İran’daki 13. Cumhurbaşkanlığı seçimi nihayet 28 Haziran 2021’de düzenlendi. Beklendiği üzere, Seyid İbrahim Reisi, eski Yargı erki Başkanı, önümüzdeki 4 yıl için 17 milyondan fazla oyla yeni İran Cumhurbaşkanı seçilerek, 40 günden az bir süre sonrasında Pastor Sarayı’na Cumhurbaşkanı olarak girmeye hak kazandı. Bu yazıda, 2021 İran Cumhurbaşkanlığı seçimini analiz edeceğim.
Öncelikle, seçime reformist veya ılımlı kanattan birçok tanınmış ismin -Anayasayı Koruma Konseyi tarafından adaylıklarının onanmaması vasıtasıyla- yarış treninden düşürülerek girmesine izin verilmediğini ve bu sayede köktendinci/radikallere olanaklı bir ortam bırakıldığını tespit etmek gerekir. Nitekim Anayasayı Koruma Konseyi, İshak Cihangiri, Mustafa Tajzadeh, Mahmud Ahmedinejad, Mesut Pezeşkiyan, Ali Laricani gibi kişileri diskalifiye ederek, sadece 7 adayın rekabet edeceği bir seçime olanak sağladı.
Aslında, bu 7 aday arasında, Muhsin Mehralizade ve Abdülnasır Hemmeti gibi kişiler, farklı kanattan (reformistler) gelen adaylar olarak rekabete katıldılar; fakat televizyon tartışmalarındaki zayıflıkları ve görev süreleri boyunca sahip oldukları performansları toplumu ikna edemediğinden dolayı seçimde pek bir varlık gösteremediler. Zaten Muhsin Mehralizade, Azerbaycan asıllı ve Hoy şehrinden olmasına rağmen, Tebriz’e yaptığı gezi sırasında hemşerileri tarafından hoş karşılanmadı. Urmiye’de bile iyi karşılanmadığı için, kendisini çok şanssız hissederek seçim öncesi yarıştan çekildi. Abdülnasır Hemmeti ise Hemedan vilayeti Türklerinden biri olarak İran’da yaşayan 33 milyondan fazla Türk’ün oyunu almak için defalarca Azerbaycan Türkçesiyle sözlü açıklamalarda bulunarak halkın dikkatini üzerine çekmeye ve oy almaya çalıştı; fakat yine de başarılı olamadı ve seçmenin ona verdiği oy sayısı kutulardan geçersiz ve boş çıkan oyların sayısından bile az kaldı. Zira, Merkez Bankası Başkanlığı görev süresi boyunca gösterdiği performanstan halk hoşnutsuzdu ve İran halkı yüzde 40’ın üzerinde enflasyon ve ulusal paranın değer kaybetmesini onun yönetiminin bir zayıflığı olarak görüyordu. Bu nedenle, Hemmeti de Cumhurbaşkanlığına layık görülmedi.
Doğal olarak, 5 radikal ve köktendinci Cumhurbaşkanı adayının seçim gününe kadar aralarında rekabet etmesi bekleniyordu. Anketlerin sonuçlarına bakılınca, Seyyid İbrahim Reisi’nin en önde gelen (favori) aday olduğunu ve zaman içerisinde bazı adayların en çok oyu alan aday lehine geri çekileceğini bir önceki yazımızda zaten tahmin etmiştik. Nitekim böyle de oldu… Seçimin son günlerinde Alireza Zakani ve Said Celili yarıştan çekildiler (tahminen bu ikisi yeni hükümette önemli konumlara gelecekler). Böylece, rekabetten geri çekilmiş adayların yandaşları, oylarını otomatik olarak Seyyid İbrahim Reisi’nin sandığa aktarmış oldular.
Bu seçimler, İran siyasi sisteminde tek tip bir yönetimin yolunu da açtı. Yasama organı radikal ve köktendinci temsilcilerin çoğunluğuyla oluşturulduğu için, Cumhurbaşkanı’na çok rahat bir ortam sağlayacaktır. Ayrıca, yargı erki Ayetullah Ali Hamaney tarafından seçildiğine göre, bu makamın da radikallerin kontrolünde olacağı tahmin ediliyor. Böylece, köktendinci fraksiyondan olan yürütme organının başkanı, radikal fraksiyonun siyasi hedeflerine dayanan herhangi bir yasanın çıkarılmasını kolaylaştıracaktır.
Hasan Ruhani hükümetinin ülkeyi yönetmedeki zayıflığı ve 2013 ve 2017 seçimlerinde Ruhani’yi destekleyen bazı reformistlerin kritik rolü, kamuoyunda reformist hizip için çok az umut bıraktı. Öte yandan, bazı önde gelen reformist isimlerin Anayasayı Koruma Konseyi tarafından diskalifiye edilmesi kutuplaşmayı daha da şiddetlendirdi. Halkın tepkiler nedeniyle seçime katılmak konusunda isteksiz olması ise, muhafazakârların rahat kazanmalarının önünü açtı. En önemlisi, reformist kanadın rejimin meşruiyetini sorgulamak adına seçimlere katılmama teorileri ve tavsiyeleri, muhalif halkın mücadelesini çözümsüz ve etkisiz bırakmıştır. Yani reformistlerin kendi uydurdukları teoriler, toplumda ters bir akıma neden oldu. Öyle ki, kimse katılımın % 38’in üzerinde olmasını beklemiyordu; fakat bu seçimdeki tüm sorunlara ve kargaşaya rağmen, seçime katılımın % 44’ün üzerinde olduğu görüldü.
Bu seçimde en önemli nokta, Hemmeti, Rezai ve Amir Hüseyin Gazizade Haşimi gibi bazı adayların oylarından daha fazla olan sandıklardaki geçersiz oylardı. Sandıklardan 4 milyona yakın geçersiz oy pusulasının çıkması, halkın ülkedeki sistem ve siyasetin geleceğinden umutlu olduğunu, mevcut sisteme tepki gösterdiğini ve artık yapıcı bir siyasi liderlik beklediğini gösteriyor. Geçersiz oyların fazla olması, aslında halkın siyasi platformdan ümidini kesmediğini ve bu konuda bir vizyonu olduğunu; fakat adaylara güven duyulmadığını veya Cumhurbaşkanlığı planlarının kabul edilmediğini göstermektedir. Yani, halk, kendini ülkenin siyasi geleceğinde önemli bir faktör olarak görüyor; ama seçim sandığında net mesajını da ortaya koyarak son ikazını anlatmak istiyor. Bilindiği üzere, katılımın aza inmesi durumunda hükümetin meşruiyet kaybı olasılığı bulunuyor; tabiatıyla, uluslararası arenada siyasi-ekonomi-güvenlik konularında ciddi sorunlarla karşı karşıya olan İran hükümeti için, bu durum olumsuz bir gelişme olacaktır. Bu bakımdan, bu sonuçlar, İran halkının siyasi şuurunun yüksek olduğunu ve gelecekleri için seçime katılımın ne kadar anlam taşıdığını ortaya koymaktadır. Fakat buna rağmen, çok sayıda boş veya geçersiz oy kullanılmasını da bir nevi iktidara ciddi bir uyarı olarak nitelendirmek gerek.
Sonuçta, İran’da bu seçimde köktendinci/radikal kanattan bir lider (Cumhurbaşkanı) seçildi. Bütün gözler onun yaklaşımına, dış ve iç politikaya ilişkin görüşlerine çevrildi. Reisi de, dış ve iç politikanın iki eksenindeki en önemli sorulara yanıt olarak, yabancı ve yerli medya temsilcileriyle bir araya geldiği basın toplantısında hükümet programlarını açıklamış oldu. İç politikada, insan haklarının, adaletin ve basın özgürlüğünün savunulması konularında, her zaman insan haklarının savunucusu olduğunu ve bunu çalışmalarının ana odağı haline getireceklerini belirtti. Yargı erki görevinde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı olarak da zimmete para geçirenlere, ulusal ve devlet mülkiyeti yağmacılarına karşı sert bir şekilde mücadele edeceğini iddia etti. Anayasaya göre, adaleti ve hak özgürlükleri gözetmek, halkın hak, güvenlik ve esenliğini korumak onun en önemli amaçlarından biri olarak ifadesinde bulundu.
Dış politikada ise, komşularla olan gerilimleri çözmek, farklı ülkelerle yeni işbirliği ve dostluk için gerekli zemini oluşturmak ve İran İslam Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin ideallerinde şeffaflık sağlamak, Reisi’nin dış politika öncelikleri arasındadır. Ayrıca, Reisi, ülkesine yönelik yaptırımların neden olduğu baskıları sona erdirmek için ABD ve P5+1 ile nükleer görüşmelere devam edilmesi gerektiğini de vurguladı. Reisi’nin dış politikadaki hedeflerinden bir diğeri ise, komşularla ticareti yılda 121 milyar dolara çıkarmaktır. Reisi, dış politikada diplomasiye önem vererek İran’ın uluslararası forumlara katılması ve siyasi izolasyondan çıkartılması için en önemli adımların atılması gerektiğini ifade ederek, bu bağlamda ciddi adımların atılacağını vurguladı. İran’ın uluslararası arenada yer alması, yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi, yurtdışında ikamet edenlerin ülkeye güvence içinde geri dönmesine imkân sağlanması, akademisyen, işbilir ve yetenekli kişilerin ülkeye geri getirtilmesi ve onlara ideal imkânlar sağlanması gibi konuları da vaatleri arasına ekledi. Kısacası, yurtdışındaki İranlılar için güvenli bir geri dönüş sağlamak için elinden geleni yapacağını açıkladı.
Anlaşılan o ki, İran İslam Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı, köktendinci ve radikal kanattan olmasına rağmen ülkesinde reformlar yapmak istemektedir. Bu, madalyonun arka yüzüdür ve değişimlerin artık kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. İlk olarak, radikal kanat artık halkın gözünde tutucu, değişmez, reformlara imkân tanımaz pozisyondan kurtulmak istemekte ve adeta reformistlerden bile daha reformist olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Çünkü bu durumda reformist kanadın siyasi başarısına kolaylıkla son verilebilecektir ve İran siyasetinde radikaller-reformistler ikiliği kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İkincisi ise, reformistler adım adım anayasa ve hatta devrimin ilkelerini değiştirmeye yönelik çabalar içerisine girmişlerdir ve bu inançtadırlar. Dolayısıyla, bu kez Reisi önderliğinde İran’ın iç ve dış siyasetinde zaman ve zeminin getirdiği koşullar nedeniyle olumlu bazı adımların atılacağı tahmin ediliyor. Son olarak, seçimde Reisi’nin oylarından sonra en fazla boş oy çıkması, İran’da değişim isteğinin somut bir tezahürüdür ve halkın bu isteği karşısında hükümetin reformlara yönelmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN