İRAN-RUSYA İTTİFAKI: YAPTIRIMLARIN GÖLGESİNDE BİR ORTAKLIK

upa-admin 05 Şubat 2025 67 Okunma 0
İRAN-RUSYA İTTİFAKI: YAPTIRIMLARIN GÖLGESİNDE BİR ORTAKLIK

Giriş

Ayn Rand’ın Atlas Silkindi romanında, Dagny Taggart ve John Galt, yozlaşmış toplumsal düzene karşı iş birliği yaparak yeni bir sistem kurmayı hedeflerler. Aralarındaki güçlü güven ve ideolojik ortaklık, yalnızca kendi çıkarları için değil, aynı zamanda toplumun geneli için hareket etmelerini sağlar. Bu güven ve iş birliği sayesinde kurdukları ittifak başarıya ulaşır ve eski düzenin çökmesine yol açar. Her ne kadar, Ayn Rand, bu kitabı objektivizm felsefesine dayanarak ve bireysel çıkarları merkeze alan kapitalizmi savunarak yazmış olsa da, günümüzde kolektivizm ve mistisizm felsefesine dayalı bir dönemin yükselişte olduğu görülmektedir. Çin, İran ve Rusya’nın kolektivist ve mistisizm yaklaşımı, bireyselcilik çıkar ve varoluşçuluğa dayanan ABD (Amerika Birleşik Devletleri) ve AB (Avrupa Birliği) eksenli ittifaklarının giderek güven kaybettiği bir ortamda öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, Çin-Rusya-İran ilişkileri, yeni dünya düzeninin “Dagny’leri ve John’ları” olarak da değerlendirilebilir.

İran ve Rusya: Beklenmedik Müttefikler

İran, ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk döneminde nükleer anlaşmadan (JCPOA – Kapsamlı Ortak Eylem Planı) hukuksuz bir şekilde çekilmesi ve İran’a yönelik “maksimum baskı” politikası adı altında kapsamlı ekonomik yaptırımlar uygulaması sonucunda uluslararası alanda izole edilmeye çalışıldı. Benzer şekilde, Ukrayna krizi üzerinden Rusya’ya uygulanan baskılar ve yaptırımlar ve yine ABD’nin ekonomik büyüklük açısından rakibi olması sebebiyle Çin’e karşı artan ticari ve siyasi baskılar, bu ülkeleri -özellikle de Rusya ve İran’ı- mevcut ABD eksenli ekonomi-siyasi eksenden alternatif ittifaklar aramaya yöneltti. Bu süreç, 2021 yılında İran ile Çin arasında 25 yıllık kapsamlı bir stratejik iş birliği anlaşmasının imzalanmasına da yol açtı. Ek olarak, 2025 yılı Ocak ayında İran ile Rusya arasında da benzer kapsamlı anlaşmaların imzalanmasına şahit olduk.

Bu gelişmeler, Batı’nın uyguladığı yaptırımlara karşı İran’ın Doğu’ya yönelmesi ve bölgesel dengelerin değişmesiyle sonuçlandı. Bu ülkeler, aslında tarihi ve ideolojik kodları açısından birbirine benzemez ülkelerdir. Örneğin, İran ve Rusya arasındaki ilişkiler, tarihsel, stratejik ve ekonomik faktörlere dayanan karmaşık bir yapıya sahiptir. İki ülke arasındaki ilişkiler, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde ve 21. yüzyılda önemli bir dönüşüm geçirmiştir. İran ile Rusya arasındaki tarihsel ilişkilere bakıldığında, önemli kırılma noktaları göze çarpmaktadır. Kafkasya bölgesi, binlerce yıl boyunca İran için çok önemli bir bölge olmuştur. Osmanlı ve Rusya savaşlarında, 1826’lere kadar İran, bu bölgeyi Osmanlı ve Rusya’nın etkisinden korumayı başarmıştır; ancak bu başarı 19. yüzyılda önemli topraklar kaybı ile farklı evreye girmiştir. İran’ın Kafkasya’daki toprak kayıpları, sadece bölgesel bir mesele olmaktan çok daha öteye geçmiş ve ülkenin tarihsel kaderini yeniden şekillendirmiştir. 19. yüzyıldaki bu toprak kayıpları, İran’ın hem iç dinamiklerinde derin bir değişime yol açmış, hem de küresel güç dengeleri içinde yeni bir konuma itmiştir. Bu süreç, İran’ın yalnızca bölgedeki etkisinin zayıflamasıyla sonuçlanmamış; aynı zamanda uluslararası siyasetteki aktörler ve güç oyunları arasında sıkışıp kalmasının da temelini oluşturmuştur.

İşte bu tarihsel perspektifle, İran’ın Azerbaycan, Ermenistan ve Zengezur Koridoru tutumunu, Kafkasya’da yaşadığı bu kayıpların daha geniş bir jeopolitik resim içinde nasıl anlam kazandığını görmek mümkündür. Çünkü tarihin tozlu sayfaları, İran’ın Kafkasya’da yaşadığı kayıplarla kazılmış derin yaralarla doludur. Bir zamanlar bölgenin kadim ve güçlü medeniyetlerinden biri olan İran, 19. yüzyılda Rusya’nın artan emperyalist hırsları karşısında adeta diz çökmek zorunda kalmıştır. Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları, yalnızca toprak kayıplarını değil, aynı zamanda İranlıların gururunun, onurunun ve binlerce yıllık kültürel varlığının elinden alınışını simgeler.

Hazar’ın maviliğinden Kafkasya’nın sarp dağlarına uzanan geniş coğrafyada kaybedilen her şehir, İranlılar için yalnızca bir siyasi sınır değil, bir kimlik meselesiydi. İranlılar için Revan’dan Nahçıvan’a, Bakü’den Gürcistan’a kadar terk edilen her toprak, geçmişin ihtişamını geleceğe taşımayı başaramamanın acısını taşıdı. İran aydınları yazılarına bakıldığında, bu kayıplar, yalnızca siyasi bir gerileme değil, halkın ruhunda açılan derin ve kapanmaz yaraların da ifadesidir.

Ancak bu hikâye, yalnızca bir ulusun kendi içindeki mücadelesiyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda büyük güçlerin kendi çıkar oyunlarının da sahnesiydi. Bugün ise, tarihin ironisi, dünyanın en büyük güçlerinden biri olan ABD’nin stratejik beceriksizliğiyle ortaya çıkmaktadır. Bir zamanlar birbirine zıt kutuplarda duran Çin, İran ve Rusya gibi üç benzemezin (en azından İslam Devrimi’nden sonra), ortak bir strateji geliştirecek kadar birbirine yakınlaşması, ABD’nin küresel politikalarının ters teptiğini açıkça göstermektedir. Bu durum, Amerika’nın bölgesel hâkimiyet kurma çabasının bir kelebek etkisi yaratıp kendi aleyhine dönmesinden başka bir şey değildir. Güçle kontrol altına alınmaya çalışılan düzen, “zorla bastırılan suyun daha büyük bir dalga olarak geri döneceği” gerçeğini bir kez daha ispat etmiştir. Çin’in ekonomik gücü, nüfuzu ve nüfusu, Rusya’nın askeri etkisi ve yer altı zenginliğe ve İran’ın yer altı zenginliği ve jeopolitik pozisyonu, ABD’nin küresel hegemonyasına karşı doğal bir denge mekanizması haline gelmiştir.

Tarih bize şunu öğretir: “Düşmanlarını küçümseyen, dostlarını kaybeder.” İran, Rusya ve Çin kendi düşmanlarını hafife almadılar ancak ABD, hele ki Trump döneminde dostlarını kaybetmektedir. Marshall Yardımları ile yola çıkan ABD’nin bugün ideolojik yaklaşımlarını gerçekçi bir stratejiyle harmanlamaması, üç benzemezin dostane bir ittifaka dönüşmesinin temel sebebidir. Bu yakınlaşma, yalnızca Washington’un etkisini azaltmakla kalmamış, aynı zamanda dünyanın çok kutuplu bir geleceğe doğru ilerlediğinin de güçlü bir işareti (sinyali) olmuştur. Bugün yaşananlar, kaba kuvvetin politikayı sürdürebileceği yanılgısının bedelidir. Güven ve iş birliği kurulamayan bir dünyada, kurulan her ittifak, yıkılan başka bir düzenin faturasını çıkarır. Bu bağlamda, ABD’nin stratejik gafleti, sadece kendi gücüne değil, aynı zamanda küresel barış arayışına da ciddi bir darbe vurmuştur.

Bu bağlamda, İran ve Rusya arasında 17 Ocak 2025 tarihinde imzalanan “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması“, iki ülke arasındaki ikili ilişkilerde önemli bir dönüm noktasını temsil etmektedir. Bu anlaşma, siyasi, ekonomik, askeri, kültürel ve teknolojik iş birliği gibi birçok alanda ilişkilerin derinleşmesini yansıtmaktadır. Aşağıda, bu anlaşmanın temel unsurları ve etkilerinin analizi sunulmaktadır:

Stratejik ve Siyasi İş Birliği

Anlaşma, İran-Rusya ilişkilerinin “kapsamlı, uzun vadeli ve stratejik” bir seviyeye yükseltilmesini vurgulamaktadır. Bu, tarafların geçici veya işlem odaklı ilişkilerin ötesine geçerek daha kalıcı bir ortaklık kurma isteğini göstermektedir.

Her iki ülke de Batı Asya (Ortadoğu), Orta Asya ve Hazar bölgesi gibi alanlarda bölgesel ve küresel meseleler konusundaki tutumlarını koordine etmeyi taahhüt etmektedir. Bu durum, Batı etkisine karşı durma ve çok kutuplu bir dünya düzenini teşvik etme yönündeki ortak çıkarlarını yansıtmaktadır.

Anlaşma, iç işlere müdahale etmeme, toprak bütünlüğüne saygı ve tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin (örneğin, yaptırımların) reddedilmesi ilkelerini vurgulamaktadır. Bu, özellikle her iki ülkenin Batı yaptırımlarından etkilenme deneyimleri açısından önemlidir.

Askeri ve Savunma İş Birliği

Anlaşma, ortak tatbikatlar, eğitimler ve askeri personel değişimi gibi kapsamlı askeri iş birliğini içermektedir. Bu, savunma bağlarının derinleştiğini ve bölgesel güvenlik dinamiklerini etkileyebileceğini göstermektedir.

Taraflar, askeri-teknik iş birliğini ilerletmeyi taahhüt etmektedir. Bu, silah satışları, teknoloji transferleri ve ortak araştırma-geliştirme faaliyetlerini kapsayabilir ve özellikle İran’ın füze teknolojisi ve hava savunma sistemleri gibi alanlardaki askeri yeteneklerini arttırabilir. Aynı şekilde Rusya’nın da İran’da drone ve farklı füze teknolojisinin transfer edilmesinde yardımcı olacaktır.

Anlaşma, istihbarat paylaşımı ve terörizm, aşırılıkçılık ve organize suçlarla mücadele konularında ortak çabaları vurgulamaktadır. Bu, bölgesel istikrarsızlık ve devlet dışı aktörlerden kaynaklanan tehditler konusundaki ortak endişeleri yansıtmaktadır.

Ekonomik ve Enerji İş Birliği

Anlaşma, ikili ticaret ve yatırımların arttırılmasını hedeflemekte ve ödemelerde ABD dolarına bağımlılığı azaltmak için ulusal para birimlerinin kullanımını teşvik etmektedir. Bu, yaptırımlara maruz kalan ülkelerin alternatif finansal sistemler oluşturma eğilimiyle uyumludur.

İran ve Rusya, petrol, doğalgaz ve nükleer enerji sektörlerinde iş birliğini genişletmeyi planlamaktadır. Bu, enerji altyapı projelerinde ortaklık, teknoloji transferleri ve OPEC+ ile Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumu gibi uluslararası enerji platformlarında iş birliğini içermektedir.

Anlaşma, Rusya, İran ve Hindistan’ı birbirine bağlayan Kuzey-Güney Uluslararası Taşımacılık Koridoru’nun geliştirilmesine vurgu yapmaktadır. Bu proje, ticaret akışlarını arttırmayı ve taşımacılık maliyetlerini düşürmeyi hedeflemektedir.

Teknolojik ve Bilimsel İş Birliği

Her iki ülke, uluslararası bilgi güvenliği konusunda iş birliği yapmayı, siber tehditlere karşı koymayı ve dijital alanda ulusal egemenliği teşvik etmeyi taahhüt etmektedir. Bu, küresel internet yönetiminde Batı egemenliğine karşı ortak bir duruşu yansıtmaktadır.

Anlaşma, uzay araştırmaları ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımı konusunda iş birliğini içermektedir. Bu, ortak araştırmalar, teknoloji transferleri ve İran’da nükleer tesislerin inşasını kapsayabilir.

Anlaşma, yükseköğretim, bilimsel araştırma ve inovasyon alanlarında ortaklıkları teşvik etmektedir. Bu, öğrenci, araştırmacı ve akademik kaynakların değişimini içermektedir.

Kültürel ve İnsani Bağlar

Anlaşma, her iki ülkede kültür merkezlerinin kurulması da dahil olmak üzere kültürel ve dilsel bağların teşvik edilmesini vurgulamaktadır. Bu, halklar arasında bağları güçlendirme ve karşılıklı anlayışı arttırma isteğini göstermektedir.

Her iki ülke, özellikle Batı kaynaklı dezenformasyon ve olumsuz propagandaya karşı koymayı taahhüt etmektedir. Bu, kamuoyu anlatılarını şekillendirme ve Batı etkisine karşı koordineli bir çaba gösterme isteğini yansıtmaktadır.

Bölgesel ve Uluslararası Etkiler

Anlaşma, ABD liderliğindeki küresel düzene meydan okuma ve çok kutuplu bir dünya düzenini teşvik etme yönündeki ortak bir arzuyu yansıtmaktadır. Bu, çok taraflılığı teşvik etme, tek taraflı yaptırımlara karşı çıkma ve Birleşmiş Milletler (BM) ile Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi uluslararası kuruluşlarda koordinasyonu içermektedir.

Anlaşma, Hazar Denizi’nin barış ve iş birliği bölgesi olarak önemine vurgu yapmakta ve çevre koruma ile ekonomik kalkınmaya odaklanmaktadır. Bu, bölgesel istikrarı sağlamayı ve dış müdahaleyi önlemeyi amaçlamaktadır.

İran-Rusya ilişkilerinin derinleşmesi, özellikle Suriye’de yaşanan son gelişmeler ve her iki ülkenin de etkili olduğu Batı Asya (Ortadoğu)’da önemli sonuçlar doğurabilir. Bu durum, Fars Körfezi ve daha geniş bölgedeki güç dengesini etkileyebilir.

Hukuki ve Kurumsal Çerçeve

Anlaşma, 20 yıl süreyle geçerli olup, otomatik yenilenme özelliğine sahiptir. Bu, gelecekteki iş birlikleri için istikrarlı bir hukuki temel sağlamaktadır.

Anlaşmadan doğan uyuşmazlıklar, diplomatik kanallar aracılığıyla çözülecektir. Bu, barışçıl bir çözüm taahhüdünü yansıtmaktadır.

Yorum: Çok Kutuplu Dünyada Tahran-Moskova Ekseni

Özet olarak, bu anlaşma, İran ve Rusya’nın Batı’nın (özellikle ABD ve AB) baskılarına karşı ekonomik, askeri ve siyasi alanlarda ortak bir cephe oluşturmasını hedefliyor. İran’ın nükleer programı ve Rusya’nın Ukrayna Savaşı nedeniyle maruz kaldığı yaptırımlar, iki ülkeyi karşılıklı destek mekanizmaları geliştirmeye itti. İran, dünyanın en büyük enerji rezervlerine sahipken, Rusya da küresel enerji ihracatında lider konumda. Bu iş birliği, Kuzey-Güney Uluslararası Ulaştırma Koridoru gibi projelerle Asya, Batı Asya (Ortadoğu) ve Avrupa arasında ticaret yollarını çeşitlendirerek enerji piyasalarında kontrol sağlama potansiyeli taşıyor.

İki ülke, askeri teknoloji paylaşımı, ortak tatbikatlar ve istihbarat iş birliğiyle savunma kapasitelerini güçlendirmeyi planlıyor. İran’ın drone ve füze teknolojisi ile Rusya’nın gelişmiş silah sistemleri (Su-35 uçakları, helikopterler vb.), Suriye, Yemen ve Afganistan gibi bölgesel krizlerde etkili olabilir. Ancak anlaşma, bir saldırı durumunda karşılıklı savunma yükümlülüğü içermiyor; sadece üçüncü taraflara yardım etmeme taahhüdüyle sınırlı. Bu durum, askeri ittifaktan ziyade mevcut iş birliğinin resmileştirilmesi olarak yorumlanıyor.

Batı yaptırımlarını aşmak için ulusal para birimleriyle ticaret, Rus Mir kart sisteminin İran’da kullanımı ve enerji projelerinde ortaklık gibi adımlar öne çıkıyor. Petrol, doğal gaz ve nükleer enerji alanındaki iş birlikleri, küresel enerji fiyatlarını etkileme potansiyeline sahip. Ancak İran’ın Batı ekonomilerine entegrasyon eksikliği ve düşük ticaret hacmi, Rusya’nın İran’ı Türkiye veya Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi alternatif partnerlerle dengeleme eğilimini sürdürmesine neden olabilir.

İran, Rusya desteğiyle Suriye, Irak ve Yemen’deki vekil güçler üzerindeki etkisini arttırmayı hedeflerken; Rusya, Batı Asya (Ortadoğu)’daki askeri varlığını pekiştirerek ABD’nin bölgesel etkisini dengelemeyi amaçlıyor. Hazar Denizi’nin enerji kaynakları ve jeostratejik konumu, iki ülkenin burada Batı etkisini sınırlandırma planlarını kritik hale getiriyor. Ayrıca OPEC+ ve Gaz İhracatçı Ülkeler Forumu gibi platformlarda enerji fiyatlarını manipüle etme stratejisi, Avrupa’nın enerji güvenliğini riske atabilir.

Anlaşma, 2022’de Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası hızlanan mevcut iş birliğini belgelemekten öteye geçmiyor. İran’ın ekonomik kapasite eksiklikleri ve Rusya’nın Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerle ilişkileri, tam bir dayanışmayı engelliyor. ABD, askeri iş birliğini “yaptırım aşma çabası” olarak değerlendirirken; İsrail, İran’ın Rusya’dan alacağı ileri teknoloji silahlar nedeniyle endişeli. Bölgede Çin’in artan etkisi ve Azerbaycan’ın stratejik pozisyonu ise denklemi daha da karmaşıklaştırıyor.

Analistlere göre, taraflar, çok kutuplu dünya vizyonunu vurgulasa da ekonomik ve askeri sınırlılıklar, iş birliğinin derinleşmesini engelliyor. Batı’nın yaptırımları sürdükçe, İran-Rusya ortaklığının küresel dengelere etkisi ancak kademeli ve kısmi olarak şekillenecek gibi görünüyor.

Ancak bu anlaşmanın uzun dönem perspektif açısından başka bir önemi vardır. İran ve Rusya’nın sahip olduğu devasa yer altı kaynakları, küresel jeopolitiği şekillendiren iş birliklerinin temelini oluşturuyor. Rusya, dünya genelinde birinci sırada yer alan 75 trilyonluk doğalgaz, petrol, kömür ve nadir toprak metalleriyle enerji piyasalarında belirleyici bir gücü ve İran ise 27 trilyonluk petrol ve doğalgaz rezervleriyle (dünya 5. sırada) Batı yaptırımlarına rağmen bölgesel etkisini korumaya çalışmaktadır. Bu iki ülkenin kaynak zenginliği, Çin’in enerji güvenliği ve tedarik zinciri çeşitlendirme stratejileriyle birleştiğinde, Asya’dan Avrupa’ya uzanan yeni ticaret koridorları kritik hale gelmektedir. İklim değişikliğiyle hızlanan Arktik buzullarının erimesi, Rusya’nın kontrolündeki Kuzey Deniz Rotası’nı (NSR) Asya-Avrupa ticareti için cazip bir alternatif yapıyor. Bu rota, geleneksel Süveyş Kanalı güzergâhına kıyasla % 40 daha kısa ve Çin’in “Kutup İpek Yolu” projesiyle entegre ediliyor. Rusya, Arktik’teki liman ve enerji altyapısını genişletmek için Çin’in finansmanına ihtiyaç duyarken; Çin, Yamal LNG gibi projelerle bu bölgeden enerji temin ederek Batı bağımlılığını azaltmayı hedeflemektedir.

Diğer yandan, İran üzerinden Hint Okyanusu’na erişim, Rusya ve Çin için stratejik bir öncelik. Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru (INSTC), Rusya’nın Hazar Denizi limanlarından İran’ın Bandar Abbas ve Chabahar limanlarına uzanan bir rota ile Hint Okyanusu’na alternatif bir erişim sağlıyor. Bu koridor, Süveyş Kanalı’na kıyasla 6.700 km daha kısa ve Çin’in Pakistan’daki Gwadar Limanı ile bağlantılandırılarak “Deniz İpek Yolu“nun bir parçası haline getirilmek isteniyor. İran’ın Hürmüz Boğazı’ndaki kontrolü, Çin’in enerji nakil hatlarının güvenliği açısından hayati önem taşmakta olup ve ayrıca Rusya’nın İran’daki Chabahar gibi limanlarda olası askeri varlık kurma ihtimali, ABD’nin 5. Filosu’na karşı denge unsuru olarak görmektedir.

Bu iş birlikleri, Batı’nın ticaret ve enerji üzerindeki tekelini kırmayı amaçlıyor. NSR ve INSTC’nin kombinasyonu, Malakka Boğazı veya Süveyş Kanalı gibi Batı kontrolündeki darboğazlara bağımlılığı azaltarak Çin-Rusya eksenine jeoekonomik özerklik kazandıracaktır. Hazar Denizi’nde Rusya ve İran’ın ortak kontrolü, Orta Asya enerji kaynaklarının Batı’ya akışını sınırlarken, Kazakistan ve Türkmenistan’ı Çin’e yakınlaştırmaktadır. Arktik’teki buzul erimesi ise yeni fırsatların yanı sıra çevresel ve hukuki sorunları beraberinde getiriyor. Rusya’nın Lomonosov Sırtı gibi bölgelerdeki hak iddiaları, Kanada ve ABD ile gerilim yaratırken; BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne uyum tartışmaları sürüyor. Ayrıca Hindistan, INSTC’de aktif rol alarak Çin’in Gwadar Limanı etkisini dengelemeye çalışıyor. Chabahar’a yaptığı yatırımlarla hem İran ile ilişkilerini güçlendiriyor, hem de Afganistan üzerinden Orta Asya’ya erişim sağlamaktadır.

Sonuç

ABD ve müttefikleri, özellikle de yeni Donald Trump döneminde, BRICS üzerinden bu gelişmeleri “Batı hegemonyasına meydan okuma” olarak değerlendirmektedir. İran’ın Rusya ile iş birliği, İsrail’in güvenlik endişelerini arttırmaktadır ve Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler ise İran’ın bölgesel etkisinin Rusya desteğiyle güçlenmesinden rahatsızlık duyuyor. Çin’in İran ile 25 yıllık kapsamlı anlaşması, bu üçlü dinamikte dengeleri uzun vadeli olarak değiştirmektedir.

Yapılan bu anlaşmalar ve gelişmeler, önümüzdeki on yılda, Hint Okyanusu’ndan Arktik’e uzanan bu koridorların küresel ticareti yeniden şekillendirme potansiyeli yüksek, ancak jeopolitik gerilimler ve çevresel maliyetler bu süreci karmaşıklaştırabilir.

Doç. Dr. Mortaza OJAGHLOU (Murteza OCAKLI)

İstanbul Aydın Üniversitesi

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.