AB’NİN ORTA ASYA AÇILIMI VE TÜRK DEVLETLERİNİN GÜNEY KIBRIS’A BÜYÜKELÇİ ATAMA TELAŞI

upa-admin 13 Nisan 2025 451 Okunma 0
AB’NİN ORTA ASYA AÇILIMI VE TÜRK DEVLETLERİNİN GÜNEY KIBRIS’A BÜYÜKELÇİ ATAMA TELAŞI

Geçtiğimiz günlerde Türkiye basını ve uluslararası basın-yayın kuruluşlarına düşen Türk Devletleri Teşkilatı üyesi Kazakistan (tam üye), Türkmenistan (tarafsızlığa dayalı dış politika prensibi nedeniyle yalnızca gözlemci üye) ve Özbekistan (tam üye) gibi Türk devletlerinin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla dünyada kabul gören Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne birbiri ardına hızla bir şekilde Büyükelçi atamaları konusu, bu devletlerin TDT’nin gözlemci üyesi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye ile ilişkilerinde yaşanan bir gerilimden ziyade, Avrupa Birliği’nin (AB) Orta Asya bölgesindeki Türk devletlerine yönelik olarak geliştirdiği yeni ortaklık politikasının doğal bir sonucu olarak algılanmalı. Bu yazıda, AB’nin Orta Asya açılımını ve Türk devletlerinin bu sürece eklemlenerek Güney Lefkoşa ile ilişkilerini geliştirme isteklerini değerlendireceğim.

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) başına yeniden Donald Trump’ın geçmesi ve Trump’ın içe dönük milliyetçi politikaları nedeniyle Transatlantik ilişkilerde yaşanan pürüzler nedeniyle son dönemde “stratejik özerklik” eğilimlerinin daha da belirgin ve güçlü hale geldiği AB’de, son dönemlerde, Avrupa Komşuluk Politikası’nın (ENP) geleneksel ve doğal nüfuz alanları olan Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya dışında Orta Asya’nın da büyük önem kazandığı yadsınamaz bir gerçek. Öyle ki, Rusya ile Ukrayna üzerinden bilek güreşine devam eden AB, bu şekilde Moskova’nın “arka bahçesi” olarak nitelendirilen bir bölgede aktif hale gelmek ve Washington’ın yüksek gümrük tarifeleri ile küresel ticareti akamete uğrattığı bir dönemde yeni pazarlara erişim sağlamak istiyor. İşte bu kapsamda, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde 4 Nisan 2025 tarihinde düzenlenen Birinci AB-Orta Asya Zirvesi, önemli gelişmelere sahne oldu. AB’yi Avrupa Komisyonu Ursula von der Leyen’in temsil ettiği zirve sonucunda, AB’nin Küresel Geçit yatırım programı kapsamında Orta Asya bölgesine yönelik olarak 13,2 milyar dolarlık (12 milyar euro/avro) bir destek paketi başlattığı duyuruldu. Bu paket kapsamında AB’nin ulaştırma (3 milyar euro), kritik hammaddeler (2,5 milyar euro), su, enerji ve iklim (6,4 milyar euro) ile dijital bağlantı alanlarındaki bazı projeleri finanse edeceği ve bu konuda Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) bölge ülkelerine destek sağlayacağı açıklandı.

Ayrıca, Zirve sonucunda yayınlanan bildiride, AB ile Orta Asya devletleri arasındaki ilişkilerin “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltiği (1. madde) ilan edildi. Mirziyoyev ve von der Leyen dışında AB Konseyi Başkanı Antonio Costa, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadık Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman ve Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhammedov’un da katıldıkları Zirve, Brüksel ile Orta Asya’daki devletler arasında yeni bir ortaklığın başlangıcı olarak dikkat çekti.

AB’nin bölge ülkelerinin gelişimi açısından önemli kıymetteki yatırım planı ve Rusya’nın Gürcistan (2008) ve Ukrayna (2014, 2022-) müdahaleleri sonrasında Moskova’ya karşı tehdit algılaması geliştiren bölge ülkelerine yönelik dostane yaklaşımı sonrasında dikkat çeken bir diğer gelişme ise, Zirve sonrası yayınlanan bildirinin 4. maddesinde Türk devletleri Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın KKTC’nin kurulmasını kınayan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlı kalacaklarını açıklamaları ve bu doğrultuda hemen harekete geçerek Güney Lefkoşa’ya Büyükelçi atamaları oldu. Bu şekilde zaman zaman milliyetçi çevrelerde gündeme getirilen KKTC’nin Türkiye’nin yakın ilişkiler içerisinde olduğu Türk devletlerine tanıtılması fikrinin gerçekçi olmadığı yönündeki algı güçlenirken, 2017’de Crans-Montana görüşmelerinin sonuçsuz kalması ardından “iki devletli çözüm” formülünü benimseyen Türkiye’nin duruşu da reel politik açısından daha sorunlu hale geldi.

Gelişmeler karşısında şu sıralar Suriye özelinde daha yoğun ve acil bir gündemi olan Türkiye’deki yetkililerden herhangi bir açıklama henüz yapılmazken, yine de Ankara’nın gidişatı yakından takip ettiği ve gelişmeleri endişeyle izlediği belirtilebilir. Zira bu gelişmeler hem Türkiye’nin aslında hiçbir zaman tam anlamıyla uygulamaya çalışmadığı “iki devletlilik” tezi bağlamında bir geri adımı, hem de KKTC iç siyasetinde Ankara’nın açık destek verdiği milliyetçi Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Türkiyeli göçmenlerin desteklediği sağcı-milliyetçi Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşadığı prestij kaybını işaret ediyor. Bu sürecin devamı halinde, Ankara’nın nüfuz politikaları adada halen çok etkili olsa da, en geç 12 Ekim 2025’te düzenlenmesi gereken seçimlerde adada federal çözümü savunan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) (büyük ihtimalle adayları Tufan Erhürman olacak) veya Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) (adayları Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı olabilir) gibi siyasal oluşumların adaylarının seçimi kazanması sürpriz bir gelişme olmayabilir. Bu nedenle, gelişmeler sadece Orta Asya jeopolitiği değil, Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki güç mücadelesi açısından da önemli.

Bu gelişmeleri akademik açıdan iyi takip ederek, önümüzdeki dönemde medyada komplo teorilerine kapılmadan serinkanlı yorumların yapılmasını ve Türkiye’nin geleneksel dış politika eğilimlerini de unutmamasını diliyoruz.

Kapak fotoğrafı: Anadolu Ajansı

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.