Rusya Devlet Başkanı’nın Ankara’ya ziyaretinden sonra Avrupa Birliği’nin de Türkiye üzerinde etkinleştiği gözlemleniyor. Türkiye’nin başkentine bu kez örgütün dış politikadaki en üst kademesi teşrif etti. Ayrıca, İngiltere Başbakanı David Cameron da Türkiye’ye geldi. Böyle bir hareketliliğin sebepsiz olmadığını vurgulayan uzmanlar, konuyu küresel ölçekte yaşanan süreçler açısından değerlendiriyorlar. Aslında Türkiye’nin jeopolitik öneminin arttığı konusunda tezler ileri sürülüyor ki, bu bir yandan ülkeyi jeopolitik rekabet meydanına çeviriyor, diğer yandan da onu daha da hassas bir konuma getiriyor. Ankara’nın bu durumda nasıl adımlar atacağı merak uyandırıyor. Yakın vadede büyük bir jeopolitik alanı etkileyecek süreçlerin başlaması olasıdır.
Resmi Ziyaretler: Moskova’dan Sonra Brüksel
Vladimir Putin’in Ankara’ya ziyaretinden kısa bir süre sonra, Brüksel Türkiye’ye adeta “diplomatik tim” gönderdi. Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileri – AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komiseri Johannes Hahn ve İnsani Yardım ve Kriz Yönetiminden Sorumlu AB Komiseri Christos Stylianides bu heyetteydi. Bunlardan sonra ise İngiltere Başbakanı D. Cameron bu ülkeyi ziyaret etti.
Birbiri ardına Türkiye’ye gelen Avrupalı diplomatları bu derecede ilgilendiren sorunlar nedir? Şüphe yok ki, AB ciddi bir neden olmasaydı, en üst düzey yetkililerini Ankara’ya göndermezdi. Uzmanlar bu açıdan birkaç faktörü özelikle belirtiyorlar (Bkz.: Андрей Арешев.Могерини в Турции: евроинтеграция или евромайдан? / Фонд стратегической культуры, 9 Aralık 2014).
Herşeyden önce, Rusya Devlet Başkanı’nın Türkiye ziyaretinde tartışılan konular ve varılan anlaşmalardan bahsediliyor. Batı, daha çok Moskova ile Ankara arasında gaz ve nükleer enerji alanlarını kapsayan anlaşmalardan rahatsızdır. Rusya Devlet Başkanı Ankara’da “Güney Akım” projesinden vazgeçtiklerini ve gaz ihracının nakil güzergâhının esas olarak Türkiye topraklarından geçeceğini beyan etti. Aynı zamanda Moskova, Türkiye’nin Yunanistan’a yakın bölgesinde gaz deposu inşa etmeyi de önerdi (Bkz.: Владислав Воробьев. ЕС пытается украсть у Анкары миллиарды долларов / “Российская газета”, 9 Aralık 2014).
Bunlardan başka, iki ülke karşılıklı yatırım için elverişli ortam yaratma kararı aldı. Rusya Türkiye’nin tarım ürünlerini ithal etmeye hazır olduğunu söyledi, Ankara da bunu kabul etti. Bu anlaşmalardan anlaşılıyor ki, taraflar işbirliğini genişletmekte kararlıdır. Burada uzmanlar Kırım Tatarları meselesinin biraz geri plana atıldığına dikkat çekti. Ankara’da bununla ilgili herhangi bir problemin olmayacağı hakkında fikir bildirildi. Yarımadanın Rusya tarafından nezaret altına alınması ve Ukrayna’nın doğusundaki olaylarla ilgili olarak ise, Türkiye yönetiminin tutumu değişmedi. Suriye ile ilgili de Ankara ile Moskova arasında belirli fikir ayrılıkları sürmektedir (Bkz.: Hilal Köylü. Türkiye ile AB yakınlaşır mı? / “Deutsche Welle”, 9 Aralık 2014).
Bütün bunlardan şöyle bir sonuç çıkarılır ki; AB temsilcilerinin Türkiye’ye ziyareti daha çok jeopolitik bir içerik taşıyordu. Yapılan tartışmaların küresel jeosiyasi süreçlerle ilgili olduğu şüphesizdir. Ancak uzmanların çoğunluğu Brüksel’in Ankara’ya baskı yapma amacının olduğundan konuşuyorlar. Aslında, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan kimsenin onlara baskı yapmadığını resmen bildirdi (Bkz:Rusya’ya yaptırım bilmecesi / “Milliyet”, 9 Aralık 2014).
Meselenin muhteviyatı, Batı’nın Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlara Türkiye’nin de katılması talebinden ibarettir. Ankara bu adımı atmayacağını, dış politikada esasen kendi çıkarlarına uygun hareket ettiğini ve bundan sonra da böyle yapacağını açıkça beyan etti. Gerçekte AB temsilcileri ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyu müzakere edip etmediği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Fakat onun gündeme gelmesi mantıklı görünüyor.
Jeopolitik Manevralar Türkiye’yi Nereye Götürebilir?
Zira Rusya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyareti, aslında iki ülkenin üst düzey stratejik ortağa dönüşme yolunda önemli bir adım olarak kabul edilebilir. Analistler bu bağlamda şunu soruyorlar: “Avrupa Birliği dış politikada yeni bir döneme mi geçiyor?” (Bkz.: Fatma Yılmaz-Elmas. Mogherini’nin Türkiye Ziyareti: AB ve Türkiye Açısından Önemi / USAK, 9 Aralık 2014). Analizlerde bu değişimin gerçekleştiği inancı hâkim. Brüksel, Türkiye’nin jeopolitik önemine daha derinden yaklaşmaya mecburdur. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, Avrupa Birliği krizdedir; ikincisi, Türkiye ekonomisi dinamik gelişme dönemini yaşıyor.
Bunların yanında, Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasındaki süreçler, Brüksel’in Ankara’ya olan ihtiyacını daha da arttırıyor. Batı’nın dünyada sözü geçen dostlarının sayısı giderek azalıyor. Bunun müsebbibi, öncelikle Batılı büyük devletlerin dış politikada ikili oyunlara ve çifte standartlara yer vermesidir. Oluşan bu durumu düzeltebilecekler mi? Bunu zaman gösterecek…
Şimdi ise, AB yetkilileri Türkiye ile IŞİD, Suriye ve Rusya konusunda ortak konuma gelme yönünde görüşmektedir. Bunun karşılığında onlar da örgüte üyeliğin hızlandırılabileceğini öneriyorlar (Bkz.: Ольга Кузнецова. Евросоюз торопится вступить в Турцию / “Коммерсантъ”, 10 Aralık 2014). Hatta Türk diplomatlar espriyle; “Putin Türkiye’ye daha sık gelse, AB daha uslu olur”, diyorlar.
Gerçekten de, Brüksel Ankara’ya Suriyeli mülteciler için 70 milyon ABD Doları tutarında yardım ayırmaya söz verdi, Türkiye ile üyelik müzakerelerini genişletme ve hızlandırma niyetini belirtti, tüm alanlarda işbirliğini güçlendirmekle ilgilendiğini iletti. IŞİD meselesinde de, Ankara ile ortak faaliyet gösterilmesinin gerekliliği vurgulandı.
Bunlar, kuşkusuz ilginç bilgiler. Peki, Türk yetkililer böyle vaatlere inanırlar mı? Yıllardır Ankara, Brüksel’e yukarıda sayılanlardan daha faydalı ilişkiler kurma konusunda öneriler ileri sürüyor, ancak Brüksel ilgi göstermiyordu. Şimdi ise, nedense kendisi böyle davranır oldu.
Bir dizi uzman düşünür ki, bu süreçler Türkiye’nin jeopolitik rekabet meydanına dönüştüğünü gösterir (Bkz.: önceki kaynağa). Batı, Rusya ve Çin’le ilişkilerde beliren sıkıntıların üstüne, bir de Ortadoğu’da belirleyici rol oynayan ülkelerden Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. Bunu Moskova da, Pekin de gayet iyi biliyor. Rusya’nın ekonomik durumunun giderek ağırlaştığı bir zamanda Türkiye’ye yönelmesi, bu bağlamda anlaşılır bir durumdur. Ankara’nın kendisi için oluşan bu elverişli ortamdan nasıl yararlanabileceği ise başka bir konudur.
Süreçler onaylar ki, şimdilik Türkiye yönetimi başarılı manevralar yapıyor. Rusya, bu ülkeyi enerji transiti için önemli bir ortak olarak tanımaya hazırdır. Bu mesele Güney Kafkasya ve Orta Asya’da iki ülkenin jeopolitik çıkarlarının yaklaşmasına ivme verebilir.
Avrupa Birliği de Türkiye ile ilişkileri yeni bir seviyeye kaldırmaya çalışır. Burada jeopolitik ve ekonomik çıkarlar birbiriyle kesişiyor. İlginçtir ki, her iki yönde kararlı görünen Ankara, Moskova ile Brüksel arasındaki anlaşmazlıkların, onlarla ikili ilişkilerine yansımasına izin vermiyor. Türk diplomatlar bu konuda çok açık konuşuyorlar.
Bunlar Türkiye’nin küresel jeosiyasette daha yüksek nüfuz sahibi olmasına yol açabilir mi? Olayların gidişatına bakılırsa, bu soruya olumlu cevap vermek mümkündür. Ama gerçek ne gösterir, belli olmaz. Unutmamak da gerekir ki, büyük devletler belli bir noktaya kadar kendilerinden zayıf olanlara taviz verirler. Bundan sonra nelerin başgösterebileceğini tahmin etmek zordur. Batı-Rusya çatışması da daha sertleşirse, onların Ankara’ya karşı tavrının nasıl olacağı belli değildir.
Görüldüğü gibi, AB yetkililerinin Türkiye’ye ziyaretleri yeni bir aşamanın başlangıcı olabilir. Ankara, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara katılmazsa, Brüksel’in buna nasıl tepki vereceği süreçte belirleyici olacaktır. Ekonomisi gittikçe zayıflayan Rusya, aniden Batı’ya boyun eğerse, o zaman Türkiye için ne gibi senaryolar oluşacaktır? Bu gibi cevapsız sorular çoktur…
Rusya ile Türkiyenin yakinligi AB yi bi baya korkutuyor, bakalim bunun sonu neye varicak hayirlisi.