ABD merkezli tanınmış düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi), 6 Mayıs 2019 tarihinde “A Century of Think Tanks” (Düşünce Kuruluşları Yüzyılı) konulu önemli bir panel düzenlemiştir.[1] German Marshall Fund kuruluşu Başkanı Karen Donfried’in moderatörlük yaptığı panele, konuşmacı olarak, Fransız düşünce kuruluşu IFRI (Institut français des relations internationales) Yönetim Kurulu Başkanı Thierry de Montbrial, CFR Başkanı Richard Haass, İngiliz Chatham House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) kuruluşu Direktörü Robin Niblett ve Brezilya merkezli Getúlio Vargas Vakfı (Fundação Getúlio Vargas-FGV) Başkanı Carlos I. Simonsen Leal katılmışlardır. Panelde, panelin isminden de anlaşılabileceği üzere, 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan düşünce kuruluşlarının geçmişi ve günümüz siyasetindeki yeri tartışılmıştır. Ülkemizde de son yıllarda hızla gelişmeye başlayan bu sektörün daha gelişmiş olduğu Batılı ülkelerdeki eğilimleri anlamak açısından, bu panelde konuşulanları özetlemek okurlarımız adına faydalı olacaktır.
Panel kaydı
Panelin ilk konuşmacısı olan Robin Niblett, öncelikle, düşünce kuruluşlarının 100. yıldönümünü kutladığı bir dönemde, CFR ile birlikte en eski düşünce kuruluşlarından biri olan Chatham House’un Direktörü olarak tarihsel sürece bakmaktadır. Düşünce kuruluşlarının, Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada yalnızca kendi atadıkları diplomatlar aracılığıyla barışa ulaşılamayabileceğini düşünen devletlerin desteğiyle ve uzman akademisyenlerin sürece dâhil olmalarıyla ortaya çıktığını vurgulayan İngiliz konuşmacı, klasik diplomatik yöntemlerin Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamadığını hatırlatmaktadır. Chatham House’un da benzer bir saikle kurulduğunu belirten Niblett, bir diğer önemli sebebin de emperyal hislerle Britanya İmparatorluğu’nu koruma güdüsü olduğunu vurgulamaktadır. Daha sonra günümüzde düşünce kuruluşlarına neden ihtiyaç duyulduğunu açıklamaya başlayan Robin Niblett, ilk olarak politikanın yalnızca hükümetlere bırakılamayacak kadar önemli bir konu olduğunu ve düşünce kuruluşlarının sağladığı olgu, kanıt ve bölgelere, ülkelere ve konulara dayalı derinlemesine bilginin günümüzde de çok gerekli olduğunu belirtmektedir. İkinci olarak, diplomatların düşündüğü şekilde sadece “güç dengesi” (balance of power) sistemine bağlı olarak küresel istikrar ve barışa ulaşılmasının zor olduğunu düşünen Niblett, uluslararası dayanışma ve olgulara dayalı tarafsız analizler yapılabilmesi için de düşünce kuruluşlarının çok gerekli olduğunu söylemektedir.
Panelde ikinci konuşmacı olan CFR Başkanı Richard Haass ise, 20. yüzyıl başlarında yaşanan iki önemli gelişmenin düşünce kuruluşlarının ortaya çıkışına zemin hazırladığını düşünmektedir. Bunlardan ilki, o güne kadar daha çok içe kapalı bir siyaset izleyen ve Amerikan İç Savaşı’nı atlatalı sadece yarım yüzyıl geçirmiş olan Amerika Birleşik Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren küresel siyasete aktif şekilde dâhil olma ve hatta nizam verme anlayışını benimsemesidir. Bu durumun otomatik olarak gerçekleşmediğini ve Amerikalıların DNA’sında olmadığını belirten Haass, ABD’nin bu rolü tamamen üstlenmesi için İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasına kadar beklemesi gerektiğini anımsatmaktadır. Milletler Cemiyeti ile CFR’nin hemen hemen aynı dönemde kurulduğuna da dikkat çeken Amerikalı konuşmacı, aynı dönemde Foreign Affairs adlı ünlü derginin de yayın hayatına başladığını vurgulamaktadır. Haass’a göre, düşünce kuruluşlarının ortaya çıkmasında ikinci önemli sebep ise, ABD’de 1920’lerden itibaren yönetim veya yönetişimi (governance) geliştirmek konusunda toplumsal bir iradenin ortaya çıkmasıdır. Haass’a göre, kötü işleyen sisteme yönelik böyle bir toplumsal beklentinin oluşması da, 1920’lerde CFR dışında Brookings Institution gibi ilk düşünce kuruluşlarının Amerika’da kurulmasına neden olmuştur.
Panelin üçüncü konuşmacısı olan Brezilya merkezli Getúlio Vargas Vakfı Başkanı Carlos I. Simonsen Leal ise, konuşmasına, yöneticisi olduğu vakfın tarihin 1840’lara kadar uzandığını ancak resmi kuruluş tarihinin 1944 olduğunu belirterek başlamaktadır. Eski Brezilya Başkanlarından Getulio Vargas’ın yakınında bulunan kişiler tarafından kurulan kuruluşun, Vargas diktatoryal bir yönetim kurmasına karşın bu yönde bir yönetim sistemini savunmadığını açıklayan Leal, kuruluşun en başından itibaren liberaller için bir çekim merkezi olduğunu iddia etmektedir. Leal, bu anlamda, kurumun Brezilya’nın ekonomik gelişimini sürdürme amacıyla kurulduğunu da belirtmektedir. Bu doğrultuda, FGV’nin ilk amacının kamu yönetimi hizmetleri kalitesini geliştirmek olduğunu söyleyen Brezilyalı konuşmacı, bu nedenle kurumun Brezilya siyasal sisteminde kurumsallaşma adına önemli görevler ifa ettiğini belirtmektedir.
Panelin dördüncü konuşmacısı olan Fransız düşünce kuruluşu IFRI’nin Yönetim Kurulu Başkanı Thierry de Montbrial, 1979’da kurulan IFRI’nin diğer kurumlar karşısında “bebek” kaldığını, ancak yine de bu yıl itibariyle -kurum olarak- 40. yıllarını doldurduklarını söylemektedir. IFRI’nin ilk kurulduğu dönemde “düşünce kuruluşu” (think tank) sözünün yaygın olmadığını da belirten Montbrial, bu terimi kendilerinin ilk kez 1990 yılında kullandıklarını belirtmektedir. Daha sonra IFRI’nin kurulduğu döneme dönen Fransız konuşmacı, IFRI’yi ortaya çıkaran gelişmelerin 1974 yılında Georges Pompidou’nun vefatı ardından Valéry Giscard d’Estaing’in Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Fransa’nın klasik Gaullist dış politikasında revizyona gitmesi olduğunu açıklamaktadır. Kendisinin Berkeley doktoralı bir matematikçi olmasına karşın o dönemde Fransa Dış İşleri Bakanlığı’nda politika planlama uzmanı olarak çalıştığını söyleyen Thierry de Montbrial, o dönemde her sene birkaç defa ABD’ye gidip gelmeye başladığını ve bu sayede Amerika’da iyi bir çevre edindiğini anlatmaktadır. Bu dönemde, ABD dışında, demokratik olmayan Sovyet Rusya ve ilerleyen yıllarda Çin Halk Cumhuriyeti gibi ülkeleri de ziyaret ettiğini belirten Montbrial, bu ülkelerde gördükleri sonrasında RAND Corporation’ı örnek alarak Fransa’da benzeri bir düşünce kuruluşunu hayata geçirmek için harekete geçtiğini anlatmaktadır. Daha sonra CFR ve Chatham House gibi kuruluşları örnek almaya başladığını belirten Fransız uzman, düşünce kuruluşlarının soyut akademik yaklaşımlardan farklı olarak politika yapım sürecine somut olarak katılmaları nedeniyle çok önemli olduklarını vurgulamaktadır. Charles de Gaulle döneminden kalma bir alışkanlıkla, o dönemde Fransa’da bu tarz siyasi yapılarla iş dünyasının birbirlerinden katı biçimde ayrı olduğunu belirten Montbrial, kendisinin iş dünyasından insanları da bu sürece dâhil ederek bir farklılık yaratmaya çalıştığının altını çizmektedir. Sermayenin ve iş dünyasının uluslararasılaşması sayesinde yaptıklarının işe yaradığını ve iş insanlarının ideolojik olmayan uzman kişilere giderek daha çok ihtiyaç duymaya başladıklarını belirten Fransız konuşmacı, çıkış itibariyle bir Anglo-Sakson uzmanlığı olan düşünce kuruluşu sektörünü IFRI ile birlikte Fransa’da oluşturmayı başardıklarını ve bu konuda ilk yıllarında Ford Foundation ve German Marshall Fund gibi Amerikan kuruluşlarının da kendilerine yardımcı olduğunu sözlerine eklemektedir.
İkinci turda yeniden söz alan CFR Başkanı Richard Haass, öncelikle, düşünce kuruluşları sektörü adına son dönemde hem bazı sorunlar, hem de bazı fırsatlar olduğunu belirtmektedir. Üniversitelerin bazı istisnalar dışında politika odaklı tartışma ve önerilerden kendilerini izole ettiğini belirten Haass, bunun düşünce kuruluşlarına geniş bir alan açtığını ve bu nedenle düşünce kuruluşlarının ciddi, analitik, tarafsız ve politika yapım süreci odaklı hareket etmeleri gerektiğini söylemektedir. Sektör adına son dönemin en önemli sıkıntısının, elit bir iş olarak başlayan düşünce kuruluşlarının günümüzde hem elitlere hitap etmek, hem de geniş bir halk kitlesine ulaşmak zorunda olmak gibi bir ikilemde olması olduğunu açıklayan Haass, ayrıca NATO veya serbest ticaret gibi herkesin olumlu kabul ettiğini düşündüğü olguların bile günümüzde tartışma konusu yapılmasının işlerini zorlaştırdığını anlatmaktadır. İnternetin de önemli bir meydan okuma olduğunu belirten Amerikalı uzman, hiçbir denetimin yapılmadığı internette bilimsellik ve nesnellik anlamında hem harika, hem de berbat bilgiler yer alabildiğini ve düşünce kuruluşlarının bu konuda zorlandıklarını açıklamaktadır. Siyasileşmenin de bu sektörde ciddi bir sorun olduğunu belirten Haass, birçok kurum ve kuruluşun işe alım ve yayın konusunda ideolojik önyargıyla hareket ettiklerini ve bu nedenle demokratik kurumların ve devletlerin işlerinin günümüzde daha zor olduğunu ifade etmektedir.
İkinci turda yeniden söz alan Chatham House Direktörü Robin Niblett, düşünce kuruluşları olarak kendilerinin daha iyi politika yapım ve tartışma süreci oluşturmak istediklerini, ancak karşılarındaki grupların haklılık/haksızlık gibi meselelere odaklanmadıklarını söylemektedir. Düşünce kuruluşlarının medya kuruluşları gibi milyonlarca kişiye ulaşan yapılara dönüşemeyeceklerini de belirten Niblett, düşünce kuruluşlarının etkileri konusunda da tartışmalar olduğuna değinmektedir. Politikacılar ve karar alıcıların düşünce kuruluşlarından ne ölçüde etkilendiklerinin tartışmalı olduğunu belirten İngiliz konuşmacı, düşünce kuruluşlarının yapıcı şekilde eleştirel olmaları gerektiğini söyleyerek, bu turdaki konuşmasını tamamlamaktadır.
İkinci turdaki konuşmasında, Fransız uzman Thierry de Montbrial, etki konusunda “dinlenmek” ve “basına erişimi olmak” konularının önemli olduğuna dikkat çekerek, düşünce kuruluşlarının medyanın maddi olanaklarının sınırlı olduğu bu yeni dönemde son derece gerçekçi ve tarafsız olmaları gerektiğini ve meseleleri mümkün olduğu kadar ideolojik temellere dayanmadan yorumlamanın gerekli olduğunu söylemektedir.
Panelde, daha sonra soru-cevap bölümüne geçilmektedir. Dünyanın dört farklı ülkesinden dört başarılı düşünce kuruluşu yöneticisinin katıldığı bu panel, elbette teknik bilgilerden ziyade, bazı sembolik mesajların verildiği bir toplantı olarak kabul edilmelidir. Ülkemizde henüz emekleme aşamasında olan “think tank endüstrisi”, kuşkusuz ilerleyen yıllarda çok daha gelişecek ve politika yapım süreçlerine de daha aktif olarak katılacaktır. Ancak bunun için, bölgesel politikalarda uzmanlaşma, yabancı dil eğitimi ve bilgisinin çok iyi seviyelere getirilmesi, maddi imkânların geliştirilmesi, hükümet ve devlete eleştiri getirebilme özgürlüğünün sağlanması ve yurtdışı bağlantılarının kurulması şarttır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ