OBAMA’NIN İKİNCİ DÖNEMİ: AMERİKA NEREYE GİDİYOR?

upa-admin 19 Haziran 2014 2.328 Okunma 0
OBAMA’NIN İKİNCİ DÖNEMİ: AMERİKA NEREYE GİDİYOR?

ABD’nin şimdiki Devlet Başkanı Obama’nın ikinci Başkanlık süresinin dolmasına iki yıl kalıyor. Uzmanlar onun şimdiki aşamadaki etkinliğini birinci Başkanlık dönemi ile mukayese ediyorlar. Meydana ilginç gerçekler çıkıyor. Gerçek durum düşünüldüğü gibi basit değilmiş. Dünyanın en güçlü devletinin dış politikasında bazı çelişkiler ve belirsizlikler yer aldı. Bir takım jeopolitik konulara Washington’un tutumu ciddi eleştiriliyor. Buna rağmen, çoğu Batı analistleri esasen Amerika’nın liderliği sorununa değiniyor, küresel jeopolitik manzarayı zorlaştıran önemli hususları ise adeta unutuyorlar. Amerika nereye gidiyor?

İkinci Seçimden Sonra: Yeni Sorunların Yarattığı Gerçeklik

Amerika’nın dış siyasetinin dinamikleri küresel jeosiyaset için önem taşıyor. Dünyanın en güçlü devletinin bu alanda etkinliğine çok şeyler bağlıdır. Dolayısıyla uzmanlar Obama’nın ikinci Başkanlık döneminde gerçekleştirdiği iç ve dış politikanın özelliklerine büyük önem vermektedirler.

Burada B. Obama’nın birinci Başkanlık döneminde yaptığı dış politikanın bazı önemli özelliklerini hatırlamaya ihtiyaç vardır. Malum terör olaylarından sonra ABD’nin dünyada otoritesi sarsıldı. Özel olarak Müslümanlar Washington’a inanmıyorlardı. Bunun arka planında ülkenin ekonomik sisteminde sorunlar oluşmaya başlamıştı. Vatandaşları iç sorunların çözümü daha fazla ilgilendirmekteydi. Böyle bir ortamda Amerika’ya tamamen farklı faaliyet programına sahip başkan gerekiyordu (bkz.: Kılıç Buğra Kanat. Obama’nın İkinci Döneminde Amerikan Dış Politikası / “Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı” (SETA), Mayıs 2014, № 93). Obama tüm bu nedenlerden birinci Başkanlığının yemin töreninde ciddi vaatlerle dolu bir konuşma yaptı. O, ülkenin ekonomik durumunu önemli ölçüde geliştirirken, dış siyasette de başarılar kazanacağına söz verdi. Bu bağlamda Ortadoğu, Afrika, Avrupa, Orta Asya ve Uzak Doğu ilk sırada yer alıyordu. Somut olarak, Irak, İran, Afganistan, Çin gibi sorunların çözümü önde duruyordu. Uygulama gösterdi ki, Washington listelenen sorunları çözememekle yetinmedi, hatta onlara yenilerini de eklendi. İlginçtir ki, bu süreç B. Obama’nın birinci Başkanlık döneminden ikinciye geçişi döneminde keskinleşti. Net ifade edersek, yeni Başkanlığının süresi, daha fazla sıkıntıların oluşması zemininde başladı (bkz.: önceki kaynağa).

Buradan otomatik olarak şöyle bir sonuç alınır; Obama ikinci Başkanlığına dış politikada daha çok sorunların meydana gelmesi ile başladı. Sebep neydi? Washington’ın tüm çabalarına rağmen, süreçler onun istediği yönde gitmiyordu. Analistler bu meseleyi yeterince tahlil ettiler. Edinilen temel sonuç şudur ki, dünyanın kendisi değişmektedir. Artık onun sadece bir “süper güç” tarafından yönetilmesi fikri kabul edilmiyor. Bu husus bizatihi “yükselen yeni güçler” kavramının oluşmasına esas verdi. Bu terim Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi ülkelerin dünya siyasetindeki rolünün artmasını ifade ediyor (bkz.: Amitav Acharya. The end of American world order / “The Hindu”, 29 Mayıs 2014).

Sonuncu faktör B. Obama’nın ikinci Başkanlığı sürecinde dış politikasının temel göstergesidir. Ancak buna bakış farklıdır. ABD’nin radikal konumlu siyasetçi ve analistleri “liderin güç kaybettiğini” yazıyorlar. Onlar Amerika’nın müstesnalığının devam ettiğini ve dünyaya ağalık etmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Bunun gerçekleştirilmesi biçimi ise dünya üzerinde mutlak hakimiyet sağlamaktır. Tabii ki, bu tür yaklaşım dünyanın her yerinde Amerika’nın askeri katılımını öngörüyor.

Meseleye farklı yaklaşanlar ise mevcut gerçekleri dikkate alarak hareket etmeyi tercih ediyor. Onlar da Amerika’nın liderliğinden imtina etmiyorlar. Sadece, onun uygulanması için daha esnek mekanizmalar öneriyorlar. Sonuçta, dünya liderliğinin yeni modelinden söz ediliyor. Burada bölgesel düzeyde öncü rol oynayabilecek devletlerin varlığı kabul ediliyor. Fakat bundan artık onların neye ise iddia etmesine izin verilmemesi tavsiye ediliyor. Düşünüyoruz ki, Obama ikinci Başkanlığı sürecinde bu ikilem ile karşılaştı ve şimdilik onu çözemiyor.

Daha Önemlisi: Liderlik mi, Çifte Standart mı?

Analistler bu hususu farklı bağlamlarda vurguluyorlar. Örneğin, “Amerikan müstesnalığı” tezini B. Obama’nın nasıl anlaması ile ilgili farklı görüşler söyleniyor. ABD Devlet Başkanı diyor ki, “Amerika dünyada hep öncülük etmelidir… Silahlı kuvvetler ise bizim liderliğimizin hep başlıca dayanağı olacaktır.” (bkz.: örn., Американская исключительность: США настаивают на праве решать, какие народы можно бомбить, оккупировать и наказывать санкциями / “MixedNews.ru”, 5 Haziran 2014). İlginçtir ki, Amerikan realistleri bu tür fikirler söyleyen Başkanı “zayıf” ve “korkak” olarak görüyorlar.

İşin ilginç tarafı da bundan ibarettir. Anlaşılan, ABD’de bazı çevreler dünyanın her yerinde Amerika’nın her zaman zafer kazanması düşünden vazgeçmemişler. Obama, Ortadoğu’da ve Asya-Pasifik havzasında başka jeopolitik güçlerle anlaşmaya çalışıyorsa, hemen Amerika’nın bazı çevrelerinden itirazlar duyuluyor. Duruma dikkatle yaklaşıldığında ise, aslında, Washington yönetiminin yeterince sert tutum sergilediğini görüyoruz.

Örneğin, Asya-Pasifik havzasında ABD hayli asker topladı, Çin’le bölge devletlerinin bazılarının çatışmasına neden olacak adımlar attı. Ayrıca, ABD Burma ile ilişkilerini çok güçlendirdi ve bunu baskı aracı olarak her zaman kullanabilir. Burada ABD radikallerini tatmin etmeyen faktör, askeri gücün hemen uygulanmaması olabilir. Diyelim ki, Obama İsrail-Filistin sorununun çözümünde, İran konusunda, Mısır ve Suriye olaylarında silahlı güç kullanmadı. Rusya işte bu husustan yararlanarak Ortadoğu’da etkinliğini artırdı.

Genelde bakıldığında, Obama yönetimi Rusya ve Çin’e karşı “yumuşak” davranmakta daha fazla itham ediliyor. Özellikle, Ukrayna olaylarından sonra bu husus daha yoğunlaşmış şekilde kendini göstermeye başladı. Avrupa ABD Devlet Başkanı`nı Rusya’nın yarattığı tehlikeyi tam olarak idrak etmemekte itham ediyor (bkz.: Simon Shuster. A Failed Russia “Reset” Haunts Obama in Europe / “Time”, 3 Haziran 2014). ABD’nin Rusya’daki eski Büyükelçisi Micheal McFaul düşünüyor ki, Kremlin Amerika’nın Avrupa’da ona karşı askeri güç kullanmayacağına emindir. O, bunu “feci gerçek” adlandırıyor (bk. önceki kaynağa).

Wilson Merkezi’nin Amerika-Rusya ilişkileri üzere uzmanı Matthew Rojanski ise B. Obama`nın Avrupa’ya ziyareti sırasında Ukrayna’ya uğramamasını şöyle nitelendiriyor: “Bu sefer uyarıcı yok, savunma niteliği taşıyor. O, (Obama öngörülüyor – L.M.) çok dikkatli davranıyor” (bkz.: önceki kaynağa). Görüldüğü gibi, Batı’da çoğunluk B. Obama’dan Moskova’ya karşı çok sert davranmayı ve gerektiğinde askeri güç uygulamasına baş vurmayı talep ediyor. Başkan ise farklı hareket ediyor.

Tüm bunlar B. Obama’nın ikinci Başkanlığı döneminde dış politika hattını hem karmaşık, hem de feci adlandırmaya esas veriyor. Gerçek şu ki, uzun yıllar Amerikalıların alışık oldukları tek başına liderlik modeli değişiyor. Amerikalılar bunu kabul etmekte psikolojik sıkıntı çekiyorlar. Fakat ne kadar ağır olsa da, devlet adına Obama bunu dikkate almalıdır.

Yeni faaliyet felsefesine, geçiş dönemi gibi nitelendirebileceğimiz modern aşamada küresel jeosiyasette herkes tarafından kabul edilen herhangi siyasi hat bulmak imkansızdır. Obama da bu şarttan kenara çıkamıyor. Onun bir şeyleri değiştirmek istediği açıktır. Filistin, Suriye, İran ve Afganistan’ın örneğinde buna açık tanık olduk. Ancak B. Obama’nın hala devam eden ikinci Başkanlık dönemi için tipik olan bir hususu mutlaka vurgulamak gerekir.

Bu, çifte standart politikasının halen dünya çapında kendini göstermesinden ibarettir. Aynı şartlar altında ülkelere farklı yaklaşım gösteriliyor. Irak, Afganistan, Libya hakkında BM`nin aldığı kararlar hemen yerine getiriliyor. Ancak komşu ülkenin topraklarının yüzde 20’sini işgal eden Ermenistan’a karşı hiçbir gerçek önlem alınmıyor. Aynı şekilde, Güney Kafkasya’daki çatışmaların çözümünde başta ABD olmak üzere Batı net tavır sergilemiyor.

Bu gibi olaylar Barack Obama’nın ikinci Başkanlık döneminde de oluşuyor. Düşündürücüdür ki, Batı analistleri meselenin bu tarafına değinmiyor. Sanki onları sadece Amerika’nın çıkarlarının nasıl sağlanması düşündürüyor. Fakat dünya sadece ABD’den ibaret değil. Eğer öyleyse, o zaman Obama’nın birinci veya ikinci Başkanlık dönemini ayırmanın ne anlamı var?

Leyla MAMMADALIYEVA

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.