Giriş
Bilindiği üzere, 2010 yılının sonunda Tunus’ta patlak veren ve Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerine yayılan protesto gösterileri, nam-ı diğer Arap Baharı, bu bölgelerde on yıllardır hüküm süren tek adam ve tek parti yönetimlerine karşı yer yer silahlı kalkışma hareketlerine dönüşmüş ve birçok ülkede rejim değişikliğine yol açmıştır. Tunus, Mısır ve Libya ve Yemen’de yönetim değişikliklerine yol açan çatışma ve gösteriler, Suriye, Yemen ve Libya’da ise uzun ve kanlı iç savaşların yaşanmasına neden olmuştur. Bu üç ülkede, 2011 yılından beri iç çatışmalar sürmektedir. Hadiseler çok fazla uluslararası aktörün müdahilliği nedeniyle oldukça grift hale gelmiş; özgürlük, demokrasi, bağımsız seçimler adına çıkıldığı iddia edilen yolda mevcut durum her üç ülkede de büyük güçlerin vekalet savaşına dönüşmüştür. Libya özelinde bakacak olursak; Akdeniz’in doğusunda bulunduğu belirtilen petrol ve doğalgaz yataklarının varlığı bu ülkeyi paylaşım savaşının merkezi haline getirmiştir. Uluslararası arenada bilinen basit bir kural vardır: eğer bir yerde paylaşım savaşı patlak verdiyse, orada proxy savaşları ve istihbarat servislerinin faaliyetleri kaçınılmaz demektir. Bu yazıda, Libya üzerine yazılan yazıların emsallerinden farklı olarak, Libya’da yaşanan istihbarat ve vekalet savaşları incelenecektir. Türkiye’nin de çatışmanın tarafı olarak sahada yer alması dolayısıyla, bu konunun incelenmeye değer bir husus olduğu tarafımca değerlendirilmektedir.
Yazıya başlamadan önce, bir hususu belirtmekte yarar bulunmaktadır. Libya mücadelesinin de dahil olduğu Doğu Akdeniz meselesi, önümüzdeki 100 yılı etkileme potansiyeli bulunan çok boyutlu, çok aktörlü ve çok sorunlu bir hadise olmaya adaydır. Çünkü bilinen petrol sahalarında yaşanan üretim düşüşleri nedeniyle yeni doğal kaynak arayışları rotayı Doğu Akdeniz’e yöneltmiş ve burada bulunduğu tahmin edilen petrol ve doğalgaz rezervleri özellikle büyük güçlerin ve onların neredeyse her biri devlet çapında bütçeleri olan Exxon, Total, ENI, BP ve Shell gibi çok uluslu şirketlerinin iştahını kabartmaktadır. Amerikan Jeolojik Araştıma Merkezi’nin 2010 yılında açıkladığı verilere göre; Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail’in münhasır ekonomik bölgelerini kapsayan Levant havzasında 1,7 milyar varillik petrol ve 3,45 trilyon metreküplük de çıkarılabilir doğalgaz olduğu ifade ediliyor. 2011 yılında keşfedilen, Kıbrıs adasının güneyinde yer alan ve Türkiye ile Kıbrıs Rum Yönetimi arasında tartışmalara neden olan Afrodit havzasında da, ilk bulgulara göre 129 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğu belirtiliyor. Mısır açıklarında bulunan Zohr sahasında 849 milyar metreküp, yine Mısır’ın Sina açıklarındaki Nur sahasında da İtalyan enerji devi Eni tarafından yürütülen faaliyetlerde Zohr sahası kadar doğalgaz bulunma potansiye olduğu ifade edilmektedir.[1] Bunlar, küçümsenecek ve piyasalar ve büyük şirketler tarafından gözardı edilebilecek düzeyde düşük kaynaklar değildir.
Burada esas sorun ise, bölge ülkelerinin Akdeniz’deki en uzun kıyı şeridine sahip ülkelerden biri olan Türkiye’yi dışlayarak, oldu-bittiler yoluyla Türkiye’nin meşru haklarını elde etmesinin önüne geçme çabalarıdır. Bu oldu-bittilere en güzel örneklerden biri ise, East-Med (Doğu Akdeniz) projesi olarak bilinen doğalgaz boru hattı projesidir. Aşağıdaki şekilde görülebileceği gibi, kabaca Leviathan sahasından çıkarılacak doğalgazın Güney Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a ve oradan da Avrupa’ya sevkini amaçlayan proje, hem maliyeti bakımından, hem de boru hattının çok büyük kısmının deniz altında bulunması nedeniyle ekonomik olarak değerlendirilmemektedir. Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de oluşan koalisyonun birçok sebebi bulunmakla birlikte, bunlardan en önemlisi; Türkiye’deki mevcut siyasi iktidarın uluslararası oyun kurallarını bir kenara bırakarak, duygusal ve ideolojik saiklerle hareket etmesidir. Uluslararası arenada duygulara yer yoktur ve hataların bedeli çok acı olarak ödetilir. Libya açıklarında da bulunabilecek potansiyel doğalgaz sahalarının olduğu düşünülür ve Sevilla haritası gibi Türkiye’yi Akdeniz’de hareket edemez hale getirebilecek niyetlerin olduğu göz önünen alınırsa, Libya ve Doğu Akdeniz meselesinin Türkiye açısından ne denli önemli olduğu anlaşılabilir.[2]
East-Med projesi
Libya’nın Toplumsal Dinamikleri
Öncelikle Libya’nın toplumsal yapısının bilinmesi, bu ülkenin istihbarat operasyonlarına ne kadar açık olduğunun anlaşılması bakımından hayli önemlidir. Libya’nın toplumsal yapısı incelendiğinde, karşımıza çıkan ilk gerçek; ülkede güçlü bir kabile örgütlenmesinin varlığıdır. Libya’da yaşayan halk için bir kabileye bağlı olmak hâlâ çok önemli bir faktör ve onlar için adeta bir gurur kaynağıdır. Bununla birlikte, kabile mensupları, Libya’da varılacak herhangi bir çözümün yerleşik kabile anlayışına uyması gerektiğini düşünmektedirler.[3] Bu anlayış, oldukça köklü bir tarihe sahip olup, bölgeye yapılan ilk Arap göçlerine kadar uzanmaktadır. Fatımilerden beri kabile örgütlenmesi üç ana bölge esasına göre oluşmuştur. Bunlar; Ülkenin doğusunda, Mısır sınırında bulunan Sirenayka bölgesi, Çad ve Nijer sınırında bulunan Fizan bölgesi ve Sirte kentinden itibaren batıya ve iç kısımlara kadar uzanan Trablus bölgesi olarak şekillenmiştir.[4]
Osmanlı’nın Trablus’u ele geçirdiği tarih olan 1551’den, kaybedildiği 1912 Ekim’e kadar, bu tarz kabile ve bölgeselciliğe dayalı yönetim anlayışı Libya’da hüküm sürmüştür. Osmanlı’nın Libya hakimiyeti ilk önce Sirenayka bölgesinde başlamış, daha sonra Fizan’a kadar genişlemiştir. Buralarda mevcut olan Sinüsi tarikatı ile ilk etkileşimler Sultan Abdülhamit zamanında başlamış, Sinüsi tarikatı 1890’dan itibaren ülkede etkisini artırarak bağımsızlık sonrası monarşiye giden yolun taşlarını döşemiştir. 1951 yılında Sirenayka, Trablus ve Fizan’ın birleştirilmesiyle, Kral İdris yönetiminde Libya Krallığı kurulmuşsa da, ülkede hakim güç odakları yine kabileler, din adamları ve nüfuz sahibi aileler arasında paylaşılmıştır. 1969’da gerçekleştirdiği bir ihtilal ile Libya’da yönetimi ele geçiren Albay Muammer Kaddafi de, Libya toplumunun kabilelere dayalı geleneksel yaşantısına saygı göstermiş; hatta kabileleri Libya toplumunun çekirdeği olarak değerlendirerek, kabilelerin rejime olan sadakatini her daim diri tutmaya çalışmıştır. Kaddafi, iktidarı boyunca hangi kabilelerin yönetimde daha fazla güç sahibi olduğu konusu, kabilelerin rejime karşı tutumlarını belirleyen önemli bir faktör olmuştur.[5]
Muammer Kaddafi
Kaddafi döneminde ülkedeki Amerikan ve İngiliz üslerinin kapatılması ve Kaddafi’nin bölgede ve dünyanın çeşitli yerlerindeki devrimci hareketlere maddi destekler vermesi, Batı’nın ona karşı bakışını olumsuz etkileyen faktörlerden olmuştur. Kaddafi, özellikle Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, NATO’dan tehditler aldığı bir sırada, çıkarmaya tam destek vererek harekatın başarıyla yürütülmesinde de önemli faktörlerden biri olmuştur. Bunun yanı sıra, çok sayıda Türk şirketi Libya’da ihaleler almış, iki ülke arasındaki ticari ilişkiler gittikçe gelişen bir ivme izlemiştir. Bununla birlikte, Kaddafi, ülkedeki petrol gelirlerini halka aktararak büyük bir refah devleti yaratmıştır. Öyle ki, bu ülkede birçok temel hak halka ücretsiz olarak temin ediliyordu. Ulaşım, eğitim, barınma ve sağlık tamamen ücretsizdi. Ne var ki, Kaddafi her şeyi kontrol ediyordu. Ülkede herhangi başka bir ses veya görüşün zemin bulması imkânsızdı. Ülkede köyler, mahalleler, ilçeler ve iller bazında yerel halk komiteleri bulunuyor, Genel Halk Kongresi adıyla bir parlamento halka açık olarak toplanıyordu. Fakat netice itibariyle, Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi’nde Kaddafi ne derse o oluyordu.[6] Bunlar dışında, Kaddafi’nin destek sağladığı bazı güçleri Batı ülkelerinde terör eylemlerine girişmesi de onun Batı dünyasında şeytani bir figür olarak algılanmasına neden olmuştur. Elbette bunlar birer vakıa olarak 2011’de yapılan NATO müdahalesini haklı çıkartmamaktadır. Nitekim Kaddafi’nin iktidardan indirilmesinden sonra, bu ülkede istikrar hâlâ sağlanamamış, ülke iki rakip hükümetin çekişmesine sahne olmaya devam etmektedir.
Kaddafi Sonrası Gelişmelere Kısa Bir Bakış
Libya’da 17 Şubat 2011 günü başlayan Kaddafi karşıtı gösteriler hızlıca bir silahlı çatımaya dönüşmüştür. 2011 Mart ayı içerisinde isyancılar ve hükümet güçleri arasındaki çatışmalar yoğunlaşırken, 17 Mart 2011’de alınan 1973 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ile Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi kararlaştırılmıştır.[7] Bu kararın ardından, 19 Mart 2011’de başta ABD, Birleşik Krallık ve Fransa başta olmak üzere bir dizi Avrupa ülkesinin oluşturduğu uluslararası koalisyon Bingazi’yi geri almak üzere harekat başlatan Kaddafi’ye bağlı hükümet güçleri üzerine hava saldırılarına başlamışlardır.[8] Daha sonra hava saldırılarının komutası NATO’ya devredilmiş ve 15 Nisan’a kadar Kaddafi’ye bağlı silahlı kuvvetlere ait stratejik noktalar hava saldırıları ile hedef alınmıştır. Kaddafi güçlerinin gittikçe darbe alması neticesinde, savaş isyancıların lehine dönmüş, Ulusal Geçiş Konseyi uluslararası resmi muhatap kabul edilmiş ve Sirte’de bulunan Muammer Kaddafi Ekim 2011’de katledilerek 42 yıllık dönem sona ermiştir.[9]
Kaddafi sonrası dönemde Ulusal Geçiş Konseyi’nin öncülüğünde 7 Temmuz 2012’de düzenlenen parlamento (Genel Ulusal Kongre) seçiminde seçmen sıfatına haiz 3,4 milyon kişinin bulunduğu Libya’da güvenlik sorunu ve seçmen kaydında yaşanan aksaklıklar nedeniyle 1,1 milyon kişi oy kullanabilmiş, katılım oranı % 29’da kalmıştır. Seçim yasası gereği 120 bağımsız, 80 partili vekilinin temsil edileceği parlamentoda çoğunluğu Mahmut Cibril önderliğindeki Ulusal Güçler İttifakı elde etmiştir. Büyük umutlar bağlanan ve Müslüman Kardeşler (İhvan) ideolojisinden olan Adalet ve İnşa Partisi ise, parti bazında 17 vekillik elde etmiştir.[10] Bir dizi hükümet kurma girişimlerinden sonra, nihayet Ulusal Güçler İttifakı’ndan Ali Zeydan ülkede hükümeti kurmayı başarmıştır. Müslüman Kardeşler bağlantılı Adalet ve İnşa Partisi’nin de yer aldığı kabine 14 Kasım 2012’de görevine başlamışsa da, bu hükümet, gerek silahlı militanların silahsızlandırılması konusunda, gerekse de ülkede bir güven ortamı yaratmak ve ülkenin sorunlarına ivedi çözümler getirmekte zorlanmıştır. Bunların yan sıra, Ali Zeydan hükümeti döneminde ülke siyasi olarak oldukça sıkıntılı zamanlardan geçmiştir.[11] Örneğin, Başbakan Ali Zeydan kimliği belirsiz silahlı bir grup tarafından Trablus’ta bir otelden kaçırılmış ve aynı gün akşam saatlerinde serbest bırakılmıştır. Ali Zeydan’ın olayın failleri olarak Müslüman Kardeşleri işaret etmesine rağmen, kaçırma eyleminin kimler tarafından yapıldığı bugün hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Yine Ali Zeydan döneminde parlamento binası silahlı gruplar tarafından birçok kez basılmış, milletvekilleri tartaklanmış ve parlamento çalışmaları zaman zaman otellerde yürütülmek zorunda kalmıştır. Netice itibariyle başarılı bir dönem olarak görülemeyecek bu dönem, 11 Mart 2014 günü yapılan bir güvensizlik oylaması ile Ali Zeydan görevden alınmasıyla sona ermiştir.[12]
2014 yılına gelindiğinde, ülkede oldukça kritik bir gelişme yaşanmıştır. 2012’de oluşturulan Genel Ulusal Kongre’nin görev süresi 2014 Şubat ayı itibariyle sona erecektir. Fakat Kongre üyeleri yeni bir anayasa taslağı hazılanmasını gerekçe göstererek Kongre’nin görev süresini uzatma kararı aldılar. Bu karar, halkın tepkisine yol açtı ve Trablus ve Bingazi’de protesto gösterileri düzenlendi.[13] Bu protesto gösterileri ile birlikte parlamentonun istikarlı bir şekilde çalışamaması ve kurulan hükümetlerin Libya’nın sorunlarına çözüm bulamaması gibi faktörler uzun zamandır ‘‘doğru anı’’ bekleyen eski bir generale bir fırsat olarak göründü: Halife Hafter.
General Halife Hafter
Halife Hafter, Muammer Kaddafi ile birlikte Kral İdris’e karşı yapılan 1969 ihtilalinde yer almış bir kişiydi. Hafter, Sovyet askeri eğitiminden geçmiş biri olarak Libya Ordusu’nda Kaddafi’nin en güvendiği isimlerden biri haline gelmişti. Fakat 1978-1987 yılları arasında yapılan Libya-Çad Savaşı’ndaki Libya yenilgisi nedeniyle, Kaddafi tarafından vatan haini ilan edildi ve 1987’de 700 askeriyle beraber Çad’da esir alındı. Hikayenin bu noktadan sonrası ilginç hale geliyor; çünkü CIA’in Çad’da bulunan Hafter ile temasa geçip onu CIA merkezinin de yer aldığı Virginia’ya götürdüğü biliniyor. Hafter’in “CIA ajanı” olarak adlandırılmasına sebep olan hadise budur.[14] Uzun yıllar ABD’de kaldıkran sonra, bir nevi kişisel intikamını da almak üzere isyanların patlak verdiği 2011’de Libya’ya dönen Hafter, Ulusal Geçis Konseyi’nin sahadaki birliklerinden bazılarına komuta etmiştir. Ordu içinde kendisini destekleyenler Hafter’i ordu komutanlığı için zaman zaman önerse de, Ulusal Geçiş Konseyi, Hafter’in iktidar hırsı yüzünden buna yanaşmamış ve ona hiçbir zaman tam manasıyla güvenmemiştir. Fakat ordu içinde ülkede otorite boşluğu ve güvenlik zaafiyeti hisseden ve Hafter’in radikal İslami grupları alt edebilecek nitelikte olduğunu düşünenler, zaman içinde Hafter’i desteklemeye başlamıştır.[15]
2014 Şubat ayında Libya anayasasının taslağını hazırlamak üzere seçilecek temsilcilerin belirleneği Anayasa Hazırlama Meclisi için seçimler düzenlenmiştir. 60 kişiden oluşan bu meclis, ülkenin anayasasını hazırlamaktan sorumluydu. Büyük umutlarla yola çıkan meclisin çalışmaları güvenlik sorunlarının gölgesinde kaldı ve Mayıs 2014’te Halife Hafter Bingazi’deki radikal İslamcı örgütlere (IŞİD, Ensar’uş Şeria, Bingazi Devrimcileri Şura Konseyi vb.) örgütlere karşı Kerame (Haysiyet) Operasyonu’nu başlattığını duyurdu. Burada sorun basitçe bir Doğu-Batı ayrışmasından ziyade, ideolojik temellerde yatmaktadır. Batı Libya ve Trablus hükümeti Hafter’i darbe teşebbüsünde bulunan bir isyancı olarak görürken, Doğu Libya halkı ve özellikle Bingazililer Hafter’i kendilerini radikal örgütlerden kurtaran (ki bu örgütler 2012’de ABD’li diplomat Christopher Stevens’i de öldüren gruplardır) bir asker olarak görmektedir.[16]
Bu ortamda, Haziran 2014’te ülkede Temsilciler Meclisi seçimleri düzenlendi. Katılımın % 18 civarında kaldığı seçimlerde, Müslüman Kardeşler için yine yenilgi çıkmıştır. Fakat ülkenin bugünlere gelmesinde etken gelişmeler esasen bu seçimler sonrasında başlamıştır. Seçimlerden sonra Genel Ulusal Kongre görev süresinin henüz dolmadığını iddia ederek, yetkilerini Temsilciler Meclisi’ne vermeyi reddetmiştir. İşte bu noktadan sonra ülke iki parlamento ve hükümet arasında fiilen bölünmüştür: Trablus’ta bulunan Genel Ulusal Kongre ve Tobruk’ta bulunan Temsilciler Meclisi.[17]
2015 Süheyrat Anlaşması
Ülkede siyasal istikrarın sağlanması ve iki rakip hükümet arasındaki çatışmaları sona erdirmek için BM moderatörlüğünde yürütülen görüşmeler sonrasında, Süheyrat Anlaşması olarak bilinen anlaşma imzalanarak yürürlüğe konmuştur. Bu esnada, Halife Hafter Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi tarafından 2 Mart 2015’te ülkenin doğusundaki silahlı kuvvetlerin komutanı olarak tayin edilmiştir.[18] Aralık 2015’te Fas’ta varılan müzakere ile bugün meşru hükümet sayılan 17 üyeli Ulusal Mutabakat Hükümeti ve 9 kişiden oluşan Başkanlık Konseyi kurulmuştur. Anlaşma ile Tobruk merkezi Temsilciler Meclisi de danışma ve yasama organı olarak kabul edilmiş ve Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin görev süresinin 2 yıl olacağı öngörülmüştür. Bu süre içerisinde Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından anayasanın hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.[19]
Fakat anlaşmanın imzalanmasından sonra Hafter’in baskıları sonucu Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin oluşturduğu kabine önerileri Tobruk’taki yasama organı Temsilciler Meclisi tarafından üst üste reddedilmiştir. Buna ek olarak, Hafter’in ülkenin merkezinde bulunan ve “Petrol hilali” olarak bilinen bölgeye askeri harekat düzenlemesi de iplerin gerilmesine yol açmıştır. Uluslararası baskıların da sonuç vermemesi üzerine, ikili yapı sürmeye devam etmiş ve çatışmalar da durmak bilmemiştir. 2018 Ağustos’ta Rusya’nın Hafter lehine sahaya indiği ve bu tarihten itibaren resmen olmasa da Wagner adı verilen özel askeri şirket vasıtasıyla Tobruk merkezili meclisi desteklediği görülmektedir. Şubat 2019’a gelindiğinde, bir kez daha BM moderatörlüğünde müzakereler yürütülse de, Nisan 2019’da Hafter’e bağlı güçlerin Trablus’a operasyon başlatması ile savaş haline tekrar dönülmüş oldu. Fakat Trablus’a bağlı güçlerin direnişi sayesinde Hafter amacına ulaşamadı ve Trablus ayakta kalmayı başardı.[20]
Türkiye ve Libya Arasında İmzalanan Deniz Sınırları Yetki Anlaşması ve Askeri İşbirliği Anlaşması
Ülkenin Trablus ve Tobruk arasında bölünmüşlüğü sürerken, 2019 yılının sonunda Türkiye’yi Libya ihtilafının tam ortasına yerleştiren iki önemli anlaşma imzalanmıştır. 27 Kasım 2019’da bugün artık herkesin bildiği deniz sınırlarının belirlenmesine ilişkin mutabakat muhtırası ile Türkiye münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırını çizmiş oluyordu.[21] Deniz yetki alanları mutabakatı ile eşzamanlı olarak, Türkiye ile Libya arasında bir askeri işbirliği anlaşması da imzalanmış olup, bu anlaşma ile Türkiye Libya’da üs açma, silah ve mühimmat bulundurma ve askeri danışman ve birlikler konuşlandırma gibi haklar elde etmiştir. Bunun karşılığında da, iki ülke arasında istihbarat paylaşımı ve Libyalı birliklerin askeri eğitimi gibi konular üzerinde anlaşmaya varılmıştır.[22] Bu anlaşmaya istinaden birçok Türk askeri yetkilisi Trablus lehine iç savaşa müdahil olmuştur.
Libya Ulusal Mutabakat hükümetinin başı Fayiz es-Sarrac ve Cumhurbaşkanı Erdoğan
Türkiye Cumhuriyeti Kıta Sahanlığı Haritası
Türkiye-Libya mutabakatı sonucu ortaya çıkan Türk ve Libya kıta sahanlığı haritası[23]
Libya’da IŞİD’in Yükselişi ve Geriletilmesi
Libya’da IŞİD’in ortaya çıkışı ve geriletilmesi sürecine bakmak da meşruiyet tartışmaları açısında önemli bir noktadır. Çünkü gerek Suriye’de ve gerek Irak’ta olduğu gibi, Libya’da da IŞİD’e karşı savaşmak default bir meşruiyet çarpanı olarak görülmektedir. Libya’da IŞİD’in ilk ortaya çıktığı yer 2011 sonrası Derne kentidir. Bu kent, Selefi İslamcı kökleri yoğun bir kent olduğu için IŞİD ilk olarak burada örgütlenmesine başlamıştır. Dönemin IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi, Kasım 2014’te “IŞİD’in Libya Vilayeti”ni desteklediklerini duyurmuştur. Örgüt, yer yer Libya’nın diğer şehirlerinde de örgütlenme çabaları gütse de, buralarda bulunan yerel militan gruplar, 2015 ortalarından itibaren, IŞİD hücrelerinin kendi nüfuz alanlarında barınmalarına izin vermemiş ve bunlar güçlerini herhangi başka bir grupla paylaşmak istememişlerdir. Bu ortamda, IŞİD, daha çok ülkenin kuzey doğusundaki otoriteden yoksun bölgelerde eğitim kampları ve hücreler kurarak gelişimini sürdürmüştür. IŞİD, 2015 Ocak ayında çarpıcı bir eyleme imza atarak Trablus’ta bulunan Corinthia Hotel’e bombalı araç ve silahlı militanlarla saldırı düzenlemiş, saldırıda bir Amerikalı özel askeri şirket mensubu olan David Berry dahil bir çok yabancı hayatını kaybetmiştir. 2015 yılında özellikle ülkenin doğusu ve batısı arasında süregelen çatışmalar IŞİD için bir fırsat doğurmuş, çatışmaların merkezi konumunda bulunan Sirte kenti 2015 yılı içinde IŞİD’in Musul ve Rakka’dan sonra en güçlü olduğu üçüncü kent haline gelmiştir. Özellikle Sirte’de hakim güç olan Ensar’uş Şeria örgütünün IŞİD’e biat etmesi ile kent tamamen IŞİD kontrolüne geçmiştir.
Sirte’nin bir diğer özelliği ise, Muammer Kaddafi’nin memleketi olması ve burada yaşayan Libyalıların hala Kaddafi’ye sevgi ve saygı beslemeleriydi. Sirteliler Kaddafi’nin düşürülmesini içlerine sindirememiş, Kaddafi’nin halefi olan yönetimlere karşı IŞİD ile pragmatist bir ortalık içine girmişlerdir. Sirte, 2016 Aralık’ta ABD hava kuvvetlerinin desteği ile Misratalı milislerin çatı örgütü olan al-Bunyan al-Marsous (Sağlam Duvar) operasyon odası tarafından IŞİD’den temizlenmiştir.[24] Misrata, bugün Ulusal Mutabakat Hükümeti kontrolündedir ve buradaki Misratalı milisler de UMH’nin yetkilerini tanımaktadır. Sirte’nin IŞİD’den temizlenmesinden sonra IŞİD’in Sirte kırsalı, Bani Walid ve Sabratha’da kalan kamplarına ABD hava saldırıları 2017 boyunca devam etmiştir. Güneydeki IŞİD hücreleri ise 2019’un ilk iki ayı boyunca Halife Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu tarafından temizlenmiş ve örgütün Libya üzerinde kontrol ettiği bir alan kalmamıştır. Ancak örgüt gerek uyuyan hücreler vasıtasıyla Libya için, Avrupa’ya illegal göçlerle sızma yoluyla da Avrupa için tehdit oluşturmaya devam etmektedir.[25]
Libya’da İstihbarat Savaşları
2011’de başlayan Kaddafi karşıtı gösteriler hızlıca bir silahlı çatışmaya dönerken, buradaki isyancı grupların çeşitli ülkelerin istihbarat servislerinden destek aldığı bilinmektedir. Bunlardan en çarpıcı olanı CIA’in olaylara müdahil olmasıdır. Washington Post’un bir haberine göre; olaylar patlak verdikten sonra dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın talimatıyla CIA’nın Özel Aktiviteler Birimi Libya’daki isyancı gruplar hakkında tespit ve değerlendirmeler yapmak ve bunların kapasitelerini ölçmek üzere istihbarat çalışmalarında bulunmuştur. Bunun sebebi, elbette buradaki isyancı grupların El Kaide bağlantısı olup olmadığını tespit etmek ve bunlara silah ve para yardımı yapılması noktasında güvenilip güvenilemeyeceğini belirlemektir.[26] ABD’nin Libya’daki olaylara müdahalesi elbette bununla sınırlı kalmamıştır. Eski Blackwater direktörü Jamie F. Smith’in Stratfor’a gönderdiği maillerin Wikileaks tarafından hacklenerek sızdırılması sonrası, Libya’daki Kaddafi karşıtı gruplara verilen ABD desteği gözler önüne serilmiştir. Smith’in Blackwater’den sonra SCG International adlı bir güvenlik şirketine geçtiği, bu şirketin Libya’daki Ulusal Geçiş Konseyi üyelerini korumak ve Konsey’e bağlı birliklere askeri eğitim vermekle sorumlu olduğu ve bu eğitimlerin 2011 Mart’ın ortasından itibaren ilan edilen uçuşa yasak bölge kararı sonrası gerçekleştiği sızan maillerden anlaşılmaktadır.[27]
Kaddafi’nin devrilmesinden sonra uzun süreli bir kaos dönemine giren ülkede, IŞİD ile mücadele noktasında birçok ülkenin gizli servisleri örtülü operasyonlar icra etmişlerdir. 2015-2016 aralığında Fransız istihbarat görevlileri ve özel kuvvetlerinin Bingazi’de, İngiliz kuvvetlerinin ise Misrata’da faaliyetler yürüttüğü Fransız yetkilileri tarafından birinci ağızdan doğrulanmıştır. Fransa’nın bu kuvvetlerini Libya’nın sınır komşusu Nijer’de bulunan üslerinden ülkeye soktuğu ifade edilmektedir. Fransa, bu operasyonları üç askerinin öldürüldüğü medyaya yansıyana kadar gizli tutmuştur.[28] IŞİD’le mücadele gayesiyle başlayan Fransız müdahalesi, ülkedeki siyasal ortamın gidişatına göre daha farklı bir boyuta evrilmiş ve Halife Hafter’i destekleme noktasına gelmiştir. Fransa, bu amaçla ülkeye istihbarat personellerini sokmaya çalışmıştır. Nisan 2019’da Tunus üzerinden Libya’ya geçmeye çalışan silahlı 13’ü Fransız 20 Avrupa uyruklu kişi, Tunus güvenlik güçlerinde Libya sınırında durdurulmuştur. Üzerlerinde silahların yanı sıra haberleşme cihazları da çıkan kişilerin istihbarat mensubu olduğu Tunus’ta Başkanlık ofisine yakın kaynaklar tarafından ifade edilmiştir. Fransız hükümeti, bu kişilerin Libya’da bulunan Fransız diplomatik misyonunu korumakla görevli kişiler olduğunu söylese de, Libya’da o tarihte Fransız diplomatik temsilcilikleri kapalı durumdaydı. Yine Hafter güçlerinin Nisan 2019’da başlatığı Trablus Operasyonu’ndan önce Şubat ayında 15 Fransız istihbarat görevlesinin Trablus’un 100 km güneyinde bulunan Gharyan’a geldikleri ve burada Hafter’in operasyonu için yardımlarda bulundukları Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne yakın kaynaklarca öne sürülmüştür.[29] Fransa’nın Akdeniz üzerinde tek taraflı yaptığı izleme faaliyetleri de ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir konudur. Fransız haber sitesi Africa Intelligence’ın iddiasına göre; CAE isimli hava gözetleme işinde uzman bir Fransız firması aracılığıyla Fransa, Akdeniz’de sefer halinde bulunan Türk gemilerini izlemektedir. Bu izleme faaliyetlerinin IRINI operasyonundan bağımsız olarak yapıldığı da yine sitenin iddiaları arasında yer almaktadır.[30]
Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyen İtalya’nın da ülkede geniş bir istihbarat ağı kurduğu bilinmektedir. İtalya’nın Libya’daki önceliği Akdeniz yoluyla ülkeye ulaşan illegal göçü durdurmak olarak ön plana çıkmaktadır. Bunun için istikrara kavuşmuş bir Libya’nın İtalya için öncelikli konulardan olduğu biliniyor. Bu amaçla İtalyan istihbaratı AISE (Agenzia Informazioni e Sicurezza Esterna), Libya’daki yerel yönetimlere nüfuz ederek etki alanını genişletmeye çalışmaktadır. Libya’daki yerel yönetim binaları, belediyeler ve valilikler İtalyan istihbaratı için anahtar nitelikteki noktalardan olmuştur. İtalyan istihbaratı, burada sadece yerel yönetimlerle değil, aynı zamanda kabilelerle de bire bir kontak kurarak faaliyetlerine devam etmektedir. Buna en güzel örneklerden biri ise, kaçırılan üç İtalyan işçinin İtalyan istihbaratının kurduğu üçlü mekanizma sayesinde kurtarılmasıdır. Ghat şehrinde yerel militan gruplarca kaçırılan üç işçi Ghat Valisi Komane Muhammed Saleh’in girişimleri ve bölgedeki Tuareg kabileleri ile Sarrac hükümetinin kurduğu üçlü mekanizma sayesinde sağ salim teslim alınmıştır. Bununla birlikte, İtalyan istihbaratı, aynı zamanda Tobruk yönetimi de ile de diyaloğu sürdürmeye devam etmektedir.[31]
Birleşik Arap Emirlikleri’nin pozisyonuna baktığımızda ise, BAE’nin Tobruk hükümeti ve Halife Hafter’in en ateşli savunucularından biri olduğunu görmekteyiz. Mısır ve Suudi Arabistan ile birlikte Müslüman Kardeşler hareketine karşı bölge çapında bir pakt oluşturan bu devletler, Müslüman Kardeşler’in etkisinde bir Libya’nın kendilerine doğrudan tehit olacağını düşündükleri için bunu önlemek adına siyasal İslam’a karşı olduğunu iddia eden Halife Hafter’i desteklemektedir. Yalnız burada bir parantez açmak gerekmektedir. Seküler olduğu iddia edilen Halife Hafter, Suudi Menşeili Medhali Selefi gruplarla oldukça yakın ilişki içinde olduğu bilinmektedir. Medhali Selefiler Trablus hükümeti üzerinde de etkilerini arttırmaya çalışmakla birlikte, Hafter’in kontrolündeki doğu bölgesinde oldukça serbest bir hareket alanına sahiplerdir. Bunlar istihbarat ve cezaevlerinin yönetimi gibi kritik alanlarda önemli görevler almaktadır. Hafter, bu Medhali Selefi grupların desteğini sürdürmek adına yönetimi altındaki bölgelerde katı İslami kurallar getirmekten çekinmemektedir. Örneğin, Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu’nun kontrol ettiği bölgelerde 60 yaşından küçük kadınların yanlarında bir erkek akrabaları olmadan sokağa çıkmaları yasaklanmıştır.[32]
Medhali Selefiliğin Suudi orijinli bir İslami yaklaşımı olup, Libya’daki Medhalilerin Suudi Arabistan tarafından bir aparat olarak kullanılma ihtimalini de okuyucunun değerlendirmesine sunmakta yarar bulunmaktadır. BAE’nin Hafter’e maddi destek yönünden oldukça cömert olduğu bilinmekle birlikte, BAE uçakları da zaman zaman Hafter güçlerine destek olmak amacıyla Ulusal Mutabakat Hükümeti mevzilerine hava saldırıları düzenlemektedir. Özellikle son dönemde Sirte ve Al Jufra’nın iki taraf arasında bir bilek güreşine döndüğü bir aşamada, Haziran 2020’den itibaren 100’den fazla silah ve mühimmat taşıyan BAE uçağının Libya’nın doğusuna girdiği ifade edilmektedir. BAE ayrıca Sudanlı işsiz, sıradan insanları Libya’ya getirerek Libya Ulusal Ordusu saflarında paralı asker olmalarını sağlayan güç olarak ön plana çıkmaktadır. Şu Libya’da Hafter saflarında savaşan yaklaşık 1000 civarında Cancavid milisi, Sudan’ın başketi Darfur’da faaliyet gösteren milis gücü Sudan Kurtuluş Ordusu’ndan da 500 kadar milisin bulunduğu tahmin ediliyor. Libya’nın doğusunda bulunan Al Khadim Hava Üssü ise BAE’nin ülke içerisinde yaptığı hava saldırıları için önemli bir üs işlevi görüyor.[33]
Rusya’nın Libya’daki örtülü faaliyetlerini incelediğimizde, Suriye’de resmi olarak Rus kuvvetlerinin bulunmasına rağmen, Libya’da Rus müdahalesinin daha dolaylı ve özel askeri bir şirket vasıtasıyla yürütüldüğü görülmektedir. Vladimir Putin’in yakın çevresindeki oligarklardan olan Yevgeny Prigozhin’in başında bulunduğu Wagner isimli özel askeri şirket Ukrayna ve Suriye’den sonra Libya’da da faaliyet göstermeye başlamıştır. Novaya gazetesinden savunma analisti Pavel Felgenhauer de Wagner grubunun Rus askeri bürokrasisi ve Putin’in talimatları doğrultusunda faaliyet gösterdiğini ifade etmektedir. Rusya’da resmi olarak herhangi bir özel askeri şirket bulunmuyor ve hatta bunun yasalarda cezası var. Fakat bu grup Rus askeri elitinin kontrolünde olduğu için yasalara takılmadan faaliyet göstermekte zorlanmamaktadır.[34] BM’ye göre, 2018’den beri Wagner’in Libya’da 800 ile 1200 arasında paralı askeri bulunuyor.[35] Bunlara ek, ABD Afrika Kuvvetleri Komutanlığı’nın (AFRICOM) açıkladığı verilere göre, Rusya, Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu’na Mig-29, SU-24 uçakları tedarik etmiştir. AFRICOM, Libya’daki Wagner savaşçılarının sayısının ise 2000 civarında olduğunu açıklamıştır.[36]
Türkiye’nin Libya Müdahalesi
Türkiye’de yukarıda bahsetmiş olduğumuz askeri işbirliği antlaşması ile Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine 2019 sonundan itibaren Libya iç savaşına ağırlıklı olarak dahil olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin danışman ve komuta düzeyinde, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın doğrudan sahaya UMH lehine girmesi, 2014’te başlayan ikinci Libya iç savaşının seyrini önemli ölçüde değiştirmiştir. 5 Ocak 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bir televizyon programında yapılan açıklmaya göre Libya’ya bir Korgeneral koordinasyonunda eğitim ve danışmanlık verecek Türk birlikleri konuşlandırılmıştır. Bu birlikler, Libya’da bir harekat merkezi kurmak suretiyle faaliyetlerini yürütmektedirler.[37] Geçtiğimiz günlerde Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Libya’ya yaptığı ziyaret sırasında Savunma Güvenlik İşbirliği ve Eğitim Yardım Danışma Komutanlığı ve TCG Giresun gemisinde bulunan TSK personeli ile bir araya geldiği görüldü.[38] TSK’nın burada Trablus’taki yaşamın normale dönmesine yönelik yaptığı çalışmalar da Milli Savunma Bakanlığı’nın resmi Twitter hesabından yayınlanan fotoğraflarla gün yüzüne çıkmış oldu. Yayınlanan fotoğraflarda, Libya Ulusal Ordusu’ndan ele geçirilen Trablus çeperindeki bölgelerde LUO tarafından tuzaklanan bombalar ve mayınların TSK personeli tarafından temizlenmesi gösterilmektedir.[39]
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Maliye Bakanı Berat Albayrak, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan oluşan Türk heyeti Libya’da önemli temaslarda bulundu
TSK’nın Libya’daki mevcudiyetinin yanı sıra, Suriye’den getirilen Suriye Milli Ordusu’na bağlı militanlar da UMH saflarında savaşmaktadır.[40] Pentagon’a göre, şu an Libya’da bulunan Suriyeli savaşçıların 3500-3800 arasındadır.[41] Türkiye’nin Trablus ile imzaladığı askeri işbirliği anlaşması sonrası sahada Trablus lehine önemli kazanımlar elde edilmiştir. TSK’nın müdahalesi ve yönlendirmesi ile Trablus güneyindeki Libya Ulusal Ordusu kuşatması kırılmış ve batıdaki stratejik Vatiyye Hava Üssü Mayıs ayı ortasında UMH kontrolüne geçmiştir.[42]
Değerlendirme
Libya, OPEC’in verilerine göre kanıtlanmış 48,36 milyar varil ham petrol rezervine sahip bir ülkedir. Bu ham petrole ev sahipliği yapmasının yanı sıra, Doğu Akdeniz’de uzun kıyıları olması dolayısıyla buradaki doğalgaz arama ve çıkarma kavgasının da göbeğinde bir ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye ile BM tarafından Libya’nın meşru hükümeti olarak kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında yapılan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakatının hayata geçirilme gayesi Türkiye’nin Libya’da asıl bulunma amacını teşkil etmektedir. Yapılan anlaşmanın uluslararası hukuka uygun olup olmaması yönündeki tartışmalar bir yana, anlaşmanın hayata geçirilebilmesi için Türkiye’nin desteklediği UMH’nin ülkenin tamamına hakim olması gerekmektedir. Bu yapılamadığı taktirde, anlaşmanın geçerliliğini sağlayacak yeni formüller üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. Ülkenin ikiye bölünmesi gibi bir ihtimal de mevcut bulunsa da, bu, Türkiye için tercih edilir olmayan bir senaryodur. Bu noktada Türkiye tarafından diplomatik yollarla ikna edilmesi gereken bir ülke vardır: Rusya. Libya’da Türkiye’nin çıkarlarını sekteye uğratabilecek tek güç Rusya’dır ve bu durum acilen çözülmesi gereken konuların başında gelmektedir. Rusya ile yapılabilecek bir kazan-kazan anlaşması, hem Türkiye’nin deniz yetki alanı sınırlarını sağlama alacak, hem de Rusya’nın Tobruk tarafında konumlanma fikrini revize etmesini sağlayacaktır. Eğer Rusya’nın iknası mümkün olmazsa, statükonun olduğu gibi devam etmesi kuvvetle muhtemeldir ve bu da Türkiye’nin Libya’daki mücadeleyi sürdürmesinde ekonomik olarak handikap teşkil edecektir. Mevcut statükonun devam etmesi demek ise, sahil kenti Sirte, Al Jufra ve ülkenin merkezinde bulunan Petrol Hilali denen bölgenin Tobruk kontrolünde kalması anlamına gelecektir ki, bunun ekonomik girdi beklentisi içinde olan Türkiye açısından avantajlı olmadığı açıktır. Katar finansmanının ne kadar daha devam edeceği sorusu her zaman sorulması gereken bir soru olmakta birlikte, Katar’ın da saf değiştirme ihtimalinin bulunduğu unutulmamalıdır.
Bölgede çok ciddi ekonomik güce sahip olan iki ülke Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye karşıtı faaliyet ve progandalarını sürdürürken, argümanlarını Türkiye’nin yeni-Osmanlıcı politikalar izlediği, Libya’da emperyal amaçları bulunduğu ve bu ülkeyi sömürmek istediği gibi söylemler üzerine bina etmektedir. Türkiye’nin bu propagandalara karşı önlem alması ve bunları boşa çıkarması ise ancak yumuşak güç unsurlarının devreye sokulması ile mümkündür. Tarihinde bilinen anlamda sömürgecilik/kolonicilik geçmişi bulunmayan Türkiye’nin Libya halkının gönlünü kazanması, diğer ülkelerin aksine onların toprağında, doğal kaynağında gözünün bulunmadığı, yalnızca karşılıklı eşit birer aktör olarak işbirliği içinde bulunulduğu defaatle ifade edilmesi gereken bir husustur. Fakat Libya’daki kazanımların mevcut hükümet tarafından iç politikaya devşirilmek istenmesi bu amacı sekteye uğratmaktadır.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu ise, Mısır’ın Libya’ya Libya Ulusal Ordusu (LUO) lehine müdahale ihtimalidir. Mısır Ordusu’nun tam ölçekli bir askeri müdahaleye girmesi düşük bir ihtimal olsa da, hava kuvvetleri ile LUO’nun desteklenmesi, ya da küçük nokta operasyonlar düzenlenmesi çok yüksek ihtimalle masadadır. Burada Türkiye ve Mısır’ın doğrudan karşı karşıya gelmesi de düşük ihtimaldir. Çünkü her iki tarafın da böyle bir karşılaşmaya yanaşmayacağı, bu tarz bir doğrudan karşılaşmanın iki ülke için de yıkıcı sonuçlar doğuracağı iki ülke askeri yetkililerinin de değerlendireceği hususlardandır. Burada yine Mısır ile diyalog masasında bulunulması yararlı olabilecek bir husustur.
ABD’nin Libya’daki konumunun ağırlıklı olarak Rusya’nın buradaki varlığını sınırlandırmak üzere olduğu bilinen bir gerçektir. Bu noktada Türkiye’yi öne sürerek Rusya ile doğrudan karşılaşmayı tercih etmeyen ABD, her iki tarafla da diyaloğunu sürdürmektedir. Önümüzdeki günlerde ağırlığını kimden yana koyacağını görebilmemiz mümkün olmakla birlikte, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’ın ABD ile yakın bağlar içinde olduğunu ve bloğun da Hafter’i desteklediğini belirtmek gerekmektedir.
Yazıyı geçtiğimiz günlerde Cezayir Dışişleri Bakanı ile Moskova’da bir araya gelen diplomasi üstadı Sergey Lavrov’un sözleri ile noktalamak istiyorum. Lavrov toplantı sonrası yaptıkları basın açıklamasında Rusya’nın tutumunu özetleyerek şöyle demiştir: ‘‘Diğer birçok dış oyuncunun aksine Rusya, Libya oyununda asla bir takım bahisler oynama girişiminde bulunmadı, biz her zaman Libya’nın tüm siyasi güçleri ile çalıştık, farklı tarihlerde hepsini Moskova’da kabul ettik ve Libya ile temaslarımızı hala sürdürüyoruz’’ şeklinde bir beyanat verdi.[43] Bu beyanat, uluslararası ilişkilerde gri alanlarda kalmanın önemini vurgulamakla birlikte tüm aktörler ile hasım durumunda olunsa bile diyalog halinde kalmanın önemini vurgulamaktadır. Türkiye için de en uygun yol; çok önemli milli çıkarlar ihtiva eden konuları bir tarafın kazanması ihitmaline bağlamadan olayı çok yönlü ve çok taraflı şekilde çözmesidir.
Onur BİGAÇ
[1] Faruk Can, “Doğu Akdeniz’de ne kadar doğal gaz rezervi var?”, Euronews, 31.12.2019, https://tr.euronews.com/2019/12/31/dogu-akdeniz-ne-kadar-dogal-gaz-rezervi-var-en-buyuk-payi-hangi-ulkeler-alacak.
[2] http://www.igi-poseidon.com/.
[3] “Libyan tribes: Part of the problem or a solution?”, Middle East Monitor, 08.08.2018, https://www.middleeastmonitor.com/20180808-libyan-tribes-part-of-the-problem-or-a-solution/.
[4] Veysel Ayhan, Arap Baharı: İsyanlar, Devrimler ve Değişim, MKM Yayınları, Bursa, Mayıs 2012, s. 149.
[5] Ayhan, ss. 149-150.
[6] Hüsnü Mahalli, Orta Doğu’da Diktatörler, Destek Yayınları, 15. bs., İstanbul, Ocak 2018, ss. 51-53.
[7] “BM Libya’yı Uçuşa Yasak Bölge İlan Etti”, Euronews, 18.03.2011, https://tr.euronews.com/2011/03/18/bm-libya-yi-ucusa-yasak-bolge-ilan-etti.
[8] Ayhan, s. 173.
[9] Jeremy Bowen, “Libya: The fall of Gaddafi”, BBC, 20.10.2011, https://www.bbc.co.uk/news/world-africa-13860458.
[10] Hamide Yiğit, “Libya’daki güç dengeleri: Ülke nasıl bu hale geldi, kimin eli kimin cebinde ve halk bunun neresinde?”, Artıgerçek, 26.06.2020, https://artigercek.com/yazarlar/hamide-yigit/libya-daki-guc-dengeleri-ulke-nasil-bu-hale-geldi-kimin-eli-kimin-cebinde-ve-halk-bunun-neresinde.
[11] “Portre: Ali Zeydan”, Al Jazeera Türk, 20.03.2014, http://www.aljazeera.com.tr/portre/portre-ali-zeydan.
[12] Emrah Kekilli, “17 Şubat Devrimi’nden Haftar Darbe Girişimine Libya Siyaseti”, Seta Analiz, sayı 99, Haziran 2014, ss. 12-15
[13] Patrick Markey, “Ghaith Shennib, In standoff, Libyans protest over parliament extension”, Reuters, 07.02.2014, https://www.reuters.com/article/us-libya-crisis/in-standoff-libyans-protest-over-parliament-extension-idUSBREA161MH20140207.
[14] “Libya’daki Siyasi Dengeleri Değiştiren Halife Hafter Kimdir?”, Euronews, 23.06.2020, https://tr.euronews.com/2019/12/31/libya-da-siyasi-dengeyi-degistiren-general-halife-hafter-kimdir.
[15] “Sam Ball, Coup leader? CIA asset? Mystery surrounds Libya’s rogue General Haftar”, France 24, 19.05.2014, https://www.france24.com/en/20140519-coup-leader-cia-asset-libya-general-Khalifa-haftar.
[16] Emadeddin Badi & Mohamed El-Jarh & Marwa Farid, “At a Glance: Libya’s Transformation 2011-2018 Power”, Legitimacy and the Economy, Democracy Reporting International, 2018, s. 27, https://www.democracy-reporting.org/libya-political-transformation-timeline/assets/Libyas-Transformation-2011-2018.pdf.
[17] Badi, El-Jarh, Farid, ss. 27-28.
[18] Ayman al-Warfalli, “Libya’s Haftar appointed army chief for recognized government”, Reuters, 02.03.2015, https://www.reuters.com/article/us-libya-security-army/libyas-haftar-appointed-army-chief-for-recognized-government-idUSKBN0LY1AB20150302.
[19] Libyan Political Agreement, 17.12.2015, https://unsmil.unmissions.org/sites/default/files/Libyan%20Political%20Agreement%20-%20ENG%20.pdf.
[20] “Libya’da Siyasi Dengeyi Değiştiren General Halife Hafter Kimdir?”, Euronews, 23.06.2020, https://tr.euronews.com/2019/12/31/libya-da-siyasi-dengeyi-degistiren-general-halife-hafter-kimdir.
[21] “Doğu Akdeniz: Türkiye-Libya anlaşması bölgede dengeleri nasıl etkiler?”, BBC Türkçe, 10.12.2019, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50682215.
[22] “Libya ile imzalanan güvenlik ve askeri iş birliği anlaşması TBMM’de”, BBC Türkçe, 15.12.2019, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50799633.
[23] “Analiz: Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları ve Türkiye-Libya Mutabakatı”, SETA, https://www.setav.org/analiz-dogu-akdenizde-deniz-yetki-alanlari-ve-turkiye-libya-mutabakati/.
[24] Inga Kristina Trauthig, “Islamic State in Libya: From Force to Farce?”, International Centre of Radicalisation, King’s College London, 2020, ss. 7-9.
[25] Lachlan Wilson & Jason Pack,”The Islamic State’s Revitalization in Libya and its Post-2016 War of Attrition”, Combating Terrorism Center, Vol. 12, Issue 3, Mart 2019, https://ctc.usma.edu/islamic-states-revitalization-libya-post-2016-war-attrition/.
[26] Karen DeYoung & Greg Miller, “In Libya, CIA is gathering intelligence on rebels”, 30.03.2011, https://www.washingtonpost.com/world/in-libya-cia-is-gathering-intelligence-on-rebels/2011/03/30/AFLyb25B_story.html.
[27] Michael B. Kelley, “Hacked Stratfor Emails: The US Government Sent Blackwater Veteran To Fight With Rebels In Libya And Syria”, Business Insider, 20.03.2012, https://www.businessinsider.com/leaked-stratfor-emails-us-government-sent-blackwater-veteran-to-fight-with-rebels-in-libya-and-syria-2012-3.
[28] “Three French soldiers killed in Libya”, France 24, 20.07.2016, https://www.france24.com/en/20160720-three-french-soldiers-killed-libya-defence-ministry-special-forces.
[29] “Armed men crossing from Libya alleged to be French spies”, Al Jazeera, 23.04.2019, https://www.aljazeera.com/news/2019/04/armed-men-crossing-libya-alleged-french-spies-190423174812673.html.
[30] “Africa Intelligence: France monitors ships heading to Libya outside Operation IRINI”, The Libya Observer, 04.05.2020, https://www.libyaobserver.ly/news/africa-intelligence-france-monitors-ships-heading-libya-outside-operation-irini.
[31] Aldo Liga, “Playing Whit Molecules: The Italian Approach to Libya”, Institut français des relations internationales, Nisan 2018, ss. 17-28, https://www.ifri.org/sites/default/files/atoms/files/playing_with_molecules_the_italian_approach_to_libya.pdf.
[32] “Libya’da Hafter saflarındaki Suudi Arabistan destekli ‘Medhali Selefiler'”, Mepa News, 02.01.2020, https://www.mepanews.com/libyada-hafter-saflarindaki-suudi-arabistan-destekli-medhali-selefiler-22659h.htm.
[33] Emadeddin Badi, “Russia Isn’t the Only One Getting Its Hands Dirty in Libya”, Foreign Policy, 21.04.2020, https://foreignpolicy.com/2020/04/21/libyan-civil-war-france-uae-khalifa-haftar/.
[34] Lillo Montalto Monella & Luke Hurst, “Who are the Russian mercenaries waging war in Libya?”, 18.12.2019, https://www.euronews.com/2019/12/18/who-are-the-russian-mercenaries-waging-war-in-libya.
[35] David Wainer, “Russian Mercenaries Act as ‘Force Multiplier’ in Libya, UN Says”, Bloomberg, 05.05.2020, https://www.bloomberg.com/news/articles/2020-05-05/russian-mercenaries-act-as-force-multiplier-in-libya-un-says.
[36] Christopher Woody, “The US military isn’t just worried about Russia’s fighter jets in Libya but also who’s flying them”, Business Insider, 19.06.2020, https://www.businessinsider.com/us-military-worried-inexperienced-pilots-in-russian-jets-in-libya-2020-6.
[37] “Libya’da Türk Askerinin Görevi Koordinasyon”, Amerika’nın Sesi, 05.01.2020, https://www.amerikaninsesi.com/a/ruek-askeri-libyaya-gitmeye-basladi/5232947.html.
[38] Sarp Özer, “Milli Savunma Bakanı Akar Libya’da: Sonuna kadar buradayız”, Anadolu Ajansı, 04.07.2020, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/milli-savunma-bakani-akar-libyada-sonuna-kadar-buradayiz/1899480.
[39] Esin Işık, “Türk askeri, Libya’da siviller için tehdit oluşturan mayınları temizlemeye başladı”, 13.06.2020, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turk-askeri-libyada-siviller-icin-tehdit-olusturan-mayinlari-temizlemeye-basladi/1875620.
[40] “Turkey sent 3,800 Syrian mercenaries to Libya: Pentagon”, Al Masdar News, 19.07.2020, https://www.almasdarnews.com/article/turkey-sent-3800-syrian-mercenaries-to-libya-pentagon/.
[42] “Libya: Türkiye destekli UMH’nin Vatiyye Hava Üssü’nü ele geçirmesi ne anlama geliyor?”, BBC Türkçe, 18.05.2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52704554.
[43] “Lavrov: Rusya Libya’daki çatışmanın şu ya da bu tarafı üzerine bahis oynamıyor”, Sputnik Türkiye, 22.07.2020, https://tr.sputniknews.com/rusya/202007221042506386-lavrovrusyalibyadakicatismaninsuyadabutarafiuzerinebahisoynamiyor/.
One Comment »