TÜRKİYE İRAN’I NEDEN DESTEKLİYOR?

upa-admin 02 Ekim 2018 1.760 Okunma 0
TÜRKİYE İRAN’I NEDEN DESTEKLİYOR?

BM Genel Kurulu’nun 73. oturumu, Pazartesi gününden itibaren hafta boyunca -Eylül ayı  sonuna kadar- çeşitli tartışmalarla devam etti. Genel Kurul’daki en sıcak konu, çeşitli ülkelerin liderlerinin bölgesel ve uluslararası konulardaki konuşmaları ve özellikle de güvenlik konularının yanı sıra siyasal istikrar meselesiydi. BM Genel Kurulu’nda, dünya barışını sağlama konusunda retoriğe dayalı ve radikal yaklaşımlar yerine diplomatik terimlerin kullanılması birçok lider tarafından tercih edilen üslup olarak dikkat çekti. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un de söylediği gibi, “Dünya barışı orman kanunuyla sağlanamaz”…

Aslında, bu açıklama, mevcut küresel zorlukların kısa bir özeti ve ABD’deki Donald Trump hükümetinin çeşitli uluslararası meselelere yaklaşımına yönelik ciddi bir eleştiri olarak kabul edilmeli. Zira İran’ın JCPOA anlaşması (İran nükleer anlaşması) taahhütlerine UAEA’nın defalarca onayladığı şekilde uygun davrandığı belirtilmesine karşın, ABD’nin anlaşmadan çekilmesiyle dünya barışı ve küresel istikrar ciddi bir yara almıştı. BM Genel Kurulu’nda ise, uluslararası toplum, genel olarak İran’ı destekledi. Etkili Avrupa ülkeleri ile birlikte Türkiye de İran’ın siyasal pozisyonunu destekledi ve anlaşmaya bağlılığını övdü. İşte bu yaklaşım, BM Genel Kurulu’ndaki en önemli olaylardan biri sayılıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan açıklama ve yine Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklama ile, Ankara, ABD’nin İran’a karşı başlattığı boykot/ekonomik yaptırım talebine hiçbir şekilde uymayacağını ilan etti. Aslında, İran’ın ekonomik faaliyetleri için Kasım ayında uygulamaya konulması planlanan bir mali kanal kurma konusu 1+4 kararları doğrultusunda son aşamasına gelmekte ve Türkiye’nin yaklaşımı da bu kararı güçlendirmektedir.

Türkiye tarafında İran’ı desteklemek zorunluluğu hangi parametrelere dayanıyor sorusu işte bu noktada ortaya çıkıyor. Zaten Türkiye, bir süredir belli sorunlardan dolayı ABD ile dış politikada aynı kulvarda yürümemektedir. Peki bu zor durum karşısında neden İran konusunda da ABD ile çelişkili bir dış politika tercih ediliyor? İran’ın önemli jeopolitik konumu ve uluslararası ilişkilerde Ankara’ya sağlayabileceği avantajla işte bu sorunun yanıtıdır. Öncelikle, -Türkiye açısından- İran, büyük ve güvenli enerji rezervlerine (petrol ve doğalgaz) sahip olan başlıca ithalatçı ülkelerden ülkelerden birisidir. Öte yandan, Kafkasya, Orta Doğu, Anadolu (Küçük Asya) ve Orta Asya’nın kesişiminde bulunması, Hazar Havzası’na ve onun özel pozisyonuna bağlı olarak dünyanın çok önemli bir bölgesinde yer alması ve herşeyden önemlisi mezhepsel Orta Doğu denkleminde bölgeye denge sağlayacak durumu da Türkiye’nin gözünden kaçmamaktadır. İran’ın Körfez kıyılarındaki en derin noktaya sahip olarak deniz trafiğinin en işlek rotasının bulunması,  Hürmüz Boğazı’nın bu açıdan zaruri geçit noktası olması ve bu adı geçen boğaza İran’nın hakimiyeti gibi önemli konular da İran’nın bölgedeki yönetim ve denetimde manevra kabiliyetini gösteren parametrelerdir. Bölgede herhangi bir güvensizlik durumunda, kuşkusuz, uluslararası ticaret de tehlikeye girecektir. İran, doğal olarak deniz bağlantıları yönünden ve denizlerarası iletişim açısından önemli bir merkez sayılmaktadır. Ticarette küresel rekabetin varlığı ve İran’ın Doğu-Batı ve Kuzey-Güney bağlantısı koordinasyonunda bulunması, Türkiye’nin ticari-ekonomi açıdan gelişmesini garanti edecek ve bunun yanı sıra uzun vadeli gelişim planlamanın kriterlerini istikrar ve sürdürülebilirliğe sevk edecektir. Bu nedenle, İran’ın Türk Dış Politikası açısından önemli işlevleri vardır. Bunlara ek olarak, Hazar havzası ülkeleri arasında imzalanmış konvansiyon anlaşması sonucu çok yakında gerçekleşecek olan Türkmenistan-Azerbaycan doğalgaz boru hattı projesinin yanı sıra Rusya’nın enerji projeleri ve Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı da gözden kaçmamalıdır. Zira bunlar, bir arada, AB’nin enerji ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik en önemli enerji projeleri ve arterleridir.

ABD Güvenlik Stratejisi’nin 1998 yılındaki metnine bakarsak; Irak, Suriye, Libya ve Kuzey Kore ile birlikte İran da “Şer ülkeler ve terörü destekleyen” ülkeler listesinde yer almaktadır. Fakat bu ülkelerdeki duruma bakıldığında, hepsinin enerji kaynaklarına sahip olduğu görülmektedir. Nitekim ABD tarafından gerek Irak ve Libya, gerekse de Suriye’nin kaosa sürüklenmesi işte bu petrol kaynaklarından dolayı gerçekleşmektedir. Ayrıca bölgedeki ABD hegemonyasının ciddiyetle sürdürmeye çalışma politikasının perde arkasında BOP projesi (Büyük Orta Doğu Projesi) vardır. Tabii ki bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türkiye için planlanmış olan 2023 vizyonuna yönelik proje ve hedeflere aykırıdır. Nitekim bu bağlamda Türkiye’deki birçok siyasi analist, ABD’nin ve İsrail’in öngördüğü şekilde bir Orta Doğu projesine karşı çıkmaktadırlar. Bu arada, ABD, eşzamanlı olarak İran ve Türkiye’ye karşı savaşmakta ve hatta Suriye’nin sorunlarını çözmek yerine Türkiye’de PKK veya Suriye’de PYD- YPG terörist gruplarını desteklemektedir. Fakat İran-Türkiye güvenlik işbirliği bu planları etkisiz hale getirecektir. İşte bu konu bile kendi başına Türkiye’nin neden İran’ın yanında bulunması gerektiğini açıklamaktadır.

İran’ın Rusya, Çin ve Avrupa ülkeleri için stratejik önemi de Türkiye’nin gözünde önceliğinin bir başka parametresidir. Son birkaç gün içerisinde yeni Hollanda Büyükelçisi’nin Ankara’ya gönderilmesi ve Avusturya’nın Türkiye’ye yaklaşımının pozitif yönde değişmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta sonunda Almanya’ya yaptığı yolculuk ve burada önemli sözleşmelerin imzalanması ve Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin ciddiyetle takip edilmesi de bu olaylardan bağımsız düşünülmemelidir. Avrupa Birliği, Türkiye ve İran, bölgede serbest ticaret ve istikrarı istemektedirler. ABD-AB arasındaki sorunların artarak devam ettiği bir dönemde AB’nin Türkiye ile mevcut krizleri çözmek için olumlu sinyaller göndermesi Türkiye’nin önemini ve AB’nin müttefik arayışını göstermektedir. Zira AB, İran’la bir para ve ticaret kanalı oluşturmak için yeni bir mekanizma oluşturmaktadır ve BM Genel Kurul toplantısında 1+4 arasında yeni bir Mutabakat Zaptı imzalanması da Türkiye’yi ABD tarafından İran’a karşı uygulanan ambargo baskısından kurtarmış olacaktır. Bilindiği üzere, son dönemde AB ile ABD arasında ise bir uçurum var ve bu da Türkiye-İran-AB arasındaki yakın ilişki ihtiyacını zaruri kılıyor. Ayrıca ABD, Çin ve Rusya ile de aynı sıkıntıları yaşamaktadır. Tüm bu nedenlerle, Türkiye’nin İran yanlısı politikası bence doğru ve yerindedir.

 

Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.