ALEKSANDR DUGİN VE AVRASYACILIK: TÜRKİYE’YE YÖNELİK UYARILAR

upa-admin 12 Aralık 2024 107 Okunma 0
ALEKSANDR DUGİN VE AVRASYACILIK: TÜRKİYE’YE YÖNELİK UYARILAR

Giriş

Aleksandr (Alexander) Dugin, son yıllarda hem Rusya’nın iç politikalarında, hem de uluslararası ilişkilerde tartışmalı bir figür olarak öne çıkmaktadır. Felsefi ve siyasi görüşleriyle Avrasyacılık ideolojisini şekillendiren Dugin, Rusya’nın Batı’ya karşı alternatif bir medeniyet modeli oluşturmasında entelektüel bir rehber olarak kabul edilir. Özellikle Rusya’nın dış politika stratejileri ve Batı’ya yönelik söylemleri üzerinde etkili olduğu iddia edilen Dugin, aynı zamanda uluslararası arenada Türkiye, İran ve Çin gibi ülkelerle ilişkiler bağlamında yeni bir jeopolitik vizyonun savunucusu olarak tanınır.

Dugin’in ideolojisi, Soğuk Savaş sonrası Batı hegemonyasına karşı bir meydan okuma olarak ortaya çıkmış ve Avrasyacılık çerçevesinde çok kutuplu bir dünya düzeni vizyonunu desteklemiştir. Bu vizyon, yalnızca bir jeopolitik strateji değil, aynı zamanda Batı’nın bireyselci ve liberal değerlerine karşı gelenekselci ve kolektivist bir medeniyet modeli olarak tanımlanmıştır. Dugin’in fikirleri, Rusya’nın stratejik karar mekanizmalarında etkili olduğu iddiasıyla birçok akademik ve siyasi tartışmanın merkezinde yer almıştır. Ancak bu etkilerin boyutu ve derinliği, hem Rusya içinde, hem de uluslararası çevrelerde farklı yorumlara yol açmaktadır.

Bu makalede, Suriye’de yaşanan gelişmeler sonrası Türkiye özelinde yaptığı tehditvari açıklamalar ve sonrasında Ulusal Kanal’a yaptığı röportajdan bölümler olacaktır. Ayrıca Aleksandr Dugin’in felsefi ve siyasi arka planı özet şeklinde incelenecek ve onun Avrasyacılık ideolojisi ortaya konulacaktır.

Aleksandr Dugin Kimdir?

Aleksandr Gelyevich Dugin, 7 Ocak 1962’de Moskova’da doğmuş bir Rus filozof, sosyolog ve siyaset bilimcisidir. Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde entelektüel çevrelerde etkin olmaya başlayan Dugin, Batı karşıtı ideolojisi ve Avrasyacılık kuramıyla tanınmıştır. Akademik kariyerinde, Moskova Devlet Üniversitesi’nde sosyoloji ve uluslararası ilişkiler alanlarında dersler vermiştir. Ancak radikal söylemleri nedeniyle akademik dünyada tartışmalı bir figür olarak kalmıştır.

Dugin’in siyasi kariyeri, Rusya’nın geleneksel değerlerini ön plana çıkaran ve Batı’ya meydan okuyan bir jeopolitik model oluşturma çabalarıyla şekillenmiştir. 1990’larda Ulusal Bolşevik Parti’nin kurucuları arasında yer alan Dugin, daha sonra Avrasyacı Hareketi’nin liderliğini üstlenmiş, Rusya’yı Batı hegemonyasına karşı bir medeniyet lideri olarak konumlandırmaya çalışmıştır.

Dugin, Avrasyacılığı bir medeniyetler çatışması paradigması içinde tanımlamakta ve Rusya’nın Avrupa ve Asya arasında benzersiz bir jeopolitik kimlik taşıdığı fikrine inanmaktadır. Batı’nın liberal değerlerine karşı duran Dugin, Rusya’yı çok kutuplu bir dünya düzeninin merkezi olarak görürken Avrasyacılığı, yalnızca jeopolitik bir strateji değil, aynı zamanda geleneksel değerleri ve kolektivizmi Batı’nın bireyselci anlayışına karşı savunan bir medeniyet modeli benimsemektedir.

Dugin, NATO’yu Batı emperyalizminin bir aracı olarak nitelendirir ve bu örgütün küresel istikrarsızlığın temel kaynağı olduğunu savunur. Ona göre NATO’nun doğuya doğru genişleme politikası, Rusya’nın egemenliğine yönelik bir tehdittir ve bu nedenle Batı karşıtlığını derinleştiren ideolojik argümanlar sunmakta ve Rus dış politikasını şekillendiren söylemleri desteklemektedir.

Dugin’in çalışma alanları yalnızca Rusya’nın çıkarları üzerinden değil, Batı’ya karşı siyasi politikalar geliştiren tüm unsurları kapsamaktadır. Örneğin, Türkiye’ye yönelik çalışma ve diplomatik girişimlerde bulunması bunun önemli bir göstergesidir. Dugin, Türkiye’nin Avrasyacılık projesinde stratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Dugin’e göre, Türkiye, Batı’nın etkisinden kurtularak Avrasya blokuna katılmalı ve Batı Asya’daki konumunu pekiştirmelidir. Dugin, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağlarını, Avrasya’nın doğal bir parçası olarak yorumlar. Özellikle Suriye krizi ve enerji projelerinde Türkiye’nin rolüne dikkat çeken Dugin, iki ülke arasındaki iş birliğinin, Avrasya vizyonunun başarısı için kritik olduğunu belirtmiştir.

Dugin’in Vladimir Putin üzerindeki etkisi sıklıkla tartışılmıştır. Resmi bir danışmanlık pozisyonu bulunmamakla birlikte, Dugin’in ideolojisi, Putin’in Batı karşıtı politikalarına zemin hazırlayan söylemlerde etkili olmuştur. Özellikle Rusya’nın Avrasyacı dış politika stratejisinde Dugin’in eserlerinden ve fikirlerinden yararlanıldığına dair yorumlar yapılmaktadır. Kimi siyasi uzman onu Putin’in akıl hocası, Kremlin’in ideoloğu olarak lanse etmektedir. Fakat ülke içerisinde buna karşı çıkan görüşler de mevcuttur. Bazı uzmanlara göre Putin’in akıl hocalığını yapma gibi bir durumun abartılı olduğu düşünülmektedir.

Dugin, Ukrayna krizinde Moskova’nın agresif tutumunu açıkça desteklemiştir. Kırım’ın ilhakını ve Donbas’taki Rus yanlısı ayrılıkçı hareketleri, Rusya’nın tarihsel haklarının bir parçası olarak değerlendirmiştir. Bu süreçte Kremlin’in Batı karşıtı politikalarına hem ideolojik, hem de entelektüel bir destek sağlamıştır. Dugin, Ukrayna’yı Batı’nın Rusya’ya karşı bir araç olarak kullandığını iddia eder ve Ukrayna’nın tarihsel ve kültürel olarak Rusya’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu ve Batı’nın etkisinden kurtarılması gerektiğini vurgular. Dugin, bu durumu bir medeniyetler çatışması olarak çerçeveleyerek, Rusya’nın yalnızca bir ulus-devlet değil, medeniyet lideri olarak hareket etmesi gerektiğini savunmaktadır. Dugin, bu çatışmanın sonucunun, küresel güç dengelerinin geleceğini belirleyeceğini iddia etmektedir.

Dugin’in Ulusal Kanal’a Yaptığı Açıklamalar

8 Aralık günü Şam rejiminin düşmesinin ardından gözler Rusya’ya çevrildi. Hem Esad ailesinin sığınma başvurusu sonrası Moskova’ya yerleşmesi, hem de muhaliflerin kazanımları sonrası Rusya’nın alacağı pozisyon önem teşkil etmişti. Kremlim, itidalli açıklamalar yaparak muhaliflerle iş birliğine sıcak bakan yaklaşımlar sergilemişti. Yapılan pragmatik ve rasyonel açıklamalar ışığında, bölgedeki kazanımlarından vazgeçmeden diplomatik yöntemlerle çalışılması fikri kimi çevreler tarafından tartışılıyordu. Bu tartışma ve eleştirileri yapanlar genelde daha radikal fikirlere sahip Avrasyacı kesimden geliyordu. Onlara göre, Türkiye sözüm ona Rusya’yı yeniden sırtından bıçaklamıştı.

Türkiye’ye ağır eleştiri getirenlerin başında da Aleksandr Dugin gelmekteydi. Dugin, X hesabından yaptığı açıklamada, “Suriye Erdoğan için büyük bir tuzaktı. O çok büyük stratejik bir hata yaptı. O Rusya’yı ve İran’ı aldattı. Kemal’in (Atatürk) Türkiye’sini  bu zamana kadar koruduk, fakat bundan sonra desteklemeyeceğiz. Tövbe etmek zorunda kalacaksınız.” şeklinde konuştu. Bu ağır tahrik edici cümleler sonrası gelen tepkiler üzerine bu paylaşımını kaldıran Dugin, kendisine yakınlığıyla bilinen Doğu Perinçek’in kanalında canlı yayında açıklamalarda bulundu. Geniş bir perspektiften Suriye ve bölgedeki gelişmeleri değerlendiren Dugin’in röportajından öne çıkan başlıklar şunlardır.

Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail Projeleri

Dugin’in röportajındaki temel vurgularından biri, Suriye’deki savaşın yalnızca bölgesel bir çatışma değil, küresel bir stratejik planın parçası olduğu yönündedir. Ona göre, İsrail’in Şam’ı işgal etme hedefi ve eskatolojik temelli politikaları, Büyük İsrail Projesi’nin bir yansımasıdır ve Büyük Ortadoğu Projesi yıllar sonra yeniden hayata geçirilmiştir. İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki müdahaleleri, Golan Tepeleri’nin işgali ve Mescid-i Aksa üzerindeki tehditler, bu genişleme politikasının göstergeleri olmakla birlikte bu hamlelerin sadece Filistin veya Lübnan değil, tüm İslam dünyası ve Türkiye’nin çıkarlarına aykırı olduğunu vurgulamaktadır.

Dugin’e göre, Suriye’deki savaşın iki ana ekseni bulunmaktadır: Amerika’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü vekalet savaşı ve İsrail’in Şii güçlere, özellikle İran’a ve Hizbullah’a yönelik saldırılarıdır. Türkiye’nin bu çatışmadaki rolü ise Dugin tarafından “stratejik hata” olarak değerlendirilmekte ve Ankara’nın Suriye’de Beşar Esad’ı devirmeye yönelik operasyonlara katılması, Rusya’nın perspektifinden “geriye gidiş” olarak yorumlanmaktadır.

Dugin, Türkiye’nin bu adımının iki önemli stratejik müttefik olan Rusya ve İran’ı kaybetmesine yol açtığını ve bunun yerine iki düşman kazandırdığını savunmaktadır: Kürt gruplar ve radikal İslamcı yapılar. Ona göre, Batı tarafından desteklenen Kürt gruplar, bağımsız bir Kürt devleti kurma yolunda ilerlerken, cihatçı gruplar da Türkiye’nin istikrarını tehdit etmektedir. Türkiye’nin bu politika ile kendi ulusal güvenliğini tehlikeye attığı belirtilmektedir. Dugin, “Şu anda Kürt grupların denetimindeki topraklar Batı tarafından desteklenmektedir. Şu anda da serbest kalmış durumdalar çünkü artık Suriye diye bir devlet bulunmuyor. Bu fırsattan istifade Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan yaratmak isteyeceklerini, bu yönde hareket edeceklerini düşünüyorum. Aynı zamanda radikal islamcı gruplar da anti Kemalist ve milliyetçilik karşıtı olarak değerlendirilebilecek yapıdalar. Türkiye tek bir adımda kendisi için potansiyel stratejik müttefiklerinden ikisini kaybetti; Rusya ve İran. Ve aynı zamanda şu anda kendi bulundukları yerde serbestlik kazanan iki radikal düşman kazandı.” şeklinde konuştu.

“Rusya Türkiye’nin Düşmanı Değil”

Suriye’de yeniden bir savaşın olacağını iddia eden Dugin, “Suriye’de bir savaş daha olacaktır. Kitlesel katliamlar, dini ve etnik azınlıklara karşı şiddet olayları ve benzerleri yaşanacaktır. Türkiye’nin Suriye’deki etkisini genişletme düşüncesinin aksine sonuç bunun tam tersi olacaktır. Bu plan Türkiye’ye iç istikrarını ve güvenliğini sarsacak, bozacak bir etki olarak geri dönecektir ve bu çok tehlikelidir. Türkiye’ye yönelik tehdit Rusya’dan gelmiyor, küreselci Batı’dan geliyor. Erdoğan’ın bağımsız politikalarını ve egemenlik yönündeki hareketlerini eleştiren Batı’dan geliyor… Dolayısıyla Rusya, Türkiye’nin düşmanı değildir. Fakat Türkiye sanki kendisi Rusya’nın düşmanı gibi davranmaktadır. Ve bu çok üzücü bir durum. Bence bu büyük bir stratejik ve hayati bir hatadır ve yanlıştır. Bu çok açıkça anti Kemalist bir adımdır. Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Ve Araplar da Türkiye’ye karşı seferber ve organize olmuş durumdalar. Çünkü Suriye içindeki cihatçı gruplara desteğini Osmanlı gücünün yeniden uyanışı olarak değerlendiriyorlar.” şeklinde konuştu.

“Rusya Aktif Olmayacak”

Rusya’nın durumuyla alakalı olarak da konuşan Dugin, Rusya’nın bölgede yaşanan gelişmelere karşı aktif olmayacağını iddia ederek şunları kaydetti: “Şu anda Batı hegemonyası için yeni bir alan açılmış durumdadır. Büyük İsrail Projesi için yeni bir alan açılmış durumdadır. Ve radikal selefi islamı için yeni bir alan açılmış durumda. Ve aynı şekilde El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin önünde bir alan açılmış durumdadır. Şu anda Kürtlerin kendi devletini inşaaya başladığını düşünüyorum. Elbette Batı’nın yardımıyla bu gerçekleşiyor. Ortadoğu’daki kaos büyüyecektir. Türkiye’nin bu açıdan savunmasız bir pozisyonda olduğunu düşünüyorum. Rus güçlerinin şu anda Ortadoğu’dan çekilmesi bölge güçleri açısından bir kayıptır. Küreselcilerin gözünden Esad’ın düşmesinin ardından bir sonraki hedef Erdoğan’ın iktidardan devrilmesi olacaktır. Sayın Erdoğan için herhangi bir kötülük gelmesini istemiyorum onun için yalnızca iyi dileklerim var fakat şu anda bir tuzağa düşmüş durumdadır. Rusya şu anda Ukrayna’ya odaklanmış durumda. Ukrayna, Rusya’daki pek çok şey için en önemli mesele. Ukrayna, Rusya’ya varoluşsal bir tehdit ortaya koyuyor. Rusya’nın Ortadoğu’da çok aktif olacağını düşünmüyorum. Fakat Rusya’nın Ortadoğu’da yokluğu, dahil olmaması çok kötü bir durum ortaya koyuyor. İran etkisi de daha az olacaktır. Şii gücü de şu anda iyi bir durumda değildir.”

“Avrasya’da Cihatçı Örgütler Yeniden Canlanacak”

Esad rejiminin devrilmesinin ve Rusya’nın bölgede aktif olarak yer almamasının radikal cihatçı örgütlerin yeniden canlanacağını düşünen ve ABD Başkanı Donald Trump’ın da bu durumu değiştiremeyeceğini iddia eden Dugin, buna ilişkin olarak şunları söyledi: “Şu anda Rusya’da pek çok şeyin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Avrasya’da radikal islamcı örgütleri yeniden canlandıracaklarını düşünüyoruz. Rusya’nın içinde ve aynı zamanda Orta Asya’da… Rusya’yı Kafkasya’da ve Doğu Avrupa’da yeni cepheler açarak kuşatmaya devam edeceklerini düşünüyorum. Küreselcilerin aynı zamanda belki de Türkiye’nin içerisinde de yeni istikrarsızlıklar yaratmak isteyeceklerini düşünüyorum. Suriye’de bir Kürt devletinin oluşturulması elbette Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir. Aynı şekilde Irak’ı da… Dolayısıyla çok zor zamanların yaklaşmakta olduğunu görüyorum. Trump’ın şu ana kadar yapılmış her şeyi tersine çevirebileceğini düşünmüyorum. Trump kendisi küreselci değil, fakat realist… Aynı zamanda Amerikan hegemonyasını da kurtarmak istiyor, farklı biçimlerde ve farklı araçlarla… Ve eşsiz bir süper güç olarak kalmasını sağlamak… Şu anki durumda sınırlı bir özgürlüğe sahip. Küreselciler Trump’ın hareket etme serbestliğini kısıtlamak üzere çeşitli planlar yapıyorlar ve bunda da başarılı oldular. Şu anda Büyük Ortadoğu Projesi’nin geri dönüşünü gözlemliyoruz. Ve bunun içindeki ana unsur da bağımsız Kürt devletinin kurulmasıdır. Aynı zamanda bu İsrail’in pozisyonudur. Soros gibi yapılar da bu projenin bir tarafıdır. Kürselcilerin planı budur. Putin, Trump, Erdoğan ve bütün küreselleşmeye direnenlere karşı bir plandır. İran’a ve elbette Çin’e karşı da bir plandır. Çok kutupluluğa karşı bir plandır.”

Sonuç ve Değerlendirme

Aleksandr Dugin’in felsefi ve siyasi görüşleri, son yıllarda yalnızca Rusya’nın iç politikalarını değil, aynı zamanda küresel düzeydeki jeopolitik ilişkileri de önemli ölçüde şekillendirmiştir. Dugin, Avrasyacılık ideolojisini yalnızca bir jeopolitik strateji olarak değil, aynı zamanda Batı’nın liberal ve bireyselci değerlerine karşı, gelenekselci ve kolektivist bir medeniyet modeli olarak tanımlamaktadır. Bu ideoloji, Rusya’nın hem Batı karşısındaki duruşunu, hem de küresel arenadaki rolünü şekillendirirken, aynı zamanda Türkiye’nin bu süreçteki konumunu da önemli bir mesele haline getirmektedir. Dugin’e göre, Türkiye’nin Avrasya blokuna katılması, bölgesel ve küresel denklemleri değiştirecek stratejik bir adım olacaktır. Türkiye’nin Batı’ya karşı bağımsız bir politika izleyerek Avrasya’da daha güçlü bir yer edinmesi gerektiğini savunmaktadır.

Dugin’in son dönemdeki açıklamaları, özellikle Suriye’deki gelişmelerle ilgili tespitleri, onun jeopolitik vizyonunun somut bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal Kanal’a yaptığı röportajda, Suriye’deki savaşın sadece bölgesel değil, küresel bir stratejik planın parçası olduğunu iddia etmiştir. Ona göre, İsrail’in Şam’ı işgal etme hedefi ve Büyük İsrail Projesi’nin bir yansıması olan bu savaş, aynı zamanda Batı’nın bölgedeki müdahalesini meşrulaştırmaktadır. Dugin, bu bağlamda, Suriye’deki gelişmeleri yalnızca bir iç çatışma olarak görmemekte, bunun küresel gücü yeniden şekillendirme çabaları olarak değerlendirmektedir.

Dugin’in röportajındaki en dikkat çekici açıklamalarından biri, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarına yönelik eleştirileridir. Dugin, Türkiye’nin Beşar Esad’a karşı yürüttüğü politikaları “stratejik bir hata” olarak nitelendirerek, bu adımın Rusya ve İran ile olan ilişkileri zedelediğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Batı ile işbirliğini güçlendirmesinin, Kürt gruplar ve radikal İslamcı yapılar gibi potansiyel düşmanlarla ilişki kurmasına yol açtığını savunmuştur. “Türkiye tek bir adımda kendisi için potansiyel stratejik müttefiklerinden ikisini kaybetti; Rusya ve İran. Ve aynı zamanda şu anda kendi bulundukları yerde serbestlik kazanan iki radikal düşman kazandı.” şeklindeki açıklamaları, Türkiye’nin dış politikasına yönelik ciddi bir eleştiriyi ortaya koymaktadır.

Dugin’in görüşlerine göre, Türkiye’nin Suriye’deki stratejik hataları yalnızca bölgesel güvenlik açısından değil, küresel ölçekte de ciddi sonuçlar doğurabilir. “Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Ve Araplar da Türkiye’ye karşı seferber ve organize olmuş durumdalar” diyerek, Türkiye’nin bu politikalarla sadece Batı’yı değil, aynı zamanda bölgedeki Arap güçlerini de karşısına alabileceğine dair uyarılarda bulunmuştur. Bu tür açıklamalar, Dugin’in Avrasyacılık ideolojisini hayata geçirebilmek için Rusya’nın dünya düzenindeki yerini ve Türkiye ile olan ilişkilerini nasıl şekillendirmesi gerektiğine dair düşüncelerini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Geleceğe yönelik değerlendirdiğimizde, Dugin’in ideolojisinin ve söylemlerinin, Rusya’nın dış politikasındaki etkisi olabilir. Özellikle Ukrayna ve Suriye gibi bölgesel krizlerin ardından Dugin’in stratejik öngörüleri, Rusya’nın Batı karşıtı duruşunu pekiştirecek şekilde şekillenmeye devam edecektir. Bununla birlikte, Dugin’in stratejik uyarılarının, Türkiye gibi kilit ülkelerle olan ilişkilerde ne gibi sonuçlar doğuracağı, önümüzdeki yıllarda daha net bir şekilde anlaşılacaktır. Dugin’in “Rusya Türkiye’nin düşmanı değildir; fakat Türkiye sanki kendisi Rusya’nın düşmanı gibi davranmaktadır” şeklindeki açıklamaları, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine dair önemli bir ipucu sunmaktadır. Bu açıklama, Türkiye’nin bağımsızlıkçı ve pragmatik politikalarının, Rusya ile olan stratejik işbirliğini nasıl test edebileceğini ve bu ilişkiyi nasıl yeniden şekillendirebileceğini sorgulamaktadır.

Sonuç olarak, Dugin’in Avrasyacılık ideolojisi ve bölgesel analizleri, küresel güç dengelerinin şekillendiği bu dönemde önemli bir referans noktası olarak kalmaya devam edecektir. Ancak, onun görüşlerinin, sadece Rusya’nın stratejileri değil, aynı zamanda küresel çapta yeni bir güç düzeninin oluşumunu savunması, dünya siyaseti üzerinde uzun vadeli etkiler yaratacaktır. Türkiye’nin dış politikasında alacağı kararlar ve Avrasya ile Batı arasındaki dengeyi nasıl kuracağı, Dugin’in öngörülerinin doğruluğunu ve etkisini belirleyecek en önemli faktörlerdir.

Dugin’in Ulusal Kanal’a verdiği röportaj

Sadık ARPACI

Uluslararası İlişkiler, Rusya Uzmanı

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.