BATI, RUSYA VE UKRAYNA: SATRANÇTA SON DURUM

upa-admin 24 Nisan 2015 2.720 Okunma 0
BATI, RUSYA VE UKRAYNA: SATRANÇTA SON DURUM

Ukrayna krizinin derinleşmesine paralel olarak, Rusya-Batı (NATO) sürtüşmesi her geçen gün farklı bir boyuta taşınıyor. Ukrayna, NATO’nun genişlemesinde kilit ülkelerden birisidir. NATO, Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın güdümündeki Kiev’i Rusya’nın etki alanından çıkarmanın, bugün için hayati bir önem taşıdığını düşünüyor. NATO, Avrupa kıtasında koridor görevi yapan Ukrayna’nın Rusya’nın etki alanına girerek, Moskova’nın güçlenmesini ve Soğuk Savaş dönemindeki gibi genişlemesini kendi güvenliği açısından tehdit şeklinde görüyor. NATO’nun yeni konseptindeki alan dışı genişleme ve kendi güvenliğine tehdit oluşturabilecek durumlara karşı tedbirlerin varlığı, Ukrayna’yı önemli bir yere taşıyor. Kırım’ın Rusya’ya ilhakı ve Ukrayna’nın güney bölgelerinde Rusya yanlısı gösterilerin olması, Batı tarafından “yeni dalga Rus yayılması” olarak algılanıyor.  ABD ile ortak hareket eden NATO, Moskova’yı etkisiz hale getirmek için çeşitli yaptırımlarla tehdidi ortadan kaldırmaya çalışıyor. 2008 yılında Gürcistan’da Rus müdahalesine istediği etkiyi göstermede geç kalan Batı, Ukrayna krizinde aynı hatayı yapmak istemiyor. Barışçıl müzakereler ile ortak çözüm arayışına Rusya’nın direniş göstermesi Batı’yı  birtakım yaptırımları uygulama zorlamıştır.

Rusya Bilimler Akademisi Uluslararası Direktörü Aleksei Arbatov, Ukrayna üzerinden Rusya-Batı hattında siyasi ve ideolojik bir mücadelenin var olduğunu iddia ediyor. Batı, Rusya’nın yeniden eski SSCB coğrafyasında nüfuz alanı oluşturmasından yana değil. Öte yandan Rusya, ABD hegemonyasındaki tek kutuplu bir dünya sisteminin kendi çıkarlarına hizmet etmeyeceğini düşünüyor. Aynı şekilde Batı’nın değerleri, siyasi normları ve kültürel yapısını kendisine tehdit gören Moskova, eski SSCB coğrafyasının Batı güdümüne girmesini kendi geleceği açısından sakıncalı görüyor.

Arbatov’a göre, Batı dünyasında, “Rusya’nın Ukrayna’da yaşanan krizi SSCB’nin  yıkılma trajedisinin rövanşını almak istediği” düşüncesi hakim. Moskova’nın vatanseverlik duygularıyla Güney Osetya, Abhazya, Kırım, Ukrayna’nın güneydoğu bölgeleri, Transdinyester, Kuzey Kazakistan ve Baltık bölgesinde Rusça konuşulan yerleri alarak imparatorluğunun dirilişinin sac ayakları yapmak istiyor. Buna karşın ABD ve NATO, Rusya’yı izole ederek buna engel olmak istiyor. Aksi takdirde, SSCB yeni bir formatta işleyebilir.

Batı’nın eriyen gücü

Batı’nın Merkez ve Doğu Avrupa’da NATO ve AB’nin barışçıl genişlemesini kullanarak eski SSCB coğrafyasındaki Cumhuriyetleri kendi saflarına katması ve bu entegrasyonun kolay olması, Batı’ya hızlı hareket edebilme güveni verdi. Bölgedeki ülkelerin Batı toplumuna daha yakın olmaları da bu süreci hızlandırdı. Bu, o zaman için Rusya’nın nüfuzunun olmadığına yorumlandı. Ukrayna’ya baktığımızda ise durum daha karmaşık. Ülkedeki Rusça konuşan nüfus ve güneydoğu bölgelerindeki Rusya yanlısı durum Batı’yı çıkmaza sokarken, güçlenen Rusya’ya daha aktif mücadele etme  olanağı sağladı.

Gürcistan olayında Batı’ya mesaj veren Rusya, bölgedeki ülkelere de göz dağı verdi. Suriye meselesinde Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlarken, Ukrayna kriziyle küresel güç olduğunu gösterdi. Ukrayna’nın kaybedilmesi ya da belli bir kısmının Batı’ya kaptırılması, Rusya’nın seçenekleri arasında gözükmüyor. Verilecek her bir tavizin gelecekte yeni tavizlerin habercisi olacağını hesaplayan Kremlin, satrançtaki bütün hamlelere karşı kendi hamlesinin hazır olduğu izlenimi veriyor. Irak ve Suriye’de boy gösteren IŞİD tehlikesine karşı, “Biz bunun böyle olacağını söyledik” diyen Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov, Batı’nın hamlelerinin sonuçlarının pek olumlu neticeler vermediği göstermek istedi. Aynı şekilde, Ukrayna krizinde de Batı’yı sorumlu tutan Moskova’nın, olumsuz neticelere yönelik olarak Batı’ya karşı elini güçlendirme çabası hakim. Çünkü Rusya, Batı ile eşit koşullarda hareket etmek ve Batı’nın tekelindeki  politik sistemi kırmak istiyor. Rusya’sız ya da Rusya’nın dikkate alınmadığı projelerin sonunun olumlu sonuçlarının olmayacağını açıkça dile getiriyor. Buna karşılık, Batı bir şekilde Rusya’nın taleplerine engel olma gayretinde. Eğer tam manası ile Rusya’nın talepleri yerine gelirse, önüne geçilmez taleplerle karşılaşmaktan çekiniyor.

Rusya’ya karşı fren

Batı, öncelikle SSCB sonrası dönemin en büyük devleti olan Ukrayna ile yakınlaşarak Rus yayılmasına engel olmak istiyor. Bu aşamada AB’nin “Doğu Ortaklığı Programı” üzerinden gerçekleştirilmek istenen önemli bir eşik. Gürcistan’da hissedilir bir yenilgi yaşayan Batı, Ukrayna’da galip gelmek istiyor. Ukrayna, Gürcistan’a nazaran Rusya açısından daha önemli. Kırım’ın ilhakıyla bunu gösteren Moskova, Batı’ya mesajını doğrudan iletti. Rusya, Batı ile masaya oturmadan önce Kırım’ı alarak ilk hamlesini yaptı. Kırım’ın ilhakı neticesinde yaptırımlara maruz kalması bile sonucu değiştirmedi. Her geçen gün sertleşen yaptırımlarla Rusya istenilen görüşme safhasına çekilmek istense de, bunda başarı sağlandığını söyleyemeyiz. Meselenin sadece AB’nin doğuya doğru genişleme politikası olmadığını düşünen Moskova, NATO üyesi komşu istemiyor. Eski Sovyet fikri ile hareket eden Kremlin, Batı’nın her hareketinin çevreleme politikasının bir ürünü olduğunu düşünüyor.

Halihazırda yaşanan krize bakılmaksızın, Batı yanlısı bir Ukrayna, bulunduğu konum, büyük ekonomisi, bilim ve teknik potansiyeli, nüfusuyla hem pratik anlamda, hem de teoride Rusya’nın projelerinde kilit ülkedir. Günümüz Ukrayna’sında batı ve doğu ayrımı yapılsa da, ekonomik, kültürel ve insani olarak eski SSCB coğrafyasında Rusya’ya en yakın ülkedir Ukrayna.

Çıkmazdaki ülke

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, TIME dergisine verdiği mülakatta kendi ülkesinin seçim şansının azlığından dert yakınmıştı. Rusya’yı anladığını dile getiren Ukraynalı lider, Rusya gerçeğini şu sözlerle net ifade etti. Poroşenko, “…Belki bazı Ukraynalılar, İsveç ya da Kanada’yı komşu olarak görmek isteyebilirler, ama bizim komşumuz Rusya” dedi. Kırım’ın Rusya’ya ilhakı ve kendi ülkesinin güneydoğusunda yaşanan olayların çözümünün Rusya’sız mümkün olmadığını anlayan Poroşenko, bölgede Rusya’nın varlığını kabullenmişe benziyor. Öte yandan, Batı ile yapılacak bir ortaklığın, Rusya’dan kurtulmak için hayati öncelik olduğunu da biliyor. 1991 yılında Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasını öncelikli ve hayati bir mesele görürken, AB ile ortaklık anlaşmasının da bununla eşdeğerde olduğunu düşünüyor. Elde edilen bağımsızlık, ancak Batı’nın değerleri ile devamlı olacaktır. İyi niyetli bu yaklaşım, Ukraynalı lider için umut ışığı. Poroşenko, Ukrayna’yı, Kırım da dahil olmak üzere bir bütün olarak Batı’ya dahil etmek istiyor. Ancak Rusya Devlet Duması Başkanı Sergei Narişkin’in, Ukrayna’nın Kırım’ı 23 yıl önce ilhak ettiğini söylemesi, Ukraynalı liderin umutlarını erteledi gibi. Kremlin basın sözcüsü Dmitri Peskov’un “…Kimse kusura bakmasın, Kırım’ı kimseye veremeyiz..” açıklaması, Moskova’nın ciddiyetini ve kesin kararlılığını ortaya koyarken, Kiev’in de gerçekleri kabullenmesine ön ayak oldu.

Rusya, Kırım konusunda geri adım atmayacaktır.  Geri adım, iç politikada Putin’i zor durumda bırakır. Zira Putin, Kırım’ın ilhakı ile ciddi halk desteğini arkasına aldı. Kırım’ın Rusya’ya ilhakına, halkın % 84 oranında  destek vermesi Rusya’yı Batı’ya karşı güçlü kılıyor. Rusların gözünde Ukrayna krizi, Batı-Rusya gerginliği olarak görülüyor. Bu, Kremlin’in geri adım atmasını olanaksız kılıyor.

Sonuç olarak, Ukrayna krizinde Batı ve Rusya’nın öncelikleri büyük olmaktadır. ABD ve AB, Ukrayna’yı kendisine çekmeye çalışıyorlar. Batı, merkezi Kiev olan nüfusu kendi saflarına çekerken, Rusya’da güneydoğu bölgesindeki halka destek vererek Ukrayna’yı bırakmayacağını gösteriyor. Batı, Ukrayna’yı tamamen kendi etki alanında görmek istemektedir. Moskova, Ukrayna’nın tamamının etki alanına girmesini istese de, ülkenin batısı ve merkezi ile sıcak ilişkilerin kurulmasının da zor olduğunu görüyor. Bunu direk olarak söylemese de, yerel yönetimlere daha fazla özerklik verilmesi talebi (özellikle güneydoğu bölgesine), bunun işaretidir. Bu noktada, Batı’nın yükü çok ağır. Ukrayna yardıma muhtaç durumda ama Rusya gerçeği de ortada. Batı’nın Rusya karşısında olası mağlubiyeti, Avrupa’ya tehdit ve NATO’nun geleceği hakkında da endişeleri beraberinde getirecektir. Keza Avrupa’da AB Ordusu kurulsun söylemleri dolaşmaya başladı bile.

Dr. Bakır OFLAZ

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı

bakiroflaz@gmail.com

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.