Geçmişten Günümüze Katalonya
İspanya’nın Katalonya’nın özerk durumunu tanıması, ilk olarak II. Cumhuriyet olarak adlandırılan 1931-1939 yılları arasında gerçekleşti. Fakat 1936-1939 yılları arasındaki sağ-sol kutuplaşması nedeniyle ortaya çıkan iç savaş, General Franco’nun zaferiyle sonuçlanınca özerk bölgelerin otonom durumları son buldu. Ülke genelinde II. Cumhuriyet dönemi ile otonom yapıları tanınan Katalonya, Bask Bölgesi ve Galicia, 40 yıl boyunca Franco önderliğindeki bir diktatörlüğün merkezi parçaları haline geldiler. Faşizmin Avrupa’da bir trend olduğu o yıllarda, Franco bu anlayışın İspanyol ayağını oluşturmaktaydı. Milliyetçi argümanlarla peşinden sürükleyebildiği İspanyol sağı nezdindeki muhafazakâr kesim en önemli destekçileriydi. Fakat özerkliğini yitiren ve çok sıkı baskı altına alınan bölgelerde, toplu bir karşı koyuş ve ciddi bir direniş söz konusuydu. Dolayısıyla, en fazla kayıplar bu bölgelerde yaşandı. Artık Franco ellerindeki askerlerle bu direnişi bastırmakta zorlanmaya başlayınca, Fas’tan kuzey Afrikalı Arapları paralı askerleri olarak getirtti. Ki bu paralı askerler düzenli bir ordu eğitimi bile almadan, sadece öldürmeye güdülenmiş bir şekilde sahaya sürüldüler. Ve nihayetinde gerilla taktikleriyle direnen Katalan ve Baskların cellâtları olarak sahnedeki rollerini almışlardı. (Bu nedenle, şu an halen Katalonya’da yaşayan Faslılar Franco’nun mirası olarak görülerek, ciddi bir antipati ile bakıldığını söylemek mümkün.)
1975’de Franco ölünce, ülke’de monarşi yanlıları, sol kesimler ve Franco tarafları içerisinde Suarez önderliğindeki yenilikçi kesim, olası bir iç savaş ihtimaline karşın olağanüstü bir uzlaşı örneği ile birkaç sene içerisinde ülkenin demokrasiye geçişini sağladılar. 1978’de ülkenin demokratik anayasası yürürlüğe girdi. Buna göre ülke 17 özerk bölgeye ve 2 özerk şehre ayrıldı. Bu özerk yönetimler arasında asimetrik bir özerklik dağılımı oldu. Buna göre otonom tarihi daha köklü olan, II. Cumhuriyet döneminden kalan özerk bölgelere diğerlerine oranla daha fazla haklar tanınmıştı. Fakat bu bölgeler kendilerine tanınan otonomu yeterli bulmayarak, Bask bölgesi gibi tam bağımsızlıktan, Katalan bölgesi gibi ekonomik bağımsızlığa kadar uzanan çeşitli farklı taleplerde bulunmaktaydılar. Basklar 1978 anayasasının “tüm özerk bölgeleri İspanyol ulusunun birer parçaları” olarak göstermesinden ötürü, bunu self-determinasyon ilkesine aykırı bularak referandumda ret ettiler. Basklar ret etse de, Katalanlar dahil geri kalan tüm bölgeler Franco sonrası çıkabilecek her alternatifi adeta bir nimet olarak görüp kabul ettiler.
Bir Sindirella Masalının Sonu!
Baskların “tam bağımsızlık” talebi en radikal kanatları olan ETA’nın öncülüğünde her daim devam ederken, ekonomik krizin ardından adeta bal kabağına dönüşen bir Sindirella masalının son bulması gibi Katalanlar tarafından da artık benzeri talepler dillendirilmeye başlandı. Bölgesel Katalonya Parlementosu, bağımsızlık söylemlerini direkt olarak dile getirmeden önce Şubat 2006’da yerel anayasa taslağına “Katalonya bir ulustur” ibaresini koyarak, ulusal kimlik açısından İspanyollardan ayrışma anlamında önemli bir adım attı.
Şu an Katalanların ayrı bir ulus olarak tanınma istekleri ile birlikte, kendi yerel vergi gelirleri üzerinde de daha fazla hak talepleri söz konusu. Katalonya, İspanya genelinin çok üzerinde bir ekonomik refah ve kalkınma verilerine sahip iken, bölgesel bazda bu zenginliğinin vergi olarak sadece % 33’den faydalanabilmekte. Merkezi yönetime ödenen % 67’lik vergi oranları ise, birçok Katalan tarafından bir çeşit haraç olarak algılanmakta. İspanyol merkezi yönetimi, Bask ve Navarro özerk bölgeleri hariç bünyesinde bulunan tüm yerel yönetimlerden aldığı toplam vergilerinin sadece % 33’ünü iade etmektedir. Bu durum % 33’lük vergi sınırlaması içerisinde kalanlar arasında, ekonomik gelişmişlik ve ulusal bağımsızlık algıları nedeniyle en farklı durumda olan Katalanlar açısından ciddi bir rahatsızlık yaratmakta. Barcelona’da Katalan halkın içerisine karışıp iç siyasetleri ile ilgili bir sohbete girdiğinizde, neredeyse tamamında İspanyol merkezi yönetimi ve diğer özerk bölgeleri sadece sırtlarında bir kambur olarak gördüklerini gözlemleyebilirsiniz.
Diğer özerk bölgelere göre daha büyük bir ekonomiyi yönetmek durumunda olan Katalonya, Avrupa’daki ekonomik daralmanın kriz etkisini İspanya genelinde en fazla hisseden yerel yönetim iken gelirlerinin sadece % 33’lük bir bölümü ile artık bunun altında kalkamayacak bir duruma geldi. Avrupa genelindeki ekonomik sıkıntıların etkisi İspanya’ya yansıması ile beraber, Katalanların merkezi yönetimle arasındaki en büyük problemlerden birisi olan ekonomik bağımsızlık talepleri de resmen merkezi hükümete iletildi. Fakat iktidardaki İspanyol muhafazakârların temsilcisi olan Halkçı Parti (PP), tarafından kabul edilmesi neredeyse imkânsız olan bu talep ulusal bağımsızlık ideallerini de tetiklemeye başladı. Ekonomik kriz öncesi, Katalanlar arasında çok düşük oranlarda kabul gören “ulusal bağımsızlık” talepleri, krizin etkisinin hissedilmesiyle beraber çok yüksek oranlarda kabul görmeye başladı. Aslında bu durum şu şekilde de açıklanabilir; Katalan kamuoyu kriz ortamında kendi ulusal bağımsızlıklarını ilan etmenin, merkezi iktidarın kendilerine ekonomik bağımsızlıklarını vermesinden daha kolay olacağına kanaat getirmiştir.
Katalonya, İspanya Değildir!
Ulusal değerlerini herhangi bir küresel gücün ortak değerlerine entegre edemeyen Basklar hariç, İspanya genelinde II. Cumhuriyetten kalma köklü otonom yapılar öncelikle birleştirici AB değerleri altında İspanyol kimliğine tutunmakta idi. Katalanlar nezdinde “tam bağımsızlık” söyleminin birden bire bu kadar etki yaratması, “Avrupa Vatandaşlığı” altında bölgesel bir birleştirici kimliğin ekonomik krizlerle patlak vermesi ile başlamıştır. Ekonomik dinamiklerin ortaya çıkardığı bir birliktelikle başlayan AB serüveni ve onun altında tutunmaya çalışan alt birlikteliklerde, bu dinamiklerin etkisini yitirmesi ile beraber varlıklarını sorgulamaya başladılar. Atasözlerimizden biri bu durumu fazla söze gerek bırakmayacak şekilde özetlemiştir; “İnek öldü, ortaklık bozuldu”
Artık Katalanların birçoğu için “Katalonya İspanya Değildir” anlayışı bilinçaltlarında tam anlamıyla bir meşruiyet kazanmıştır. Avrupalılık kimliklerini ön plana çıkaran liberal kesim bile “Katalonya yeni bir Avrupa devletidir” söylemleriyle, artık bağımsız bir devlet boyutu ile kendilerini tanımladıklarını göstermişlerdir. Yani daha önce ekonomik ödüllerle dizginlenemeyen aşırı solcu kesimlerin pek fazla rağbet bulmayan bağımsızlık söylemleri, bugün farklı ideolojik kesimlerden birçok Katalanın ortak talepleri haline geldi. Sonuç olarak kapitalizmin nimetlerini teoride yok sayanlarla, pratikte bu nimetlerden yoksun kalanlar “yokluğun” ortak noktasında buluşmuş oldular!
Özcan ÖĞÜT
One Comment »