Giriş
2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşı, bugün hala devam etmektedir. Savaş sırasında yaşanan birçok büyük kırılma noktası, savaşın gidişatını değiştirmiştir. Rusya ve İran’ın Suriye devleti lehine savaşa girmesi, bu önemli kırılma noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. Oysa gözlerden kaçan bir nokta daha bulunmaktadır. Bu da, Suriye’de var olan güçlü istihbarat ağının (El Muhaberat) varlığıdır. Haliyle herkes, böylesine güçlü bir istihbarat ağına sahip bir ülkede isyanların 2011 yılında başlamadan nasıl engellenemediğini sorabilir. Bu soru haklı bir sorudur, fakat eksiktir. Çünkü Suriye’deki terör örgütleri bünyesinde savaşan militanların azımsanmayacak bir kısmı yabancıdır. Bu noktada, bir soru daha ön plana çıkmaktadır: bu istihbarat teşkilatı olmasaydı, Beşar Esad, Suudi ve Katar sermayeli cihatçı gruplar ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleri karşısında bu kadar süre dayanabilir miydi? Bunun yanıtı kuşkusuz “hayır”dır. Hafız Esad, 2000 yılında öldüğünde arkasında oldukça güçlü bir istihbarat ağı bırakmıştı ve bunun etkileri hala hissedilmektedir. Eğer bu istihbarat olmasaydı, Beşar Esad, Rusya ve İran’ın savaşa müdahil olduğu süreye kadar bile dayanamayabilirdi.
Bahsettiğimiz Suriye istihbaratının potansiyelini ortaya koyan çarpıcı bir örnek geçtiğimiz günlerde yaşandı. Suriye’deki iç savaşı yakından takip edenlerin bildiği ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı gruplardan biri olan Ceyş el-Nasr isimli cihatçı örgütün Hama’daki saha komutanı olan ve örgütün katıldığı birçok operasyonu doğrudan yöneten Ahmad Al-Shamali adlı kişinin, Suriye Hava Kuvvetleri istihbaratına bağlı bir devlet görevlisi olduğu ortaya çıktı. Operasyon, Suriye Ordusu’nun İdlib operasyonları sürerken Al-Shamali’nin Suriye Hava Kuvvetleri İstihbaratı’na görevini tamamladığını bildirmesiyle sonra ermiştir. Al-Shamali’nin kimliği, Hama’da Suriye Hava Kuvvetleri İstihbarat Şefi Wafiq Nasser ile çekildiği fotoğrafın basına yansıması üzerine ortaya çıktı.[1] Bu operasyon, açığa çıkan örtülü operasyonlardan sadece birisi ve bunun gibi örtülü faaliyetlerin tek örneği olması da olasılık dışıdır. Özgür Suriye Ordusu içinde bunun gibi birçok istihbarat görevlisi bulunması çok yüksek ihtimaldir ve 29 Ocak 2018 tarihli “Zeytin Dalı Operasyonu” başlıklı yazımda da bu konudan bahsetmiştim.[2] Bu tarz sızmalar, titiz bir kontrol mekanizması olmayan düzensiz kuvvetler içinde son derece olağandır ve bu yapılar istihbarat operasyonlarına son derece açıktır.
Ahmed Al-Shamali’nin ÖSO komutanı iken çekilmiş fotoğrafı
Hama’da Hava Kuvvetleri İstihbarat bürosunda çekilen fotoğraf
İstihbari Operasyon
Kamuoyunda casusluk faaliyeti olarak bilinen ve istihbaratın en eski çeşidi olan insan istihbaratı, insan unsuru kullanılmak suretiyle düşman yapıların içinde sızmak, düşman ya da potansiyel düşmanlar hakkında o yapının içinden bilgi alma faaliyetidir. Buradaki amaç, düşmanın zayıf ve güçlü yanlarını tespit etmektir. Açık ve kapalı olmak üzere iki türü vardır. Açık insan istihbaratı diplomatik misyon temsilcileri ve diğer kamu görevlileri vasıtasıyla açık kaynaklar üzerinden yapılırken, kapalı/örtülü insan istihbaratı ise casusluk faaliyetini ifade etmektedir. Kapalı insan istihbaratının oldukça zor ve zahmetli bir süreç olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu tarz operasyonlarda kullanılacak personelin yetiştirilmesi uzun bir süreçtir. Eğer dışarıdan personel devşirilecekse, bunların güvenilirliği ve çift taraflı çalışıp çalışmadıkları gibi konular operasyonun her aşamasında soru işareti uyandırır. Diğer bir zorluk, operasyondaki personelin getirdiği bilgilerin veya edindiği gözlemlerin doğruluk payıdır. İnsan istihbaratı, bizatihi insan unsurunu içinde barındırdığı için her türlü insani yanılgıya açıktır. Fakat gerek teknik istihbarat imkanlarının zaman içerisinde çok gelişme göstermesine ve gerekse de açık istihbarat metodlarının yaygınlaşmasına rağmen, insan istihbaratı, bir istihbarat teşkilatı için hala vazgeçilmezdir.[3]
İnsan istihbaratı dediğimiz casusluk faaliyetleri, özellikle barış dönemde sıklıkla uygulanır. Fakat barış dönemlerinde uygulama sahası pek bulunmayan bazı özel operasyonlar, özellikle savaş zamanlarında uygulanmaktadır. Suikast ve sabotaj gibi yöntemlere savaş zamanlarında sıklıkla başvurulmaktadır. Bunlar ilk bakışta acımasız yöntemler gibi gözükse de, bazen savaşların süresini kısaltıp binlerce sivil ve askerin hayatını kurtarabilir. Bu amaçlar için tarihte kurulmuş birimlere en çarpıcı örneklerden birisi İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de kurulan ve birçok bakanlıktan müşterek birimlerin de içine dahil edilmesiyle çapı büyük boyutlara ulaşan Özel Operasyon İdare Merkezi’dir (Special Operation Executive-SOE). Amacı Mihver Devletleri’nin işgali altında bulunan topraklarda ekonomik düzeni yıpratmak, Mihver Devletleri’nin ulusal morallerini bozmak ve yine işgal altındaki topraklarda ihtilaller tertip etmek olan bu birim özellikle Nazilere karşı birçok sabotaj eylemi gerçekleştirmiştir.[4]
Baas İktidarı ve Güvenlik
1943 yılında Mişel Eflak ve Salah Bitar’ın öncülüğünde kurulan Arap Baas Sosyalist Partisi, şüphesiz Orta Doğu yakın tarihini derinden etkilemiştir. Irak’ta ve Suriye’de doğrudan Baas Partisi adıyla, Mısır’da Cemal Abdul Nasır’ın şahsıyla iktidara gelen Baas ideolojisi, Arap Milliyetçiliği ile Sosyalizmin, Orta Doğu gerçeklerine göre harmanlanarak vücuda getirildiği bir ideoloji olarak uzun zaman etkisini sürdürmüştür. Suriye’de de 1966 yılında Salih Cedid öncülüğünde yapılan kansız ihtilalden sonra, Hava Kuvvetleri Komutanı Hafız Esad Savunma Bakanı olmuştur. 16 Kasım 1970 günü Hafız Esad’ın önderliğini yaptığı ikinci bir ihtilal sonucu, Esad’ın Suriye Devlet Başkanlığına giden yolu açılmıştır. 12 Mart 1971 günü yapılan halk oylamasıyla Hafız Esad Suriye Devlet Başkanı seçilmiştir.[5] Hafız Esad hakkında bugün çok şey söylenebilir. Hatta Türkiye açısından, uzunca bir süre bölücü terör örgütü PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Suriye’de ikamet etmesine göz yumduğu ve Hatay üzerindeki iddiaları nedeniyle hayırla hatırlanan birisi değildir. Fakat Esad, akıllı bir devlet adamıydı. Türkiye Cumhuriyeti devleti adına Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in Öcalan’ın Suriye’de barınmasına yönelik olarak 1998 yılında, Suriye sınırında yaptığı net uyarıları[6] anlayacak kapasitede birisiydi. Bugün Suriye Devleti, onun miras bıraktığı istihbarat geleneğinin ekmeğini çokça yemektedir. Elbette her otoriter devlette iç istihbarat ve kontr-espiyonaj faaliyetleri devletin, rejimin ya da lider kültünün ayakta kalabilmesi için çok fazla kutsanır. Fakat Orta Doğu şartlarında istihbarat, rejimin nevi ne olursa olsun, otoriter devlet olmanın bir göstergesi olmakla beraber, hayatta kalmanın yegane yoludur. Hafız Esad da aynı yolu takip etmiştir. Güçlü bir iç istihbarat ve güvenlik ağı oluşturmuştur. 1980’li yıllarda gelindiğinde, Suriye Ulusal Güvenlik Direktörlüğü 25 bin personele sahipti. İç istihbarattan sorumlu bu birim, istihbarat toplamak ve iç güvenliği sağlamakla sorumluydu. Hafız Esad, bu birime ek olarak birçok istihbarat servisini de kurmuştu. Bunlar Hava Kuvvetleri Güvenlik Dairesi ve Askeri Güvenlik Birimi’ydi. Bunun yanında, yine ordu içinden gelebilecek bir askeri darbe ihtimaline karşı doğrudan Başkan Esad’a bağlı elit birlikler de temin edilmişti. Savunma Bölükleri adı verilen bu elit birliklerin görevi, olası bir askeri darbeyi bastırmaktı. Fakat Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat Esad’ın kendi iktidarını sağlamak için yaptığı darbe girişimi nedeniyle kapatıldı ve yerine Cumhuriyet Muhafızları adı verilen elit birlik oluşturuldu. Hafız Esad’ın üç oğlu da bu birliklerde eğitim görmüş ve burada asker olarak görev yapmışlardır.
Hafız Esad’tan devralınan bu istihbarat mirası, Beşar Esad döneminde de devam etmiştir. 2010 yılına kadar ülkede 4 ana güvenlik birimi bulunmaktaydı. Bunlar Askeri İstihbarat Direktörlüğü, Hava Kuvvetleri İstihbarat Direktörlüğü, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Siyasi Güvenlik Direktörlüğü ve Genel İstihbarat Direktörlüğü’dür.[7] Verdiğimiz örnekte de görüldüğü gibi, bu birimler, çalışmalarını olağanca hızıyla sürdürmektedir.
Değerlendirme
Teknolojik imkanlar ne kadar gelişirse gelişsin, ya da istihbari analiz yapan kurumlar açık istihbarat yoluyla ne kadar çok gelecek öngörüsünde bulunursa bulunsun, insan istihbaratı, haber alma faaliyetinin hala olmazsa olmazıdır. Büyük istihbarat servisleri, hala bu yöntemi yoğun olarak kullanmaktadır. Teknik istihbarat ve açık istihbarat çok önemli istihbari faaliyetlerdir, ama insan istihbaratıyla desteklenmeleri durumunda etkileri daha da artacaktır. Bu yüzden, özellikle bizim gibi ülkeler için kontr-espiyonaj ve istihbarata karşı koyma operasyonları hayatiyet derecesinde önemlidir. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın geçmişte yaptığı birçok başarılı kontr-espiyonaj faaliyeti vardır. Özellikle Soğuk Savaş döneminde SSCB adına casusluk yapan çok sayıda Doğu Avrupa kökenli ajan tespit edilmiş ve cezalandırılmış ya da sınırdışı edilmiştir. Fakat Soğuk Savaş biteli bir hayli zaman olmuştur. İstihbaratın da Soğuk Savaş mantığından çıkarılması bir zaruret olarak karşımızda uzun zamandır durmaktadır. Milli güvenliğin Soğuk Savaş mantığından arındırılması yönündeki 1990’lı yılların sonunda atılan adımların önemi, maalesef siyasal iktidarlar tarafından anlaşılamamıştır.
Onur BİGAÇ
[1] https://www.almasdarnews.com/article/exclusive-syrian-army-spy-returns-home-years-inside-fsa-high-command/.
[2] http://politikaakademisi.org/2018/01/29/zeytin-dali-operasyonu/.
[3] Ümit Özdağ, İstihbarat Teorisi, 11. bs., Ankara, Nisan 2016, ss. 116-117.
[4] Hasan Ercan, Tarihi Derinlik İçinde Soğuk Savaş Sonrası Dünyada Yeni İstihbarat Kavramı, (Danışman Dr. Mehmet Atay), Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[5] Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4. bs., Bursa, Ekim 2008, ss. 270-274.
[6] http://www.milliyet.com.tr/1998/09/17/siyaset/siy000.html.
[7] https://www.globalsecurity.org/intell/world/syria/intro.htm.
One Comment »