TRUMP’IN TARİFE SAVAŞLARI, DIŞ POLİTİKA VE LATİN AMERİKA

upa-admin 07 Mayıs 2025 233 Okunma 0
TRUMP’IN TARİFE SAVAŞLARI, DIŞ POLİTİKA VE LATİN AMERİKA

İlk döneminde (2017-2021) komşuları Kanada ve Meksika ile ekonomik ilişkilere yeni bir yön vermek isteyen ABD Başkanı Donald Trump, Joe Biden’ın ardından yeniden Başkan seçilmesiyle Ocak 2024’te başlayan ikinci başkanlık döneminde, komşularla sınırlı kalmadan ABD’nin dış ticaretinde önemli değişikliklere gitme kararı aldı. Nitekim Trump, eski NAFTA ülkeleri Kanada ve Meksika ile ülkesinin oluşturduğu ticaret rejimini ilk başkanlık döneminde değiştirmiş ve NAFTA sistemini ortadan kaldırmıştı. Buna rağmen, yeni dönemde de ticaret tarifelerinin yükseltilmesi girişiminde yine iki komşusunu öncelikli hedef yaptı. Bazı istisnalar haricinde ABD’nin bu iki ülkeyle ticaretinde tarifeler % 25’e yükseltildi. Ancak, Kanada ve Meksika’nın ABD’ye ihracatının çoğu NAFTA’nın yerini alan USMCA sistemi çerçevesinde belirlenmiş olduğundan, % 25’lik ihracat tarifesi kısıtlı sayıda ürünü kapsayacak şekilde planladı. Ayrıca Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, tarifeler konusunda girişimlerde bulunarak Meksika adına daha fazla ürün için % 25’lik orandan muafiyet ve ertelemeler elde etti. Bununla beraber, Trump yönetiminin Meksika üzerindeki ticaretten uyuşturucu ticareti ve göç yönetimi meselelerine dek çeşitli alanlarda oluşturduğu baskı, Meksika hükümetinin yalnızca dış politikada değil iç politikada da bir numaralı gündem maddesi haline geldi.

Trump’ın Kanada ve Meksika ile ilgili açıklamalarının ardından ilan ettiği, küresel etki yapan dış ticaret tarifesi değişiklikleriyse Latin Amerika ve Karayipler ülkelerini çoğunluğunu Türkiye’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda ülke gibi % 10’luk tarife uygulanacak kategoriye yerleştirdi. İstisnalar ise daha yüksek oranların belirlendiği Venezuela, Nikaragua ve Guyana oldu. Ülkeler bazında baktığımızda bölgedeki devletler, ekonomik büyüklük, iç pazar genişliği, sanayileşme düzeyi, ABD ile coğrafi yakınlık ve denize çıkış olanakları bakımından birbirilerinden farklı özelliklere sahiptirler. Meksika, Orta Amerika ve Karayiplerin en azından bir kısmının 1990’lardan itibaren giderek artan biçimde ABD ile ekonomik ilişkilerinin yoğunlaştığı görülmektedir. Güney Amerika ve bazı Orta Amerika ülkeleri ise daha bağımsız davranabilmektedirler. Bununla beraber ABD tarihsel olarak bölge genelinde AB ile ilk sıradaki ticari ortaklar arasında yer alırken günümüzde çoğu Latin Amerika ülkesi için Çin birinci sıraya yükselmiş durumdadır. Bu koşullar, ABD ile ekonomik ilişkiler bağlamında birlikte hareket etme imkânını büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca ABD ile ekonomik rekabeti giderek kızışan Çin ile BRICS’te yer alan Brezilya ve yine bu ülkeyle yakın ilişkileri nedeniyle Trump’ın henüz göreve gelmeden hedef tahtasına oturttuğu Panama gibi örnekler ve Venezuela-ABD ilişkilerinin artık çeyrek yüzyıla yayılan gerilimi, ABD’nin politikalarındaki dönüşümünün Latin Amerika ülkelerinin yalnızca ekonomik değil ideoloji, siyaset ve güvenlik alanlarındaki çıkarlarıyla da örtüşmeyebileceğini gösteriyor. Bu doğrultuda, Latin Amerika ülkelerinin ABD ile ticaretin geleceğine bakışı ve bu yönde atacakları adımlar özellikle Güney Amerika için ayrışmalara yol açma potansiyeli taşımaktadır.

Bölgenin üç büyük ekonomisi olan Arjantin, Brezilya ve bahsettiğimiz Meksika açısından bakıldığına sürecin bölge için belirsizlikler taşıdığı, bununla beraber kendi içinde fırsatları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Diğer taraftan, Trump’ın tarife savaşlarının Latin Amerika üzerindeki etkisini ideolojik eğilimlerden ve bu ülkelerin dış politika tercihlerinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Brezilya’da Başkan Lula, Jair Bolsonaro’nun ardından 2023 yılı başında üçüncü kez başkanlık görevine geldi. Fakat 2002 ile 2010 arasında iki dönem başkanlık yaptığı dönemde küresel ekonomide yaşanan olumlu dönemle çakışan ve Brezilya’nın yükselen güçler arasına girdiği dönem ile bugünkü başkanlık koşulları arasında önemli farklar bulunnaktadır. Nitekim Lula’nın kamuoyu nezdindeki desteği son anketlere göre kendi başkanlık tarihçesinde ilk defa % 41’e kadar gerilemiştir.[1] Ülkede yaşanan ekonomik zorlukların yanı sıra zıt ideolojik görüşlere sahip olduğu Bolsonaro’nun siyaseten güçlü bir figür olmaya devam etmesi Lula’nın işini zorlaştıran en önemli etken durumundadır. Bolsonaro hakkındaki 2023’te Lula’nın başkanlık görevine üçüncü kez seçilmesinin ardından yaşanan ve destekçilerinin gerçekleştirdiği, başkent Brasília’daki federal hükümet binaları ve başkanlık sarayına yapılan baskınların yapıldığı olaylara ilişkin darbe hazırlığı iddiasıyla açılan soruşturma, Bolsonaro’ya hayranı olduğu Trump’ın benzeri bir yargı sürecinden geçmesi nedeniyle kendi durumuyla paralellik kurma imkânı sağlamıştır. Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail’in Filistin’e saldırıları, BRICS’in İran’ı içine alacak şekilde genişlemesi ve bölgedeki en önemli ortağı Arjantin’in giderek Brezilya’dan farklılaşan dış politikası Lula’nın üçüncü dönemine karşısına çıkan ve zaman zaman Brezilya ve ABD’yi ayrı kamplara yerleştiren zorluklardır. Brezilyalılar Trump’ın tarife artırımına verilecek kısa ve uzun vadeli cevaplar üzerinde düşünmekle beraber hem ABD, hem de Çin ile ilişkilerin geleceği bağlamında bu cevaplar önem taşıyacaktır.

Güney Amerika’nın diğer büyük ekonomisi ve MERCOSUR’un iki büyük üyesinden biri olan Arjantin’de Devlet Başkanı Javier Milei, seçim kampanyası döneminden başlayarak 2023’te göreve gelmesinden bu yana ülke dış politikasını ABD ile yakınlaşmaya yönlendireceğini açık biçimde ifade etmiştir. İsrail’in Gazze’yi işgal sürecinde İsrail’e desteğini her fırsatta yineleyen Milei, dış politikasını ve liberteryen ideolojisinin yansıttığı ekonomi politikasını ABD ile yakınlaşmak üzerine kursa da benzer hedeflerle yola çıkan Brezilya’nın önceki Devlet Başkanı Bolsonaro gibi, dış politikada yakınlaşma düşüncesi Arjantin’e ABD’den beklediği ekonomik ayrıcalıkları sağlamadı. Arjantinli yetkililer ise ABD’nin beklentilerini karşılamak yoluyla tarifeleri düşürebilmekle amacıyla ABD’li mevkidaşlarıyla temas kurarak hızlı bir müzakere sürecine girdiler. Tarifelerin yükseltilmesi ve Arjantin’e bir ayrıcalık tanınmaması Milei’nin ABD’ye yönelik ideolojik yakınlığını ülke için ekonomik avantaja dönüştürememesi, BRICS’ten gelen üyelik davetini geri çevirmesi ve Çin ile ekonomik ilişki potansiyelini tam anlamıyla değerlendirmemesi gibi hususlarda iç politikada hoşnutsuzluk yaşanmasına neden olabilecek, en azından muhalefetin söylemlerini yönlendirecek etkenlerdir. Bununla beraber, Arjantin ve Brezilya’nın aralarında bulunduğu pek çok bölge ülkesi, son gelişmelerden daha eskiye dayanan ve ABD’nin bir süredir izlediği tarife artırımı politikaları karşısında müzakerelerle kazanımlar elde etme politikası yürütmektedirler. Dolayısıyla, aralarındaki ideolojik farklılıklar ve konunun muhalefet tarafından kaçınılmaz biçimde iç politika malzemesine dönüştürülmesinin ötesinde Lula ve Milei yönetimleri sorunu benzer yöntemlerle çözme eğilimindedirler.

Gelinen noktada ilk dikkat çeken, ABD’nin bölge için belirlediği tarifelerin genel olarak Çin ve AB’ye uygulanandan az tutularak bölge ülkeleri üzerinde özel bir ekonomik baskı kurulmamasının hükümetler üzerindeki rahatlatıcı etkisidir. Ayrıca bölge ülkelerinin çoğu, hem içinde bulundukları ekonomik koşullar itibariyle, hem de tariflerin özellikle yüksek tutulmadığı göz önünde tutularak, hızlıca misilleme yapma eğiliminde değillerdir veya bunu tüm sektörlere yaymayı planlamamaktadırlar. Buradan hareketle, Latin Amerika’nın başlıca ihraç ürünlerinin tarım sektöründen olmasının bir avantaja dönüşmesi mümkündür. Özellikle ABD’ye tarife misillemesi yapan ülkelerde Latin Amerika tarım ürünlerinin rekabet edebilirliği artabilecektir.[2] Görüldüğü üzere, Latin Amerika ülkeleri, dünyanın geri kalanında olduğu gibi ABD’nin yükselen korumacı ekonomi politikalarından ve artan ABD-Çin rekabetinden etkilenmektedir. Bununla beraber, Çin’in 2000’lerin ilk çeyreğinde ABD ve Avrupa ülkelerini yerlerinden ederek çoğu Latin Amerika ülkesinin ilk üç sıradaki ticaret ve yatırım ortaklarından biri haline gelmesi, bölge ülkeleri için durumu daha karmaşık hale getirmektedir. Bununla beraber, küresel ticarette artan rekabet koşulları çerçevesinde ülkesinin daha korumacı ekonomi politikalarına geçmesi gerektiği düşüncesi, ilk başkanlık döneminden bu yana ABD Başkanı Trump’ın politikalarına rehberlik ettiğinden Latin Amerika için bir sürpriz söz konusu değildir.

Ayrıca, ABD-Çin rekabeti ve önceki yıllarda ABD’nin gerçekleştirdiği tarife artırımlarının bölge ekonomileri üzerinde dolaylı olumlu etkileri yaşanmıştır. Trump’ın söylemlerinin uygulamadaki karşılığının daha zayıf olması, geri adımların söz konusu olması, özellikle Latin Amerika için müzakere kapısının açık tutulması ve zamana yayılması beklenmektedir. Süreçte Latin Amerika’nın özel olarak dezavantajlı konumda bulunmadığı, ABD ile kısa vadede müzakereler yoluyla bazı ticari meselelerin çözüme kavuşturulmasının mümkün olduğu ve ABD ürünlerinin girişinin maliyetli hale geldiği pazarlara ihracatı artırmak yoluyla avantaja dönüşme ihtimalinin bulunduğu görülmektedir.

Kapak fotoğrafı: https://globalvoices.org/2024/11/25/latin-america-who-wins-and-who-loses-after-trumps-victory/

Doç. Dr. Segâh TEKİN

 

DİPNOTLAR

[1] Americas Quarterly, “Brazil: Bolsonaro on Trial, Lula Under Pressure”, 03.04.2025, https://www.americasquarterly.org/article/aq-podcast-bolsonaro-on-trial-lula-under-pressure/.

[2] Joseph Glauber, Juan Pablo Gianatiempo, “How U.S. tariffs might impact countries of Latin America and the Caribbean”, IFPRI Blog, https://www.ifpri.org/blog/how-us-tariffs-might-impact-countries-of-latin-america-and-the-caribbean/.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.