SUUDİ ARABİSTAN VE STABİLİZE OLMA RÜYASI!

upa-admin 25 Mayıs 2015 3.409 Okunma 1
SUUDİ ARABİSTAN VE STABİLİZE OLMA RÜYASI!

Ortadoğu’daki siyasi gelişim, değişimleri “Arap Baharı” olaylarından sonra dikkate almamız birçok yönden şayan-ı dikkattir. Zira bölge bu dalgayla yeni bir hayata başlayacak gibi görünse de, dalganın sadece adı kalmış ve Arap Baharı ise getirilerinden ziyade götürüleri olmuştur. Mısır’da değişim başlarken Müslüman Kardeşlerin radikalliğine uğrayan Mısır halkı, inşıkâk vaziyetine girip, sonunda yeni bir askeri dönemine başlamıştır. Libya’da ise Kaddafi’ye karşı ayaklanmalar ise düzen getirme yerine ne yazık ki hâlâ ülke iç savaş ve düzensizliğin kurbanı olmaktadır. Tunus’a gelince ilk başlarda düzensizlik yaşanırken, sonrasında ise raylar yerine oturmuştur.

Fakat Kuzey Afrika’yı bir kenara bırakıp, Arap yarımadasına baktığımızda, durumlar pek fazla iç açıcı değildir. Yemen’deki değişimler hele  de sonuca varmayarak her gün ölüm, kan, savaş haberleriyle medya ve kamuoyu sarılmaktadır. Bu arada İran Nükleer Enerji anlaşmasıyla birlikte Yemen’deki Husilerin ümitlenmesi ve Suudi Arabistan’ın İran karşı tavrı ve yaklaşımı da, başka bir faktör olarak bu ülkenin başını derde sokmaktadır. Hatta Camp David davetine yanıt vermeyen Arabistan, görünüşte ABD’ye karşı bir tavır da sergileyerek, nükleer müzakereleri desteklemediğini ve İran’ın bölgede güçlenmesinden rahatsızlık duyduklarını bildirmiştir.

Bu davranış ve toplantıya katılmama kararı, aslında Arabistan kralının ABD’ye karşı protesto mahiyeti taşımışsa da, işte bu yaklaşım politik yorumcuları tabirince Suudi Kralı Salman’ın toplantıda bulunmaması Suudi Arabistan’ı bariz ve net bir şekilde Amerika’dan uzaklaşması kavramını da yansıtmıştır. Zira, Obama ve hatta Kerry’nin defalarca açıklamalarına karşın, Suudi Arabistan’ın bu tutumu ABD’ye ters düşme anlamı vermektedir.

Eğer Barack Obama’nın 21 Mayıs 2015 tarihinde The  Atlantic gazetesi muhabiri Jeffrey Goldberg’e verdiği demeçteki,  “İran ile anlaşma bir bakımdan kişisel konulara dayalıdır ve mutlaka yapılmalı!”[1], konuşmasına dikkat edersek, işte o zaman Suudi Arabistan’ın politik analizlerde yanlışlara düştüğünü, İran’la boşuna rekabete girip kendi stratejik konumunu sarstığını da bir kez daha anlamış olacağız. Belki de bundan dolayı, “Economist” gazetesi dünkü sayısında açık olarak şöyle manşet geçmiştir: “Suudi Arabistan’ın stabilize durumu son bulmaya başlamıştır!”

Economist dergisi Yemen konusunu ele alıp Arabistan’ın askeri hamlelerini yorumlayarak şöyle ifade etmiştir: “Artık Suudi Arabistan’ın sakinlik ve stabilize durumu ne yazık ki komşu ülkelere karşı başlattığı savaş ve ateşle son bulma noktasına gelmiştir. Bu ülke çeşitli kitle ve kavimlerin çekişme ve savaşlarına maruz kalarak kendisi bile yaktığı ateşin içinde kalacaktır.”[2]

Suudi Arabistan, uzun bir süre kendini bölgedeki savaş ve ateş ortamında uzak tutmuş, hatta Irak, Suriye ve Yemen’deki olaylarla yakından ilgilenmemiştir. Ama günümüz şartlarında ve Yemen’e savaş başlattığı günden itibaren, artık durum değişmiştir ve Arabistan ister istemez ateşin ortasında dans etmeye mecbur kalmaktadır.

Nitekim, geçen Cuma Şiilerin yerleştiği Kutayf şehri İmam Ali camisinde patlatılan bomba sonucu birçok insan ölmüş ve yararlı olmuştur.  Gerçi bu terör saldırıyı IŞİD gurubu üstlenmiştir, fakat Şiileri Suudi Arabistan’da yok etme siyaseti ise hiç kimseden gizli değildir. Bu bağlamında şiilere karşı terör eylemlerine aldırmamak ve yıllarca Şiileri azınlık ve dışlamış bir sınıf haline getirmek pek çok gözlemcilerin yazı konusu olmuştur. Ayrıca, IŞİD’in Şiilere karşı devlet kurma planları ve bu gurubun ilk etapta bizzat Katar ve Arabistan’dan destek aldığı faktörleri de gözden kaçmamıştır. Ama bugünse bu düşmanlık artık başka bir boyuta girip Arabistan ülkesini iç savaşlara sürükleyeceği aşamasına gelmiştir.

2,5 milyon Şii nüfusuna sahip olan Suudi Arabistan, bu eylemleri göz ardı etmekle ve IŞİD terör gurubuna Yemen meselesinden dolayı umursamama politikasını tercih ettiğinden dolayı kesinlikle içsavaş Şii-Sünni savaşı olarak Kuzey sınırları dışında kalmayıp Arabistan’ın güneyini de kapsayacaktır. İş buraya kadar da kalmayıp hatta krallık sisteminin içine kadar bile işleyecektir.  Zira, IŞİD şuanda Necd vilayetini kontrolü altına alarak krallık yapıya bile nüfuz etmeyi planlamıştır. IŞİD’in El-Ramadi ve ardından Palmiyra kentlerini ele geçirmesiyle birlikte, Şii camisinde bomba patlatması, işte IŞİD’in geleceğe yönelik sınırlarını Arabistan’a kadar uzatacağı ve hayali devletinin bir an evvel gerçekleştireceğinin sinyalidir.

Kasım 2014 tarihide IŞİD lideri olarak tanımlanan El-Bağdadi’nin bir kaseti ele geçmiş ve onun Suudi Arabistan’ı alacağı nutku herkesi şaşırtmıştır. The Economist dergisinin yorumcusuna göre Şiilere bombalı saldırıyla bakıldığında işte IŞİD’in Suudi Arabistan’ı istenilmez bir iç savaşa sokma ve aynı zamanda güvenlik güçlerini başka boyutlara meşgul edeceği, ayrıca batı dünyasının bu sıkıntıdan kurtulamayacağı planı anlamına gelmesi demektir.

Suudi Arabistan zaten defalarca petrol tesisleri ve merkezlerinde hasar alabileceği sinyallerini almıştır.  Arabistan’ın yeni kralı olan Malik Salman, komşusu olan Yemen’le savaşa girerek çıkmaza doğru ilerlemektedir. Aslında, Arabistan Husilerden değil, ülke içindeki Şiilerden korkarak bu savaşı başlatmıştır. Ama ne tuhaf ki, bu savaş içerideki şiileri korkutmakla kalmayıp, IŞİD’in yaklaşımı ise onları daha da birleştirici yöne sevk etmektedir. Camide ölenlerin cenaze törenlerindeki sloganları, Irak şiilerinin desteği, Suudi Arabistan’ı yeni bir tanımsız boyuta sokmuştur.

IŞİD’i diğer ülkelere ve özellikle Şii hilaline karşı destekleyen Arabistan, bugün bu terör örgütü ile başı dertte. Geçen Aralık ayında Arabistan devleti 100 IŞİD örgütü mensubunu yakalamış ve birkaç terör teşkilatını da çökertmiştir. Ama Vahabilik düşüncesi gereği ister istemez IŞİD ile inanç bakımından aynı paralele hareket etmektedir.

Bir taraftan IŞİD ile başı dertte olan, öte yandan Şii lideri Şeyh El-Nimr konusunda bir türlü çözüm yolu bulamayan Suudi Arabistan, siyasi istikrarını kaybetmekte, ayrıca dış siyasette bölgenin güçlü ülkesi ve rakibi olan İran’la da ilişkilerin tam soğuk boyutlara gelebileceği aşamasındadır.

Bütün bunları yan yana koyduğumuzda ABD ile de diyalogların olumsuzluğu tek bir yazılı ve net posteri göstermektedir. “Suudi Arabistan artık siyasi stabilize özelliğini kaybetmektedir!”

Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN

Ortadoğu uzmanı

[1] http://www.theatlantic.com/international/archive/2015/05/obama-interview-iran-isis-israel/393782/.

[2] http://www.economist.com/news/middle-east-and-africa/21652037-rare-bomb-hits-shia-mosque-bloodshed-kingdom.

One Comment »

  1. okan özmen 04 Haziran 2015 at 20:25 - Reply

    arap baharı hangi hakimiyet teorsine girer okulda hocamız Hava Hakimiyeti dedi ama biz medeniyetleri çatışması diyoruz. Saygılarımla

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.