MODERNLEŞEN DÜNYA VE ORDUMUZ

upa-admin 04 Ağustos 2013 3.828 Okunma 0
MODERNLEŞEN DÜNYA VE ORDUMUZ

Tarih boyunca insanların hayatında üç şey önem kazanmıştır. Bunlardan birincisi beslenme, ikincisi barınma ve üçüncüsü ise korunmadır. Bu üç faktör sayesinde insan ırkı neslini sürdürebilmiştir. Önceleri kişisel olan yaşam savaşı ve insan ırkının çoğalması, insanların ortak yaşam sürmesi sonucu ailesel ve toplumsal bir hal almıştır. İlk etapta yalnız bireylerin hissettiği kendini doğaya, başka canlılara ve başka insanlara karşı koruma hissi zamanla ailelerin, kabilelerin ve toplumların sorunu olmuştur. Dış etkenlere ve tehlikelere karşı korunma güdüsü insanlara ve toplumlara silahlı birlikler kurdurmuştur.

Önceleri sadece yaya ve yerel kuvvetler şeklinde kurulan birlikler ilk orduların temelini oluşturmuştur. Zamanla ve gelişen şartlar akabinde bu yaya birliklerine insanların atla tanışması sonucu atlı birlikler eklenmiştir. Atların insan hayatının çok uzun süren bir döneminde her alanda kullanılması sonucu atlı birlikler, yani süvariler de ordunun çok önemli bir parçasını oluşturmuştur. Bu sayede insanların ilk önceleri sadece savunma ve korunma amacıyla kurdukları orduları, artık seferlerde, kuşatmalarda ve yeni topraklar alarak ülkesel topraklarını büyütmelerinde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu da önceleri bölgesel, sonraları ise büyük savaşlar demektir. Bu savaşlarda başarı ise denizlere ve karaya hükmedenlerin, düzenli ordular kuranların   olmuştur. Ordunun düzenli oluşu ona güç ve caydırıcılık kazandırmış,  o ülke veya topluma hedef noktası olmak yerine, tam aksi baskı gücü haline getirmiştir.

Şimdi ordunun tanımı ve unsurları neler onları inceleyelim. Ordu, bir devletin silahlı kuvvetlerinin tümü ya da herhangi bir askeri kuvvetin en büyük birliğidir. Ordular 4 ila 6 kolordudan oluşur. Günümüz orduları çoğunlukla en az orgeneral rütbesine haiz askerler tarafından komuta edilir. Ordunun görevi, devletini karşıdan gelecek dış tehditlere karşı korumaktır. Ordu, üç ana bölümden oluşur Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri. Bazı ülkelerde bu üç bölüme ek olarak Sahil Güvenlik, Jandarma, Deniz Piyadeleri, Uzay Kuvvetleri, Deniz Hava Kuvvetleri, Hava İndirme Kuvvetleri, Özel Kuvvetler, Askeri İstihbarat, Topçu, Roket, Füze Kuvvetleri ve Askeri Tıp Servisi gibi alt bölümler de orduların bünyelerinde yer alırlar. Bazı ülkeler ise kendi silahlı kuvvetlerine içinde Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri vb. kuvvetler bulunmasına rağmen “silahlı kuvvetler” ismi yerine “ordu” ismini verir (Örn: Çin Halk Ordusu, Vietnam Halk Ordusu vb.). Bazı ülkeler ise, Kara Kuvvetleri’ni silahlı kuvvetlerin ana ve baş ordusu olarak kabul eder ve Kara Kuvvetleri’nin bayrağını veya amblemini silahlı kuvvetlerin amblemi yapar. En küçük biriminden en büyük birliğine kadar her türlü donanıma sahip askeri güce düzenli ordu diyoruz.

Geçmişe baktığımızda,  başarılı ve uzun süre ayakta kalan ülkelerin ve toplulukların alt yapılarında düzenli bir orduya sahip olduklarını görürüz. Düzenli ordular önem sırasına göre şöyledir. Düzenli ordular ilk defa Hz. Ömer devrinde kurulmuştur. Türk tarihinde düzenli ordu ilk defa Mete Han zamanında kurulmuştur. Osmanlılarda ilk düzenli ordu Orhan Bey zamanında kurulmuştur. Osmanlı Devlet teşkilâtında ordu; Orhan Gazi (1326-1359) devrinde aşiret kuvvetlerinden daimi orduya geçilmesiyle kuruldu. Ordu; Kapıkulu Ocakları, Eyalet askerleri ve geri hizmet kıtalarını meydana getiren Yayalar-Yörükler, Müsellemler, Conbarlardan meydana gelirdi. Eyalet Askerleri, Tımarlı Süvari, Azaplar ve Akıncılardan teşkil edilirdi. Sultan I. Murat Han’ın 1363’te Yeniçeri Ocağı’nı  kurması ile başlayan değişim, aslında Osmanlı’da arka arkaya gelecek yeniliklere de zemin hazırlamıştır. Eski ordu isminin “yeni-çeri” diye değişimi de buna örnek teşkil etmektedir. Öyle ki “çeri” Türkçe’de asker demektir. Yeniçeri ise yeni asker anlamına gelmektedir. Asker kelimesi Arapçadan gelir. I. Murat, yeni bir sınıf ihdas ettiği, kendisine babadan kalan yaya (piyade) ve atlı (süvari) yanında yeni bir asker sınıfı ortaya çıkardığı için, bu zümreye “yeniçeri” denilmiştir. Bu da Osmanlı’da modernleşme ve değişimi getirirken yeniliklere ön ayak olmuştur.

Osmanlı ordusunun modernleşmesi Osmanlı modernleşmesinin başlangıcı, çekirdeği, itici gücü olmuştur. Ordunu yapısındaki değişmeler, idarenin, maliyenin, edebiyatın ve günlük hayatın değişimini sağlamış, zorunlu bir hal almasına sebep olmuştur. Askeri okullarda okutulan derslerin niteliği laik bir eğitim düzenin gelişmesini sağlamıştır. Bu da ordunun devamlı ve düzenli olmasında büyük rol oynamıştır. Ordudaki bu değişim; matematik, tıp ve mühendislik eğitimini medrese dışı bir eğitime dönüştürmüştür. Bunda en önemli etken de matbaanın kültür hayatımıza girişidir. Basılan eserler sayesinde yeni pencereler açılmış, kişilerin kişisel gelişimi askeri yapıyı da zamanla değiştirmiştir. Bu değişmeler devleti kamusal yapıyı yeniden biçimlendirme zorunluluğu ile karşı karşıya getirmiştir. Artık devlet Avrupai yöntemleri kullanmaya veya bu yöntemlere başvurmaya zorlanmıştır. Alışılagelmiş şehirlerin meydanlarında okunan fermanlar, yasaknameler, camilerde verilen vaazların, şeyhler ve seyitlerin yerine artık gazeteler kullanılmaya başlanmıştır. Gazetenin hayatın içine  dâhil oluşu; konuşulan, yazılan dilin de daha sade, anlaşılır ve modern hal almasını sağlamıştır. Artık devlet istemediği veya istediği her şeyin ilanını, protestosunu veya tam aksi desteğini bu şekilde yapıyordu. En fazla da kaldırılan Yeniçeri Ocağı’nın karalama politikasını veya haklı sebeplerini bu zeminde yapıyor ve bunu halka açıklıyordu. Bunu ilk Türkçe gazetecilik başlangıcı sayılan Takvim-i Vekayi ile yapmıştır. Eski ordu düzenlerinin artık yürümediği anlaşılınca, devlet bir orduyu kurarken diğerini kaldırmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra sırayla şu ordular kurulmuştur;

Nizam-ı Cedid: Osmanlı Devleti’nde III. Selim tarafından kurulan düzenli ordudur.

Eşkinci Ocağı: I. Mahmut tarafından kurulan askeri yapıdır.

Asakir-i Mansure-i Muhammediye: Yeniçeri Ocağı’nın Vaka-i Hayriye ile kaldırılmasından sonra Sultan II. Mahmut tarafından kurulan düzenli ordudur.

Sekban-ı Cedid: II. Mahmut tarafından daha önceki Nizam-ı Cedid ordusu model alınarak kurulmuş kısa ömürlü bir Osmanlı ordusudur.

Kurulan bu ordular da ne yazık ki çok başarılı ve devamlı olamamıştır. Çünkü artık imparatorluk güç ve toprak kaybediyor, gelişen ve değişen dünya Osmanlı’yı da değiştiriyor ve parçalıyordu. Osmanlı ordusu, özellikle Fatih’ten itibaren ateşli silahları etkin bir şekilde kullanmaya başladı. Tarihin en kısa süren savaşlarından biri olan Mohaç Savaşı ve İslam’ın en büyük iç hesaplaşmalarından olan Çaldıran Savaşı bunun en açık göstergesidir. Osmanlı ordusunda Sultan III. Selim Han (1789-1807) devrinde askerî ıslahatlar yapıldı. Yeniçeriler yeni silâh kullanmayıp, değişik elbiseleri kabul etmediğinden devrin usulünde Nizâm-ı Cedid ordusu kuruldu. Fakat yeniçeriler isyan edince kanlı bir şekilde kaldırıldı. Kendi askerlerini topa tutarak katletmek zorunda kalan tarihteki birkaç milletten biriyizdir. Yeniçerilerin, 18. ve 19. yüzyıllarda disiplinsizlikleri iyice artınca Sultan II. Mahmut Han (1808-1839), 17 Haziran 1826’da bu ocağı kaldırıp, 20 Haziran 1826’da Asakir-i Mansûre-i Muhammediye ordusunu kurdu. Yeni ordunun mevcudu Sultan II. Mahmut Han devrinde 188.000’e çıkarıldı. Sultan Abdülmecit Han (1839-1861) devrinde 1843’te altı ordu kurulup, askerlik müddeti beş yıla yükseltildi. Sultan İkinci Abdülhamit Han (1876-1909) devrinde Kara Kuvvetleri’nin ihtiyacı olan subayları yetiştirmek üzere askeri ortaokul ve liselerin yanında İstanbul’dakine ilaveten Harp Okulu sayısı yediye çıkarıldı. 1887’de Topçu teşkilatı genişletildi. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla Kara Kuvvetleri’nde değişiklikler yapılmak istenmişse de, Trablusgarp ve Balkan Harpleri neticesinde muvaffak olunamadı. Birinci Dünya Harbi’nde yedi cephede kahramanca mücadele eden Kara Kuvvetleri’nin mevcudu Mondros Mütarekesi sonunda 1919’da 50.000’e indirildi. Türk İstiklâl Harbi’nde Kara Kuvvetleri sekiz kolordu, yirmi piyâde tümeni hâline getirildi.

DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI

Çaka Bey’in İzmir’de tersane kurmasıyla Türklerde başlayan denizcilik, Osmanlılar zamanında çok gelişti. 16. yüzyılda Türk donanmaları, Akdeniz, Kızıldeniz ve Umman Denizi’nde serbestçe dolaşabiliyordu. Bu yıllarda Osmanlı Devleti’nin donanması; Devlet Filosu, Derya Beyleri Filosu ve Garp Ocakları (Cezayir, Tunus, Trablusgarp) Filosu olmak üzere üç filodan kurulu bir kuvvet halindeydi. 18. yüzyılda duraklama devresine giren deniz kuvvetleri, 19. yüzyılda süratle makine devrine geçti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasıyla zamanın deniz kuvvetleri kuruluşuna geçilmiş, modern deniz araçları yapım ve alımına devam edilmiştir. 19. asrın sonunda ve 20. asrın başında dünya ordularında Hava Kuvvetleri’nin kurulması ve gelişmesi neticesinde Türk Hava Kuvvetleri’nin temelleri 1911 yılında atıldı. Balkan Savaşı’nda ilk defa savaş görevi yapan pilotlar, Birinci Dünya ve İstiklâl savaşlarında ellerindeki imkânların azlığına rağmen, büyük hizmetlerde bulundular.

TBMM açıldığı sırada ülkedeki tek düzenli askeri birlik doğudaki Kazım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu idi. Bunun dışındaki askeri birlikler Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince terhis edilmişti. Batıda Yunanlılara, güneyde ise Fransızlara karşı Kuva-yi Milliye birlikleri savaşıyordu. Kuva-yi Milliye halkın içinden çıkmış, vatan ve yurt sevgisi ile düşmana karşı mücadele eden silahlı güçlerdi. Terhis edilen birçok subay ve asker Kuva-yi Milliye birliklerine katılmıştı. TBMM 1920 sonlarında Kuva-yi Milliye birliklerini kaldırıp düzenli ordu kurmaya karar verdi. Bunun başlıca nedenleri şunlardır;

a. Kuva-yi Milliye birlikleri düşmana karşı başarıyla savaşıyordu. Ancak düşmanı tamamen durdurup yurttan atamıyordu.

b. Kuva-yi Milliye birlikleri kendi başına düzensiz bir şekilde hareket ediyordu. Çoğu zaman görevlendirilen değerli komutanları dinlemiyorlardı.

c. Kuva-yi Milliye birliklerinin yeterli askeri birikimi, bilgisi ve ağır silahları yoktu.

d. Kuva-yi Milliye birlikleri ihtiyaçlarını halktan karşılıyordu. Bu konuda bazen zor kullanıyor, bu da tepkilere neden oluyor, suçluları cezalandırma yöntemleri de ciddi sorunlara yol açıyordu.

Bütün bunlar devlet olma yolundaki TBMM’yi olumsuz etkiliyordu. Ülkede devlet otoritesini kurmak ve düşmanı yurttan atmak için düzenli ordunun kurulması gerekliydi. TBMM bu iş için İsmet ve Refet Beyleri görevlendirdi. Kısa sürede Batı Cephesi’nde düzenli ordu kuruldu. Düzenli orduya katılmak istemeyen Çerkez Ethem gibi bazı Kuva-yi Milliye şefleri ise isyan ettiler. Çerkez Ethem’in İsyanı bu ayaklanma özü ve sebepleri bakımından Millî Mücadele içindeki diğer ayaklanmalardan farklıdır. Herhangi bir bölgesel nedene dayanmadığı gibi, sanıldığının aksine etnik bir sebebi de yoktur. Yani bir Çerkezlik olayı söz konusu değildir. Bunların dışlında İngiltere ve İstanbul Hükümeti’nin kışkırtması gibi bir sebep de yoktur. Çerkez Ethem; Batı Cephesi oluşmadan ve düzenli ordular kurulmadan önce kendi birliği olan Kuva-yi Seyyare (Gezici Kuvvetler) ile diğer Kuva-yi Milliye birlikleri gibi vatan savunması yapıyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasında, Batı Anadolu’da Yunan işgallerine karşı koyulmasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı çıkan ayaklanmaların bastırılmasında büyük hizmetleri olmuştur. Ancak Batı Cephesi Komutanlığı’nın oluşturulması ve tüm Kuva-yi Milliye birliklerinin düzenli orduya bağlanması üzerine Çerkez Ethem uyumsuzluğunu göstermeye başladı. Düzenli ordular kurulup Kuva-yi Milliye birliklerinin düzenli orduya katılması istenince, Çerkez Ethem, Albay İsmet (İnönü) Beyin komutasındaki düzenli ordulara katılmak istemedi. Mustafa Kemal, Çerkez Ethem’i bu kararından vazgeçirmek için çok çalıştı. Tüm girişimlere rağmen Çerkez Ethem otorite mücadelesinden vazgeçmedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal, cephe komutanlarına Çerkez Ethem ve kardeşlerine karşı muharebeye girişmelerini emretti (20 Aralık 1920). Batı Cephesi komutanı Albay İsmet (İnönü) Bey, emrindeki birliklerin büyük bir kısmını Çerkez Ethem’in üzerine göndermek zorunda kaldı. Çerkez Ethem ve kuvvetleri Kütahya’yı terk ederek Gediz yönünde çekildiler. 5 Ocak 1921’de Yunanlıların safına geçtiler. 13-22 Ocak 1921 tarihleri arasında Derviş Bey komutasındaki süvari tümeni bütün bölgeyi temizleyerek Gezici Kuvvetleri esir aldı. Sadece Çerkez Ethem ile ağabeyi Reşit Bey ve kardeşi Tevfik Bey Yunanlılara sığınmayı başardı. Çerkez Ethem Ayaklanması böylece sona ermiş oldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Türk ordusunun işgal altındaki yurdumuzu kurtarmasıyla mümkün olmuştur. Kazım Karabekir Paşa komutasındaki 15. Kolordunun Ermenilere karşı kazandığı zafer, ardından Batı cephesinde İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki kahraman birliklerimizin zaferiyle perçinlenmiştir. Tüm dünyanın şaşkınlık ve hayranlığı içinde yurdu düşman işgalinden kurtaran Türk ordusu, pek az ülkede başarılabilen bir zafere imza atmıştır. Milli Mücadele’nin ardından Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte, genç Türkiye Cumhuriyeti başka tehditlerin hedefi haline gelmiştir ve bu tehditlerin karşısında yurdumuzun en büyük güvencesi yine Türk Ordusu olmuştur. Büyük Önder Atatürk’ün basiretli dış politikası Türkiye’yi Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi önemli ittifaklar içine alarak korurken, giderek yükselen  İtalya’nın yayılmacı siyasetine karşı Türk ordusunun güçlü, disiplinli ve gözü pek karakteri önemli bir caydırıcılık üstlenmiştir. II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın Yunanistan’ı işgal ederek Türkiye’nin yanı başına kadar gelmesi, ancak Türkiye’ye girmekten imtina etmesinde de, Türk ordusunun caydırıcılığının yine önemli bir rol üstlendiği görülmektedir.

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit ise Sovyetler Birliği’dir. Tüm Doğu Avrupa’yı işgal eden Kızıl Ordu’nun, Rusya’nın Türkiye üzerindeki tarihsel emelleri de hesaba katılırsa, Türkiye’yi işgal etmeyi planladığı açıktır. Ancak buna cesaret edememişlerdir. Bunda, Türkiye’nin NATO’ya katılmasının rolü olsa da, Türk Ordusu’nun caydırıcılığının da önemli bir pay taşıdığı açıktır. Amerika’nın müttefiklerine yaptığı yardım, Sovyetler’i Vietnam’da veya Kamboçya’da caydıramamış ve durduramamışken, Türkiye’deki caydırıcılığın sadece Amerikan desteğinden değil, asıl olarak Türkiye’nin gücünden kaynaklandığı açıktır. Bu gücün özü ve ifadesi ise kuşkusuz Türk Ordusu’dur. Cumhuriyet ile beraber sıkı bir modernizenin içerisine giren Türk ordusu, bu modernleşmeyi II. Dünya Savaşı ile beraber sona erdirdi ve teçhizat bakımından dışarıya bağımlı bir hâle gelmeye başladı. Atatürk’ün hava ordusu için yaptığı önemli icraatlar, özellikle 1950’den sonra yok edilmeye başlandı. Atatürk, ilerleyen yıllarda süper gücü belirleyecek olan uzay ve hava teknolojisinin önemini, “Geleceğin en etkili silahı da, aracı da, hiç kuşkunuz olmasın, uçaklardır. Bir gün insanoğlu uçaksız da göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de aydan bize mesajlar yollayacaktır. Bu mucizenin gerçekleşmesi için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji bize daha şimdiden bunu müjdeliyor. Bize düşen görev ise, Batı’dan bu konuda fazla geri kalmamayı temindir.” diyerek yıllar öncesinden tahmin etmişti. 1925 yılında kurulan Türk Tayyare Cemiyeti ve Etimesgut Uçak Fabrikası, her nedense Atatürk’ün ölümünden birkaç yıl sonra kapatılmıştır.

Günümüz Türkiye’sinin ordusunun bu kadar güçlü ve caydırıcı yapı içinde olmasının temellerinde Osmanlı’dan bugüne gelen ve kurtuluş mücadelesi ile de perçinlenen asırlık bir başarı öyküsü vardır. Fakat zamanla teknolojik ve bilimsel destekle hızla ilerleyen çağımız modernleşmesi; birçok alanda yeniliğe yol açarken, en büyük değişim ve gelişimi ordu ve silahlar üzerinde yapmıştır. Şu an ki silahlanma ve askeri olanaklar insanlık boyutunu aşmıştır. Bir zamanlar sadece savunma veya sefer için kullanılan askeri güç, şimdi ise kitlesel kıyım şeklini almıştır. Asıl gücün güçlü görünen ülkelerde mi veya bu ülkeleri yöneten gizli güçlerin elinde mi olduğu belli olmayan bu sisli günlerde…

Ülkede ordunun ileri görüşlü, toplumsal  ve sosyolojik yapıyla uyumlu olması o ülkede geleceğin daha emin, daha sağlam olması demektir. Bu da toplumun her alanında ilerleme ve yenilenmeye zemin hazırlarken, bireylerin de kendilerini güvende hissetmesine büyük ölçüde katkı sağlar. Toplumsal barışı ve hoşgörüyü destekler ve kişisel, kitlesel çatışmaları engeller. Kuruluş ve kurtuluşumuzda hizmet veren, güzel ülkemin güzel insanlarına ithaf olunmuştur…

Sevgi ÖZTÜRK

 

KAYNAKLAR

– Ortaylı, İlber (2011) İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: Alkım Yayınevi.

– T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Açık Öğretim Okulları (Açık Öğretim Lisesi- Meslekî Açık Öğretim Lisesi) için hazırlanan 11. sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük 1 dersi notları, Âlim ÖZTÜRK, s. 141, 2007.

–  Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet (2005) Mustafa Kemal Atatürk – NUTUK.

http://www.test-coz.net/2012/12/turk-kara-ordusunun-tarihsel-gelisimi.html.

http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/yeni%C3%A7eri_oca%C4%9F%C4%B1.

http://ataturk-nutuk.blogspot.com/2008/04/erkez-ethem-ve-kardelerinin-ilk-defa.html.

http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/217198-turk-ordusunun-ozellikleri-nelerdir.html#ixzz2aLPGMLmJ.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.