ARAP HALK AYAKLANMALARI TÜRK DIŞ TİCARETİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI MI?

upa-admin 10 Nisan 2012 3.933 Okunma 0
ARAP HALK AYAKLANMALARI TÜRK DIŞ TİCARETİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI MI?

Bir önceki yazımızda da belirtildiği üzere, bu yazıda Türkiye’nin Arap Halk Ayaklanmaları öncesinden bugüne bölge ülkeleriyle olan dış ticaret hacmi ele alınacaktır. Türkiye’nin ayaklanmalara karşı aldığı tavırda ekonomik gücünü ve ticaret hacmini maksimize etmek amacını bir ön kabul olarak almıştık. Buna binaen, Türkiye’nin amacına ulaşıp ulaşmadığını veya bu yolda ilerlemekte olup olmadığını ekonomik verilere dayanarak araştıracağız.

Bu araştırmada yöntemimiz şu şekilde belirlenmiştir:

–          Örnek ülke grubu: Arap isyanlarına yoğun bir biçimde sahne olmuş – Tunus, Libya, Mısır, Yemen, Suriye.

–          Genişletilmiş Ülke Grubu 2: Grup 1 + İsyanlardan dolaylı olarak etkilenmiş ya da ayaklanmaları daha kolay yönetebilmiş bölge ülkeleri – Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Lübnan, Suriye, Irak, İran, İsrail, Filistin, Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn.

Çalışmamızda Arap İsyanlarının başlangıç ayı olarak Tunus’ta Bouazizi’nin kendini yaktığı Aralık 2010’u kabul etmekteyiz. Türkiye’nin dış ticaret hacmi örnek ülke grubu ile genişletilmiş ülke grubu arasında karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Tezlerle uygun olarak çeşitli grafiksel karşılaştırmalar yapılacaktır.

Türkiye, örnek gruptaki ülkelerle yaptığı toplam ticaretinde (2009 yılından bugüne bakıldığında) dış ticaret fazlası vermektedir.  Dolayısıyla, bu ülkeler Türkiye’nin genel dış ticaret açığını azaltan ülkelerdir. Türkiye elinde tuttuğu bu önemli avantajı maksimize etme yoluna gitmelidir. Özellikle ekonominin genişleme fazında Türkiye’nin ihracatının ithalatını karşılama oranı daha da sorunlu bir hal almaktadır. Bu nedenle Türkiye örnek gruptaki ülkelerle olan siyasal ilişkilerinde ekonomik nedenleri gözetmek durumundadır.

Grafik  1’de görüldüğü üzere Türkiye ne Suriye ile, ne de örnek grupla Ocak 2009’dan bu yana  ticari ilişkilerini doğrusal artan bir zemine oturtamamıştır. Ancak Kasım 2011’den başlayarak örnek grupla olan dış ticarette Suriye’ye rağmen bir iyileşme yaşanmıştır. Türkiye’nin 2011 yılının ikinci yarısından bugüne Suriye ile olan dış ticaret hacmindeki düşüş örnek gruptaki diğer ülkelerle artan dış ticaret hacmiyle ikame edilmiştir.

Grafik 1: Türkiye’nin Ocak 2009’dan bu yana örnek grup ve ayrı olarak Suriye ile olan dış ticaret hacmi ($ bazında)

Grafik 2: Türkiye’nin Ocak 2009’dan bu yana genişletilmiş ülke grubu ve örnek grupla olan dış ticaret hacmi ($ bazında)

Grafik 2’de görüldüğü üzere, Türkiye Ocak 2009’dan bugüne örnek grupla olan dış ticaret hacminde anlamlı bir genişleme sağlamamıştır. Dolayısıyla Arap isyanları Türkiye’nin bu ülke grubuyla yaptığı ticarette bir dönüm noktası oluşturmamaktadır. Öte yandan, Aralık 2010’da başladığını kabul ettiğimiz Arap isyanları, Türkiye’nin genişletilmiş grupla yaptığı ticareti Temmuz 2011’e kadar olumlu yönde etkilemiş, ancak bu tarihten sonra dış ticaret hacmi belirli oranda düşüşe geçmiştir. Aylık bazda gösterilen verilere bakıldığında Şubat 2012 değeri Aralık 2010 değerine yaklaşmaktadır. Sonuç olarak Arap isyanları genişletilmiş ülkeyle olan ticaretteki yükselen trendi devam ettirmiş olsa da bugünkü ticaret hacmi (Şubat 2012) isyanların başlangıç tarihindeki ticaret hacmiyle neredeyse denktir. (Ara.2010 –  3,926,891,641 ~ 4,058,529,246-Şub.2012)

Grafik 3: Örnek gruptaki ülkelerle ayrı ayrı yapılan dış ticaret hacmi değerleri ($ bazında)

Tunus’la olan dış ticaret hacminde Ocak 2009’dan bu yana anlamlı bir genişleme görülmemektedir. Grafikten de okunabildiği üzere Arap isyanları Türkiye’nin bu ülkeyle olan ticaretine ne olumlu ne de olumsuz bir etki yaratmıştır.

Libya’ya askeri müdahale sırasında neredeyse sıfırlanan ticaret hacmi Ağustos 2011 den bu yana kendini toparlamış gözükmektedir. Son altı aylık dönemdeki hızlı yükselişle beraber Türkiye Libya’yla Ekim 2009’daki dış ticaret hacmini aşmıştır.(Şub. 2011- 259,160,476>252,398,061 – Ekim 2009) Ancak Libya konusunda Türkiye’nin bundan çok daha büyük hedefleri olduğu aşikardır. Zira Türkiye’nin Libya’ya yaptığı “bavul diplomasisi”[1] bunun en önemli göstergelerindendir. Öte yandan Türkiye’nin Libya konusunda yalnızca ihracatını maksimize etme düşüncesi değil Libya’nın yer altı kaynakları konusunda da çok özel planları vardır[2].

Mısır, isyanlardan önce de sonra da, Türkiye’nin en fazla alışveriş yaptığı ülke konumunda olmuştur. Özellikle Şubat 2011’de Libya’nın yarıştan çekilmesi üzerine Mısır’la olan ticaret zirvede kalmayı sürdürmüştür. Denebilir ki, Mısır’la olan ticaret, isyanları kolay atlatmıştır. Öte yandan Yemen, Türkiye’nin neredeyse görece hiç ekonomik faaliyette bulunmadığı bir ülkedir. İsyanların bu ülkeyle olan ticaretimizde ne olumlu ne de olumsuz bir etki yaptığı söylenebilir.

Suriye ile özellikle artan siyasi ilişkilerin bir sonucu olan dış ticaret yoğunlaşması Temmuz 2011 ile beraber yerini ekonomik karamsarlığa bırakmıştır. Siyasi gerginlik ve söz konusu olan yaptırımla sonucunda Suriye ile olan dış ticaretimiz düzenli bir şekilde düşüşe geçmiştir.

Tüm bu saydığımız veriler göz önünde bulundurulduğunda, Arap halk ayaklanmalarının henüz Türkiye için bir ekonomik mucize yaratmadığı görülmelidir. Türkiye özellikle örnek grupla yaptığı ticarette anlamlı bir genişleme sağlayamamıştır. Ancak bu, Türkiye’nin amacının ekonomik nüfuzunu genişletme olmadığını göstermemektedir. Dahası, Türkiye için an itibariyle zarar etmemek olumlu olarak addedilebilir. Türkiye’nin yeni yönetimleri işbaşına getirmekte verdiği maddi ve manevi destek bu ülkelerin istikrarlı bir hükümet kurmasıyla karşılık bulabilir. Ancak o zaman Türkiye pastadan pay kapma telaşının olumlu çıktılarıyla somut kazanımlar elde edebilir.

Sonuç olarak, bahsini ettiğimiz veriler Türkiye’nin hiçbir ekonomik girdi sağlayamayacağı anlamına gelmemelidir. An itibariyle en önemli çıkarım, Türkiye’nin kazandıklarını ölçmek için zamanın henüz erken olduğudur. İlerleyen dönemlerin makroekonomik verileri bizlere daha berrak daha netleşmiş sonuçlar verecektir. Bu yazımızda tezlerimizi olabildiğince nesnel verilere dayandırmaya gayret gösterdik. Bu nedenle, Türkiye’nin ekonomik kazanımlara hangi yöntemleri kullanarak ulaştığına, bu yöntemlerin meşru olup olmadığına atıfta bulunmadık. İzlenen dış politika hamlelerinin şifreleri yeterince çözüldükten sonra gelecekteki yazılarımızda bu konu da irdelenecektir.

Berkin Şafak ŞENER


[1] Avrupa Parlementosu’nun Yunanistan’dan seçilen liberal demokrat kanat üyesi Salavrakos’un bahsi geçen konuyla ilgili 15 Eylül 2011tarihli soru önergesi şöyle: “According to the Turkish newspaper Zaman, Turkey appears to have given USD 100 million in cash, divided into four instalments, to the National Transitional Council under Mahmoud Jibril, thus violating UN resolutions that call on countries to refrain from funding the two warring parties.” Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do;jsessionid=51ED6132291FF6D7856E5BC9A0732E28.node1?secondRef=0&language=RO&type=WQ&reference=E-2011-008248.

[2] TPAO’nun çalışmalarda bulunduğu dış ülkelerle ilgili ayrıntılı bilgi için: http://www.tpao.gov.tr/tp2/sub_tr/sub_icerik.aspx?id=30.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.