişisel verilerin korunması kapsamında yeterli ilerlemeyi sağlayamamış olmasından kaynaklanıyor. Bu durumda, anlaşmanın geleceği açısından tehlike oluşturan iki konunun varlığı ileri sürülebilir. Birincisi, Başbakanlık tarafından 30 Nisan 2016’da ilan edilen eylem planına rağmen yolsuzlukla mücadelede yeterli ilerlemenin sağlanamamış olması. İkinci ve daha önemli sorun, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye terörle mücadele bağlamında yönelttiği eleştiriler ışığında ortaya çıkıyor. Türk hükümeti ise AB’nin “çok geniş kapsamlı” bulduğu bu düzenlemelerin özellikle örgütlü bir darbe girişimi sonrasında kritik öneme sahip olduğu görüşünde. Burada, birbirleriyle uyumlulaştırılmaları hiç kolay olmayan iki perspektif olduğunu görüyoruz. Bu noktada, AB tarafının tüm kriterler yerine getirilmeden vize muafiyetinin uygulamaya konulmayacağını açıklamış olmasına da özellikle dikkat çekilmeli.

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bu durumda, Türk vatandaşlarının vize muafiyetine uzunca bir süre boyunca sahip olamayacaklarını mı düşünmek gerekir?                                                                                                                          

Doç. Dr. Armağan Gözkaman: Türk hükümeti böyle bir durumdan son derece rahatsız olur ve tepkisini 18 Mart mutabakatını sonlandırarak gösterebilir. Bu olasılık, doğal olarak, Avrupa başkentlerinde huzursuzluk yaratıyor. Avrupalı karar alıcıların AB Bakanı Ömer Çelik tarafından ileri sürülen “Avrupa Konseyi’nden yardım alma” şeklindeki çözüm önerisine bakışını bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Bakan’a göre, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılıkla ilgili değerlendirme Konsey tarafından yapılabilir. Böylece, terörle mücadelenin demokratik ilkelerle ne ölçüde uyuştuğuna yönelik görüşmeler Türkiye ile Strasbourg merkezli Konsey arasında yapılırken, Türk vatandaşlarına uygulanan Schengen vizesinin kaldırılmasına ilişkin sürecin tıkanması engellenmiş olur. Bu fikri destekleyenler arasında Dış İşleri ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilci Federica Mogherini gibi etkili kişilerin yer alması dikkat çekici.  

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz.

Röportaj: Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Tarih: 26.10.2016

[1] Cv’si buradan incelenebilir; http://www.beykent.edu.tr/uploads/ckeditor/attachments/569e2b036565736ad0000000/GOZKAMAN_ozgecmis_19-01-2016.pdf.

[2] Faydalı bazı linkler;

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.