TRUMP VE TRANSATLANTİK İLİŞKİLERİN GELECEĞİ

upa-admin 30 Ocak 2025 124 Okunma 0
TRUMP VE TRANSATLANTİK İLİŞKİLERİN GELECEĞİ

ABD’nin bir uluslararası aktör olarak dönüşümü, Donald Trump yönetimiyle daha da belirgin hale gelmektedir. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri-ABD’nin geçmişte Monroe Doktrini’nde yaptığı temel vurgu olan “kötülüklere karşı korunma’’ ve “dünyadan soyutlanma iradesi” yaklaşımı, Trump yönetimi ile yeniden ön plana çıkarılmıştır. Ancak Donald Trump yönetiminin küresel çıkar, uzlaşma kültürü ve iş birliği gibi kavramları arka plana atarak “ulusal çıkar” kavramına daha fazla önem vermesi, Transatlantik ittifakın temelini oluşturan ortak değerler bütününün göz ardı edilmesine sebep olmaktadır. Yani Başkan Trump’ın fayda-maliyet analizi çerçevesinde ulusal çıkarlarını önceleyen dış politikaya daha fazla yönelmesi, geleneksel ABD dış politikası ile örtüşmediği gibi, Batı ittifakı yapısı içerisinde de ayrıştırıcı bir rol oynamaktadır.

Donald Trump yönetime benzer bir dış politika kısmen Reagan, Bush ve Obama dönemlerinde de gözlemlenmişse de, Vuorelma’ya göre, Batı, bütünsel olarak Trump iktidarı döneminde tanımlanmamıştır. Trump, ilk Başkanlığında Realizm çizgisinden ilerleyerek çok taraflı diplomatik ilişkileri bertaraf etmiş ve ülke çıkarlarını öncelleyen bir dış politikaya yönelmiştir. Trump’ın özellikle Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, İran ile olan Nükleer Anlaşmayı (JCPOA) feshetmesi ve kayıt dışı göçmenlere yönelik artan dışlayıcı söylem ve politikaları ön plana çıkmıştır. Özellikle de Covid-19 döneminde yürütülen tek taraflı kiz yönetimi, ABD diplomasisine dem vurmuştur. Trump yönetimi, ayrıca,  ABD’yi Dünya Sağlık Örgütü-WHO’dan çekerek büyük eleştiriler ile karşı karşıya kalmıştır. Neticede, Batı’nın yekpare bir vücut olarak hareket etmesi umudu Trump’ın yeniden göreve gelmesiyle sona ermiştir.

NATO, anarşik uluslararası düzen içerisinde güven inşa etme ve inanılırlık açısından bir kilometre taşı işlevi görmektedir. ABD’nin Avrupa’daki jeopolitik çıkarlarının çok büyük olduğunu belirten ünlü stratejist Zbigniew Brzezinski, NATO’ya ABD’nin siyasi ve askeri etkisini doğrudan Avrasya’ya yerleştirebilen bir örgüt gözüyle bakmaktadır. Avrupa, ortak kurumların varlığı ile ABD ile doğrudan bağlantı kurarak ve Atlantik dünyasını güçlendirmektedir. Özellikle Soğuk Savaş döneminde NATO’nun Avrupa ve ABD arasında oynadığı yapıcı rol, iki aktörün savunma konusunda ortak hareket etmelerini sağlarken, diyalog geliştirme, karşılıklı güven ve siyasi uyumun sağlanmasında da önemli bir ivme yaratmıştır. Lakin Donald Trump yönetiminin Avrupa Birliği (AB), NATO ve Birleşmiş Milletler (BM) düzenini sorgulayan açıklamalara yönelmesi, günümüzde Avrupa devletleri tarafından şüphe ile karşılanmaktadır. 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle oluşan güvenlik tehditleri Batı cephesi ülkelerini birbirlerine yakınlaştırırken, ikili ilişkilerin yeniden canlanmasında da büyük  ivme yaratmıştır. Neticede, Başkan Joe Biden döneminde bu alanda istenilen ilerleme sağlanamasa da, birinci Trump döneminde karşılaşılan tabloya nazaran daha stabil bir süreç yaşanmıştır. Şimdilerde Donald Trump’ın ikinci defa Başkan seçilmesiyle öne çıkan soruların başında Transatlantik İttifak’ın geleceği yer almaktadır. Trump’ın ikinci dönem Başkanlığının ilk gününde aldığı sert kararlar ise, ABD’de önümüzdeki aylarda yaşanacak zorlu sürece işaret ediyor.

Trump, 3 Aralık 2024’te “Truth Social” hesabından yaptığı paylaşımda, Grönland‘ın ülkesinin kontrolünde bulunması gerektiğine ilişkin söylemini yineleyerek, adanın mülkiyeti ve kontrolüne sahip olmanın ABD açısından “mutlak zorunluluk” olduğunu savunmuştur. Trump, ABD’nin askeri-sınai endüstrisine yönelik yatırımları yeniden canlandırma konusunda son derece başarılı olmaktadır. Avrupalı aktörler ise, ABD’nin yeni Başkanı’na karşı yeni önlemler alınmaya başlanacağını ve Danimarka’nın bölgedeki varlığını güçlendirmeye yönelik hamleleri destekleyeceklerini ifade ederek, Trump’ın bu yayılmacı söylem ve kararına karşı çıkmışlardır. Avrupalı devletler, yapılan bu açıklamalarla ABD’nin karşısında ve kendi üyeleri Danimarka’nın yanında olduklarını ifade ederek, Transatlantik boyutta iki kıta arasında farklılaşan çıkarları bir kez daha ortaya koymuşlardır.

Nitekim AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen, Trump’ın açıklamalarına yanıt vermemiştir. Avrupalı basın-yayın organlarında eski Alman Savunma Bakanı da olan deneyimli siyasetçinin bu konuda sessiz kalmasının bir “taktik” olduğu ifade edilmiştir. Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise, bu konudaki konuşmasında, “Sosyal medyanın aynasında sürekli sinir krizi geçiren bir dünyada, soğukkanlılığa ihtiyaç var. Washington’daki her basın toplantısı, her tweet bizi doğrudan heyecanlı, varoluşsal tartışmalara sevk etmemeli. Dün Washington’da gerçekleşen hükümet değişikliğinden sonra da durum böyle olmalı.” ifadelerine yer vermiştir. ABD ile anlaşmazlığa düşmek istemediği açıkça görülen Avrupa, ikinci Başkanlık döneminde Trump’a karşı hazırlıklı görünmektedir.

Bir diğer önemli başlık ise Avrupa’nın zayıf karnı olan Ukrayna’nın akıbetine yöneliktir. Trump’ın Ukrayna’ya yönelik yardımları kesmek istemesi yönünde artan söylemler de yeni bir tartışma konusu olacak gibidir. Avrupalı güçler, ABD’nin çekilmesi durumunda Ukrayna’ya yardım yükünü üstlenmeye hazır olduklarını açıkça belirttiler. Bu kapsamda NATO’nun geleceği, yeni gümrük tarifeleri ve küresel sorunların akıbeti de merakla beklenen konular arasında yer almaktadır. Trump, NATO üyelerinin savunma bütçelerinin toplam gayrisafi yıllık harcamaları içerisindeki payının -bazı Avrupa ülkesinde mevcut yüzde 2’lik düzey bile karşılanamamasına rağmen- yüzde 5’e çıkarılmasını önermiştir. Trump’ın “Önce Amerika” dediği ticaret politikasının ana hatlarını da çizen bu kararı, dünya üzerindeki gümrük fiyatlandırılmalarının araştırma yönünde talebi ile keskinlik kazanmıştır. Örneğin, “AB bizim tarım ürünlerimizi almıyor, arabalarımızı almıyor ama bize milyonlarca araba gönderiyorlar” diyen Trump, dengesiz bir ticaret ilişkisi olarak tanımladığı bu durumdan Avrupa’nın gümrük tarifelerini ve kısıtlamalarını sorumlu tutmaktadır. Trump, Avrupa ülkelerinde artacak savunma harcamaları ile birlikte Amerikalı silah üreticilerine de büyük kazançlar sağlamak istemektedir.

Donald Trump’ın yemin töreninde yaptığı konuşmada küresel sorunlara değinmemesi ise, yeni dönemde Washington açısından izolasyonist bir gündeme işaret etmektedir. Göç karşıtlığı politikalarını yeniden yürürlüğe koymak isteyen ve bunu bir ulusal güvenlik sorunu olarak gören Başkan Trump’ın iktidara geldiğinde aldığı ilk karar ise, ABD’de doğan çocuklara otomatik olarak verilen ABD vatandaşlığının kaldırılması yönündeydi. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) da video konferans yoluyla konuşan Trump, Avrupalı müttefiklere sert bir uyarıda bulunarak, onlardan daha fazla askeri harcama talep etmiştir. Trump, ayrıca, ABD sanayisini gümrük vergileriyle koruma sözü verdi ve petrol fiyatlarının düşürülmesinin Ukrayna’daki savaşı sona erdirebileceğini öne sürdü.

Sonuç olarak, 47. ABD Başkanı Donald Trump, bir anlamda Avrupa’yı ABD’nin artık güvenilir bir ortak olmadığı yeni çok kutuplu dünya siyasetine hazırlama sürecine sokan bir lider durumundadır. Trump’ın AB içerisindeki sorunlara çözüm bulma ve Brüksel’i destekleme konusundaki isteksizliği ve ABD ile AB arasındaki stratejik zeminde ekonomik, savunma ve siyasi politikalarda farklılaşan çıkarlar, artık Atlantik’in iki yakasında yaşanan ayrışmaların somut bir göstergesidir. Bu çerçevede, Atlantik düzeni içerisinde gerçekleşen kırılmaları siyasi, ekonomik ve güvenlik boyutları ile ortaya koymak mümkün hale gelmiştir. ABD ve AB arasında dönemsel olarak yaşanan kırılmalar, rakip ülkeler için de muazzam bir avantaj niteliği oluşturmaktadır. Ancak Trump yönetiminin anlık ve ilginç kararları karşısında yeniden birlik olma ruhu güçlenmiş olan Avrupa Birliği, en azından kurum içerisindeki çatlak seslerin şimdilik çıkmasını engellemekte ve bu konuda büyük ölçüde yekpare bir duruş sergilemektedir. Örneğin, önceki AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Euronews‘e, “Kendi geleceğimiz üzerinde daha fazla söz sahibi olmak istiyorsak güvenlik ve savunma alanında daha fazla yatırıma ihtiyacımız var. Eğer başkalarının oyun alanı olmak istemiyorsanız, o zaman harekete geçme zamanı gelmiş demektir.” demiştir.

Sonsöz, Başkan Trump’ın Davos konuşması aslında Avrupalı devletler için birçok mesajı içermektedir. Bir uyarı niteliği taşıyan bu konuşma, aynı zamanda bir hatırlatma işlevi de görmüştür. Nitekim Trump geri dönmüş ve Avrupa da bunun olumsuz sonuçlarına hazırlanmaktadır…

Kapak fotoğrafı: AA

Dr. Seda Gözde TOKATLI

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.