Giriş
Fransa’da 2015 yılının 7 Ocak tarihinde İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in karikatürlerini yayınlayan ünlü mizah dergisi Charlie Hébdo’ya yapılan saldırı ile başlayan din (İslamcılık) motifli terör dalgası, 13 Kasım 2015 tarihindeki Bataclan katliamı ve 14 Temmuz 2016 tarihinde Nice’de düzenlenen saldırı ile devam etmiş ve Fransız halkına 2015-2016 döneminde[1] büyük bir korku ve endişe hâkim olmuştu. IŞİD’le bağlantılı olduğu düşünülen ve polis tarafından ortaya konan bu saldırılar ve din motifli terör dalgası, 2016 sonrasında IŞİD’in zayıflaması ve örgüt liderliğinin yok edilmesi ile geçici süreyle son bulsa da, 2020 yılı sonlarına doğru Hz. Muhammed karikatürlerinin yayınlanmasının yeniden gündeme gelmesi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İslam dininde reformu teşvik eden açıklamalarının İslam dünyasında tepki çekmesi nedeniyle, Fransa’da ikinci dalga terör eylemlerinin başladığı tespiti yapılabilir. Zira Ekim ayında Hz. Muhammed karikatürlerini öğrencilerine gösteren Samuel Paty adlı bir öğretmenin Moskova doğumlu 18 yaşındaki bir Çeçen mülteci tarafından kafası kesilerek öldürülmesinin[2] ardından, dün de (29 Ekim Perşembe) ülkenin farklı noktalarında birçok terör saldırısı gerçekleşti. Öyle ki, daha Nice şehrindeki Notre-Dame Kilisesi’nde Tunus’tan gelen Brahim A. adındaki genç bir mültecinin dört kişiyi bıçaklayarak öldürmesinin şoku atlatılamamışken[3], birkaç saat içerisinde Avignon’da Fransız polisine ve Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde de Fransa Başkonsolosluğu’na da terör saldırıları gerçekleştirildi.
Yeni Başbakan Jean Castex
Olaylar nedeniyle, Fransa Başbakanı Jean Castex, terörle mücadele planını ülke genelinde “acil saldırı” seviyesine getirirken, bu şekilde, hükümete, gerekirse yollar ve metroları kapatma ve eğitime ara verme yetkisi sağlanmış oldu.[4] Sorbonne Üniversitesi Öğretim Görevlisi olan Türk akademisyen Sosyolog Pınar Kılavuz’a göre, olaylar nedeniyle Fransa’da büyük bir şok ve yeni bir travma yaşanırken, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un vereceği mesajlar ve bundan sonra atacağı adımlar merakla bekleniyor.[5] Bu yazıda, Fransa’da yeniden başlayan terör olaylarını analiz ederek, bu ülkenin neden son dönemde adeta hedef haline getirilmeye çalışıldığı üzerine kafa yoracağım.
Nice’deki Notre-Dame Bazilikası’nda yaşanan saldırı Fransa’yı alarma geçirdi
Cumhurbaşkanı Macron’un Tepkisi
2017 yılında sürpriz bir şekilde ve partisi Sosyalist Parti’den (PS) ayrılarak bağımsız bir aday olarak Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron, liberal dünya görüşünü benimsemesine karşın, üst üste yaşanan terör saldırı sonrasında kendisinden önceki Cumhurbaşkanı François Hollande’ın halk desteğinin hızla azalmasına neden olan terör eylemleri sürecini de hatırlayarak, şimdilerde oldukça kararlı ve sert tepkiler veriyor. Nice’deki saldırı sonrasında basına bir açıklama yapan Macron, Fransa’nın bir kez daha “İslami terörizm” tarafından saldırıya uğradığını söyleyerek başladığı konuşmasında, bunun tüm Fransa’ya yapılmış bir saldırı olduğunun altını çizerek, öncelikle Fransız Katoliklerine başsağlığı dilemiştir. Macron, ikinci olarak, Nice şehrinin son yıllarda üçüncü defa terör saldırısına uğradığını söyleyerek, şehirde büyük bir şok yaşandığını, ancak tüm dünyanın kendilerini takip ettiğini belirtmiş ve bu saldırılarla Fransız değerlerinin hedef alındığını vurgulamıştır. Macron, ayrıca, Fransız halkına birlik mesajları vermiş ve bu zor günlerin güvenlik güçlerinin mücadelesi sayesinde atlatılacağını ifade etmiştir.
Macron’un Nice’deki terör saldırısı sonrasındaki açıklaması
Batı Dünyasında Sistem Radikalizm Üretiyor
Fransa’da yaşanan son terör olayları sonrasında, daha önce ABD Başkanı George W. Bush’un da 2000’lerin başında yaptığı gibi “İslami terörizm” ifadesi ile suçu Müslüman toplulukların üzerine ve İslam’ın içsel çelişkilerine atmak, bence kolaycı bir yaklaşım olacaktır. Elbette İslam dünyasında ve Avrupalı Müslüman topluluklarda sosyoekonomik koşulların geriliği, siyasal sistemlerin halk menfaatleri üzerine kurulu olmaması, siyasal kültürün farklı oluşu ve laiklik ilkesinin yeterli ölçüde uygulanamaması gibi sebeplerle radikalizm ve terör olaylarının Batı dünyasından ve Hıristiyan, Yahudi ya da seküler Müslüman gruplardan daha yoğun olarak yaşandığı istatistiki olarak da kanıtlanabilecek bir durumdur. Ancak bununla mücadele için İslam dininin kendisi ya da Müslüman toplulukları suçlamak hem hatalı, hem de sonuç alması zor bir yaklaşımdır. Zira Müslüman toplumlar ve Avrupa’daki Müslüman göçmenler, Fransa ve Avrupa ülkelerinin yüzlerce yıllık modernleşme geleneğinin sonucu olan laiklik veya sekülerizme bir gecede ya da kısa bir sürede ulaşamazlar. Önemli olan, radikalizmle mücadele için kapsamlı ve uzun vadeli bir strateji geliştirmektir. 1923 yılında keskin bir devrimle laik ve modern sisteme yönelen Türkiye’nin bile bu konuda 100 yılda tam sonuca ulaşamadığı düşünülürse, Fransa’nın ve Batılı ülkelerin bu sorunu yalnızca güvenlikçi tedbirler ve baskıcı politikalarla çözebileceğini düşünmek bence hatalı bir yaklaşımdır. Bu nedenle, Batılı siyasetçilerin bir dini ve o dinin mensuplarını ötekileştirmemek ve dışlamamak adına, şimdilerde, öncekinden de daha dikkatli/özenli davranmaları gerekmektedir. Zira aksi takdirde, yaptıkları, aslında radikalizmi ve kutuplaşmayı teşvik etmek olacaktır. 15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrindeki El Nur Camii ve Linwood İslam Merkezi’ne yönelik saldırılar sonrasında benzer şekilde İslam dünyasında da bazı radikal grupların Hıristiyan toplumları ve Batılı ülkeleri hedef göstermeye çalıştıkları da düşünülürse, bu tarz karşılıklı suçlama ve kutuplaştırma çabaları, hiçbir ülkeye ve inanç grubuna fayda sağlamayacaktır.
Bu noktada, elbette Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un tüm Müslümanları ve İslam dinini suçladığı gibi bir iddiada/yargıda bulunulamaz; ancak “İslami terörizm” ifadesi, terminolojik olarak bir dinle (İslam) “terör” kavramını bir araya getirdiği için bence yanlış bir kullanımdır. Bunun yerine, “din motifli terörizm” kavramını kullanmak daha doğru olacaktır. Zira her dine mensup teröristler ya da suçlular vardır ve gelecekte de olacaktır. Bu nedenle, dışlama ve ötekileştirmeyi hızlandıracak dil/üslup seçiminden özenle imtina edilmelidir.
Bunların yanı sıra, Batı dünyasında son dönemde Müslümanların radikalleşmesinin yaygınlaşmaya başlaması da dikkat çekici bir durumdur. Özellikle 2010-2011 döneminde Suriye içsavaşının başlangıcından bu yana, Avrupa’daki Müslümanların cihatçı gruplara katılımında gözle görülür bir artış not edilmektedir. Bunun sebepleri, bence, İslam’ın kendi içkin (içsel) dinamiklerinden ziyade, Avrupa ülkelerinde düşen yaşam kalitesi, duraklayan ekonomi, azalan gelecek umutları ve azınlık gruplarına özellikle de Müslümanlara yönelik dışlayıcı tavırlar (İslamofobi) olabilir. Elbette bu konuyu daha iyi anlayabilmek için kapsamlı sosyolojik araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak İslam’ın çok daha katı/radikal versiyonlarının uygulandığı ülkelerde bile terör eylemlerinin daha az yaşandığı düşünülürse, Avrupa’daki Müslümanların radikalleşmesi konusunda sosyoekonomik zorluklar ve toplumsal dışlama (ötekileştirme) bence en temel etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa siyasal elitinin bu konuda duyarsız ve bilinçsiz davranmaları ve kolaycılığa kaçmaları da sorunun kemikleşmesinde önemli bir diğer etken olarak belirtilebilir.
Fransa Hedef Haline Getiriliyor
Bunların dışında, Fransa’nın son dönemde Cumhurbaşkanı Macron’un başlattığı “Fransız İslam’ı” ve “İslam’da reform” tartışmaları nedeniyle hedef haline getirilmeye çalışılması da kuşkusuz bu saldırıların yoğunlaşmasında etkili olmuş olabilir. Nitekim şimdilerde birçok Müslüman ülkesinde Fransa’ya yönelik boykot uygulamalarının başlatılması ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Fransız muhatabı Macron’a yönelik sert eleştirileri, bu saldırılar öncesinde yaşanan gelişmeler olarak dikkat çekmiştir. Bu nedenle, tüm devlet adamlarının diğer toplumsal grupları ve devlet liderlerini eleştirirken ölçülü davranmaları gerekmektedir. Zira olumsuz gelişmelerin yaşanması durumunda, bu grup ve kişiler uluslararası kamuoyu önünde zor duruma düşebilirler. Nitekim Türkiye adına, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Fransa’daki terör saldırısını hemen kınamıştır.[6] Kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan da hiçbir zaman teröre destek veren bir ifade kullanmamıştır. Ancak Avrupa’da en fazla Müslüman nüfusun yaşadığı ve Katolik değil, laik bir ülke olan Fransa’nın demokratik yollarla seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın İslam hakkında konuşmaya hakkının olmadığını düşünmesi, bence Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha çok iç siyaset amacıyla kullandığı popülist bir söylemdir.
Macron ile Erdoğan, son dönemde birbirlerini çok sık ve sert şekilde eleştiriyorlar
Bu bağlamda bir diğer önemli konu ise, düşünce özgürlüğünün anavatanı olan Fransa’da, neredeyse her türlü ifade ve hatta dine hakaret ifadeleri (blasemi) ve dinen yasaklı karikatürler bile ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiği için, Charlie Hébdo dergisi gibi sansasyonel ve provokatif üslupla yayın yapan basın-yayın kuruluşlarını engellemenin bile halk tarafından olumsuz algılanmasıdır. Ancak bu durum da, Fransa’yı ülke içerisindeki dindar Müslümanlar ve Fransa dışındaki İslamcı gruplar açısından olumsuz bir ülke durumuna getirmektedir.
İç Siyasetin Olumsuz Etkisi
Fransa özelinde iç siyasetin de bu gelişmelere olumsuz etkilerinden söz edilebilir. Geleneksel parti sisteminin son birkaç yılda adeta çöktüğü Fransa’da, günümüzde, Cumhurbaşkanı Macron, kendi kurduğu merkezci LREM partisinin desteğine karşın, halen daha tek rakibi olarak sahnede kalan aşırı sağcı kadın lider Marine Le Pen ve partisi Ulusal Birleşme (RN) ile 2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde rekabet halindedir. Anketlerde Macron ikinci turda hala seçimin favorisi olmasına ve yüzde 55-60 düzeyinde bir oyla seçileceği ortaya çıkmasına karşın, bazı anketlerde Le Pen’ın oy oranını yüzde 40’lar seviyesine çıkarması, Macron ve genel olarak Fransa ve Avrupa Birliği (AB) adına olumsuz bir gelişmedir. Zira Le Pen, AB’den çıkışı (Frexit) ve Müslümanları Fransa’dan göndermeyi vaat eden oldukça radikal bir çizgide siyaset yapmaktadır. Macron ise, Fransa’da yaşayan Türk akademisyen Prof. Dr. Ahmet İnsel’e göre, Le Pen’e sağdaki oyları teslim etmemek adına son dönemde giderek sağcılaşmakta ve İslamofobiye dayalı oyları rakibine kaptırmamaya çalışmaktadır.[7] Bu da, Fransa siyasetindeki İslamofobi ve kutuplaşmayı arttıran bir durumdur.
Laiklik Yasası’nın Reformu
Fransa’ya dair bir diğer önemli güncel gelişme ise, Cumhurbaşkanı Macron’un “ayrılıkçılıkla mücadele” (lutte contre les séparatismes) kavramı çerçevesinde son dönemde 1905 tarihli laiklik yasasını değiştireceğine dair sinyaller vermesidir. Macron, 2 Ekim 2020 tarihinde yaptığı önemli bir konuşma ile, yakında bu konuda harekete geçeceğini açıklamıştır.[8] Bu konuşmada, Macron, laikliğin Fransa’yı birleştiren çok önemli bir değer olduğunu vurgularken, İslamcı ayrılıkçılığı (séparatisme islamiste) hedef olarak seçmiş ve bu şekilde hareket eden kişilerin Cumhuriyet değerlerine uygun davranmadığını iddia etmiştir. Macron, bu kapsamda, özellikle Fransa’daki imamların yurtdışından para almalarının engellenmesi, camilerin aşırıcı kişilerden arındırılması ve Fransız değerlerine uygun imam ve Müslüman entelektüellerin yetiştirilmesi gibi temaları öne çıkarmıştır.
Macron’un İslamcı ayrılıkçılıkla mücadele konuşması
Bunlar, şüphesiz, ilk bakışta akla makul gelen yapıcı öneriler olarak değerlendirilebilir. Ancak 2017-2019 döneminde Fransa İslam Konseyi Başkanı olarak görev yapan Türk kökenli Fransız işadamı Ahmet Oğraş, Müslüman azınlıkların bu önerileri “din polisi”nin kurulması gibi algılayabileceğini ve bunun baskıcı bir mekanizmaya dönüşebileceğine dikkat çekmektedir.[9] Üstelik gerçekten laik bir devlet olan Fransa’da, devlet, dinin finanması ile -tam olarak laik bir devlet olmayan Türkiye’nin aksine- ilgilenmediği için, yurtdışından bağışın yasaklanması/kısıtlanması durumunda, Fransa’daki Müslümanların camilerini finanse etmelerinin daha zor olacağını öngörmek pek de zor değildir. Bu nedenle, Macron’un İslam’da reform tartışmaları Müslüman topluluklarda genel anlamda bir tedirginliğe neden olmakta ve fay hatlarını tetiklemektedir.
Ahmet Oğraş ve Emmanuel Macron
Sonuç
Sonuç olarak, iç ve dış gelişmelerin de etkisiyle, Fransa’nın son dönemde radikal İslamcı çevreler açısından hedef ülke haline getirildiği ve zor duruma düşürülmeye çalışıldığı açıktır. Bu, kanımca gayet organize ve planlı bir eylem bütünüdür. Amaç ise, Fransa’nın İslam karşıtı radikal çizgide bir siyasal sisteme ve üsluba yönelmesi, Marine Le Pen’in Cumhurbaşkanı seçilerek Fransa’nın AB’den ayrılması ve AB’nin içeriden çökertilmesi şeklinde özetlenebilir. Bu durumda akla kuşkusuz şu soru gelmektedir: Fransa’nın radikalleşmesini ve AB’nin çöküşünü kim ve neden ister? Bu noktada ise, suçlular, AB’nin barış ve demokrasisi vizyonunu benimsemeyen ülkeler ve gruplar arasında aranmalıdır. Ayrıca bu çabaların beyhude kalacağı da ortadadır; zira AB, Yunanistan ekonomik krizinin aşılmasından da görülebileceği üzere son derece güçlüdür ve iyi gitmektedir. İslamofobiye ve aşırı sağa -böyle terör eylemlerinin de etkisiyle- yenik düşünülmemesi ve ekonomik krizin aşılması halinde, AB’nin geleceği oldukça parlaktır. Hatta bence yakın bir gelecekte Birleşik Krallık’ın AB’ye dönüş politikasını benimsemesi ve Türkiye’nin yeniden AB tam üyeliği perspektifine dönmesi de şaşırtıcı gelişmeler olmayabilir. Çünkü günümüz dünyasında ancak güçlü bloklar ve ittifaklar ekonomik ve siyasal rekabette ayakta kalabilmektedir. AB ise, kuşkusuz, Müslüman toplumları entegre etmek konusunda daha kapsayıcı ve akılcı davranmalı ve Fransız sağı gibi kolaycılığa kapılmamalıdır. Aptal ve cahil bir halk olmayan Fransız halkı da, bence, Cumhurbaşkanı Macron bu konuda kararlı davranır ve Müslümanları kazanmaya çalışırsa, onu anlayacak ve destekleyecektir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] 2015-2016 dönemi Fransa’daki terör olayları kronolojisi için bakınız; https://www.dw.com/tr/fransada-ter%C3%B6r%C3%BCn-kronolojisi/a-19401777.
[2] Samuel Paty cinayeti hakkında bilgiler için bakınız; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54676673.
[3] Detaylar için bakınız; https://www.lemonde.fr/societe/article/2020/10/30/apres-l-attentat-de-nice-les-zones-d-ombre-du-parcours-du-suspect-brahim-a-arrive-en-europe-le-20-septembre_6057849_3224.html; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54742949; https://www.dw.com/tr/fransada-ter%C3%B6r-uyar%C4%B1s%C4%B1-en-y%C3%BCksek-seviyede/a-55437634.
[4] Detaylar için bakınız; https://www.milliyet.com.tr/dunya/fransada-kiliseye-saldiri-6342519.
[5] Bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=4p9hbiCAI4I.
[6] Bakınız, https://www.milliyet.com.tr/siyaset/cumhurbaskani-yardimcisi-fuat-oktaydan-fransadaki-teror-saldirisina-kinama-6342284.
[7] Bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=S57m_xaGvNA (5. ve 7. dakikalar arasında bu analiz dinlenebilir).
[8] Bakınız; https://www.elysee.fr/emmanuel-macron/2020/10/02/la-republique-en-actes-discours-du-president-de-la-republique-sur-le-theme-de-la-lutte-contre-les-separatismes.
[9] Bakınız; https://tr.euronews.com/2019/01/07/fransa-laiklik-yasasi-degisiyor-macron-ilk-kez-islam-konseyi-ile-elyseede-gorustu.