İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin Şer’i kurallara göre örtünmediği gerekçesiyle ahlâk polisi tarafından gözaltına alınması ve nezarette geçirdiği beyin kanaması sonrasında hayatını kaybetmesi ve yapılan soruşturmada Amini’nin kafasına aldığı çok sayıda darbe sonucu hayatını kaybettiğinin anlaşılması, İran’da sokak hareketlerini tetikleyerek iç karışıklığa sebep oldu. Bunun üzerine, her kesimden insan, kadınlara özgürlük kavramı üzerinden ahlak polisinin baskıcı uygulamalarını ve molla rejiminin diktatör yönetimini eleştirmek için protestolara başladılar. Öyle ki, eylemler sınırları aşarak daha evrensel bir boyut kazandı, Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden kadınlar sembolik de olsa “saçlarını keserek” İran’da kadınlara özgürlük verilmesi ve şiddetin sona ermesi için seslerini tüm dünya kamuoyuna duyurdular.
Sokaklarda devam eden protestoların hem yoksul muhitlerde, hem de gelir düzeyi daha yüksek bölgelerde aynı karşılığı bulması, hatta sanat, spor ve akademik camiadan bile birçok entelektüel tarafından desteklenmesi, yaşanan bu tepkilerin geniş bir kitleye yayıldığını, ortak bir akl-ı selimi doğurduğunu göstermektedir. Aslında bu haksız ölümün toplumun farklı kesimlerinde karşılık bulması, yalnızca zorunlu başörtüsüne yönelik bir tepki değil, İran’ın yıllardır içinde bulunduğu ekonomik darboğaz, kısıtlı özgürlükler ve ülkedeki diktatör rejimin verdiği korku iklimidir. Hayat pahalılığından emekli ve işçi maaşlarına, fahiş benzin zamlarından yolsuzluklara kadar birçok konuda toplumun tahammül noktası aşılmış durumdadır.
İran’da son yaşananlara gelinen süreçte İran’ın bu noktaya nasıl geldiğine bakarsak, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana İran’da oluşan müesses nizamın en önemli faaliyeti, toplumsal hayatın bir noktasına, özellikle kadınlar başta olmak üzere halkın giyim, kuşam ve başörtüsüne müdahale etmek oldu. Devrimin hemen akabinde dini lider Ayetullah Humeyni’nin Refah Okulu’ndaki ünlü konuşmasında “Kadınlar kendi iffetlerini korumak için başörtüsü takmak zorundalar” söylemi, İran’daki kadınlar için “hicab” mecburiyetini getirdi.[1] Bu günden sonra İran’daki tüm kadınlar tek bir saç teli görünmeyecek şekilde saçlarını örtmeye ve “namus” adı altında kamuya açık yerlerde ve sokaklarda bedenlerini olduğu gibi saçlarını da gizlemeye zorlandı, saçını açmaya teşebbüs edenler “ahlaksız” olarak görüldü ve türlü işkencelere maruz bırakıldı. Öyle ki, bu karar anayasaya da girdi, nitekim İslami Ceza Kanunu’nun 638’inci maddesine göre, başörtüsü takmayanlara veya başını uygun şekilde örtmeyenlere 10 gün ila 2 aya kadar hapis cezası veya para cezası verilmesi kararı alındı.[2]
2005 yılında eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad döneminde ise devreye polis girdi ve “Ahlak Polisliği” kurumu oluşturularak insanların hayat tarzına müdahale edilmesine yasal bir zırh ve meşruiyet getirildi. Dini lider Ayetullah Hameney’in emriyle Kültür Devrimi Yüksek Konseyi adlı yapılanma öncülüğünde toplumsal yaşamı kültürel olarak dizayn radikal kararlar alındı ve bu karaları denetleme görevi “İrşad Devriyesi” (Gaşt-e Erşad) isimli birimlere bırakıldı. Sakallı erkekler ve çarşaflı kadınlardan oluşan bu ahlak polisleri, sokaklarda ve kapalı alanlarda hiç beklenmedik anlarda insanların karşısına çıkıp onları şeriata uygun giyinmeye zorlayıp yaşam tarzlarına müdahale etmeye başladılar. Karşı çıkanların cezası da kırbaç, darp, hapis, sürgün ve ölüm oldu. Bu polisler, en radikal, tutucu ve fanatik kişiler arasından seçildi.
Bu baskıcı politikalar genellikle kadınlara yönelik olmak üzere sadece kılık-kıyafet alanında değil, başka alanlarda da görülmektedir. Ataerkil yapının etkileri, toplumun farklı katmanlarında sonuna kadar hissedilmekte. Örneğin, İran’da baba izin vermezse kadın evlenemiyor, ya da eşinin izni olmadan yurtdışına çıkamıyor. Dolayısıyla, kadınların geleceklerini ilgilendiren elzem hususlar, halen bir erkeğin iki dudağı arasında. Bu da, ülkeyi kadınlar için “açık bir cezaevine” çeviriyor. Yine eğitimle ilgili de İranlı kadınlar için birçok sınırlama getirilmiş. İlköğretim ve lise eğitimi İran’da “haremlik-selamlık”, yani kız-erkek ayrı şekilde oluyor. Üniversitelerde ise, her ne kadar karma eğitim modeli görülse de, bazı üniversitelerin bölümlerinde yalnızca erkek öğrenciler kabul ediliyor, kız öğrencilerin alınması yasaklanmış durumda. Sosyal hayat noktasında ise İranlı gençlerin içki içip eğlenebilecekleri kapalı alanlara müsaade edilmiyor, zira içki içmek Şer’i hükümlere göre yasak. Fakat böyle kapalı toplumlarda yasaklar hep geri tepmiş ve gençler bastırılmış duygularını gizli yollarla “ev partisi kültürü” yaratarak açığa çıkarıyor. Başta kadınları hedef alan bu yasaklardan zamanla erkeklerin de payını alması, Molla rejiminin baskıcı ve radikal politikalarından kaçıp “başka ülkeye sığınma” biçiminde kendisini gösteriyor.[3]
Yine günümüze doğru gelecek olursak, İran’da 2009 yılında “Yeşil Hareket” ismiyle seçimlerde yapılan usulsüzlüğe karşı, 2019 yılında ise artan akaryakıt zamlarına karşı protestolar oldu, binlerce kişi gözaltına alındı ve yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Tüm bu eylemler özel sebepler barındırsa da, aslında Molla diktatörlüğünün zorba ve otoriter yönetimine karşı yapılmıştı. Amini’nin öldürülmesiyle başlayan mevcut eylem dalgası da eski eylemlerden cesaret alıyor. Her ne kadar eylemlerde kadınlar başı çekse de, “kadınların özgürlüklerin korunması ya da kadına şiddetin son bulması” odaklı başlayan bu eylemlere zamanla erkeklerin ve toplumun farklı etnik kökenlerinden (Amini’nin Kürt asıllı olduğunu belirtmek lazım) bireylerin de katılması, daha genel olarak Molla yönetiminin diktatörlüğüne karşı kitlesel bir tutum olarak görülmelidir. 2014 yılında muhalif gazeteci Masih Alinejad, hicab zorunluluğunu protesto etmek için sosyal medya üzerinden başlattığı “My Stealthy Freedom” (Benim Gizli Özgürlüğüm) hareketine yalnızca İranlı kadınların destek vermesi noktasından, kadın-erkek tüm İranlıların kitlesel tepki verdiği bir noktaya ulaşılması, hem hedef kitlenin direkt olarak “tüm baskıcı politikalar ve İran rejimi” olduğunu hem de ortak düşmana karşı İran’da toplumsal birlik ve beraberlik duygusu yarattığını gösteriyor. “Hamaney’e Ölüm”, “Diktatöre Ölüm”, “İslam Cumhuriyeti İstemiyoruz” şeklindeki sloganlar da bu kanaati güçlendiriyor.
İran resmi haber ajansı, başkent Tahran’ın da aralarında olduğu Kerec, Tebriz, Meşhed, Kiş, Kirman gibi birçok kente gösterilerin sıçradığını duyurdu. Son birkaç gündür protestolar karşı rejim de kendi milis güçlerini sokağa dökmüş durumda. Devrim Muhafızları’na bağlı “Besic” milis güçlerinin göstericilere karşı cop, biber gazı, hatta gerçek mermili silah kullanarak çok sert biçimde müdahalede bulunduğuna dair görüntüler var. Dolayısıyla, artık durum tek yanlı bir mücadele olmaktan çıktı ve çatışmaya dönüştü. Daha önceki protestolarda olduğu gibi, Molla rejiminin bu eylemlere en sert biçimde müdahale ettiğini görmek mümkün. Zira İran gibi otoriter rejimlerde “diplomasi, dinleme, sivil topluma kulak verme” gibi kavramlardan ziyade şiddet, baskı ve zorbalık yöntemleri daha yaygın.
Ez cümle, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Özgürlük olmayan ülkede ölüm, yıkılış vardır. Her ilerlemenin, kurtuluşun anası özgürlüktür” sözü, İran gibi özgürlüğü elinden alınmış toplumların içinde bulunduğu durumu özetliyor aslında. Muhammed Rıza Pehlevi dönemi gibi özgürlüklerin olduğu bir İran yaratılmadıkça ve Molla rejimi devam ettikçe İran’daki bu protestolar ne ilktir, ne de son olacak. İran halkı her ne kadar dışarıdan bir müdahaleyi reddetse de, kendi çabalarıyla içeriden Molla rejimini kökünden sarsabilecek kadar örgütlü ve güçlü bir direniş gösterebilecekler mi bunu zaman gösterecek.
Dr. Eren Alper YILMAZ
[1] Porgham, S. (2022), “İran’da derinleşen zorunlu başörtüsü krizi ve sokaklara yansımaları”, Politikyol, Erişim Adresi: https://www.politikyol.com/iranda-derinlesen-zorunlu-basortusu-krizi-ve-sokaklara-yansimalari/, Erişim Tarihi: 27.09.2022.
[2] Sambur, B. (2022), “Molla diktatörlüğünün vahşeti, hukuksuzluğu ve ahlaksızlığı karşısında kadın, hayat ve özgürlük”, Independent Türkçe, Erişim Adresi: https://www.indyturk.com/node/555706/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/molla-diktat%C3%B6rl%C3%BC%C4%9F%C3%BCn%C3%BCn-vah%C5%9Feti-hukuksuzlu%C4%9Fu-ve-ahlaks%C4%B1zl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1nda, Erişim Tarihi: 27.09.2022.
[3] Yılmaz, E.A. (2022), “Molla Rejimi Gölgesinde Toplumsal Yapı ve İran’da Kadın Olmak”, Perspektif, Erişim Adresi: https://www.perspektif.online/molla-rejimi-golgesinde-toplumsal-yapi-ve-iranda-kadin-olmak/, Erişim Tarihi: 27.09.2022.