Rony Company’nin düzenlediği Türk Üniversiteleri Eğitim Fuarı’nda Girne Amerikan Üniversitesi’ni temsil etmek için 26-28 Temmuz 2015 tarihleri arasında 3 gün süreyle Irak’a bağlı Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de bulundum. Türkiye ve KKTC’den 20 kadar üniversitenin katıldığı fuar kapsamında Kürt öğrencilerin Türk üniversitelerine gösterdiği yoğun ilgiden mutlu olmanın yanında, fuar saatleri dışında yaptığım ziyaret ve gözlemlerle Kürdistan Bölgesel Yönetimi hakkında daha fazla fikir sahibi olmaya çalıştım.
Fuardan görüntüler
Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilgili yapılacak ilk ve en temel tespit, buradaki özerk siyasi otoritenin artık devletleşme olgusunu fiilen büyük ölçüde gerçekleştirmiş olduğu gerçeğidir. Kendisine ait bir ordusu, parlamentosu ve iktidarı olan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, petrol gelirlerinin tamamını kendisine saklamayı ve petrolünü Türkiye üzerinden güvenli bir şekilde dünyaya arz etmeyi başarabilirse (hatırlanacağı üzere kısa bir süre önce Kürdistan Bölgesel Yönetimi yüzde 17’sini kendisine sakladığı petrol gelirlerini Bağdat’taki merkezi yönetime vermekten vazgeçmiş, bunun üzerine Bağdat da bu bölgedeki devlet memurlarına maaş ödemeyi sonlandırmıştı), kuşkusuz bağımsızlığın ilan edilmesi -çeşitli güvenlik risklerine rağmen- kısa vadede mümkün olabilir. Ayrıca Irak’ın orta ve güney bölgelerinde daha çok Sünni-Şii rekabeti ve IŞİD terörünün yarattığı kaos ortamının aksine, Kürt bölgesinde oldukça huzurlu ve güvenli bir sosyal yapı ile karşılaştığımı söyleyebilirim. Bu anlamda, ABD’nin Birinci ve İkinci Körfez Savaşı müdahaleleri ve Saddam Hüseyin iktidarının devrilmesinin Irak’a bütüncül bir barış getirmediği ve hatta durumu daha da geriye götürdüğünü kabul etmekle birlikte, en azından Kürtler ve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey Irak’ta eskiye kıyasla çok daha iyi ve demokratik bir ortamın oluştuğunu söylemek gerekir. Yine burada yaşayan Kürtlerin şehirleşmeleri ve modernleşmelerinin, PKK üyelerinin yaşam koşulları düşünüldüğünde, Kürtler adına müthiş bir ilerlemeye neden olduğunu belirtmek gerekir.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi hakkında yaptığım önemli bir diğer gözlem, bu bölgede İslam faktörünün siyaset ve sosyal hayatta oynadığı yoğun rol oldu. Oteller dışında, başkent olan Erbil’de alkollü restoranların bulunması neredeyse imkansızdı. Buna karşın, kaliteli restoranlar ve yeni açılan alışveriş merkezleri sayesinde sosyal hayatta canlılık gözlemleniyordu. Kadınların büyük çoğunluğu örtülü olmasına karşın, örtünmenin katı İslami örtünme yöntemlerinden (peçe, türban) farklı olarak, daha çok başörtüsü ile yapıldığını fark ettim. Ayrıca yeni nesillerde başı açık hanımefendilerin daha yoğun olması hemen göze çarpıyordu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile özdeşleşen Kürt yerel kıyafeti, halen halk arasında erkeklerde oldukça yaygın olmasına karşın, yeni nesillerde Batı tipi kılık-kıyafet giymenin daha yoğun olması da dikkatimi çekti. Yani İslamcılığın özellikle önceki nesillerdeki yoğun etkisine karşın, Kürdistan bölgesinde son yıllarda Batı tipi bir modernleşmenin yeşerdiğini söylemek mümkün. Ayrıca Fuar süresince gözlemlediğim Kürt öğrencilerin ve ailelerinin eğitime verdikleri büyük önem, bu bölgenin geleceği açısından son derece olumlu etkilerde bulunacaktır.
Erbil Kalesi önünde
Ziyaretimde dikkatimi çeken bir diğer konu, bölgede özellikle Erbil ve çevresinde yapımına devam eden birçok inşaatın varlığı oldu. Daha çok toplu konut olarak nitelendirebileceğimiz bu yapılar, kuşkusuz yakın bir gelecekte Kuzey Irak’taki eski tip yerleşim yerlerinin ve bölgenin güzelleştirilmesi adına faydalı olacaktır. Ayrıca bu bölgede Türk yatırımcıların özellikle inşaat sektöründeki ağırlığı hemen dikkatimi çekti. Bölgenin en lüks otelleri ve konutları (hatta Erbil Havaalanı), Türkiye’den gelen işadamlarınca inşa edilmişti. Daha çok Kürt, Türkmen ve Araplardan oluşan 3 milyona yakın bir nüfusunun olduğu belirtilen Erbil’de gezerken, Türkiye’den gelen işadamlarına rastlamak da mümkündü. Bu ekonomik yatırımlar vasıtasıyla son yıllarda Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kazan-kazan esasları doğrultusunda yeni bir siyasal düzleme geçtikleri tespiti, burada yerinde olacaktır.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile bir diğer gözlem, Hıristiyan mahallelerinin Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı mahallelerden ayrılmış olduğuydu. Bu durum, elbette uluslaşma ve sosyal barışı sağlamak açısından son derece olumsuz bir gelişme ve ileride farklı inanç gruplarının gettolaşmasına ve birbirlerine yabancılaşmasına neden olabilir. Bu yüzden, Kürt yönetiminin ilerleyen yıllarda entegrasyonun sağlanması ve laikliğin geliştirilmesi adına daha çok çalışması gerekiyor. Bunlara ek olarak, bu bölgede dinar dışında doların yaygın olarak kullanılması dikkatimi çekti. Ayrıca dükkan tabelaları genelde Kürtçe ve Arapça olmasına karşın, zaman zaman Türkçe isimler de göze çarpıyordu.
Şehir merkezinde
Dikkatimi çeken bir diğer konu, Erbil Havaalanı ve bazı alışveriş merkezlerinde Mesut Barzani’nin güvenlik kontrolünden geçerken iki elini havaya kaldırmış bir fotoğrafının asılı olmasıydı. Muhtemelen Kürt Yönetimi, bölgede PKK’nın varlığı ve devletsiz yaşamaya alışmış halka devlete saygıyı öğretmek açısından, Devlet Başkanı ve bölgedeki en kudretli kişi olan Mesut Barzani’nin bu fotoğrafını kullanmak istemiş. Bunun doğru bir adım olduğunu ve tarihin bu döneminde Kürtlerin devletleşme olgusuna ilk kez bu kadar yakın ve yatkın olduklarını söylemek kanımca hatalı olmayacaktır. Ayrıca Erbil Kalesi civarındaki şehir merkezini gezerken gördüğüm hediyelik eşya dükkanlarında, Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin rozetlerinin dışında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da rozetlerinin olduğunu burada belirtmek zorundayım. Bir kısım Kürt açısından, bu bölgede bile Öcalan hala bir kahraman gibi görülüyor ve terör olgusunun acımasızlığı maalesef arka plana itiliyor. Ancak Barzani yönetiminin Türkiye’nin PKK kamplarına yönelik son hava saldırıları konusundaki ılıman tavrı, kendisinin bu konuda demokratik teammüllere daha yakın durmayı tercih ettiğini gösteriyor.
Bu gözlemler dışında, siyasal bir analiz yapmak gerekirse; Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin -İsrail desteği yanında- ABD ve Batı bloğunun da desteğiyle petrol gelirlerinin sadece kendisine kalacağı bir düzenlemeye gidebilmesi ve IŞİD tehdidine karşın kendi sınırlarını koruyabilmesi durumunda, bağımsızlık ilanının bir hayal olmadığını söylemek mümkün. Zira bölgede zaten halihazırda birçok ülkenin konsolosluk ve diplomatik temsilcileri bulunuyor. Ancak bu gelişme için en kritik unsur, Türkiye ve ABD’nin vereceği destektir. Bağımsızlığın dünyada kabul görmesi açısından ABD’nin, petrol satışının gerçekleşebilmesi için de Türkiye’nin desteği Kürtler için olmazsa olmaz koşullardır. Bu iki unsurdan birisinin eksik kalması, olası bir Kürt Devleti’nin çok da uzun ömürlü olamamasına neden olabilir. Ayrıca Talabani ve Barzani aşiretleri arasında farklılaşan Kürt siyaseti ve halk arasında bugün bile Kürtçe’nin farklı diyalektlerinin konuşulması, uluslaşma açısından halen önemli bir engeldir. Bunun üstesinden gelebilmek içinse laik ve modern bir eğitim sistemine gidilmesi şarttır. Liderler profiline baktığımızda ise; bölgede Devlet Başkanı Mesut Barzani’nin siyaseten ağırlığı herkesçe bilinirken, Başbakan olan yeğeni Neçirvan Barzani ve Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi Başkanı olan oğlu Mesrur Barzani’nin gelecekteki en önemli siyasal liderler olacağını söylemek mümkündür. Bir diğer kritik konu ise, Irak Türkmenleriyle alakalıdır. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin siyaseten daha iyi ilişkiler kurabilmesinin en önemli boyutu, artan ekonomik ilişkileri destekleyecek ve mütekabiliyet esasına dayanacak olan Türkiye Kürtleri-Kürdistan Türkmenleri dengesidir. Eğer her iki yönetim de, kendi azınlık nüfuslarına -birbirlerine paralel şekilde- insan haklarına dayalı iyi bir yasal yönetim modeli sunabilirlerse, bu durum, iki siyasal entite arasında da iyi ilişkilerin sürmesine neden olabilecektir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ