13 yıldan fazla bir zamandır Suriye’den Türkiye’ye Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen ilk ziyaret, 4 Şubat 2025 tarihinde Suriye Arap Cumhuriyeti Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmet El-Şara’nın Ankara’ya günübirlik düzenlediği seyahati oldu. 8 Aralık’ta başlayan HTŞ ve SMO operasyonları sonucunda Baas rejimi 61 yıl boyunca sürdürdüğü iktidarını kaybetmiş; Suriye’yi yıllarca eli kanlı bir diktatör olarak yöneten Beşar el Esad da ülkeden kaçmak zorunda kalmıştır. Ardından Geçici Hükümet teşekkül ettirilmiş; Suriye’nin yeniden imar, ihya ve inşası için süreç başlamıştır.
Doç. Dr. Yusuf Sayın
Geçiş döneminde Cumhurbaşkanlığı ilan edilen Ahmet El-Şara, ilk yurtdışı ziyaretini 2 Şubat’ta Suudi Arabistan’a gerçekleştirmiş, 4 Şubat’ta da Ankara’ya resmi bir ziyarette bulunmuştur. Ziyaretin, Suriye’nin geleceği, İsrail-Filistin çatışması, İran’la gerginlik ve Lübnan Sorunu gibi çok kritik gündem maddelerinin gölgesi altında gerçekleştirildiğinin altını çizmekte fayda var. Cumhurbaşkanı El-Şara’nın ikinci yurtdışı resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmış olması, Suriye konusunda Türkiye’nin kritik rolünü bir kez daha ortaya koyması yönünden de dikkat çekicidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, El-Şara ile yaptığı görüşmede Türkiye-Suriye ilişkilerinin geleceğine dair önemli kararlar aldıklarını ifade ederken, güvenlik konularından yeniden inşaya kadar çok kritik meselelerde istişareler yapıldığını ifade etti. Ana gündem maddesinin terörle mücadele olduğu belirtilen Erdoğan-Şara görüşmesinde, Türkiye ile Suriye’nin her konuda fikir birliği içinde bulunduğuna vurgu yapıldı. Görüşmede ön plana çıkan iki husus; Erdoğan, bölücü terör örgütüne karşı atılacak adımlarda müşterek bir çizgide olduklarının altını çizerken, El-Şara ise iki ülke ilişkilerini stratejik bir iş birliği zeminine oturtmak istediklerini belirtti.
El-Şara’nın bu vurgusu hem Suriye’nin geleceği, hem de ilişkilerin tarihsel derinliği itibarıyla “stratejik ortaklık” çerçevesinin yakın gelecekte sağlanabileceğini gösterir nitelikte. Stratejik ortaklık ya da müttefiklik, yakın gelecekte ilişkilerin odak noktası olacak gibi görünüyor. “Daimî dostluk döneminin başlangıcı” vurgusunu da not etmekte fayda var. Kaldı ki uluslararası ilişkilerde daimî düşmanlıkların da olamayacağını hatırlamamız gerekiyor.
Türkiye açısından; yapılan görüşmelerde terörle mücadele perspektifinin yeni dönemde tekrardan başlayan Türkiye-Suriye ilişkilerinin ana gündem maddesi olacağı mesajı verilirken, Suriye ise yaşanan son süreçte Türkiye’nin kilit role sahip ülke olduğunu ifade etmiştir. El-Şara’nın “unutulmayacak” vurgusu ise Suriye toplumunun sosyal hafızasında Türkiye’nin sürece olan desteğinin saklı tutulmak istenmesini ortaya koymuştur. Her açıdan, bilhassa ticari yönden, ilişkileri konsolide etme iradesinin her iki liderce de dillendirilmiş olması, yeni dönemin iki temel şifresinin terörle mücadele ve ticaret/ekonomi başlıkları olacağını açıkça göstermiştir.
İsrail meselesine de parantez açarsak; El-Şara, “Özellikle Suriye’nin kuzey ve doğusunda uluslararası baskıların İsrail’e mutlaka uygulanması ve 67 sınırlarına dönmesi lazım” derken, son dönemlerde Suriye’ye yönelen İsrail tehdidini ve tam bağımsız Suriye talebini yinelemiş; ayrıca Gazze meselesine dair Suriye’nin İsrail’in işgalci tutumundan vazgeçmesi arzusunu belirtmiştir. Yeni dönemde dış politikada ılımlı bir çizgide ve Batı ile iş birlikleri temelinde yürüneceği vurgusunda bulunan Suriye’nin, İsrail ve Filistin meselelerine karşı tutumunun ne kadar keskin olacağı ise ayrı bir soru işareti olarak durmaktadır.
Görüşme sonrasında gerçekleşen basın toplantısında El-Şara’nın Kurtuluş Savaşımıza dair söylediği, Türkiye ve Suriyeli askerlerin cephelerde birlikte şehit oldukları anlamına gelen cümlesi ise yeni Suriye’nin geleceğinin kurulmasında tarihsel hafızanın da güncelleneceğinin emaresi olarak okunabilir. Yıllarca Türk ve Osmanlı geçmişini tarih kitaplarından çıkardığı gibi hakaretlere varan cümlelerin yazılı olduğu ders kitaplarının da güncelleneceği bu doğrultuda ifade edilebilir. Ders kitaplarının ve literatürün gelecek nesillerin hafızalarının inşasında sahip olduğu roller göz önüne alındığında, iki ülke ilişkilerinin gelecek tasarımı ve tasavvurunda hafıza ve toplumsal inşanın ne kadar büyük öneme sahip olduğu söylenebilir.
Son olarak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin El-Şara’nın ziyareti için kendisine uçak tahsis etmiş olması ve Hanımefendi’nin de üst düzeyde ağırlanması, Türkiye’nin Suriye’ye verdiği önemin ve değerin anlaşılmasında önemli ipuçları sunmaktadır. Trump ile başlayan dönemin riskler ve tehditlerle dolu küresel politikası, İsrail’in saldırganlığı ve yayılmacılığı gibi bölgesel öngörülemezliklerin yaşandığı bir dönemde Türkiye-Suriye ilişkilerinin Ortadoğu bölgesine ve uluslararası politikaya barışçıl bir ivme getireceği düşünülmektedir.
Doç. Dr. Yusuf SAYIN
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü Öğretim Üyesi