TÜRKİYE’NİN İTİBARI VE SURİYE

upa-admin 06 Ağustos 2012 2.234 Okunma 0
TÜRKİYE’NİN İTİBARI VE SURİYE

“Dış politikada Türkiye tarihinin en derin kırılmalarını yaşıyor, bölgede saygınlığı olan bir Türkiye yerine, savaş dilini kullanan ve ‘itibarsızlaşan’ bir Türkiye var…”. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu görüşü Türkiye’nin dış politikadaki son gelişmeler karşısında fiili bir hareket beklentileri ışığında düşünüldüğünde bir yanıyla doğru olmakla beraber eksik bir yorumdur ve özünde daha çok bir iç siyaset salvosudur.

Sayın Kılıçdaroğlu da çok iyi bilmektedir ki dış politikada yapılacak her hamlenin bütün boyutları düşünülmelidir. Suriye meselesi özünde ise zaten sıcak olan bir ortamda ateşi daha da artırmanın pek bir faydası olmayacaktır. Kılıçdaroğlu’nun “Batının egemen güçlerinin Ortadoğu’daki taşeronluğunu yapmak kabul edilemez bir olgudur.” söylemi ise dış politikada izlenilen yollar göz önünde bulundurulduğunda tarihi bir hakikati işaret etmektedir. Fakat Türkiye’nin an itibariyle takındığı tavırla itibarsızlaştığı söylenemez, böylesine dumanlı ve gergin ortamda karşımızda ‘biraz daha sabır politikası’ izleyen bir Türkiye bulunmaktadır. Dış politikada itibar yalnızca askeri güçle değil, dengeli ve ileriye dönük mantıksal bir şekilde planlı-programlı izlenen politikalarla sağlanır. Yaşanan talihsiz olaylardan hemen sonra NATO’nun 4. maddesi gereği toplanan 27 NATO ülkesi Türkiye’nin arkasında olduklarını belirten mesajlar vermişlerdir. Belirtmek gerekir ki Türkiye; gerek Suriye’den gelen sığınmacıları müdafaası ile gerekse konu hakkında uluslararası alanda yaptığı görüşmelerle halen bölgede etkin ve Suriye meselesinde aktif rol almaya devam etmektedir. Başbakan Erdoğan’ın Nisan ayında Riyad’da  Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz Al Suud ile Suriye ve Annan Planı konusunu görüşmesi, Dışişleri Bakanı’nın Suriyeli muhaliflerin uzlaştırılması amacıyla Arap Ligi tarafından 2-3 Temmuz’da Mısır’da düzenlenen Suriyeli Muhalifleri Konferansı’na katılması ve Mısırlı yöneticilerle bu konu hakkında yaptığı görüşmeler, Sayın Davutoğlu’nun Paris’te Suriyeli muhaliflerin de katılımıyla gerçekleştirilen Suriye Halkının Dostları Grubu’nun üçüncü toplantısına katılması gibi uluslararası arenada ve bölge ülkeleriyle de konu hakkında sürekli temas halinde bulunması bunun göstergesidir. Türkiye itibarsızlaşmadan çok dönemsel bir süreçten geçmekte ve etkin bir konum elde etme peşindedir.

Türkiye bu konu hakkındaki en son gerçekleştirdiği önemli görüşmelerden birini de bölgede etkin bir güce sahip ülke olan Rusya ile yaptı. Görüşme bitiminde iki lider de görüşmenin olumlu geçtiği görüşünde bulundu, fakat iki tarafın da konu hakkında ön gördüğü savlarının uyuşmamasından dolayı bazı çevreler uzlaşmanın sağlanamadığı görüşündeler. Fakat ana hatlar üzerinde uzlaşılamasa da, süreçte olumlu bir ilerleme kaydedildiği aşikâr. Toplantıda Putin’in şakayla karışık bir şekilde: “AB’de ne işiniz var?” sözüne karşılık Başbakan Erdoğan’ın “O zaman hadi bizi Şanghay Beşlisi’ne dâhil edin, biz de AB’yi gözden çıkaralım” şeklindeki sözü, şakayla karışık da olsa Türkiye’nin itibar kaybından çok kendine ‘dünya siyasetinde kalıcı ve etkin bir yer’ edinme çabası olarak algılanabilir. Bu sürecin etkisiyle de Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle ‘taşeronluk’ gibi ağır bir kavram içinde olmasa da bahsettiği egemen güçlerin köprüye geçene kadar Türkiye’nin dayısı olacağa benziyor.

Lakin Türkiye bu hedefine ulaşmak isterken iç sorunlarıyla ilişkili olacak olayları göz ardı etmemelidir zira güney sınırında yükselen gerginlik ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ülkenin kuzey bölgesinden ordusunu çekip bölgeye PYD’nin hâkim olmasına sebebiyet vererek masaya beklenen “Kürt kartı”nı sürmesini iyi yorumlamalı, düşünmeli ve mutlaka etkili karşı-hamlede bulunulmalıdır. Aksi takdirde bu olay Türkiye’nin başını ilerde çokça ağrıtacaktır.

Muhammet OĞUZ/Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu Başkanı

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.