Giriş
Birleşik Krallık’ı oluşturan 4 kurucu ülkeden (İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda ile birlikte) birisi olan İskoçya’da, ülke siyasetinin en önemli aktörü durumundaki sosyal demokrat çizgideki ama bağımsızlık yanlısı İskoç Ulusal Partisi (Scottish National Party/SNP), parti lideri ve İskoçya Başbakanı (İlk Bakan) Nicola Sturgeon’ın beklenmedik istifasının ardından, yeni bir lider belirlemek için Şubat ayının ikinci yarısından itibaren bir seçim sürecine girdi. 24 Şubat 2023 tarihine kadar devam eden başvurular sonucunda, üç aday (Ash Regan, Humza Yousaf ve Kate Forbes) parti liderliğine aday olurken, 13-27 Mart tarihleri arasında devam eden oylama sonucunda, partinin yeni lideri ve İskoçya’nın yeni Başbakanı Pakistan asıllı genç Müslüman siyasetçi Humza (Hamza) Yousaf oldu. Bu yazıda, İskoç Ulusal Partisi’ndeki liderlik seçimini değerlendirecek ve bu sürecin İskoçya ve Birleşik Krallık siyasetine etkilerini tartışacağım.
Nicola Sturgeon’ın Beklenmedik İstifası
2014 yılı Kasım ayından beri İskoç Ulusal Partisi’nin lideri olan Nicola Sturgeon, 15 Şubat 2023 tarihinde, hiç beklenmedik bir şekilde istifasını ilan etmiştir. Sturgeon, istifa açıklamasında, ülke siyasetinin gaddar/acımasız (brutal) yapısından söz etmiş ve transseksüel hakları konusunda yaptığı açılımın istifasıyla alakası olmadığını vurgulamıştır. Sturgeon’ın beklenmedik istifası ve bu konuda ortaya inandırıcı bir argüman koyamaması akıllara komplo vari senaryoları getirirken, bu konuda ada basınında şimdiye kadar ikna edici bir analiz ve açıklama görülmemiştir.
Nicola Sturgeon
Yaklaşık 8 yıl İskoçya’yı yöneten Nicolas Sturgeon, böylelikle herhangi bir seçim yenilgisi ya da yolsuzluk yüzünden değil, “bilinmeyen sebepler“den istifa eden bir lider olarak tarihe geçmiştir. İskoçya merkezli Saint Andrew Üniversitesi’nde akademisyen ve eski bir SNP milletvekili olan Stephen Gethins, Sturgeon’ın ardında çok iyi bir siyasi miras bıraktığını; zira Brexit sürecinde tüm diğer Britanyalı liderlerden farklı olarak halk nezdindeki inandırıcılığı azalmayan kadın liderin, Covid-19 (koronavirüs) pandemisi ve post-Brexit dönemlerinde iyi bir liderlik örneği gösterdiğini düşünmektedir. Fakat bu başarılı performansına rağmen, Sturgeon, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in ardından, sürpriz şekilde istifa eden bir diğer kadın siyasi lider olarak dikkat çekmiştir.
Liderlik Seçim Süreci
Nicola Sturgeon’ın istifası ardından SNP içerisinde liderlik yarışı başlarken, ilk günden itibaren medya ve siyasi analistler üç isim üzerinde durmuşlardır: Ash Regan, Humza Yousaf ve Kate Forbes. Her üçü de partilerinde Bakanlık görevi üstlenen genç ama deneyimli isimler olan Regan (İskoçya Maliye ve Ekonomi Bakanı), Yousaf (İskoçya Sağlık ve Sosyal Hizmet Bakanı) ve Forbes (İskoçya eski Sosyal Güvenlik Bakanı), hakikaten de parti liderliğine aday olmak için gereken en az 100 oy barajını geçebilen yegane siyasetçiler olmayı başarmışlardır. Böylelikle, 13 Mart tarihinden itibaren 14 gün süren oy verme işlemi başlamış ve 27 Mart tarihinde SNP’nin yeni lideri açıklanmıştır.
Ash Regan-Humza Yousaf-Kate Forbes
Seçim kampanyası döneminde daha çok Humza Yousaf’ın Müslüman kimliği üzerinde durulmuş ve yarışın favori isminin kendisinin olduğu vurgulanmıştır. Yarışta iddialı bir diğer isim ise Kate Forbes olarak belirtilmiş ve Ash Regan’a genelde şans tanınmamıştır. 21 Mart 2023 tarihinde, Times Radio kanalında üç aday son kez bir tartışma için bir araya gelmişler ve parti ve İskoçya’nın geleceği hakkındaki görüşlerini özgürce dile getirerek tartışmışlardır. Bu şekilde, partinin lider seçiminin son derece şeffaf ve demokratik şekilde yapıldığı gözler önüne serilmiştir.
SNP’nin yeni liderinin İskoçya’nın yeni Başbakanı olacağı da akıllardan çıkarılmamalıdır. Bu bağlamda, 1999’da parlamentosu kurulduğundan beri İskoçya’nın Başbakanlığı yapan kişileri de hatırlatmakta fayda var:
- 1999-2000 – Donald Dewar (İşçi Partisi)
- 2000-2001 – Henry McLeish (İşçi Partisi)
- 2001-2007 – Jack McConnell (İşçi Partisi)
- 2007-2014 – Alex Salmond (SNP)
- 2014-2023 – Nicola Sturgeon (SNP)
Yeni Lider Humza Yousaf
1985 doğumlu çok genç bir siyasetçi olan Humza Yousaf veya Hamza Yousaf, Pakistan asıllı bir aileden gelmektedir. Nitekim Yousaf’ın babası olan Muzaffar Yousaf, Pakistan’da Mian Channu’da doğmuştur. Glasgow doğumlu olan Yousaf, bu anlamda Müslüman göçmen bir ailenin ikinci neslidir. Yousaf’ın annesi olan Shaaista Bhutta ise, Kenya doğumlu bir Güney Asya Müslümanıdır. Glasgow Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi eğitimi alan Yousaf, bu dönemde üniversitenin Müslüman Öğrenciler Birliği’nin de Başkanlığını yapmış ve aktif bir üniversite öğrencisi olarak dikkat çekmiştir. 2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı’nın bir değişim programına katılan Yousaf, ilk kez 2011 yılında milletvekili seçilmiş ve yerel kıyafetler olan şervani (sherwani) ve İskoç eteği giyerek katıldığı yemin töreninde, hem İngilizce, hem de Urduca olarak iki dilde ettiği yeminin ardından görevine başlamıştır. Ek olarak, ilk eşinden ayrıldıktan sonra ikinci evliliğini psikoterapist Nadia El-Nakla ile yapan Yousaf’ın biri öz, biri üvey iki evlat babası olduğunu da belirtmek gerekir.
Humza Yousaf’ın 2011 yılındaki yemin töreni
2014’ten beri İskoçya’nın Birinci Bakan Yardımcısı ve 2021’den bu yana Covid İyileşmesinden Sorumlu Kabine Sekreteri olarak görev yapmakta olan deneyimli İskoç politikacı John Swinney, Yousaf’ın İskoçya’nın bağımsızlığa uzanan yolculuğunu tamamlayacak lider olduğunu söylerken, İşçi Partisi’nden Jackie Baillie ise, gelmiş geçmiş en kötü Sağlık Bakanı olan Yousaf’ın şimdi de en kötü İskoçya Başbakanı olmaya çalıştığını ifade etmiştir. Sosyal medyayı aktif kullanan bir isim olan Yousaf’ın Twitter’da daha şimdiden 140.000 civarında takipçisinin olması, kendisinin popülaritesini de gösteren bir veridir.
Birleşik Krallık’ta büyük bir siyasi partinin başına geçen ilk azınlık lideri olarak tarihe geçen Yousaf, Londra Belediye Başkanı Sadık Han’la (Sadiq Khan) birlikte ada siyasetinin en önemli Müslüman isimlerinden biri olmayı da başarmıştır. Yousaf, ilerici sosyal demokrat görüşleriyle Müslüman kimliğini bir potada eritmeye çalışan bir isim olsa da, kuşkusuz eşcinsel evlilikleri ve transseksüel hakları gibi konular, onu Müslüman tabanından gelen muhafazakâr talepler ile parti içerisinde gelişen ilerici fikirler arasında zorlayan durumlara sokabilecektir. Yousaf ise, bu gibi konulardaki tavrını “İnsanlar benim geçmişime bakabilir ama ben yasama görevimi dini inancıma göre yapmıyorum. Ülke için en iyi olduğunu düşündüğüm şeyi yaparım.” sözleriyle açıklamaktadır. Ayrıca, Yousaf’ın 2014 bağımsızlık referandumunda “evet” oyu kullanan bir İskoç ulusalcısı olduğunu da hatırlatmak gerekir.
Bunların yanı sıra, İskoçya’nın Müslüman bir liderinin olması, hiç şüphesiz, bu ülkeye yönelik İslam dünyasındaki sempatiyi artıracak ve belki de bu yönde İskoçya’nın İslam ülkelerinden aldığı yatırımlar ve yardımları pozitif yönde etkileyebilecektir. Ancak resmi rakamlara göre son yıllarda Birleşik Krallık’ta dış ticareti en hızlı artan devlet olan İskoçya’nın en büyük ihracat pazarlarının Hollanda, ABD, Almanya, Fransa ve İrlanda olduğunu da bu noktada akılda tutmak gerekir. Yani İskoçya’nın İslam dünyasıyla ilişkileri sınırlıdır ve Müslüman bir Başbakan da bu durumu ne ölçüde değiştirebilir oldukça tartışmalıdır. Üstelik İskoçya’da halkın yaklaşık yüzde 60’ının da herhangi bir dine mensubiyeti yoktur ve bu bağlamda İslam veya diğer bir inancın siyasete etkisi sınırlı olabilir.
İkinci İskoçya Bağımsızlık Referandumu
18 Eylül 2014 tarihinde düzenlenen İskoçya bağımsızlık referandumunda, hatırlanacağı üzere, İskoçya halkı yüzde 55’lik anlamlı bir çoğunlukla Birleşik Krallık’a bağlı kalmayı tercih etmiş ve bağımsız bir devlet olmak isteyenlerin oranı yüzde 45’te kalmıştır. Kuşkusuz, Birleşik Krallık’ın köklü bir demokrasi olması ve o dönemde Avrupa Birliği (AB) içerisinde gerek ekonomik, gerekse de dış politikada anlamında etkin bir görüntü çizilebilmesi, İskoç halkının bu tercihi yapmasında olumlu rol oynamıştır. Bu referandumun ardından bağımsızlık yanlısı olan SNP lideri İskoçya Başbakanı Alex Salmond istifa etmiş ve yerine başka bir bağımsızlık yanlısı siyasi lider olan Nicola Sturgeon geçmiştir.
Sturgeon, SNP lideri ve İskoçya Başbakanı olmasının ardından, bilhassa da Brexit süreciyle Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasının yarattığı belirsizlik ve tedirginlik ortamından sonra -ki 2016 yılında İskoçya’da Brexit’e karşı oy verenlerin oranı yüzde 62 gibi yüksek bir düzeydeydi-, giderek artan bir oranda İskoçya’nın bağımsızlığı konusunda yeni bir referandum (indyref2) düzenlenmesi gerektiği konusunu gündeme getirmeye başlamıştır. Parti tabanında da yoğun destek bulan bu görüşün giderek kuvvetlenmesi neticesinde, Sturgeon, dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’a, -2022 yılı Haziran ayında- 2023 yılı 19 Ekim tarihinde ikinci bağımsızlık referandumunu düzenleme taleplerini iletmiş, ancak Başbakan Johnson tarafından refüze edilmiştir. Bunun üzerine hukuki bir mesele haline gelen konu, 2022 yılı sonlarında ülkenin en yüksek yargı mercii olan Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi tarafından karara bağlanmış ve Londra’nın onayı olmadan İskoçya’nın tek taraflı olarak bağımsızlık referandumu düzenlemeye hakkının olmadığı tescil edilmiştir.
Bu bağlamda, bu konuda İskoçya menşeli tek taraflı girişimlerinin başarı şansı olmadığı düşünülse de, kuşkusuz, toplumsal eğilimlerin giderek artması ve protesto gösterileri ve yürüyüşler gibi eylemlerle uluslararası kamuoyunda görünür hale gelmesi durumunda, demokratik bir ülke olan Birleşik Krallık’ta hükümetin zorlanacağı kesin gibidir. Zira 2020 ve 2021 yılında yapılan neredeyse tüm anketlerde bağımsızlık yanlıları hep daha önde gözükmektedir. Ancak son dönemde, bu konuda iki görüş arasında başa baş bir durum olduğu görülmektedir.
Bunun yanı sıra, genelde monarşiye destek olduğu düşünülen İskoçya halkının büyük saygı duyduğu Kraliçe II. Elizabeth’in vefatının ardından aynı saygıyı Kral III. Charles’a gösterip göstermeyecekleri de halen bir muammadır. Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Birleşik Krallık uzmanı Doç. Dr. Dilek Yiğit, 2022 yılı Ekim ayında yazdığı bir analizde bu tehlikeye dikkat çekmiş ve İskoçya’da monarşiye olan desteğin Elizabeth sonrasında azalabileceğini ifade etmiştir. Tüm üst düzey SNP’liler gibi bağımsızlık yanlısı bir isim olan ve İslam dünyasından bu yönde destek alma ihtimali de bulunan Humza Yousaf’ın yeni lider seçilmesi de, bu bağlamda bu süreci körükleyebilecek bir gelişmedir.
Sonuç
Sonuç olarak, SNP’deki lider değişikliğinin ardından, Birleşik Krallık için İskoçya’nın bağımsızlığı meselesinin hep gündemde olacağı zorlu yılların başladığını söylemek yerinde olacaktır. Bunun sebebi ise, Brexit sürecinden sonra Birleşik Krallık’ın “Küresel Britanya” (Global Britain) vizyonuna rağmen tamamen ABD egemenliğindeki bir ülkeye dönüşmesi ve bağımsız politikalar izleyebilecek kapasitesinin olmadığının iyice anlaşılmasıdır. Oysa ada ekonomisinde artık kıta Avrupası ülkelerinin etkisi daha fazladır ve ABD ile kurulan güvenlik ilişkileri, Avrupa ülkeleri ile kurulan yoğun ekonomik ilişkileri ikame edebilecek nitelikte değildir. Bu anlamda, AB’den ayrılan bir Birleşik Krallık’ta, İskoçya’nın da giderek AB üyesi bağımsız bir devlet olma isteği kabarabilir. Bu nedenle, adada, İskoçya konusunda İngiliz devletinin farklı yöntemlerle ayrılıkçı eğilimleri durdurma ve geciktirme amacıyla hareket ettiği yeni bir dönem gözlemlenebilir ki, yasal düzende referanduma Londra’nın izin verecek olmasının kesinleşmesi de, bu konuda İngiltere’nin elini güçlendirmiştir. Son olarak, benzer bir durumun Kuzey İrlanda için de geçerli olabileceğini ve ekonomik ve siyasi gelişimi yavaşlayan ve “düşüşte bir güç” (declining power) olarak kalmaya devam eden Britanya’nın kendi içerisinde de sorunlar yaşayabileceğini öngörmek gerekir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ