İNGİLTERE’DE SEÇİM SONRASI MUHTEMEL GÖÇ POLİTİKALARI

upa-admin 21 Temmuz 2024 495 Okunma 0
İNGİLTERE’DE SEÇİM SONRASI MUHTEMEL GÖÇ POLİTİKALARI

Giriş

Birleşik Krallık’taki seçimler, Avrupa genelinde yükselen aşırı sağın aksine “merkez sol“un meşruiyet zemini kazandığı bir politik atmosferi ortaya çıkardı. 2010’dan bu yana iktidarda olan Muhafazakâr Parti seçimde büyük bir hezimete uğradı ve Başbakan Rishi Sunak istifa etmek zorunda kaldı. Oylarını son seçimlere göre artıran İşçi Partisi (Labour) ise 14 yıl sonra iktidara gelerek şeytanının bacağını kırdı ve İngiltere Parlamentosu’nda 650 üyeli Avam Kamarası’nda büyük farkla çoğunluğu sağladı. İşçi Partisi’nin seçilmesiyle birlikte hayat pahalılığı, AB ile ilişkiler, uluslararası çatışmalara karşı alınacak tavır ve bilhassa göç ve sığınmacılar konusunda yeni Başbakan Keir Starmer’in atacağı adımlar merak edilmeye başlandı. Peki Starmer bundan sonraki süreçte nasıl bir göç politikası izleyecek?

Tartışmalı Ruanda Planı Neydi?

Biraz daha geçmişe dönecek olursak, Rishi Sunak’ın başında olduğu Birleşik Krallık Hükümeti, Nisan 2022’de hazırlanan “Ruanda Planı” kapsamında düzensiz göçmenleri ve ülkeye yasa dışı yollarla girip sığınma talebinde bulunan kişileri 6.500 kilometre ötesindeki Ruanda’ya gönderme hedefini açıklamıştı. Burada amaç; Manş Denizi’nden botlarla İngiltere’ye yasa dışı giriş yapan sığınmacıların sayısını azaltmak ve sığınmacı paylaşımı konusunda sorumluluğu bir nevi Ruanda’ya vermekti. Bu çerçevede, İngiliz hükümeti, Ruanda’ya ilk etapta 240 milyon sterlin ödeme yaptı. 5 yıllık bir süre zarfında ise Ruanda’ya gönderilen her bir kişi için 150 bin sterline kadar ödeme yapılacaktı.

Bu karara ülke içindeki İşçi Partisi de dahil muhalif kanat, insan hakları örgütleri ve Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş tepki gösterdi. Hatırlarsak, kararın ardından Haziran 2022’de Ruanda’ya 7 kişiyi taşıyan ilk uçuş “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” (AİHM) kararıyla durduruldu. Bunun üzerine, İçişleri Bakanlığı, Yüksek Mahkemede yeni bir dava açtı; mahkeme de Aralık 2022’de Ruanda’nın güvenli bir ülke olduğuna ve buraya uçuşun yasal olduğuna karar verdi. Fakat insan hakları avukatları ve sivil toplum kuruluşlarının kararı Temyiz Mahkemesi’ne götürmesi sonucunda Ruanda Planı’nın yasalara uygun olmadığına karar verildi. Temyiz Mahkemesi, kararında sığınmacıların Ruanda’ya gönderilmeleri durumunda kendi ülkelerine iade edilmeleri ve orada zulüm ve kötü muameleyle karşı karşıya kalmalarının “ciddi bir risk” olduğunu vurguladı.

Bunun üzerine, Ruanda Hükümeti ile 5 Aralık 2023’te yeni anlaşma imzalandı ve Avam Kamarası’nda bu ülkenin “güvenli” olduğunu ilan ettiği yeni bir yasa teklifi hazırladı. Bu anlaşmaya göre Ruanda’ya gönderilecek düzensiz göçmenler, başka bir üçüncü ülkeye sınır dışı edilemeyecekti. Ayrıca, bu göçmenler, Ruanda’daki diğer sığınmacılarla aynı haklara sahip olacak, bu kişilerin konaklama ve yaşam masrafları beş yıla kadar İngiltere tarafından karşılanacak, Ruanda Hükümeti’nin yasal sorumlulukları bağımsız gözlemciler tarafından kontrol edilecekti. Yasa tasarısıyla, Ruanda, düzensiz göçmenlerin sınır dışına gönderilebileceği “güvenli bir ülke” olarak kabul edilecekti; ayrıca Ruanda’nın güvenli olduğunu gösterir yasal adımlar ve uygulamalar da hayata geçirilecekti.

İngiltere’de Sığınmacıların Durumu

Brexit’ten sonra yasadışı göçle mücadele konusunda, İngiltere, Avrupa Birliği-AB’den daha bağımsız ve sert politikalar izledi. Manş Denizi üzerinden yapılan tehlikeli yolculuğun ardından İngiltere’nin güney sahillerine ulaşan yasadışı göçmenlerin sayısının 2023’te üçte bir oranında azaldığını söyleyebiliriz. Ancak Hükümetin güncellediği son rakamlar, 1 Ocak-25 Mayıs 2024 arasında 10.170 kişinin teknelerle Manş Denizi üzerinden Birleşik Krallık’a geldiğini ortaya koydu. Ayrıca son 2 yıldır neredeyse 1 milyona yakın “düzenli göçmen” alımına müsaade edildi. Bu rakamlara istinaden 2023 yılında İngiltere’deki net göç oranı, yani ülkeden ayrılanlar ve ülkeye gelenler arasındaki fark 672.000 olarak hesaplandı. Bu noktada, Sunak Hükümeti’nin çoğunlukla birkaç yüz kişiyi Ruanda’ya uçurmaya odaklanmasından mütevellit, her ay Manş Denizi’ni geçen binlerce kişiyi gözden kaçırdığını söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla, aslında post-Brexit döneminin yasadışı göç sorununu kalıcı olarak bitirmediğinin altını çizmek gerekir.

Bir başka dikkat çekmek istediğim nokta; 2023 yılının sonlarına doğru İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve İngiltere merkezli “Just Fair” isimli sivil toplum örgütü tarafından yürütülen araştırmaya göre, İngiltere’de aileler ve refakatsiz çocukların yerleştirildiği yerlerin uluslararası standart ve ülke yasalarının gerisinde kalmaktadır. Raporda, barınma, gıda, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi insan haklarını ihlal eden ciddi eksiklikler tespit edilmiştir. Bu göstergeler, Sunak Hükümeti döneminde İngiltere’nin göç konusundaki isteksizliğini ve başarısızlığını göstermektedir.

Fiziksel sorunların dışında bir başka sorun ise Avrupa genelinde aşırı sağ öncülüğünde yükselen ırkçılığın İngiltere’ye de sirayet etmesi. Zira İngiltere’de de göçmenlere karşı ciddi bir ırkçılık ve ayrımcılık söz konusu. Zaten Brexit süreci ile birlikte AB’den kopuşun en önemli gerekçelerinden biri de İngiliz halkı nezdinde göçmenlere karşı duyulan rahatsızlıktı. Brexit sürecinde anketlerde ve kamuoyu yoklamalarında göçmen karşıtlığını savunanların oranı yüzde 60’ları geçiyordu. Durum şu anda da pek değişmedi. Evet bir Almanya veya Fransa’daki kadar aşırı bir ırkçılık yok belki ama İngiltere’de yaşayan sadece Türk asıllı değil, özellikle Doğu Avrupalı ve Ortadoğu’dan gelen göçmenler, toplu taşımada, sokakta, sosyal yaşamda, kamusal alanlarda daha fazla tehdit aldıklarını (örneğin, son zamanlarda evlerine doğrudan göçmen oldukları için onları suçlayan mektuplar geldiğini) dile getirmeye başladılar. Kamusal alanda Ortadoğu kökenli olduğu için ırkçılığa maruz kalıp mobbinge uğrayan, kademe ilerlemesi engellenen göçmenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. İş bulma ümidiyle İngiltere’ye giden birçok Türk vatandaşı da uzun süre iş bulamamaktan yakınıyor. Şunu da belirtelim, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin Ukrayna’dan gelen mültecilere yaklaşımı ile Afrika ya da Asya’dan gelen mültecilere karşı yaklaşımı ile kıyaslarsak, uygulanan bu çifte standartları daha belirgin şekilde görebiliriz. Ukraynalı mültecilere muazzam yardımlar yapılırken, Suriye’den gelen sığınmacılara neredeyse tüm kapılar kapatıldı. Bu da, İngiltere özelinde ırkçılığın ciddi ve somut bir tezahürü.

Başbakan Keir Starmer ve İşçi Partisi Hükümeti’nin Muhtemel Göç Planı

Birleşik Krallık’ın yeni Başbakanı Keir Starmer, kurduğu hükümetle birlikte ilk kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamalarda, önceki hükümetin düzensiz göçmenleri Ruanda’ya gönderme planının başarısız olduğunu belirtti.  Aynı zamanda iyi bir hukukçu olan ve zamanında Kraliçe’nin hukuk danışmanlığını da yapmış olan Starmer, Ruanda’ya göçmen gönderme planının ölü doğduğunu, caydırıcı olmadığını ve beklenenin aksine olumsuz sonuçlar doğurduğunu ifade etti. Göçmenlerin Ruanda’ya gönderilme oranının yüzde 1’den bile az olduğunu vurgulayan Starmer, bu planın etkili olmadığını göstermek istedi.

Starmer’ın bu söylemlerinde yüzlerce mülteci derneği ve insan hakları örgütünün “temel insan haklarının korunması” yönünde yapmış olduğu baskı ve yönlendirmelerin yanı sıra, Sunak’ın göçmenlere karşı düşmanca yaklaşımlarının terk edilmesi çağrısında bulunmalarının da etkisi olduğunu söyleyebiliriz. 300 kadar STK’nın Starmer’e yazdığı mektupta, Birleşik Krallık’a ulaşmak için vize yollarının, aile birleşiminin ve mülteci yerleştirme programlarının yeniden oluşturulması dahil olmak üzere sığınma arayan insanlara güvenli yollar açılması, sığınmacıların hayatlarını onurlu bir şekilde yeniden inşa etmelerine ve ekonomik olarak katkıda bulunmalarına olanak tanımak adına varışlarından itibaren altı ay içinde çalışma hakkının geri verilmesi gibi öneriler bulunuyor.

İşçi Partisi’nin göçü azaltmaya ilişkin politikalarına baktığımızda, daha çok vize talebinin kısıtlanmasına öncelik veriliyor. Böylece yeni bir sınır güvenlik komutanlığı kurulacak ve sığınma başvuruları reddedilenler ülkeden uzaklaştırılacak. Dolayısıyla, yasadışı göçler durdurularak, -ki bunun için Avrupa Birliği ile de iş birliği yapılması kuvvetle muhtemel- bunun yerine sınırlı sayıda da olsa vasıflı göçmenlere doğru bir yönelim olacak. Yani düzensiz göç yerine vasıflı ve yasal göç teşvik edilecek. Son zamanlarda Almanya’nın çıkardığı Nitelikli Göç Yasası’nın bir benzeri İngiltere’de de çıkarılabilir. İngiltere’de bu konuda sorumlu kişi ise Başbakan Starmer ile birlikte yeni İçişleri Bakanı Yvet Cooper.

Fakat bu demek değil ki, İngiltere tüm vasıflı işçilere kapılarını sonuna kadar açacak. Zira Starmer’ın söylemlerinde içe dönük bir düşünce eğilimi mevcut. Yüksek sayıda çalışma vizesi talep eden işverenler ve sektörler, bu vasıflı işçi boşluklarını halihazırda İngiltere’de bulunan işçilerle doldurmak için eğitim odaklı işgücü planlarını yürürlüğe koymak zorunda kalacak. İşçi Partisi’ne göre, amaç, yurtdışından çok fazla işçi devşirmek yerine kendi ülkesinde bulunan vasıflı işçi yetiştirebilmek için beceri eğitimini teşvik etmek yönünde olacak. Zira Starmer, her seferinde, İngiltere sanayisinin yabancı işçilere “çok fazla bağımlı hale geldiğini” ve “her zaman İngiliz bir işçi almak için seçim yapmaları gerektiğini” ifade ediyor. Dolayısıyla, Starmer dönemiyle birlikte İngiliz işletmelerinin önceliği “göçmenler değil, yerli İngilizler” olacak.

Sonuç

Son kertede, Starmer’ın göç politikasının kapsamı, şu aşamada; yasadışı göçün önlenmesi için sınırların korunması ve AB ile iş birliği, kısıtlı sayıda da olsa vasıflı işçi göçmenlerin alınması, istihdam alanında önceliğin İngiliz halkına verilmesi ve bu kişilerin eğitilmesi, ayrıca ülkede bulunun mevcut göçmenlere “temel insan haklarını baz alacak şekilde” yaklaşılmasıdır.

Kapak fotoğrafı: https://reaction.life/starmers-immigration-proposal-is-as-unrealistic-as-sunaks-rwanda-plan/

Doç. Dr. Eren Alper YILMAZ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.