ORTA ASYA: JEOPOLİTİK TEHDİTLER VE ÜÇ GELİŞİM SENARYOSU

upa-admin 03 Temmuz 2013 3.411 Okunma 0
ORTA ASYA: JEOPOLİTİK TEHDİTLER VE ÜÇ GELİŞİM SENARYOSU

Afganistan’dan NATO birliklerinin çıkarılma planının gerçekleşmesiyle büyük bir jeopolitik alanda tehlikeli süreçlerin başlayabileceği ile ilgili görüşler var. Bu sırada Orta Asya devletlerinin geleceği ile ilgili bazı öngörülerde bulunuluyor. Çeşitli senaryolardan bahsediliyor. Aslında ise durumun daha karmaşık olduğu izlenimi doğuyor.

Bölgesel Anlaşmazlıkların Kaynağı: Farklı Yaklaşımlar

Orta Asya’da jeopolitik görünümün yenilenmesi ivme kazanıyor. Bu, iki açıdan kendini gösteriyor. İlk olarak, bölge devletleri arasındaki ilişkilerde gerginlik artmaktadır. Bu süreç, bölge ülkelerinin iç karışıklıklarının şiddetlenmesiyle birlikte görülüyor. İkincisi, büyük devletlerin bu alan uğrundaki mücadelesi, yeni ve gergin döneme giriyor. Şimdilik oluşan bu durumu, dünya çapında kitle iletişim araçlarının fazla dikkate almaması ilginçtir. Bazı haberler hariç, medya bu konuda sessizliğini koruyor. Fakat çözümlemecilerin (analistler) buna ilgisi artmıştır. Bu durumun oluşmasının sebebi nedir?

Sorunun bu şekilde sorulması rastgele değildir. Zira Orta Asya’nın jeopolitik çalkantılara kapılma olasılığı vardır. Sanki küresel çapta güç sahibi olan güçler, bu alanda durumu yavaş yavaş kriz durumuna getirmektedir. Bunun belirtileri şimdiden kendini gösteriyor.

Orta Asya’da jeopolitik süreçlerin gelişim eğilimleriyle ilgili öngörü nitelikli birtakım yazılar yayımlanmaktadır. (Bkz: Андрей Казанцев. Пять сценариев будущих границ Центральной Азии // ”Российский совет по международным делам”, 29 Nisan 2013 ve Сценарный прогноз развития ситуации в Центральной Азии после вывода коалиционных войскиз Афганистана 2014-2024 гг. // ”Российский совет по международным делам”, 24 Mayıs 2013). Onları birleştiren ortak nokta, öngörülerin herhangi bir büyük devletin çıkarlarına uyarlanmasıdır. Bununla birlikte, bölgeyle ilgili oldukça ciddi olgular ortaya çıkarılıyor. Dikkati çeken noktalardan biri, bu olguların tehlikeli nitelik taşımasıdır.

Artık bölge devletleri arasında “potansiyel tehlike üçgeni”nin kurulduğu vurgulanıyor (Örn.: Сценарный прогноз развития ситуации в Центральной Азии после вывода коалиционных войск из Афганистана 2014-2024 гг // ”Российский совет по международным делам”, 24 Mayıs 2013). Orada Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Bunlar iki gruba ayrılabilir. İlki, su kaynakları için mücadeleden kaynaklanan tartışmalı durumlardır. İkincisi, 1930-40’lı yıllarda bu ülkelerin sınırlarının yapay olarak belirlenmesi temelinde oluşan etnik ve idari anlaşmazlıklardır. Yukarıda isimleri geçen her üç devlette de, yerel halk ile çeşitli düzeylerde çatışmaya başvuran etnik topluluklar vardır. Örneğin, Kırgızistan’ın Oş vilayetinde zaman zaman Kırgızlarla çarpışmalara giren, güçlü bir Özbek kopuntusu vardır. Tacikistan ise Semerkant ve Buhara’da hak iddia etmektedir vb.

Kazakistan diğerlerine kıyasla sakin bir ülkedir. Fakat burada da Özbekler ve Kırgızlarla ilgili bazı sorunlardan bahsedilmektedir. Daha düşündürücü olan unsur ise,  Kazak olmayanların sayıca fazla olmasıdır. Türkmenistan şimdilik huzurlu bir ülke izlenimi bırakmaktadır, fakat o da etnik ve idari karışıklıklardan yaka kurtarmamıştır.

Buradan hareketle, jeopolitik ve enerjiye ilişkin etmenlerden kaynaklanan sorunlar daha tehlikeli görünüyor. Çözümlemeciler asıl bu konuların yukarıda vurguladığımız karışıklıkların artmasını tetiklediği uyarısında bulunuyor. Bölgenin geleceğiyle ilgili senaryolar da bu düzlemde gözden geçiriliyor. Burada süreçlerin temelde üç yönde gelişebileceği öngörülüyor (Daha ayrıntılı bilgi için bkz.: Adı geçen makale).

Üç Senaryo: Tehlike Bertaraf Ediliyor Mu?

İlk senaryo, Orta Asya’da Çin’in güçlenmesi üzerinedir. Bu Rusya ve ABD’nin çıkarlarına tehdit olarak niteleniyor. Pekin bölgeye ekonomik ve kültürel yönden nüfuz edebilir. Ekonomik açıdan daha ziyade askeri, teknolojik ve enerji alanlarında Batı’nın bölgeden çıkartılması öngörülüyor. Daha ucuz fakat kaliteli Çin mallarının Orta Asya devletlerinde geniş pazarı olduğu görüşü hâkimdir. Bu doğrultuda Moskova’nın Pekin’e rakip olma olasılığı yüksek kabul edilmiyor.

Kültür alanında ise, dil unsuru özellikle vurgulanıyor. Uzmanlar Çinlilerin Rus dilini bile baskılayabileceğinden bahsediyor. Aynı zamanda, bu sürecin bölgede Batı’nın ve Türkiye’nin konumunu zayıflatabileceğini göz ardı etmiyorlar.

İkinci senaryo, Batı’nın Çin’in bölgeye nüfuz etmesini önlemesi üzerinedir. Bu geleneksel bir bakıştır. Ancak burada dikkat çekilen, Amerika’nın bu yöntemle bölgeyi tam olarak denetim altına alamamasıdır. Washington sadece ilkesel jeopolitik hususlarda Pekin’in baskın olmasını önlüyor. Bu süreçte, Amerika’nın Rusya ve bölge devletleri ile iş birliği yapabileceğinin vurgulanması ilginçtir. Böylece, Orta Asya’da terörizm ile uyuşturucu ve silah ticaretine karşı ortak mücadele olanağı oluşacak. Buna paralel olarak, ABD bölgeye askeri üsler yerleştirebilir. Bu yöntemle Batı, Çin ve İran’a askeri baskı şansı elde ediyor.

Üçüncü senaryo, “Orta Asya üzerinde yeşil hilal” üzerinedir. Burada bölge devletlerinde siyasal İslam’ın egemen olabileceği öngörülüyor. Bu senaryonun daha tehlikeli, ancak gerçekleşme olasılığı daha yüksek olan senaryo olarak kabul edilmesi düşündürücüdür. Bölgeye etki eden unsurlar arasında “bölgenin İslamlaşması”, “terör tehditleri” ve “Rusya’nın net bölge politikasının olmaması” tehdit edici unsurlar olarak gösteriliyor.

Bu bakımdan, NATO birliklerinin Afganistan’dan çıkartılmasının, Orta Asya’nın İslamlaşmasına ivme kazandıracağı vurgulanıyor. Bu dönem, çözümlemecilere göre, 2014-2024 yıllarını kapsayacak. Kökten dinci grupların daha ziyade Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı tehdit ettiği kaydediliyor. Bunlara göre, şu anda Rusya’nın dış politikasında İslamlaşma eğilimine büyük önem verilmektedir. Bu nedenle Moskova, Orta Asya’da “hava siperi” yaratıyor. Kazakistan ve Kırgızistan ile Ortaklaşa Güvenlik Sözleşmesi Örgütü (CSTO) çerçevesinde askeri iş birliği yeni bir düzeye yükseltiliyor. Gümrük Birliği ile ilgili de benzer adımlar atılıyor.

Bunlardan anlaşılacağı gibi çözümlemeciler, Orta Asya’da jeopolitik süreçlerin gelişim senaryolarından bahsederken, İslam’ı her halükarda bir tehdit olarak sunuyor. Bu husus düşündürücüdür. Bununla birlikte, bu yaklaşımın birtakım tehlikeli süreçlere yol açabileceği üzerinde derinlemesine düşünmek gerekiyor. Mesele şu ki, bölgeye güçlü etki olanaklarına sahip büyük devletlerin (ABD, Rusya ve Çin) hepsinin siyasal çevrelerinde belli derecede İslam düşmanlığı olduğu izlenimi doğuyor. Günümüzde bu daha ziyade Avrupa devletlerinde kendini gösteriyor. Fakat yukarıdaki senaryolardan görüldüğü gibi, nedense diğer büyük devletler de bu görüşe yakındır.

Eğer böyle bir eğilim varsa, o zaman Orta Asya ile birlikte tüm Müslüman ülkelerde tehlikeli oyunlar oynanabilir. İslam’ı siyasal anlamda sadece tehdit unsuru olarak kabul etmek büyük bir yanılgıdır. Bu, medeniyetler ve dinler arası diyaloğa hizmet etmiyor. Ayrıca, Orta Asya’da jeopolitik istikrarın sağlanmasının önünde ciddi engeller yaratıyor.

Tüm bunlar ışığında, bu bölgede yakın dönemde ciddi jeopolitik sorunların meydana gelebileceğini düşünmek gerekiyor. Afganistan’dan NATO birliklerinin çıkarılması süreciyle paralel olarak, aşırı uç gruplar etkinleşebilir (ya da etkinleştirilebilir). Bunda İran, Rusya ve Batı’nın çıkarları var. Çin unsurunu da göz ardı etmemek gerekiyor.

Senaryolarda Türkiye meselesinin de daha ziyade tehdit olarak ele alındığını da belirtelim. Ankara’nın bölgeye etkisi nedense hep “Pan-Türkizm” ile ilişkilendiriliyor. Şu anda Türkiye’nin eğitim sistemi aracılığıyla bölgede bu düşünceyi yaydığı iddia ediliyor. Buna karşın Çin, Rusya ya da ABD’nin bölgeye nüfuzu ise “normal bir jeopolitik süreç” olarak sunulmaktadır. Bu çifte standardın yaratabileceği sorunlar üzerinde de düşünmek gerekiyor.

Yukarıdaki çözümlemeden, Orta Asya ile ilgili büyük devletlerin yaklaşımının özünde ciddi çelişkilerin bulunduğu görülüyor. Ne yazık ki, bu husus bölgede gözlemlenen ve yerel unsurlardan kaynaklanan tartışmalı durumları daha da ağırlaştırabilir. Dolayısıyla, bölgenin bütününde jeopolitik istikrar yaratmak yerine, onu tehlikeli oyunlara sürükleyebilirler. Bizce, şu anda en tehlikeli senaryo işte budur.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.