CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN 2025 İSRAİL-İRAN KRİZİ BAĞLAMINDA DİPLOMASİ TRAFİĞİ

upa-admin 20 Haziran 2025 1.208 Okunma 0
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN 2025 İSRAİL-İRAN KRİZİ BAĞLAMINDA DİPLOMASİ TRAFİĞİ

İsrail’in İran’a 13 Haziran’da başlattığı hava harekâtı, klasik savaş tanımlamaların çok daha ötesinde ilerlemeye devam etmektedir. Sıcak çatışmanın ötesinde, bu hamle, bir altyapı yıkımı, rejim değişikliği amacı güden istihbarat savaşı ile psikolojik savaş ve sistemik bir yıpratma operasyonudur. İran ve İsrail’in yaşadığı mücadele, askeri, teknolojik, istihbarat ve siyasi bir mücadeledir. Bu mücadele artık bölgesel ya da iki ülke arasında yaşanan bir güç yarışı değil, bölge ve küresel güçlerin destekleriyle uluslararası bir sorun halini almıştır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Ekselansları Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 14 Haziran’da iki kez ABD Başkanı Donald Trump ile görüştü. Diplomasinin en önemli araç olduğunu, çatışmaların ancak müzakere yöntemi ile çözülebileceğini ve Türkiye’nin kolaylaştırıcı olma yönündeki her türlü gayreti göstermeye hazır olduğunu ifade etti. Türkiye başta olmak üzere çok sayıda ülke İsrail’i kınamaya devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Haziran’da kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada “En başından beri İran’ın nükleer programıyla ilgili sürecin müzakere masasında yürütülmesi gerektiğini savunduk, bugün de aynı noktadayız” dedi. Erdoğan, İsrail’in saldırılarının kapsamlı sinsi ve kötü niyetli amaçlar yürüttüğünü açıkça dile getirdi. Ankara’da saldırıların ardından üst düzey bir güvenlik toplantısının yapıldı. Bu toplantıya Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak gibi üst düzey isimler katıldı ve burada bölgede yaşanan tırmanma ve bunun bölgeye yansımaları ele alındı.

Ankara’da diplomasi trafiği tüm hızıyla devam etmektedir. Bu sürede Dışişleri Bakanı Fidan’ın, 13 Haziran’da Irak ve Ürdün Dışişleri Bakanları, 14 Haziran’da da Azerbaycan ve Mısırlı muhataplarıyla ve  Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile telefonda görüştüğü kaydedildi. Bu şekilde, Türkiye, telefon diplomasisi ile krizi yatıştırmaya ve olası büyük bir savaşı engellemeye çalışmaktadır.

Bunun yanında, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip  Erdoğan, İsrail’i  “katliam şebekesi” olarak tanımlamakta ve İsrail’in gayrimeşru ve gayri ahlaki çatışmasına bir an önce son vermesi gerektiğini ifade etmektedir. Dışişleri Bakan Hakan Fidan da benzer açıklamalarda bulunarak, yaşanan bölgesel çatışmanın ve bölge topraklar üzerinde devam eden saldırgan stratejisine bir an evvel son verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. İsrail, Gazze’de yaklaşık iki yıldır insanlık dramına yol açan çatışmaya sebep vermiş, Lübnan topraklarında istikrar ve düzeni bozmuş, Suriye işgaline yönelmiş ve bugün de yükselen kaplan olarak tanımladığı İran’ı hedef alan stratejileri ile saldırganlığına hız kesmeden devam etmektedir. Arkasında güçlü bir ABD desteği olduğunu bilen İsrail, bölgedeki gerilimi her geçen gün arttırmaktadır. Ankara, mevcut çatışmanın bölgenin geri kalanına da yansıyacak şekilde genişleyebileceği uyarısında bulunuyor. İsrail’in hava saldırılarının başlamasının ardından yaşanan süreçte, Ankara, bölge ülkeleri ile görüş alışverişi trafiğini arttırdı.

İran-İsrail Savaşı’nın gerçekte İran ile Batı arasında olduğu yönünde söylemler hız kazanırken, “İsrail’in müttefiki çok, İran’ın müttefiki yok” şeklinde yorumlarla sıkça karşılaşılmaktadır. Bu kapsamda, İran’ın askeri, ekonomik ve teknolojik destek konusunda yalnız bırakıldığı, İsrail’in ise arkasında Batı desteğinin varlığı aşikârdır. İsrail Savunma Bakanlığı, İran’la devam eden askeri gerilimin ortasında, ABD ve Almanya’dan orduyu desteklemek için ekipman ve malzeme yüklü 14 yeni askeri kargo uçağının ülkeye ulaştığını duyurdu. Tel Aviv’in arkasında Amerikan istihbaratı ve İngiliz istihbaratı da bulunmaktadır. Fransızların da desteği aşikârdır. Dolayısıyla, bu savaş  asimetrik bir savaş niteliğindedir. ABD Başkanı Donald Trump ise, 19 Haziran’da yaptığı açıklamada, gelecek iki hafta içinde pozisyonunu netleştireceğini açıkladı. Diğer taraftan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping bir telefon konuşması yaptığı ve İsrail saldırılarını iki liderin de güçlü bir şekilde kınadı yönde açıklama yaptı. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ise, ABD’nin İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan çatışmaya dahil olması durumunda çatışma alanının genişleyeceğini ve gerginliğin daha fazla artacağını söyledi. Peskov, “Maalesef, şu anda barışa götürecek bir zemin görmüyoruz. Şimdilik karşılıklı açıklama ve saldırıların yapıldığını görüyoruz. Her açıklama birbirinden daha sert. Gerginlik döngüsü büyüyor.” dedi. Rusya, İran’a siyasi ve söylemsel olarak destek gösterse de, eylemsel ve askeri anlamda pasif bir duruş sergilemektedir. Dimitri Peskov, ABD’nin İsrail ile İran arasındaki çatışmaya müdahil olmasının “başka bir korkunç gerilim sarmalına” yol açacağını savundu.

İsrail-İran çatışması dolaylı olarak Türkiye’yi de askeri, ekonomik, diplomatik ve stratejik olarak etkileyecektir. Ekonomik etkilerini ele aldığımızda, İran, Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 16–20’sini karşılayan kilit bir tedarikçi ülke konumundadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, petrol fiyatlarındaki artışın Türkiye’deki fiyatları da etkileyeceğini söyledi. Bunun en önemli çıktıları ise elektrik kesintileri, üretimin düşmesi ve maliyetlerin artması, ısınma ve ya faturalarda ciddi artışlar olacaktır. Bu kapsamda, enerji kaynaklarının çeşitliliği yeniden önem kazanmıştır. Toplumsal, kültürel ve güvenlik alanında etkileri ise’ İran’dan gelmesi muhtemel kitlesel göç hareketi ile birlikte etnik, sosyal ve güvenlik sorunlarının derinleşmesidir. Türkiye için göç yönetimi yeniden stratejik ve ekonomik bir sorun haline gelecektir.

Türkiye’nin artan bölgesel çatışmalar karşısında hem teknolojik, hem de jeopolitik gücünü pekiştirmesi konusunda önemli atmıştır.  Türkiye, yıllardır etrafında devam eden kanlı çatışmalara sahne olmakta ve adeta etrafı bir ateş çemberi ile çevrelenmektedir. “Çoğrafya kaderdir’’ ilkesinden yola çıkarsak, bu bölge, tarihte çeşitli çatışmalara sahne olmuştur. İsrail-İran Savaşı ise bu çemberin son halkası niteliğindedir. Özellikle, Türkiye bölge içerisinde yalnızca hava gücünü modernize etmekle kalmadığı, aynı zamanda NATO’nun C4ISR altyapısına bağımlı olmadan bağımsız bir savaş ağı kurması da büyük önem kazanmaktadır.

İsrail ile İran arasında savaş aslında bir kara savaşı değil, teknolojinin ön plana çıktığı dünya tarihinde yalnızca havadan yapılmış belki de ilk savaştan biridir. Bu çerçevede komşu olmayan iki ülke yalnızca havadan savaşmaktadır. Bu açıdan baktığımızda, aslında kazananı ve kaybedeni şekillendiren bir savaşın tam ortasındayız…

Dr. Seda Gözde TOKATLI

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.