Dünya kamuoyunda bayağı uzunca bir süredir en önemli gündem maddesi olan Suriye içsavaşı ve İran’ın nükleer programının yerini son birkaç haftadır Ukrayna’da başlayan olaylar ve sonrasında Rusya ordusuna bağlı birliklerin Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne girmesi aldı. Kırım ve Ukrayna’nın geleceğine dair çeşitli iddia ve spekülasyonlar, gerek Türkiye, gerekse dünya basınında sıklıkla yer aldı. Son olarak Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu aldığı bir kararla bağımsızlık ilan ederek, 16 Mart’ta Kırım’ın Ukrayna’ya mı yoksa Rusya’ya mı bağlı olacağı konusunda bir halkoylaması (referandum) yapma kararı aldığını açıkladı.[1] Bu gelişmelerden yola çıkarak bu yazıda önce Ukrayna ve Kırım’daki durumu analiz edecek, daha sonra da Ukrayna’nın geleceğine dair farklı senaryoları size aktarmaya çalışacağım.
Ukrayna’daki mücadele aslına bakılırsa başarısız bir iktidara karşı ayaklanan ve demokrasi talep eden halk durumundan daha çok, Batı ile Doğu arasındaki bir bilek güreşini andırmaktadır. 2004 yılındaki Turuncu Devrim ile Batı rotasına giren Ukrayna’ya karşı Rusya Federasyonu o dönemde akıllı bir strateji izlemiş ve özellikle 2009 yılındaki doğalgaz kesme taktiğiyle 2010 yılındaki seçimlerde Rus yanlısı Viktor Yanukoviç’in iktidara gelmesini sağlamıştı. 2013 yılı sonlarında Yanukoviç’in Avrupa Birliği ile imzalanması beklenen Ortalık Anlaşması’nı imzalamaktan vazgeçtiğini duyurması ise ülkedeki Avrupa yanlısı sokak hareketlerini hızlandırdı. Yanukoviç’in bu politikasını ödüllendiren Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu ülkeye aktarılan doğalgazda önemli ölçüde bir indirim sağladı. Ancak bu gelişmeler sokak olaylarını yatıştırmadığı gibi tamtersine daha da azdırdı. Sonuçta yaşanan büyük hadiselerin ardından Yanukoviç özel bir helikopterle Rusya’ya kaçarken, Ukrayna’da seçimler öncesinde bir geçiş hükümeti kuruldu ve Parlamento Başkanı Aleksander Turçinov geçici Cumhurbaşkanı ilan edildi. Ukrayna halkı şimdi 25 Mayıs 2014 tarihinde yapılacak olan seçimleri bekleyecek. Seçimlerde hapisten yeni çıkan Yuliya Timoşenko, muhalefet liderlerinden Udar (Yumruk) Hareketi lideri Vitali Kliçko, milliyetçi Svoboda Partisi lideri Oleg Tyahnybok ve Anavatan Partisi lideri Arseniy Yatsenyuk ön plana çıkan isimler olarak gözüküyor.[2] Ancak muhalefetin tek bir isim üzerinde birleşememesi seçimlerde beklenildiği ölçüde başarılı olamamaları sonucunu doğurabilir.
Rusya’nın bu yaşananlara cevabı ise Kırım üzerinden oldu. Rusya, toplam nüfusa oranları yüzde 60’ı bulan Rus kökenli Kırım vatandaşları üzerinden meşrulaştırmaya çalıştığı politikası neticesinde, ordusunu Kırım’a gönderdi ve Türkiye açısından “kültürel azınlık” statüsündeki Kırım Tatarlarının da yaşadığı bu bölgeyi fiilen işgal etti. Böylelikle Sovyetler Birliği’nin çökmesi sonrası bölgesine hapsolan Rusya’nın “yakın çevre” adını verdiği ve daha önce 2008’de Gürcistan’da başarıyla gerçekleştirdiği, etrafında Batı müttefiki ülke bırakmama ve bu uğurda gerekirse sert güç kullanma politikasının hala kararlılıkla devam ettiği görüldü.[3] Rusya’nın bu hareketini meşrulaştırırken Rus kökenli Kırımlılara atıf yapması ise, komünizmin çöküşü sonrası ideolojisiz kalan devletin yeni ideolojisinin Rus milliyetçiliği olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdi. Rusya’nın Kırım hamlesi, aslında ilerleyen aylarda Ukrayna’nın olası bir AB ya da NATO üyeliği durumunda kendisine yönelik sempatinin ve Rus kökenli vatandaşların daha yoğun olduğu Doğu Ukrayna’yı da aynı yolla Ukrayna’dan koparabileceğine dair bir gözdağı amacı da taşımaktadır. Tüm mevcut deneyimler Rusya’nın böyle bir şeyi savaş riskine rağmen kolaylıkla yapabileceğini göstermektedir. Olaya daha geniş bir perspektiften bakıldığında Ukrayna krizinin aslında bir anlamda Karadeniz mücadelesi olduğunu ve Montrö Sözleşmesi’ne taraf ama aynı zamanda NATO üyesi olan Türkiye’nin de bu süreçte jeopolitik olarak büyük önem kazanan ve aynı anda çeşitli jeopolitik risklerle de yüzleşen bir ülke olduğunu söylemeliyiz.[4] Bu nedenle Batı ile Rusya arasında bir satranç tahtasına dönen Ukrayna ve Karadeniz mücadelesinde, Türkiye’nin de çok dikkatli ve ihtiyatlı bir politika izlemesi zaruridir.
2010 seçimlerinde Ukrayna’nın durumu
Bu kısa analizden sonra Ukrayna’nın geleceğine dair bazı senaryoları paylaşabiliriz. Öncelikle ilk ele alınması gereken gelişme, Ukrayna’nın seçimler sonrasında Batı yanlısı bir iktidara sahne olması ve önce AB ile, ve hatta ilerleyen süreçte NATO ile çeşitli işbirliklerine yönelmesi durumudur. Böyle bir durumda kuşkusuz önceden kontrolünde olan bir “yakın çevre” ülkesini kaybedecek olan Rusya’nın tavrı agresif olacaktır. Bu agresivite, ilk olarak ticari yaptırımlar ve Ukrayna ile Avrupa ülkelerine yönelik doğalgaz arzında çıkarılacak sorunlar ve fiyat arttırımları ile kendisini gösterecek, ancak özellikle Ukrayna’nın NATO’ya üyeliği gündeme gelirse muhtemelen Rusya, Kırım’a yaptığını doğu Ukrayna’ya da yaparak, NATO ile arasına bir tampon bölge oluşturmaya çalışacaktır. Daha olumsuz bir ihtimal ise böyle bir durumda Rusya’nın Ukrayna’yı toptan işgal etmesidir. Kırım işgaline ses çıkarmayan Batı’nın ise böyle bir durumda sessiz kalması beklenmeyebilir. Bu da çok tehlikeli bir bölgesel hatta dünya savaşını gündeme getirebilir. Bloomberg Tv’de Charlie Rose’un programına katılan Gürcistan eski Cumhurbaşkanı ve daha önce Rusya’nın gazabına uğrayan Mihail Saakaşvili de Batı’nın artık harekete geçmesi gerektiğini, aksi takdirde Rusya’nın ve Putin’in bu olaydan sonra daha da cesaretlenerek, Baltık bölgesi ve Doğu Avrupa’da da yeniden aktif politikalara ve operasyonlara başlayacağını iddia etmektedir.[5] Saakaşvili’ye göre Kırım’ın Ukrayna’nın kaya gazı kaynaklarının neredeyse tamamına sahip olması da, Rusya’nın Kırım konusunda bu kadar kararlı hareket etmesinde önemli ancak pek bilinmeyen bir etkendir.[6]
Rusya’nın bu politikaları izlerken zayıf karnı ise AB ile ilişkilerin bozulması durumunda kendisinin de ekonomik olarak zor duruma düşecek olmasıdır. Rusya’da halen komünist sistemin mevcut sistemden daha iyi olduğunu düşünen önemli bir nüfus bulunmaktadır ve ekonomik krizle birlikte giderek artan halk üzerindeki baskı politikaları, Rusya’yı zor günlere sürükleyebilir. Ancak Avrupa’nın böyle bir politikaya yönelmesi için muhakkak Rusya’dan aldığı doğalgazı ikame edebilmesi gerekmektedir. Böyle bir durumda da en önemli alternatifler Azerbaycan, İran ve Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve İsrail açıklarında yeni keşfedilen doğalgaz kaynaklarıdır. İran’la yapılan geçici nükleer anlaşmanın devamı durumunda Avrupa’nın İran gazını alması mümkün olabilecekken, anlaşma olmaması durumunda İsrail’in baskısıyla bu yol tercih edilmeyebilir. Zaten Avrupa ülkeleri de büyük olasılıkla İran’ı ana kaynak yapmaktan ziyade bir çeşitlendirme aracı olarak kullanmayı düşüneceklerdir. İkinci önemli bir kaynak kuşkusuz İsrail ve Kıbrıs açıklarında yeni keşfedilen doğalgaz rezervleridir. Ancak bunun için de Akdeniz’de güvenliğin sağlanması ve Kıbrıs’ta bir çözüm, en azından bir enerji anlaşması yapılması gereklidir.[7] Bu alternatif, Amerikan şirketi Noble ve İsrail şirketi Delek’in bölgedeki yatırımları da düşünülürse, Batı için çok daha iyi ve güvenli bir yoldur. Ancak Kıbrıs ve İsrail kaynaklarının TANAP’a bağlanması ve Avrupa’ya güvenli arzı durumunda bile Avrupa’nın enerji ihtiyacını tek başına uzun süre karşılayabilmesi mümkün olmayabilir. O yüzden bu seçenekle birlikte Avrupa’nın Azeri gazına yönelmesi ve Azerbaycan üzerinden Türkmen gazını Avrupa’ya getirmeye çalışması, gerçekleşirse Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını hakikaten yok edebilecek bir gelişme olacaktır.[8] Bu nedenle 2. ve 3. tercihler birlikte ele alınabilirse, Rusya karşısında gerçekten bağımsız bir Avrupa’nın önü açılabilir.
Bir diğer senaryo ise, Ukrayna’nın geleceğinde her iki tarafın da tansiyonu düşürmesi ve zamanla durumun kriz öncesindeki haline çevrilmesidir. Bu durumda ise, Ukrayna’nın zaman içerisinde büyük ekonomik bağımlılığının olduğu Rusya’nın yörüngesine yeniden girmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Ukrayna’nın Rusya’ya doğalgaz bağımlılığı % 66 düzeylerindedir.[9] Dahası ekonomik krizdeki AB’nin Ukrayna’ya yardım elini ne kadar uzatabileceği meçhuldür. Son dönemde AB’ya dahil olan Doğu Avrupa ülkelerinde artan ve Ostpolitik’i çağrıştıran Alman etkisi de, hem AB içerisinde Almanya ile her zaman rekabet halindeki İngiltere ve Fransa gibi AB’nin yanında hala nevi şahsına münhasır gündemleri olan güçlü ülkeleri, hem de Almanya’nın çok güçlenmesini istemeyen diğer küresel aktörleri rahatsız etmektedir. Bu nedenle Ukrayna’nın tamamen AB ve Almanya kontrolüne bırakılması da istenen bir senaryo değildir.
Tüm bu nedenlerle sanırım ilerleyen süreçte Ukrayna’nın izlemesi gereken en makul strateji; tüm “ara bölge” rejimleri gibi mevcut ittifakları doğrultusunda hem AB, hem de Rusya ile ekonomik ilişkilerini koruyarak, toplumsal gerginlikleri azaltmaya ve ekonomik gelişmeye önem vermesi olmalıdır. Rekabetin askerileşmesi durumundaysa, henüz Türkiye gibi bir NATO üyesi olmayan Ukrayna’nın tercihi daha zorlu olacaktır. Türkiye ise, Ukrayna’daki durumu da göz önüne alarak enerji politikasını gözden geçirmeli ve enerji alımlarını mutlaka çeşitlendirmeye gitmelidir. Türkiye’nin bu doğrultuda Kıbrıs’ta çözümü ya da en azından bir enerji anlaşmasını desteklemesi, İsrail’le ilişkileri düzeltmek yolunda bazı sembolik de olsa adımlar atması ve kendi enerji kaynağı arama çalışmalarına da ağırlık vermesi gerekmektedir. Yoksa şimdilerde Ukrayna’nın başına gelenler, yakın bir gelecekte pekala Türkiye’nin de başına gelebilecektir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] “Kırım parlamentosundan bağımsızlık ilanı”, Hürriyet, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25984168.asp.
[2] Ukrayna muhalefeti ve olaylar hakkında bir analiz için; Koca, Ali (2014), “Dünden Bugüne Ukrayna’nın İkilemi”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/dunden-bugune-ukraynanin-ikilemi/.
[3] Bu konuda bir analiz için; Tüysüzoğlu, Göktürk (2014), “Dış Politika Tercihleri Ukrayna’yı Zorlamaya Devam Ediyor”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/dis-politika-tercihleri-ukraynayi-zorlamaya-devam-ediyor/.
[4] Tansi, Deniz (2014), “Karadeniz Savaşı!”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/karadeniz-savasi/.
[5] İzlemek için; http://www.charlierose.com/watch/60351724.
[6] Aynı program.
[7] Bu konuda bir yazı için; Örmeci, Ozan (2014), “Akdeniz Birliği ve Doğu Akdeniz Enerji Rezervleri”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/akdeniz-birligi-ve-dogu-akdeniz-enerji-rezervleri/.
[8] “Azerbaijan May Benefit from the Russia-Ukraine Crisis”, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://www.valuewalk.com/2014/03/azerbaijan-russia-ukraine-wwiii/.
[9] Bu konuda detaylı bir çalışma için; Kısacık, Sina (2013), “Ukrayna: Rusya Federasyonu ve Avro-Atlantik Blok Arasında Sıkışan Bir Ülke”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 14.03.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/ukrayna-rusya-federasyonu-ve-avro-atlantik-blok-arasinda-sikisan-bir-ulke/.