Doç. Dr. Alper Yılmaz: Merhaba değerli Uluslararası Politika Akademisi/UPA okuyucuları. Bugün kıymetli bir konuğumuz var. TED Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olan ve 2023’te Polonya’daki Wroclaw Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler-Küresel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tezini tamamlayarak bilim uzmanı unvanı alan sayın Sümer Esin Şenyurt bizlerle. Kendisiyle ‘Polonya’ başlıklı bir mülakat yapacağız. Genel hatları ile Polonya’nın siyasi ve ekonomik yapısı, Polonya’da eğitim ve Türkiye-Polonya ilişkileri üzerine konuşacağız.
Esin Hanım, bir süredir Polonya’da yaşıyorsunuz ve yüksek lisansınızı burada yaptınız. Kısaca yüksek lisans tezinizden ve Polonya’daki üniversitelerin eğitim imkânlarından bahseder misiniz?
Sümer Esin Şenyurt: Merhaba, öncelikle röportaj için ve ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederek söze başlamak isterim. Polonya’da yaşadığım için kültürel yanı bir yana Polonya siyaseti ve dış politikası hakkında da daha fazla bilgi sahibi olmak istedim. Bu nedenle, “Polonya Dış Politikasını Şekillendiren Dinamikler: Atlantikçilik ve Avrupacılık” bağlamında master tezimi yazdım. Tezimden kısaca bahsedecek olursam; Soğuk Savaş sonrasında bağımsız bir aktör olarak Polonya, iki büyük güç olan Rusya ve Almanya arasında jeopolitik bir konuma sahiptir. Polonya’nın Avrupa Birliği ile yakınlığı ekonomik gelişimini ve Batı ile entegrasyon politikalarını yansıtırken, diğer yandan güvenlik politikaları ülke için baskın olduğundan NATO üyeliği ve ABD iş birliği ile Atlantikçi yönelimlerini ortaya koymaktadır. Polonya, güvenlik kaygıları nedeniyle geçmişte yaşanan felaketlerin tekrarlanmaması için bazı tercihlerde bulunmuştur. Bu tercihlerden en belirgin olanı, sadece küresel bir güç ve aktör değil, aynı zamanda dünyanın askerî açıdan en güçlü ülkelerinden biri olan ABD ile iş birliği yapmak ve bağlar kurmak olmuştur. Öte yandan, Polonya’nın bir AB üyesi olarak AB ile, yani hem Atlantikçi tarafı temsil eden ABD ile, hem de bugün Avrupa ile çeşitli alanlarda bazı sorunlar yaşasa da Avrupa ile iş birliği içinde olması, Polonya’nın dış politikasında bazı ikilemlere neden olabilir. Bu tez, Polonya’nın dış politikasındaki Atlantikçi ve Avrupacı eğilimlerin bir karşılaştırmasını sunmakta ve ülkenin dış politikasının Atlantikçilik mi, yoksa Avrupacılık tarafından mı daha baskın bir şekilde şekillendirildiği sorusuna cevap aramaktadır. Ben tezimde genel olarak Polonya Dış Politikası’nın baskın olarak Atlantikçi eksende olduğu sonucuna vardım.
Eğitim imkânlarına gelirsek, Polonya, giderek artan bir sayıda uluslararası öğrenci için cazip bir eğitim fırsatı haline gelmiştir. Polonya’daki üniversiteler hem kaliteli eğitim sunuyor, hem de Avrupa’nın diğer bölgelerine kıyasla nispeten düşük yaşam ve eğitim maliyetleriyle dikkat çekiyor. Ayrıca, Polonya’daki üniversiteler, Avrupa’daki en cazip eğitim destinasyonlarından biri olarak da kabul edilmekte ve her yıl dünyanın dört bir yanından birçok uluslararası öğrenciyi ağırlamaktadır. Bu üniversiteler, geniş disiplin yelpazesi, kaliteli akademik programlar ve uygun maliyetleriyle öne çıkıyor. Polonya’da eğitim görmek isteyen öğrenciler, mühendislikten sanata, tıptan işletme ve ekonomiye kadar çeşitli alanlarda uzmanlaşabilirler.
Ülkenin eğitim sistemi, yüksek düzeyde araştırma ve yenilikçiliğe büyük önem veriyor. Bu da, öğrencilere, kendi alanlarında öncü projelerde çalışma ve gerçek dünya sorunlarına çözüm bulma fırsatları sunuyor. Derslere gelirsem genellikle, seminerle, yani derste makale okuyarak derse aktif katılarak geçtiğimiz bölüm ve bir de sınav bölümü oluşturuyor. Yani örneğin altı kredilik bir dersi üç kredisi seminer notu üç kredisi sınav notu alarak geçiyoruz. Polonya’daki Profesörler de oldukça yardımsever. Ayrıca, Polonya’daki üniversitelerin sunduğu eğitim programlarının maliyetleri, diğer Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında oldukça uygun. Özellikle Avrupa Birliği vatandaşları için birçok programda eğitim ücretleri düşük veya hatta ücretsiz olabiliyor. Uluslararası öğrenciler için de eğitim ücretleri makul düzeylerde. Bu üniversiteler, küresel bir öğrenci kitlesine hitap edebilmek için İngilizce eğitim veren programlar sunuyor. Böylece, öğrenciler hem uluslararası bir eğitim alabiliyor, hem de Polonya’nın zengin kültürel mirasını keşfedebiliyorlar. Gelen öğrencilere mutlaka Krakow’da Auschwitz-Birkenau Nazi toplama kampını ziyaret etmelerini öneririm. Benim için çok etkileyici ve unutulmaz bir deneyim olmuştu
Üniversiteler, öğrencilerin kolay entegre olabilmeleri için çeşitli sosyal etkinlikler, dil kursları ve kültürel programlar düzenliyor. Bu bağlamda, ben de Lehçe dersi aldım fakat oldukça zor bir dil olduğunu hatırlatmakta fayda var. Polonya’da alınan akademik dereceler, Avrupa Birliği genelinde ve pek çok ülkede tanınıyor, bu da öğrencilerin mezuniyet sonrası kariyer seçeneklerini genişletiyor. Ayrıca, Erasmus+ gibi öğrenci değişim programları sayesinde öğrenciler, Avrupa’nın diğer bölgelerinde eğitim alma ve yeni kültürler keşfetme imkânına sahip oluyorlar. Özetle, Polonya’daki üniversiteler hem akademik mükemmellik, hem de ekonomik erişilebilirlik açısından, öğrencilere cazip eğitim fırsatları sunuyor. Bu üniversiteler, öğrencilere küresel bir bakış açısı kazandırmak ve onları geleceğin zorluklarına hazırlamak için geniş imkanlar ve destekler sağlıyor.
Doç. Dr. Alper Yılmaz: Polonya’da son dönemlerde en çok yankı uyandıran konu genel seçimler oldu. Ukrayna Krizi, sığınmacı sorunu ve AB ile ilişkileri de ele alacak şekilde bize Polonya’nın son zamanlardaki siyasi iklimini anlatır mısınız?
Sümer Esin Şenyurt: Polonya’da son dönemlerde siyasi gündem oldukça yoğun ve çok boyutlu. Ülkenin siyasi iklimi, genel seçimler, Ukrayna Krizi, sığınmacı sorunu ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler gibi çeşitli faktörler tarafından etkileniyor.
Genel seçimler, Polonya’nın siyasi manzarasında merkezi bir rol oynuyor. İktidarda bulunan Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) ve ana muhalefet partileri arasındaki rekabet, politik sahneyi şekillendiriyor. PiS, muhafazakâr ve milliyetçi politikalar izlerken, muhalefet partileri genellikle daha liberal ve Avrupa yanlısı bir çizgi takip ediyor. Seçimler, halkın bu farklı politik yaklaşımlara verdiği tepkiyi yansıtıyor.
Ukrayna Krizi ise, Polonya’nın dış politikasında önemli bir dönüm noktası oluşturuyor. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, Polonya’nın güvenlik politikalarını ve NATO ile ilişkilerini ön plana çıkardı. Ülke, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını aktif olarak destekliyor ve bu durum, savunma harcamalarının artmasına neden oluyor. Sığınmacı sorunu da Polonya için önemli bir mesele haline geldi. Ukrayna Krizi nedeniyle ülkeye büyük bir sığınmacı akını yaşanıyor. Polonya hükümeti, AB ile koordinasyon içinde sığınmacılara destek sağlamaya çalışırken, bu durum yerel düzeyde bazı sosyal ve politik gerilimlere yol açabiliyor.
AB ile ilişkiler, Polonya’nın dış politikasında başka bir önemli konu. İktidardaki partinin bazı iç politika uygulamaları, özellikle yargı reformları ve medya üzerindeki kontrol girişimleri nedeniyle tezimde de bahsettiğim üzere AB ile bazı gerilimler yaşanıyor. Bu durum, AB’nin Polonya’ya sağladığı fonlar gibi önemli konularda etkili oluyor. Bununla birlikte, Polonya halkının büyük çoğunluğu AB’yi destekliyor, bu da hükümetin Avrupa politikalarında dengeli bir yol izlemesini gerektiriyor. Kısacası, Polonya’nın mevcut siyasi iklimi, iç ve dış politika açısından oldukça karmaşık ve dinamik. Ülke, güvenlikten ekonomiye, sığınmacı sorunlarından uluslararası ilişkilere kadar çeşitli alanlarda kritik kararlar almaya devam ediyor. Bu durum, hem Polonya’nın içinde, hem de uluslararası arenada geleceğini şekillendiren önemli bir etken olarak öne çıkıyor.
Doç. Dr. Alper Yılmaz: Polonya ekonomisinin geldiği son nokta nedir? Seçimler sonrası nasıl bir ekonomi öngörüyorsunuz?
Sümer Esin Şenyurt: Polonya ekonomisi, son yıllarda dikkate değer bir büyüme ve gelişme göstermiş olup, Orta ve Doğu Avrupa bölgesindeki önde gelen ekonomilerden biri haline gelmiştir. Ülke, sağlam bir sanayi altyapısına, artan tüketici harcamalarına ve yabancı yatırımların yoğun ilgisine sahip. Ancak, küresel ekonomik belirsizlikler, Ukrayna Krizi ve COVID-19 pandemisinin etkileri gibi dış faktörler, ekonomik performansı olumsuz yönde etkileyebildi.
Seçimler sonrası, Sivil Koalisyon, Üçüncü Yol ve Sol’dan oluşan muhalefet toplam % 54 oy aldı ve genel olarak bir koalisyon hükümeti kurması bekleniyor. Bu durumda, daha Avrupa merkezli ve liberal ekonomik politikaların benimsenmesi muhtemeldir. Bu, AB ile daha sıkı entegrasyon ve yabancı yatırımcılar için daha olumlu bir iş ortamı anlamına gelebilir. Ancak, bu durumda da ekonomik reformların ve yapısal değişikliklerin nasıl yönetileceği önemli olacaktır. PiS iktidarı, seçimde oldukça koltuk kaybetti bu partinin devam ettiği senaryoda, mevcut muhafazakâr ve milliyetçi politikaların sürmesi ve devlet müdahalesinin ekonomide önemli bir rol oynaması beklenmekteydi. Bu durum, bazı yatırımcıları tedirgin edebilir, ancak aynı zamanda iç piyasa odaklı büyümeyi destekleyebilir.
Her iki durumda da, Polonya ekonomisinin en büyük meydan okumalarından biri, nüfusun yaşlanması, işgücü piyasasında ortaya çıkan darboğazlar ve enflasyondur. Bu, uzun vadede sürdürülebilir büyüme ve rekabet gücünü sürdürmek için işgücü verimliliğini ve teknolojik yenilikleri artırmayı gerektirebilir.
Sonuç olarak, Polonya ekonomisi, siyasi gelişmeler ve küresel ekonomik koşulların yanı sıra, yapısal reformlar ve demografik değişiklikler gibi iç dinamikler tarafından şekillendirilmeye devam edecek. Ekonomik öngörüler, bu değişkenlerin nasıl yönetileceğine bağlı olarak farklılık gösterebilir.
Doç. Dr. Alper Yılmaz: Türkiye- Polonya ilişlerinin son yıllarını siyasi, ekonomik ve kültürel açılardan nasıl değerlendiriyorsunuz, kısaca özetler misiniz?
Sümer Esin Şenyurt: Türkiye ve Polonya arasındaki ilişkiler son yıllarda hem siyasi, hem ekonomik, hem de kültürel açılardan önemli bir gelişme kaydetmiştir.
Siyasi alanda, NATO müttefiki olarak her iki ülke savunma ve güvenlik konularında yakın iş birliği içerisindedir. Ayrıca, bölgesel ve uluslararası sorunlarla ilgili olarak da sık sık diyalog ve koordinasyon halindedirler. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci de iki ülke arasında geçmişte önemli bir diplomasi konusu oluşturmuştur, Polonya genellikle bu sürece destek vermiştir. Türkiye-Polonya ilişkileri, son yıllarda siyasi liderler (Recep Tayyip Erdoğan-Andrzej Duda) arasındaki olumlu diyalog ve karşılıklı ziyaretlerle de güçlenmiştir. Her iki ülkenin liderleri, düzenli olarak ikili ve çok taraflı platformlarda görüş alışverişinde bulunmuş, stratejik iş birliklerini ve bölgesel konuları ele alarak ilişkilerin derinleştirilmesine yönelik adımlar atmışlardır. Türkiye ve Polonya liderleri arasındaki bu etkileşim, savunma ve güvenlikten ticarete, enerji politikalarına ve bölgesel güvenlik sorunlarına kadar geniş bir yelpazede iş birliğinin artmasına olanak tanımıştır. Bu liderler arası etkileşim, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da güçlenmesine ve çeşitlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Ekonomik açıdan, Türkiye ve Polonya arasındaki ticaret hacmi sürekli artmaktadır ve her iki ülke de karşılıklı yatırımlar açısından önemli ortaklar haline gelmiştir. İki ülke, enerji, savunma sanayi, tarım ve teknoloji gibi çeşitli alanlarda iş birliklerini güçlendirme eğilimindedir.
Kültürel alanda ise, Türkiye ve Polonya arasında sanat, eğitim ve turizm alanlarında giderek artan bir etkileşim söz konusudur. Her iki ülkede de karşılıklı kültürel etkinlikler ve öğrenci değişim programları popülerlik kazanmaktadır. Bu etkileşimler, iki ülke arasındaki halkların birbirlerini daha iyi anlamasına ve kültürel bağların güçlenmesine katkıda bulunmaktadır.
Genel olarak, Türkiye ve Polonya arasındaki ilişkiler, karşılıklı saygı ve iş birliği temeline dayanmakta ve her iki tarafın da çıkarına hizmet etmekte olan güçlü ve dinamik bir ortaklık göstermektedir.
Doç. Dr. Alper Yılmaz: Esin Hanım, verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederim. Mevcut durumdaki başarılı kariyerinizi bundan sonra da nice başarılarla taçlandırmanızı diliyorum.
Tarih: 10.11.2023