İngiltere hükümeti, Türkiye üzerinden kendi ülkesine doğru kaçak göçü önlemek adına Türkiye hükümeti ile “yasadışı göçün önlenmesi anlaşması” imzalandığını duyurdu. Anlaşma kapsamında, Türk ve İngiliz polis kuvvetlerinin, insan kaçakçılığı çeteleri ve tekne ticaretine yönelik kapsamlı ortak operasyonlar düzenleyeceği, Türk Emniyet Teşkilatı bünyesinde yeni bir merkez oluşturulacağı ve iki ülke arasındaki veri/istihbarat paylaşımının güçlendirileceği bildirildi. Türkiye’yi geçiş noktası olarak kullanan düzensiz göçe yönelik bu anlaşma kapsamında, Londra’nın desteğiyle Türkiye’de kurulması planlanan bu yeni merkezin, İngiliz Ulusal Suç Ajansı ve Türk kolluk kuvvetleri arasındaki iş birliğini güçlendirmesi ve özellikle Avrupa’ya kaçak göçü yavaşlatması hedefleniyor.
Anlaşmanın bir diğer önemli bölümü de göçmenlerin özellikle Fransa’dan, ya da Belçika’dan deniz yoluyla İngiltere’ye ulaşmak için bindiği şişme botların üretiminin durdurulması. Alman basınında son çıkan haberlere göre, bu şişme botların üretimi son yıllarda Çin’den Türkiye’ye kaymış durumda ve Fransa’ya ulaştırılması için de Almanya transit ülke olarak kullanılıyor. Almanya’da depolanan şişme botların Fransa ve Belçika’ya ulaştırıldığı ve ardından yasadışı göçmenlerin bu botlarla Manş Denizi’ni aşarak İngiltere topraklarına ulaştığı belirtiliyor.
İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman anlaşma ile ilgili olarak, “Kaçakçılık şebekelerini çökertmek ve botları durdurmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Türkiye ile ortaklığımız, servislerimizin bu uluslararası sorun üzerinde birlikte çalışmasını sağlayacaktır.” ifadelerini kullandı. Bu ifade, İngiltere’nin insan ticareti ve bot ticaretini engellemek adına bir devlet olarak tek başına yeterli olmadığını kabul ettiğini göstermekte, bu sebeple dünya üzerinde en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye ile anlaşmaya mecbur kalarak yılanın başını deliğinden çıkmadan ezme konusundaki çabasını gözler önüne sermektedir. Göç Bakanı Robert Jenrick de, “İnsan kaçakçılığı çetelerini dağıtmak ve küçük tekne geçişlerini sağlayan malzemelerin imalatı ile tedarikini engellemek için istihbarat, insan kaynağı ve teknolojiyi yoğun şekilde paylaşacağız” şeklindeki söylemleri ile İngiltere’nin maddi ve beşeri tüm gücünü seferber etmeye hazır olduğunun mesajını verdi.
Yasadışı göçle mücadele, İngiltere’de gelecek yıl yapılması beklenen seçimler öncesi siyasî gündemin en üst sıralarında kendine yer buluyor. Bugüne kadar yasadışı göç ile vaatlerini yeterince yerine getirmeyen Başbakan Rishi Sunak’a karşı güven toplum nezdinde azalmış durumda. Bu yüzden, İngiltere hükümeti, seçimler öncesi yasadışı göç sorununa ivedi şekilde çözüm bulmayı, yani teknelerle ülkelerine gelen göçmen sayısını en aza indirmeyi ve hızlıca sınır dışı etmeyi hedefliyor. Manş Denizi’nden İngiltere’ye kaçak olarak gelen ve sayısı 50 bini bulan göçmenlerin durdurulmasını hedefleyen Sunak hükümeti, belli bir ücret karşılığında Türkiye’de “Mükemmellik Merkezi’nin” oluşturulmasını destekleyecek. İngiltere hükümeti, konuya ilişkin açıklamasında, ortak operasyonlarda görev almak üzere daha fazla İngiliz personelin Türkiye’de görevlendirileceğini duyurdu. Ortak operasyon merkezinin odak noktasının ise “örgütlü göç suçu ile mücadele ve yasa dışı göçte kullanılan materyallerin tedarik zincirini bozmak” olarak ifade edildi.
İngiliz basınına göre, Türkiye ile imzalanan anlaşmanın ileriki aşamasında ise İngiltere’ye yasadışı yollardan botlarla giren Türkiye vatandaşlarının geri gönderilmesinin de söz konusu olması iddiaları var. Türkiye’den İngiltere’ye yıllık 1500 göçmen geliyor ve Türk göçmenlerin sayısı Afgan göçmenlerden sonra ikinci sırada. Daha öncesinden İngiltere İçişleri Bakanlığı’nın mültecileri uzak tutması için Türkiye’ye 3 milyon sterlin gönderdiği de ortaya çıkmıştı. The Guardian’ın haberine göre, Türkiye’de emniyet güçlerinin ve sahil güvenlik güçlerinin eğitimine destek amacıyla 2019’da 14 bin sterlin değerinde aktarılan fon, katlanarak artmaya devam etmişti. 2021 ve 2022 arasında 425 bin sterline çıkan fon, geride kalan bir yılda 3 milyon sterlini bulmuştu.
Son olarak, bu anlaşma sürekli Ruanda Anlaşması ile karşılaştırılıyor ve bilhassa muhalefet kanadı tarafından eleştiriliyor. İki anlaşma içerik olarak birbirinden farklılık gösterse de, tam metin Türkiye hükümeti tarafından henüz açıklanmadığı için kafa karışıklığı yaratıyor. 2022 yılında Ruanda hükümeti ile varılan anlaşma uyarınca, İngiltere hükümeti kendi kıyılarına gelen on binlerce sığınmacıyı 6400 kilometre uzaklıktaki bu Doğu Afrika ülkesine göndermeyi planlıyordu. Anlaşma gereği, İngiltere, sığınmacıları sınırlarından izole etmek için Ruanda’ya 140 milyon sterlin ödedi. 2022 Aralık ayında Londra mahkemesi sığınmacıların Ruanda’ya sınır dışı edilmesi kararının hukuka uygun olduğu ve BM Mülteci Sözleşmesi’ne ve diğer uluslararası anlaşmalara aykırı olmadığına hükmetmişti. Fakat insan hakları dernekleri bu karara itiraz ederek, davayı temyize götürmüştü ve hükümetin kararını “ahlak dışı ve insanlık dışı” olarak nitelemişti. AİHM’a giden dava sonucunda, Mahkeme, İngiltere’deki yasal işlemler sonuçlanıncaya kadar herhangi bir sınır dışı işleminin yapılamayacağına dair ihtiyati tedbir koymuştu.
Türkiye ile yapılan anlaşma kapsamında İngiltere’ye gelen yasadışı göçmenlerin direkt olarak Türkiye’ye geri gönderilmesi söz konusu değil. Bu göçmenlere Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeden önce müdahale yapılarak yakalanması ve sınır dışı edilmesi amacı var. Fakat her halükârda, bu tablo, yakalanan göçmenlerin Türkiye’de kalması anlamına geliyor; çünkü Anlaşma gereğince insan kaçakçıları tarafından ölüme terk edilen bu kişilerin durdurulduktan sonra Türkiye’de mi kalacağı yoksa geldikleri ülkeye geri mi gönderileceğine dair kesin bir ibareye rastlanmıyor. Uygulama açısından Ruanda Anlaşması ile farklılık gösterse de, sonuçları itibari ile aynı izlenimi veriyor, çünkü her iki durumda da İngiltere sığınmacı yükünü karşı tarafa yüklüyor. Hâl böyle olunca kamuoyundaki eleştirilere cevap vermek mahiyetinde Türkiye hükümetinin “Türkiye mülteci deposu olacak”, “Yeni bir Ruanda krizi doğuyor” şeklindeki eleştirilere maruz kalan bu anlaşmayı en anlaşılır ve sade bir dille topluma anlatması ve baskıyı üzerinden atması gerekiyor
Doç. Dr. Eren Alper YILMAZ