BIDEN DOKTRİNİ: SAVAŞ YERİNE DİPLOMASİ VE DEMOKRASİYE VERİLEN BÜYÜK ÖNEM

upa-admin 04 Mart 2021 5.715 Okunma 0
BIDEN DOKTRİNİ: SAVAŞ YERİNE DİPLOMASİ VE DEMOKRASİYE VERİLEN BÜYÜK ÖNEM

Giriş

46. ABD Başkanı Joe Biden’ın nasıl bir dış politika çizgisi belirleyeceği konusunda uluslararası platformlar ve Türkiye’de tartışmalar devam ederken, yeni yönetim, Başkan Biden’ın imzasıyla, geçtiğimiz gün (2021 Mart ayı başında) “Interim National Security Strategic Guidance” (Geçici Ulusal Güvenlik Rehberi) başlıklı bir rapor yayınlayarak, Biden Doktrini’nin nasıl şekillenebileceği konusunda ilk önemli dokümanı meraklılara sunmuş oldu. Bu yazıda, bu belgeyi özetleyerek, Biden yönetiminin dış politikası ve güvenlik politikasının nasıl olabileceği konusunda bazı fikirlerimi sizlerle paylaşacağım.

Biden Doktrini Oluşurken İlk Önemli Belge: Geçici Ulusal Güvenlik Rehberi

Raporun “Önsöz” bölümünde, Başkan Biden, Başkanlık konuşmasında söylediği şekilde, ABD’nin kendi döneminde yeniden dünya meseleleriyle ilgilenmeye başlayacağını belirtmekte ve dünyanın bir dönüm noktasında olduğunu vurgulayarak, Covid-19 (koronavirüs) pandemisi, iklim değişikliği krizi, nükleer çoğalma ve Endüstri 4.0 dönüşümünün zorlukları gibi küresel sorunlar karşısında, ülkesi ABD’nin, Amerikan çıkarları ve evrensel değerler doğrultusunda, ABD’nin müttefik ve partnerleriyle birlikte çalışacağını vurgulamaktadır. Biden, bu bağlamda en önemli politikasının ABD içerisinde demokrasiyi ve demokratik uygulamaları canlandırmak olduğunu yazmakta ve ancak bu şekilde güç kazanan otokrasilerle mücadele edilebileceğinin altını çizmektedir. Demokrasinin özgürlük, refah, barış ve haysiyet için anahtar olduğunu düşünen Biden, demokratik yönetimlerin daha başarılı olduğunu tüm dünyaya göstermek ve demokrasinin çöken bir rejim olmadığını kanıtlamak adına, tüm demokrasilerle birlikte çalışmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun için, Joe Biden, ABD’nin yeniden uluslararası kurum ve platformlara aktif olarak katılması, ekonomik temellerini yeniden inşa etmesi, Amerikan değerlerini içeride ve dışarıda savunması, askeri kapasitesini modernleştirmesi ve Amerikan diplomasisini geliştirmesi gerektiğini düşünmektedir. Biden, ABD’nin, müttefiklerini destekleyerek, çeşitli tehlikeleri ABD’ye yakınlaşmadan önleyebileceğini vurgulamakta ve diğer ülkelerin ekonomileri ve piyasalarını destekleyerek, istikrarsızlık, şiddet ve kitlesel göçlerle daha rahat mücadele edilebileceğini düşünmektedir. Benzer şekilde, sağlık sistemlerinin geliştirilmesiyle, halkları ve ekonomileri tehdit eden sonraki pandemilerin önlenebileceğinin altını çizmektedir. LGBT bireyleri, yerli gruplar, engelliler ve farklı etnik ve dini aidiyeti olan kişiler için eşit hakları savunmaları gerektiğini belirten Biden, bu geçici belge ile ABD’nin yeni dönemdeki dış politikasına dair ilkeleri açıkladığını belirtmekte ve kaybedecek zamanları olmadığını vurgulayarak, ABD’nin dünya sahnesine kendi döneminde geri döneceğini yinelemektedir.

Bu girişin ardından, “İçindekiler” bölümünde, raporun 4 bölümden oluştuğu belirtilmektedir. Bu bölümler; “Giriş”, “Küresel Liderlik Manzarası”, “ABD’nin Ulusal Güvenlik Öncelikleri” ve “Sonuç” şeklinde sıralanmıştır. Giriş bölümünde, günümüzde ABD’nin kaderinin kendi kıyılarından uzaktaki gelişmelere bağlı olduğu vurgulanarak, küresel pandemi, ekonomik daralma, ırklararası eşitsizlik krizi, iklim değişikliği, yükselen milliyetçilikler, gerileyen demokrasiler, Çin, Rusya ve diğer otoriter devletlerle artan husumet ve hayatın her alanını dönüştüren teknolojik devrim gibi önemli gelişmelerden söz edilmektedir. Ayrıca, bu dönemin eşi görülmemiş zorluklara sahne olduğu, ama aynı zamanda büyük bir fırsat olduğu vurgulanmaktadır. Bu dönemde ulusal güvenlik olgusuna farklı yaklaşmak gerektiği belirtilerek, ABD’nin dünyadaki rolü ve başarısının kendi içerisindeki duruma bağlı olduğunun altı çizilmektedir. Bu bağlamda, Amerikan toplumunun çeşitliliği, canlı ekonomisi, dinamik sivil toplumu, yenilikçi teknolojisi, demokratik değerleri, yaygın müttefiklik ve partnerlik ilişkileri ve dünyanın en güçlü ordusuna sahip olması gibi avantajları sayılarak, ABD’nin kendi içerisinde başarılı olarak, dünyada liderlik etmesi gerektiğine işaret edilmektedir. Yeni dönemde, blrlikte çalışarak ABD’nin halen demokratik yönetimiyle başarılı olabileceğini göstereceklerini belirten rapor, tüm başarıların temelinde ise demokrasinin olduğunun altını çizmektedir. ABD’nin yeni dönemde diplomasi ile liderlik edeceği de belgede birkaç defa vurgulanırken, ulusal güvenlik kurumları ve süreçlerinin modernize edileceği de açıklanmaktadır.

“Küresel Liderlik Manzarası” başlıklı raporun ikinci bölümünde, dünyanın değiştiği ve ABD’nin yeni dönemde 4 yıl öncesindeki gibi bile hareket edemeyeceği vurgulanmaktadır. Yeni dönemdeki tehditlerin duvarlar ve sınırlarla önlenemediği belirtilirken, bu nedenle kolektif mücadele gerektiği belirtilmektedir. Bu bağlamda, pandemiler, biyolojik riskler, iklim krizi, siber ve dijital tehditler, terörizm, nükleer silahların yayılması ve kitle imha silahlarının yayılması gibi tehditler sıralanmaktadır. ABD’nin bile tüm bu tehditlerle tek başına mücadele edemeyeceği vurgulanarak, müttefik ve partnerlerle ortak hareket etmenin gerekliliğine işaret edilmektedir. Son yıllarda demokrasilerin kuşatma altında olduğu vurgulanarak, özgür toplumların içeride yolsuzluk, eşitsizlik, kutuplaşma, popülizm ve hukuk devletine yönelik illiberal tehditlerle karşı karşıya olduğu ve bu sorunlara yönelik olarak gelişen milliyetçi ve içe kapanmacı yöntemlerin hatalı olduğu belirtilmektedir. Demokrasiler ve özgür toplumların dışarıdan da otoriter rejimler tarafından tehdit edildikleri vurgulanarak, demokrasi-dışı rejimlerin yanlış bilgilendirme ve propaganda yöntemleriyle demokrasilerin zayıflıklarını sömürdüğü iddia edilmektedir. Bu anti-demokratik trendi tersine çevirmenin ABD’nin bir dış politika önceliği olduğu vurgulanarak, ABD’nin, işleyen bir demokrasi olarak diğer devletlere örnek olması gerektiği kaydedilmektedir. Son yıllarda dünyadaki güç dengelerinin değiştiği ve yeni tehditlerin oluştuğu da vurgulanırken, bu bağlamda özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nin daha iddialı bir devlet haline geldiği iddia edilmektedir. Bu minvalde, Çin’in ABD’ye ve mevcut küresel sisteme meydan okuyabilecek tek devlet olduğu da belirtilirken, Rusya’nın da sistemi zorlayan bir aktör olduğu ve bu iki ülkenin ABD’nin çıkarlarına engel teşkil ettikleri vurgulanmaktadır. Bölgesel aktörlerden İran İslam Cumhuriyeti ve Kuzey Kore’nin ABD ve müttefiklerine yönelik tehditkâr politikalar geliştirdikleri de raporda belirtilirken, kırılgan rejimlerde içeriden kaynaklanan terörist gruplar, aşırıcılık, şiddet gibi tehlikelere dikkat çekilmektedir. Tüm bu sorunlar nedeniyle ABD’nin oluşturduğu uluslararası düzenin adeta bir testten geçtiğinin altı çizilirken, ABD’nin müttefikleriyle birlikte geriye dönmek yerine, bu sistemi modernize etmesi gerektiği ifade edilmektedir. Son olarak, teknolojide yaşanan inanılmaz gelişmelerin, çeşitli fırsatların yanında, bazı riskler de barındırdığı vurgulanarak, yapay zeka ve kuantum bilişim (quantum computing), biyoteknoloji, 5G teknolojisi gibi alanlara ABD’nin daha fazla yatırım yaparak, küresel liderliğini kaptırmaması gerektiği belirtilmektedir.

“ABD’nin Ulusal Güvenlik Öncelikleri” başlıklı raporun üçüncü bölümünde, ilk olarak ABD’nin ilk ulusal güvenlik önceliği Amerikan halkını korumak olarak açıklanmaktadır. İkinci önemli Amerikan güvenlik önceliği, belgede, ekonomik refah ve fırsatları arttırmak olarak açıklanırken, ekonomi politikasının şirketlere değil, Amerikan ailelerine göre şekillendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Üçüncü olarak, demokratik rejimin korunması da önemli bir güvenlik parametresi olarak ifade edilmekte ve Amerikan yaşam tarzının korunması ideali belirtilmektedir. Daha sonra, ABD’nin güvenlik hedeflerini geliştirmesine yönelik olarak; 1. Amerikan güç unsurlarının savunulması ve geliştirilmesi, 2. ABD ve müttefiklerine yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için gerekli bölgelerde üstünlük sağlanması ve caydırıcılık geliştirilmesi, 3. açık bir uluslararası sistemin sürdürülmesi ve buna liderlik edilmesi şeklinde 3 temel hedef belirtilmektedir. Bu hedeflerin sadece ABD tarafından gerçekleştirilemeyeceği de yinelerek, Washington’ın yeni dönemde müttefikleri ve partnerleriyle birlikte hareket edeceği ısrarla vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, ABD’nin müttefikleri ve partnerleri olarak, NATO üyeleri, Avustralya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler işaret edilmektedir. ABD’nin önemli partnerleri olarak ise; ASEAN üyeleri, Yeni Zelanda, Singapur, Vietnam, Pasifik’teki ada devletleri, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık gibi ülkelerin adı sayılmaktadır. Ayrıca, ABD’nin komşuları olarak Kanada ve Meksika’nın da adı zikredilerek, Karayipler ve Latin Amerika ülkeleriyle de ilişkileri geliştirmek gerektiği hususu belirtilmekte ve ABD’nin komşusu olan devletlerin gelişimine katkı sağlayacağı söylenmektedir. Ortadoğu konusunda ise, ABD’nin yeni dönemde de İsrail’e koşulsuz desteğinin devam edeceği vurgulanırken, Filistin Sorunu konusunda iki-devletli çözüm formülüne referans yapılmaktadır. Ayrıca ABD’nin İran saldırganlığını durdurmak için gerekli önlemleri alacağı belirtilirken, El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütleriyle de kararlılıkla mücadele edileceği vurgulanmaktadır. Buna karşın, bölgesel meselelerde askeri yöntemlerin öncelikle tercih edilmeyeceğinin altı çizilerek, ABD’nin Yemen’deki askeri operasyonlara desteğinin çekileceği belirtilmektedir. Afrika konusunda; ABD’nin Afrika devletlerinin gelişimlerine katkı yapmaya devam edeceği vurgulanmakta ve Afrika ekonomilerine yatırım yapılacağı belirtilmektedir. Ayrıca, ABD’nin uluslararası kuruluşlara katılımı ve liderlik isteği sıklıkla vurgulanmakta ve Paris İklim Sözleşmesi’ne geri dönüldüğü hatırlatılmaktadır. ABD’nin yeni dönemde iklim değişikliği ve Yeşil Enerji dönüşümü konularında ısrarcı olacağı belirtilirken, Dünya Sağlık Örgütü-WHO’ya da liderlik edileceği açıklanmaktadır. Bu bağlamda, Covid-19 pandemisiyle mücadele konusunda ABD’nin içeride ve dışarıda aktif çabalar sergileyeceği de açıklanmaktadır. Daha sonra Amerikan demokrasisinin tüm azınlık ve farklı gruplar için de genişletileceği açıklanırken, kadınların toplumsal ve ekonomik alanda güçlendirileceği de ayrıca vurgulanmaktadır. Bu bölümde, ayrıca, ABD’nin artık akıllı tercihler yapacağı ve uluslararası sorunlarda daima öncelikle diplomasiye başvuracağı belirtilmekte ve Biden döneminde büyük çaplı askeri müdahalelere yeşil ışık yakılmayacağının sinyalleri verilmektedir. Buna karşın, özellikle nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusunda ABD liderliğinin süreceği ifade edilirken, İran nükleer programını durdurmak için diplomatik yöntemlerin deneneceği açıklanmaktadır. Benzer şekilde, Kuzey Kore kaynaklı nükleer ve diğer tehditlerle de diplomatik olarak mücadele edileceği belirtilmekte ve bu konuda Japonya ve Güney Kore ile birlikte hareket edileceği vurgulanmaktadır. Ek olarak, ABD Ordusu’nun dünyanın en güçlü askeri birliği olarak kalmasının sağlanacağı vurgulanırken, Rusya ve Çin kaynaklı tehditlere bir kez daha işaret edilmektedir. Afganistan’da savaşı bitirmek için gerekli politikaların ve diplomatik yöntemlerin uygulanacağı vurgulanırken, bu ülkenin hiçbir şekilde yeniden teröristlerin eline geçmesine izin verilmeyeceği de ifade edilmektedir. ABD’nin ekonomi ve ticaret politikasının ise, büyük şirketler ve elitlere değil, tüm Amerikalılara hizmet edecek şekilde dizayn edileceği vurgulanmakta ve daha sosyal bir ekonomi politikasına işaret edilmektedir. Ayrıca, pandemi ve ekonomik krizle mücadele için çok kapsamlı politikalar uygulanacağı da bu bölümde özel olarak açıklanmaktadır. Son olarak, tüm bunları gerçekleştirebilmek için ABD’nin kendi demokrasisini yeniden geliştirmesi ve müttefik ve partnerleriyle birlikte hareket etmesi gerektiği bir kez daha vurgulanmakta ve bu sayede ABD’nin Çin ve diğer otoriter devletlerle olan rekabetinde önde kalmaya devam edeceği iddia edilmektedir.

Raporun “Sonuç” bölümünde ise, dünyanın gidişatı konusunda kritik bir evrede olduğumuz vurgulanarak, ABD’nin tüm dünyaya demokrasilerin daha başarılı olacağını göstermek gibi çok önemli bir sorumluluğunun bulunduğu vurgulanmakta ve Amerikan demokrasisinin yeni dönemde savunulacağı ve geliştirileceğinin altı çizilmektedir. Bunu yapabilecek başka bir milletin/devletin olmadığı da vurgulanarak, Amerikalıların dünya liderliği konusundaki “manifest destiny” (kaçınulmaz yazgı) algısı pekiştirilmektedir.

Sonuç

Rapordan uluslararası politik dengeler adına bazı mesajlar çıkarmak gerekirse, yeni oluşmakta olan Biden Doktrini konusunda şu tespitler yapılabilir:

  • ABD, yeni dönemde de Rusya ve özellikle Çin’i temel küresel hasımları olarak görmeye devam edecek ve bu ülkelerle müttefiklerinin yakın ilişkiler kurmasına engel olmak isteyecektir. Bu, hem Amerikan çıkarlarıyla doğrudan ilgili, hem de ABD’nin temsil ettiği demokratik değerlere karşı olan bu iki devletin başarılı olmalarının ABD’nin prestijine verdiği zararla alakalıdır.
  • ABD, yeni dönemde İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerle de ilişkilerini mesafeli olarak sürdürecektir. Ancak bu ülkelerin nükleer programları ve diğer tehditkâr aktivitelerinin kısıtlanması konusunda, Washington, askeri politikalar yerine diplomatik yöntemlere öncelikli olarak başvuracaktır.
  • ABD, yeni dönemde dış politikasını NATO üyeleri, Avrupalı müttefikler (AB üyeleri ve Birleşik Krallık) ve Asya-Pasifik’teki müttefikler (Japonya, Güney Kore, Vietnam, Singapur, Avustralya, Yeni Zelanda) temelinde oluşturacaktır.
  • ABD, yeni dönemde tüm uluslararası kuruluş ve sözleşmelere dahil olmaya çalışacak; dahası, bu platformlarda yönetici pozisyonu almaya çalışacaktır.
  • ABD, yeni dönemde Afganistan’daki savaşı bitirme yönünde irade gösterecektir. Ancak bu ülkede yeniden bir radikalleşme olmasına da izin verilmeyecektir.
  • ABD’nin dış politika hedefleri; Covid-19 pandemisiyle mücadele, içeride demokrasiyi ve ekonomiyi güçlendirme, demokratik rejimlerle birlikte hareket ederek liberal uluslararası sistemi meşrulaştırma ve geliştirme ve otoriter ve radikal devletleri diplomatik yöntemlerle yalnızlaştırma şeklinde uygulanacaktır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.